| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .12.2019 |
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Benim Hükûmetimizin bilgilendirmesinden yaptığım çıkarım, burada ne kadar iç savaş gibi görünen bir durum olsa da, aslında ortada bir siyasi anlaşma var ve bu anlaşmayı bozan bir taraf var ve meşru hükûmete karşı girişilen eylemler var, saldırılar var, sivillerin katledilmesi var. Şimdi, burada bunu doğru tanımlamak gerekirse aslında terörle mücadele tarzında bir operasyon olarak da düşünmek gerekir. Trablus Hükûmeti uluslararası meşruiyeti olan bir hükûmet olarak karşısındaki yapının bu illegal eylemleriyle, terör faaliyetleriyle de aslında baş başa kalmış durumda ve fiilî olarak bu anlaşmayı bozan taraf ve diplomatik girişimleri de engelleyen taraf olarak tanımlanmış durumda Hafter.
Bir diğer husus, burada Türkiye'nin uluslararası anlaşmaları veya Birleşmiş Milletler ambargosunu ihlal ettiğine dair birtakım değerlendirmeler yapıldı. Fakat biliyoruz ki Hafter güçleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve arkalarında bulunan Fransa, ABD, Suud gibi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletler üzerinden bu silah ambargosunu falan zaten paramparça etmiş durumda yani herhangi bir uygulamada böyle bir ambargo yok yani bunu öncelikle kayda geçirmek lazım, yani durumu doğru okumak açısından bunları söylüyorum.
Bir de bu hadiseyi, biz, tabii yorumlarken biraz daha genel bir resimden... Yani Doğu Akdeniz'de neler oluyor? Türkiye'nin güneyinde neler oluyor? Türkiye'nin bir terör devletçiğiyle güney sınırından tamamıyla çevrelenmek istediğini hepimiz biliyoruz. Buna karşı uluslararası hak, hukuktan kaynaklanan haklarımızla nasıl bir mücadele verdiğimiz ortada. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ve Türkiye'nin, Akdeniz'deki -Doğu Akdeniz'deki- egemenlik haklarıyla ilgili ciddi bir mücadele içinde olduğu da ortada ve Libya'daki yaşanan hadiselerin bu süreçten ayrı olarak okunması, değerlendirilmesi de mümkün değil. Yani Türkiye'ye karşı uluslararası hukuku da ihlal ederek kendi menfaatlerini göz önünde bulunduran birtakım devletlerin gayrimeşru birtakım anlaşmalara girdiklerini ve bunları, işte, uluslararası petrol şirketlerine, doğal gaz şirketlerine bir anlamda kullandırma yönünde hamleler yaptıklarını, uluslararası hukuku ihlal eden pek çok eyleme girdiklerini de müşahede etmekteyiz ve Libya'da Türkiye'nin şu anda meşru Hükûmetin ayakta kalması ve bu illegal baskılara, saldırılara karşı direnmesi noktasında vermiş olduğu desteğin, aynı zamanda Türkiye'nin de millî egemenlik ve millî güvenlik çıkarlarıyla örtüştüğünü de tespit etmemiz gerekir.
Yani Birleşmiş Milletler nezdinde kabul edilen meşru bir hükûmet var fakat burada daimi üye olan ülkelerin ve meşru olarak bu Hükûmeti tanıyan ülkelerin Libya'nın bu meşru Hükûmetinin şikâyetlerine, taleplerine herhangi bir geri dönüş yapmadığını da biliyoruz ve o arada da bahsedildiği gibi illegal durumda olan Hafter güçleriyle birlikte, fotoğraf verdikleri ortaya çıkıyor, destek verdikleri ortaya çıkıyor. O yüzden meseleyi tanımlarken Türkiye'nin yaptığı yanlış veya aldığı riskler üzerinden değil, genel resmi de değerlendirerek bir analiz yapılmasının sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Burada Türkiye, sanki işte "Cihatçıları destekliyormuş, efendim, bir takım güçleri destekliyormuş.'' gibi ifadeleri de doğru bulmuyorum yani Türkiye biraz önce de anlatıldığı gibi meşru bir anlaşma yapıyor, askerî iş birliği ve güvenlik anlaşması yapıyor ve ilerde yaşanabilecek gelişmeler doğrultusunda da Hükûmetimiz, Meclisimiz birtakım adımlar atma noktasında -meşru adımlar atma noktasında- kararlar alabilir ama şimdiden böyle birtakım faraziyeler üzerinden Hükûmeti ve Türkiye'yi suçlayacak tarzda ifadelerin burada kullanılmasını doğru bulmuyorum.
Yani özellikle sivilleri hedef alan bombalamaların çok daha fazla dünya gündemine getirilmesi ve Türkiye tarafından vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü burada bizim, Libya halkının yanında olduğumuzu da göstermemiz önem arz ediyor. Türkiye'nin Mehmetçik'ini uluslararası operasyonlarda, uluslararası barış koruma misyonlarında görevlendirmesinin gayet meşru, gayet gerekli olduğu durumlar vardır. Fakat maalesef ki özellikle ben NATO Parlamenter Asamblesinde de, Suriye Raportörü olarak, resmî rapora da geçmiş olan tespitlerimden paylaşarak PKK, YPG ve PYD'nin özellikle çocuk yaşta erkekleri ve kızları silahlandırarak bunları ölüme göndermesi konusunda da tüm milletvekillerimizin çok daha hassas olmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bunlar çünkü tamamıyla illegal, uluslararası hukuka aykırı olan eylemlerdir; burada bizim dikkat etmemiz gereken husus budur diyorum.
Bu anlamda da dış politikada elbette ki bazen belli riskler hesaplanmış bir şekilde alınabilir. Ben Hükûmetimizin de bu anlaşmaları yaparken bu riskleri doğru bir şekilde hesaplayarak hareket ettiğini, Meclisimizin de bunun arkasında durarak Hükûmetimizi de daha güçlü bir şekilde ülkemizi, milletimizi temsil etme noktasında cesaretlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada da Genel Kurulda milletvekillerimizin bu anlaşmayı desteklemeleri gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.