| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2452) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .12.2019 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın üyeler, vekiller, konuklar; hepinizi selamlıyorum.
Bu yasa önerisini görüştüğümüz zaman dilimi açısından bir ön saptama yapmam gerekiyor. Denebilir ki bütçe görüşmelerinin beyni olan takım burada. Aşağıda da Genel Kurul salonunda da en hararetli tartışmaların yapıldığı bir ortam. Doğrusu, bana göre, benim bakış açıma göre, bütçe görüşmelerinin tam ortasında böyle bir yasa önerisinin burada görüşülmesi ancak savaş ve seferberlik hâliyle açıklanabilirdi, bir başka gerekçe bulmak zor. Bu açıdan, doğrusu, neden böyle üst üste getirildi bu iki husus? Birincisi, 2020 bütçesini ciddiye almadığımız için mi? İkincisi, bu yasayı ciddiye almadığımız için mi? Yoksa biz genel olarak yasama faaliyetini nitelikli faaliyetten uzak tuttuğumuz için mi? Bu çok ciddi bir sorundur ve bunun tartışılması, aydınlatılması gerekir.
Sayın Başkan, biraz önce yaptığınız açıklamada esasen Anayasa'ya uygunluk incelemesinin Meclis uzmanları tarafından yapıldığını dile getirdiniz. Bu beyan her komisyonda duyduğum beyandır. Oysa İç Tüzük 38 komisyona veriyor bu yetkiyi.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Daha sonra ilave ettim Sayın Kaboğlu, dinlemediyseniz...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Dinledim ama ben...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Yani daha sonra dedim ki: Komisyon olarak bizim sorumluluğumuzda. Ama biz de inceledik ve Anayasa'ya uygunluğunu teyit ettiğimizi ifade ettik.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Evet ama Komisyon Başkanı olarak ben şunu beklerdim sizden: Evet, biz de inceledik ama esasen inceleyecek olan makam, merci burasıdır çünkü İç Tüzük 38 açıkça: "Komisyon -öyle ya komisyon olarak ilk kez bir araya geldik- ilk iş olarak Anayasa'ya uygunluğu açısından inceler." diyor. Bu bakımdan, burada tabii ki bunu inceleyeceğiz fakat ondan önce Sayın Cora'nın da sıkça vurguladığı üzere, tabii ki bir Anayasa Mahkemesi kararının, Avrupa Mahkemesi kararının hiç değilse biçimsel olarak bu şekilde birden çok kez vurgulanmış olması bizim açımızdan olumlu bir gelişme.
Esasen, buradaki sorun şu: Gerek kamulaştırma bakımından gerekse güvenlik soruşturması bakımından -ki çok daha yeni bir karar- Anayasa Mahkemesi karar vermiş bulunuyor ve bu Anayasa Mahkemesinin verdiği kararın gerek hüküm fıkrasıyla gerekse gerekçeleriyle bağlı bulunuyoruz. Dolayısıyla bu, aynı zamanda ve daha çok teknik bir konudur. Bu konunun hem kamulaştırma bakımından hem güvenlik soruşturması bakımından incelenme yeri esasen Anayasa Komisyonu olmalıydı. Anayasa Komisyonu olması bu Komisyonun incelemesine halel getirmez.
Gerçi, burada, yasanın torba yasa tekniğiyle yapılmasının, bunun da yapılıyor olmasının sakıncalarına sayın üyeler değindiler. Bir kez daha buna dikkat çekmek gerekir ama esasen bu konu, öncelikli olarak kamulaştırma konusu. Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde yapılan düzenleme ve güvenlik soruşturmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararına dayalı olarak yapılan düzenleme Anayasa Komisyonu tarafından ele alınması gereken yasa önerisi maddeleri olmalıydı. Bu amaçla da biz, bu tekliften dolaylı olarak haberdar olunca Anayasa Komisyonu Başkanlığına -11 üye olarak- Komisyonun toplanması için başvuruda bulunduk çünkü bu sıradan bir düzenleme değildir. Zira, Anayasa Mahkemesinin önüne götürdüğümüz 7148 ve 7151 sayılı Yasa, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla ilgili olarak iptali amacıyla Anayasa Mahkemesinin önündedir yani süreç devam ediyor.
Şimdi, bizim burada amacımız yeniden bir yasanın bir an önce oylanarak Anayasa Mahkemesine tekrar götürülmesi midir? Yoksa madem ki Anayasa Mahkemesi böyle bir -ki bu karar tabii ki eleştirilebilir, karar olmakla birlikte olumlu yönleri olan bir karardır- kararı verdiğine göre bizim elden geldiğince bunu bir fırsat bilerek Anayasa'ya uygun yasa yapımı için elden gelen özeni gösterme yükümlülüğü altına mı giriyoruz? Bence bu böyle olmalıydı. Yani Anayasa Mahkemesinin kararını aynı zamanda ben Türkiye'de Anayasa'nın ve hukukun olağanlaşma sürecine bir katkı olarak okuyorum, öyle de okumak gerekir. Bu açıdan, Anayasa Mahkemesinin kararının gerekçelerinde vurguladığı ögeleri bu yasa maddesine, yasanın ilgili maddelerine 2, 3, ve 9'uncu -özellikle 3'üncü ve 9'uncu- maddelerine açıkça yansıtmak gerekiyordu. Şimdi, bu yansıtılmamış. Neden yansıtılmamış? İzninizle ben bunun nedenini anayasal çerçeveden önce sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Sonra, ilgili maddeler temelinde.
Anayasal çerçeveye baktığımız zaman, Anayasa'da bilindiği gibi, madde 70 bu konuda çerçeve maddedir. "Kamu hizmetlerine alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez." Anayasa'nın bu maddesi gerçekten açık, kesin ve "hiçbir ayrım gözetilemez" biçiminde çok net bir emir veriyor, istisna tanımıyor. Bu madde, bizim "liyakat" olarak adlandırdığımız bir maddedir ve esasen, Türkiye'de hepimizin paylaştığı üzere, 15 Temmuz sürecine gelinirken en az uyulan ilke olduğu için Türkiye'yi 15 Temmuza devletin resmî görevlileri tarafından taşınmış olduğunun bir göstergesidir.
Ben şahsen güvenlik soruşturması olmadan girdim İçişleri Bakanlığı gibi çok kritik bir Bakanlığa 1974'te, yoktu, iyi ki yoktu, olmadan da bu işler yürüyordu ama en katı güvenlik soruşturmalarının olduğu dönem 15 Temmuz öncesi dönemdi ama Türkiye'yi en büyük felakete sürükleyen süreç de bu oldu. Şimdi, bunun politik tartışmalarına girmiyorum ama bunun bilinmesinde yarar var çünkü bu maddeyi mutlaka yerli yerine oturtup o şekilde yol almamızda yarar var.
Peki 70'inci madde neyi gerekli kılıyor, görevin gerektirdiği nitelikler nelerdir? Diplomadır, gerekirse uzmanlıktır, sınavdır, gerekiyorsa stajdır veyahut da özel yeteneklerdir, yabancı dil gibi, bilgisayar gibi, sürücü belgesi, seyahat edebilme yeteneği gibi. Ama bunlar elden geldiğince somut ögelerdir yani diplomanın yanında aranan somut ögelerdir, biraz sonra değineceğim gibi. Anayasa Mahkemesi kararında da 3 somut öge bulunmaktadır, onların yasa maddesine aktarılması gerekiyor.
Şimdi, burada öngörülen "hiçbir ayrım gözetilemez" şeklindeki yasak görevin gerektirdiği nitelikler açısından, göreve girmede herhangi bir ayrım yapılamayacağını ifade eder ki "güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması" başlığı altında yürürlükte bulunan ve önerilen düzenleme istisna kabul etmeyecek biçimde öngörülen ayrımcılık yasağı ilkesini zedelemektedir. Burada tabii ki kamu görevlilerinin atanmaları kanunla düzenleme kuralına bağlanmıştır ama kanunla düzenlenmesi güvenlik soruşturması anlamında bir yasayla düzenleme değildir. Şimdi, burada, 70'inci maddenin yanında 129'uncu madde var, o da bizim için çerçeve bir maddedir. 129'ncu madde "Kamu görevlilerinin görev ve sorumlulukları ile disiplin kovuşturulması" kenar başlıklı bir maddedir. Bu maddede yer alan hususlar sıralanmış ve güvenceye bağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye...
Sayın Kaboğlu, buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bunlar nelerdir?
1) Anayasa ve kanunlara sadakat.
2) Disiplin soruşturmalarında savunma hakkı güvencesi.
3) Disiplin kararlarına karşı yargısal güvence.
4) Ceza kovuşturmasının izne bağlanması.
Şimdi, bu kurallar, Anayasa madde 129'un öngördüğü güvenceler esasen görevde bulunan bir kamu görevlisine ilişkin güvencelerdir. Bunlar görevin gerektirdiği nitelikleri taşıyan ancak "güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması" adı altında görevle ilgisi bulunmayan birtakım bilgi ve öznel değerlendirmeler sonucu kamu görevine atanamama durumu, atamama işlemi, bu çerçevede Anayasa madde 70 ve 129 çerçevesinde, en başta madde 70'e aykırıdır biraz önce belirttiğim üzere hem de çifte aykırılık söz konusu, çünkü güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ile görevin gerekleri arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Kaldı ki bu usul güvenlik soruşturması, ayrımcılığa açık bir uygulamadır.
İkinci husus: Anayasa madde 2'ye yani "hukuk devleti" ilkesine aykırıdır. Çünkü hukuk devleti hukuk kurallarının kapsamı ötesinde kişinin hak ve yükümlülüklerinin öngörülebilirliği temeline dayanmaktadır. "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması" kavramı ve ilişkili düzenleme belirsizdir, keyfîliğe açıktır, hukuki güvenlik ilkesini ihlal etmektedir, bu nedenle Anayasa madde 2'ye aykırıdır.
Üç: Madde 129'da öngörülen güvenceler açısından da sorunludur çünkü henüz göreve başlamamış bulunan bir adayın Anayasaya sadakat ölçüsü ne olacaktır? Biz, hepimiz, Anayasa madde 81'e göre Anayasa üzerine ant içerek göreve başladık. Ama gelin, görün ki burada açıkça Anayasa'ya aykırı yasaları oyluyoruz, Anayasa Mahkemesi de iptal ediyor. O zaman kendimize uygulamadığımız, uygulayamadığımız bir ölçütü henüz devlet memurluğuna başlamamış bir kişiye hangi ölçütleri öne çıkararak uygulayabiliriz? Hele hele bunun yanında, devlete sadakat, Anayasa madde 104 gereği, yeni tanım gereği kişiyle kolayca özdeşleşebilmektedir. Bu bakımdan uygulanması ve hukukla bağdaştırılması çok daha zor olacaktır.
Dördüncü olarak: Anayasa madde 70'te öngörülen koşulları taşıyan bir adayın yani hukuk fakültesi mezunu, tıp fakültesi mezunu, mühendislik fakültesi mezunu adayın güvenlik soruşturması sonucu hizmete girme hakkından yoksun kılınması "hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı madde 13'e açıkça ve çok yönlü olarak aykırılık oluşturmaktadır. Biraz önce Sayın Cora, Avrupa Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin ortak paydası olarak gereklilik, elverişlilik ve ölçülülük ilkelerinden başladı ama burada o ilkelere gelmeden bir kişinin, örneğin hukuk fakültesi mezunu bir kişinin kamu görevinden yasaklanması esasen Anayasa'mıza tamamen yabancı bir uygulamadır. Çünkü ömür boyu Anayasa madde 70 gereği kamu hizmetlerine girme hakkından yasaklanmaktadır. Oysa Anayasa madde 13 sadece hak ve özgürlüklerin sınırlanmasını öngörmektedir, sınırlanması da Sayın Cora'nın saydığı gibi, gerekli olmalıdır, elverişli bir araçla yapılmadır ve ölçülü olmalıdır. Siz bir istihbari bilgiye dayanarak herhangi bir biçimde o kişiye savunma hakkı vermeden soyut, öznel bilgilerle "Kamu hizmetine giremezsin, ömür boyu yasakladım..." Hayır, Anayasa'mıza tamamen yabancıdır. Burada, öngörülen kayıt -madde 129'da- sadece Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkim ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı tutulmasıdır. Tabii, bu da bu mesleklere özgü düzenlemelerin yapılabileceği anlamına gelmekle birlikte, esasen bunların da Anayasa'nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine aykırı olamayacağı açıktır. Şimdi, bu söylediklerim doğrultusunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim...
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Esasen, Anayasa hükümleri bağlamında yani kabaca ve özetle değindiğim hükümler bağlamında, bir güvenlik soruşturması Anayasa'yla bağdaşmamaktadır, Anayasa'mıza aykırıdır çünkü Anayasa'mız, mutlak ve katıksız bir biçimde liyakat ilkesini öngörmektedir.
Şimdi, Anayasa'mızla bağdaşmadığına göre, benim bir Anayasa uzmanı olarak görüşüm: Güvenlik soruşturmasına gerek bulunmamaktadır. Çünkü Anayasa'ya göre devlet memurluğuna atanan bir kişi hakkında -az önce belirttiğim, somutlaştırdığım- Anayasa madde 129'un gerekleri çerçevesinde işlem yapmak her zaman mümkündür. Daha baştan, devlet memurluğuna intisap etmemiş kişiyi suçlu ilan etmek, suçsuzluk karinesini de ihlal etmektedir. Bu bakımdan, buna gerek bulunmamaktadır. Fakat mutlaka düzenleme yapma eğilimi var ise, o zaman, Anayasa Mahkemesinin temel aldığımız kararında üzerine vurgu yapılan şu 3 ögenin mutlak surette dikkate alınması gerekir:
Birincisi, bilgi ve belgelerin neler olduğu yani adayın hâl ve hareketine ilişkin işlemlere ilişkin olarak hangi bilgi ve belgeler söz konusu, bunların somut olarak belirtilmesi gerekir. Tabii ki bunlar da elden geldiğince somuttur, hukuki bilgi yani örneğin hukukçu olarak veyahut hekim olarak benim hekimlik yapmamı engelleyebilecek somut bilgi ve belgeler nelerdir?
İkinci olarak, peki, bu bilgiler ne şekilde kullanılacaktır, bunun açıkça belirtilmesi gerekiyor.
Üç, hangi merciler soruşturma ve araştırmayı yapacaktır, bunların açıkça belirtilmesi gerekir.
Yani Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri, bu 3 ögeye dayanmaktadır. Ama tabii ki Anayasa Mahkemesi esasen belirli ögeler açısından, Anayasa maddeleri açısından iptal ettiği için Anayasa'nın diğer maddelerine, benim burada değindiğim ve saydığım maddelere girmemektedir. Bu itibarla ilgili maddeleri ele alırken konuşacağız; mesela bir üçüncü maddenin düzenlenmesi, mahkeme kararı devam ediyorsa sizin güvenlik soruşturmasını ölçüt olarak almanız, o zaman, zaten yargı bağımsızlığı anlamında daha baştan konuya ön yargılı yaklaştığınızı gösteriyor. Fakat esasen, 9'uncu madde, sizin yazdığınız, eklediğiniz, yeniden yazdığınız madde, ya tümden çıkarılmalıdır ya da ciddi olarak elden geçirilmelidir. Peki, ne olabilir? Anayasa Mahkemesi kararının okunuşuyla, Anayasa maddelerinin ihlal edilmeksizin her ikisinin ortak paydasını bulabilecek, ortak paydada buluşturabilecek bir düzenleme ancak şöyle olabilir: Kamu hizmetine giriş koşullarını taşıyan ve gerekli sınavları başarmış olan adaylarla ilgili bilgi ve belgeler, aday olunan kamu göreviyle ilgili kamu kurumları tarafından, ilgili kurumun yönetim, denetim ve hukuk birimlerinin birer temsilcisinden oluşan kurula iletilir. Adayın ilgili kamu görevinin gerektirdiği nitelikleri taşımadığına ilişkin güçlü kuşku doğuran yani kuvvetli şüphe doğuran ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş bilgi ve belgeler konusunda aday bilgilendirilir. "Bunlar senin hakkında ciddi kuşku yaratmaktadır, ne diyorsun?" diye bilgilendirilir. Bu çerçevede değerlendirilen veriler adayların anayasal haklarının meşru kullanımına ilişkin olamaz ve istihbarat notu niteliği taşıyamaz. Adaya kendisi hakkındaki iddialar konusunda savunma hakkı tanınır. Adaylar arasında kesinlikle ayrımcılık uygulanmaz. Görüşme kamera kaydı altında yapılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen toparlayabilir miyiz.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Kamera kayıtları sadece yargısal başvurularda kullanılabilir. Tabii ki bu ve benzeri bir düzenleme... İkinci bir seçenek daha var ama zaman almamak için bununla yetiniyorum.
Şimdilik şöyle bitiriyorum sözlerimi: Bakın, güvenlik soruşturması süreci, Türkiye'de en çok kötüye kullanılan bir işlemler dizisi olmuştur, en çok kötüye kullanılan. Sayın Başkan, pırıl pırıl öğrenciler, hukuk fakültesini 1'incilikle bitirmiştir, gelmiştir bana "Hocam ben, testte 100 aldım, mülakatta döndüm. Bir daha girdim, bir daha döndüm." Bu şekilde ben onlarca, yüzlerce öğrenciyle karşılaştım uzunca akademik yaşamımda. Peki, ne oluyormuş o sıralarda? Ne olduğunu 15 Temmuz gecesi öğrendik. Şimdi, bizim ortak amacımız bir daha bu şekilde kayırmacı bir sürece Türkiye'yi sürüklememekse o zaman biz, ya güvenlik soruşturmasını tümden kaldırmalıyız, hukuk fakültesi diplomasına saygı duymalıyız ve sınava, staja veyahut da bir düzenleme yapacaksak bunun için burada oturacağız.
Mademki sizin bunu Anayasa Komisyonuna gönderme yetkiniz yok, Anayasa Komisyonundan bekliyoruz. O zaman benim önerim -biliyorum Abdullah Bey'i, yakından tanıyorum, Sayın Cora'yı da o kadar yakından olmasa bile zaten gayretini görüyorum- bir alt komisyon oluşturalım. Anayasa Mahkemesi kararını... Bütün bu komisyondan arkadaşlar ve diğer hukukçu arkadaşlar da buradalar. Bir alt komisyon oluşturalım ve bunu bir daha Anayasa Mahkemesine götürmemize gerek bırakmayacak ve gelecek kuşakları yeni felaketlere sürüklemeyecek bir düzenlemeyle bu yasal düzenleme yapılsın ama bir hafta geç yapılır ama iki hafta geç yapılır ancak önemli olan nitelikli bir yasal düzenleme yapmaktır yoksa bir an önce yasal düzenleme yapmak değildir. Benim önerim, somut olarak, sonuç olarak en azından alt komisyonda kamulaştırmayla ve güvenlik soruşturmasıyla ilgili maddelerin gözden geçirilmesi ve yeniden yazımına olanak tanıyacak bir çalışma yapmaktır.
Teşekkür ederim.