| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 15 .01.2020 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Mustafa Bey'e sunumu için teşekkür ediyorum. Kendisi İstanbul'da uzun yıllar bir ilçe belediyemizde, tarihî yarımadayı içine kapsayan belediyemizde belediye başkanlığı yaptığı için de hem çevre hem de kültür ve tabiat varlıklarının korunması konusunda da süreci yakından takip eden bir milletvekilimiz.
Şimdi, burada, evet, coğrafi bilgi sistemleriyle başlayan bir kanun teklifini görüşüyoruz ama bunun için de gerçekten bir tek maddede bu konuya değiniliyor, onun dışındaki maddelerde buna ilişkin bir tanımlama yok.
Şimdi, bir konunun açıklığa kavuşması gerekiyor. Yani coğrafi veri sistemindeki bütün bilgileri biz burada yurttaşların, bir binada oturan yurttaşların, o binada oturan insanların her özelliğini de yükleyeceksek neden bunun -arkadaşımızın da sorduğu gibi- belli bir bedel karşılığında yabancı şirketlere verilmesi konusunda bir düzenleme geliyor? Yani burada şu anda hepimizin Android telefonlarında yaygın olan, yaygın kullanımda olan yazılım firmaları, yüklenmiş olan programlarla birlikte, biz, artık, 82 milyonun tümünün bütün bilgilerini yabancılara vermiş mi olacağız? Yani bu konuyla ilgili bir açıklamaya ihtiyaç var.
Şimdi, siz, coğrafi bilgi sistemiyle bilgilerin tümünü merkezde topluyorsunuz ve bunun kamu kurum ve kuruluşları tarafından paylaşılmasıyla ilgili düzenleme getiriyorsunuz ama aynı zamanda 31 Ocak 2020 yılından itibaren siz Türkiye'deki tapu kayıtları ve tapu mülkiyeti üzerindeki hareketlerin belediyeler eliyle incelenmesi ve takip edilmesiyle ilgili de işlemi ortadan kaldırıyorsunuz. Yani vatandaşın bütün bilgilerini yabancılara bedel karşılığında servis etmekte bir sakınca görmüyorsunuz ama devletin kamu kurumlarının tapuları incelemesini, imar planı yapan, uygulama planlarını yapan, 18 uygulaması yapan belediyelerin bu kayıtlara ulaşımını da engelliyorsunuz. Neresinden bakarsanız bakın, tam bir tutarsızlık.
Şimdi, bir başka...
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Bu soru önemli arkadaşlar, Ahmet Bey, siz de takip ediyorsunuz.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İkinci: Bu yasayla, maddeler üzerinden geçiyorum çünkü birbiriyle çok ilintisi olmayan maddeler var. Ya, bu belediyelere devredilmiş olan yetkilerin kullanımı konusunda bir hassasiyet var. Burada olabildiğince Toplu Konut İdaresi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığını siz sistemin merkezine koymaya çalışıyorsunuz. Bakın, Kanal İstanbul'un ÇED raporuna İstanbul'da yılbaşı tatiline denk gelen sürede yaklaşık 94 bin kişi Türkiye'de, İstanbul'da ağırlıklı olmak üzere itiraz etti. Ya, bu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı binlerce insanın itiraz dilekçesi için itiraz kaydını alacak 2 memur dışında memur görevlendirmekten aciz bir bakanlıktır. Yani yağmurda, soğukta binlerce insan sokakta yağmur altında beklerken koridorlarında, odalarında yalnızca 2 memuru görevlendirme yapabilecek zihniyetten ve yetenekten yoksun bir bakanlıktır. Yani Bu Bakanlığa sürekli olarak ek yükler yüklemenin anlamını anlamam mümkün değil. Belediyelerin yetkilerinin bu Bakanlığa ve TOKİ'ye devredilmesi de kaybedilmiş olan seçimin hâlâ hesabının sizin tarafınızdan anlaşılmadığını gösteriyor. Halkın verdiği dersin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından anlaşılmadığını görüyoruz.
Parsel bazında plan tadilatını yapmayacağız. Şimdi, burada Çevre ve Şehircilik Bakanlığından yetkililer var. Neden siz aralık ayında Hattatların parseline plan tadilatı yaptınız? Şu anda askıda. Neden 265 metre "H" imar verdiniz? Askıda. Yasa teklifini elimize getiriyorsunuz, bu yasa teklifi altı aydır belediyelerde görüşülen bir yasa teklifi. Farklı değişikliklerle biz bir biçimiyle yasa teklifinden haberdarız.
"Siz parsel bazında plan yapmayacaksınız." Parsel bazında planı yapan sizsiniz zaten. Şahsa dönük plan değişikliğini yapan sizsiniz. Demirören Holdingin Kemer Yapı Kooperatifinin Kemerburgaz'da 360 bin metrekare arsasını parsel bazında, spor alanından yeşil alanına imara açan sizsiniz. Bu ülkede imarla ilgili bir düzenleme yapılacaksa yalnız ve yalnız Çevre ve Şehircilik Bakanlığının plan sürecinden uzaklaştırılmasıyla bu mümkün olabilir. Onu da henüz, mahkeme iptal etti. Bakın, ekim ayında mahkeme planı iptal ediyor, 16 Ekimde iptal ediyor, dört gün sonra -ne zaman kurum görüşlerini aldınız, ne zaman ilgili birimlerde planı hazırladınız- yeni imar planını askıya çıkaracak kadar hoyratça davranabiliyorsunuz. 750 milyon dolarlık bir rantı bir zümreye, bir holdinge vermek sizin zorunuza gitmiyor yani burada, biz neyi konuşuyoruz? Parsel bazında plan tadilatını geçirmeyeceğiz. Buna ilişkin düzenlemede ciddi sıkıntılar var. Ada bazında düzenlemenin önünü açıyorsunuz. Neden biz, burada "İmar planı bir bütündür, şehircilik ilkesi açısından planın bütününde, sosyal donatı alanlarını, ulaşım, ulusal güvenlik, elektrik, doğal gaz, kanalizasyon sistemlerini, burada yaşayacak olan insanların ibadetinden eğitimine kadar, yeşil alanına kadar her birini içeren bir planı bir kez yapıp bir daha asla bunu değiştirmemeyi düşünmüyoruz, nasıl biz bu plan tadilatını... Çünkü bu, artık yürütülemez bir hâle geldi, belediyelerin de önemli bir kısmı elimizden gitti, o zaman geçmişte bizim yaptıklarımızı şimdi başka partiler, başka belediyeler yapmasın anlayışıdır.
Bir kez daha söylüyorum: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hattatların Maslak'taki gökdelenine parsel bazında neden plan tadilatı yapmıştır? Neden bütün bölgenin imar emsali 2.2 iken buraya 3 emsal verdiniz? Neden buradaki yüksekliklerle ilgili 265 metre yüksekliği verdiniz? Şahsa dönük iş yapmaktan vazgeçin.
Bir kez daha söylüyorum: Burada bazı düzenlemelerin toplumsal yararı olduğunu tabii ki görüyoruz, bu ihtiyaçtan da hasıl olmuştur ama biraz önce arkadaşlarımız söyledi, imar planlarına açılacak davalarda itirazın bir an önce sonuçlanması ne kadar önemliyse adil yargılama ve burada özelikle kamu eliyle yapılacak olan planlar, gene Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle yapılacak olan haksız planlar karşısında yurttaşın hak ve hukukunu koruyacak hukuki düzenlemelerle ilgili, adil yargılamayla ilgili, yürütmenin durdurulmasından istinaf mahkemesine gitmeye kadar bütün süreçlerin engellenmemesi gerekmektedir.
Mevzi imar planlarının yapılmasıyla ilgili, biz mevzi imar planlarının yapılmasına zaten karşıyız. Bölge planının dışında, başka plan yapılmasının şehircilik açısından uygun olmadığını düşünüyoruz. Düşünüyoruz, özellikle büyük kentlerden bahsedildi, en büyük sorun İstanbul'da. Nüfus, demografik yapı eşiklerinin tamamına gelmiş, 16 milyonluk... Sizin Belediye Başkanınız Sayın Kadir Topbaş tarafından 500 bilim adamına hazırlatılmış İstanbul Metropolitan Planlama Merkezinde yürürlüğe giren ve şubat 2009'da İstanbul'un anayasası olarak kabul edilmiş olan 1/100 000 ölçekli çevre düzenini, çevre planını en çok delen sizsiniz arkadaşlar. En son, Kanal İstanbul'un etrafında milyonlarca metrekarelik tarım alanını, mera alanını, İSKİ'ye ait olan havza alanlarını imara açtınız. Sayın Hocam söyledi, Türkiye Cumhuriyeti devleti bölünmez bir bütündür. Siz gerçekten bir yapıyı ada olarak böldünüz ve ortaya yeni bir ada çıkardınız. Bununla ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hangi hakka dayanarak tarım alanlarını, meraları, orman vasfını kaybetmemiş alanları imara açıyor? Burada 500 bin nüfustan bahsediliyor ama askıya çıkan planda görüyoruz ki 1,1 milyon insanın barınabileceği bir yerleşim merkezi geliyor. Zaten, burada, yasa teklifinin ilgili hükümlerinde de var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından imar planı yapılan ve Bakanlık tarafından ruhsatlandırılan alanlar için deniyor ki "Değer artışlarının tamamı Bakanlığın açmış olduğu hesaba gider." Yani demek ki burada, kentin bütün yükünü taşıyacak olan yerel yönetimler yani bu bölgeye raylı sistemleri götürecek, bu bölgedeki İSKİ'nin atık su sistemini deplase edecek, temiz su arıtma sistemlerini ve şebeke tesisatını yapacak olan yerel belediyelere buradan aktarılacak bir tek kuruşu öngörmüyorsunuz. Zaten Kanal İstanbul'un yapılmasıyla ilgili maliyetlerde de "gayrimenkul geliştirmelerden elde edilecek para olarak" tarif ettiğiniz paranın da açıkçası buradan elde edilecek olan değer vergisiyle karşılaşacağını da çok açık bir biçimde görmüş oluyoruz.
Binaların yüksekliklerinde "H" serbest, kaldırılıyor yani "H" serbest, kaldırmak yerine, bizim yüksek emsal vermeyi engellememiz gerekir. Yani, bir karar çıkarmamız gerekir ve plan yapıcılara hangi yoğunluk ölçeğinden fazla... Bizim imar planlarında yoğunluk vermememiz gerektiğini konuşmamız lazım yani 0,5 yoğunluk vardır arkadaşlar İstanbul'da; 0,5 yoğunluk. 0,10 yani on binde 5, yüzde 1; bir de yüzde 3 imarlar vardır. Yani bin metrekare arsaya 3 emsal verilen imarlar vardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak haziran yönetmeliği çıkardınız, ekim yönetmeliği çıkardınız, Tip İmar Yönetmeliği çıkardınız, balkon yönetmeliği çıkardınız, kat bahçeleri çıkardınız, teras katlar çıkardınız. Ankara'da geçtiğimiz günlerde en çok tartışılan gökdelenle ilgili, arkadaşlar 10 bin metrekare arsada 110 bin metrekare inşaata nasıl ruhsat verilebilir? Yani, biz neyin yüksek binasını konuşuyoruz? Önce yüksek yoğunlukları engelleyecek bir düzenlemeyi koymamız gerekir yani bu emsalleri vermeden önce bu kentte bunların yaratacağı tahribatların tümünü çağdaş şehircilik ilkelerine uygun olarak... Siz hiç sevmiyorsunuz, olabildiğince onların yetkilerini de kısıtlıyorsunuz ama Allah'tan varlar, mimarlar odası, mühendisler odası, inşaat mühendisleri odası, TMMOB bağlı disiplinlere ait olan meslek odalarını sürecin hiçbir noktasına katmıyorsunuz, en son noktada da Allah'tan varlar da...
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Gökan Bey, burada epey mimar ve mühendis var yalnız, dikkatinizi çekerim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanımız da burada, Mimarlar Odasının yönetim kurulu üyeleri de burada, Jeoloji Mühendisleri Odamızın Genel Başkanı da burada.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Ama onları meydana getirenler de burada yani onların unsurları burada.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Evet.
Bir başka konu: Mahkemelerce iptal edilen parselasyon planlarında kök parsele dönülmemesi durumunda diyorsunuz ki burada: "Kişiye o bölge içinde uygun bir arsa verilir."
Sayın Demir, şöyle bir durum var: Eğer imar planı yapılan yerde mahkeme planı iptal ettiyse plana bağlı olarak yapılan 18 uygulamasını iptal eder. Böyle bir durumda, zaten orada yapılaşma da belli bir orana gelmişse, kök parsel sahibinin kendisine 18'le verilmiş olan parseli ortadan kalkar; iki, sizin buna verebileceğiniz o ada ya da o 18 uygulamasındaki parselin de parsel özelliği ortadan kalkar. O nedenle de iptal edilmiş olan bir planın içinde bu kişiye bir eş değer arsayı vermek teknik olarak mümkün değil.
Başka bir konu da şu...
NECİP NASIR (İzmir) - Bedelini öder.
GÖKAN ZEYBEK (İzmir) - Bedelini ödemeyle ilgili de o zaman mahkemeler var. Mahkeme burada bedelini ödemeye değil de planın iptaline ilişkin bir karar vermişse o zaman başa dönelim, imar planına insanlar niye itiraz ediyorlar? Bu plana dayalı olarak yapılan 18 uygulamalarında vatandaşın çoğunlukla mevcut binası ya donatı alanına alınıyor ya değerli ana cadde üzerindeki yeri kendisinden alınıp başkasına veriliyor. Bunun üzerine itiraza gidiyor yani 18 uygulaması yapılan bir bölgede değerli arsa sahibinin yerini alıp değersiz bir yeri verip, değersiz yerlerdekileri de değerli alana taşırsanız insanlar mahkemeye gider. O nedenle, bu planların iptal edilmesini istemiyorsanız herkesi kendi yerinde iskân edecek, hak sahibi yapacak bir düzenlemeye gitmek lazım yani şurasında vicdan olan yöneticilere ihtiyaç var. Bir yerde binalar varsa, bir yer boşsa binada olan adamı yeşil alana ve donatı alanına alıp geriye kalan boş yerleri de imarlı parsel hâline getirip bunu da 18 uygulamasıyla...
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Böyle bir şey olma şansı yok ki, kanun buna müsaade etmiyor. Söylediklerinizin olma ihtimali yok yani.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bütün bu davaların iptal gerekçesinin hepsinin altında bunlar yatıyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Öyle bir şey olma ihtimali yok ki yani söylediklerinizle hiç alakası yok.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben devam ediyorum.
Bu maddenin bu biçimde uygulanma şansı yok.
Kamulaştırmayla ilgili hükümde de diyorsunuz ki: "Kamulaştırma yapılır." Şu an Türkiye'nin en büyük sorunu, belediyelerin ve kamunun en büyük sorunu kamulaştırmasız el atmalar yüzünden belediyelerin haciz ve icralarla karşılaşmasıdır. Şu an uygulanan dönemde... Siz konuşmuyor musunuz belediye başkanlarınızla? Kamulaştırmasız el atmalar dolayısıyla, yol ve yeşil alan ya da sosyal donatı alanlarından dolayı ödeyecekleri bedelleri bütçelerinden karşılamaları mümkün değil. Burada, belediyelere bir de kamulaştırmayla ilgili yeni bir yük getirilmesinin ben kısa vadede bir çözüm getireceği inancında değilim.
Burada, mesela deprem riskine karşı inşa edilecek olan ileri tasarım içeren binalarda uzman mühendislerle çalışılacaktır.
Şimdi, sormak istiyorum: Bu Melen Barajı'nda kimi çalıştırdınız siz? 1,5 milyar liraya bir baraj yaptınız ve bu baraj daha su toplamaya başlamadan içinden insan kolu geçecek kadar çatlaklar meydana geldi yani bu barajın projesini kim hazırladı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mı? Devlet Su İşleri şimdi Tarım ve Orman Bakanlığına bağlandı.
Burada, bir kez daha tekrar ediyorum: Siz deprem riski taşıyan, özel tasarım gerektiren yapılarla ilgili bir uzmanlık oluşturacaksanız ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bu yetkinin bırakılmasının kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum yani bu Bakanlığın geçmişinde o kadar çok hata var ki. 1999 depreminden sonra yaptığınız okullar, şu anda valilikler eliyle riskli olduğu için kapatılıyor. Yirmi yıl içinde yaptığınız okullarınızda şu anda valilikler eliyle "güvensiz" diye eğitime ara veriliyor ve okulun kapısına mühür vuruluyor. Burada olması gereken üniversiteler, meslek odaları ve Bakanlığın iş birliği içinde çalışarak bu konuyla ilgili bir tanım getirmesinin doğru olduğuna inanıyorum.
Burada, gene yasa teklifi diyor ki: Biz kaçak yapıları engelleyemedik, şimdi, bunların nasıl ve kimler eliyle yıkılması gerektiği konusunda bir düzenleme getiriyor.
Bakın, bu yüz yıllık cumhuriyette çıkmış en kötü yasa İmar Barışı Yasası'dır. Bunun kadar çevreye, bunun kadar şehirlere, bunun kadar doğaya, bunun kadar kıyılara ve bunun kadar meralara hasar veren başka hiçbir yasa çıkmamıştır. Bu yasayı çıkardığımız zaman, süre olarak 31/12/2017'yi koydunuz ancak yasayla müracaat olarak süreyi uzattıkça uzattınız ve bu dönem içinde de yüz binlerce, milyonlarca kaçak yapı yapıldı. Şimdi, bunların kimin eliyle yıkılacağı konusunda çok sıkıştığınız için işlem yapmak zorundasınız. "Belediye yıksın, yıkamazsa biz Bakanlık olarak yıkıp bedelinin 2 katını ilgili belediyenin İller Bankası payından alacağız." diyorsunuz.
Bakın, bu ülkede, köyden kente göç etmiş, gecekondu yaparak o kentte tutunmuş bir ailenin çocuğuyum. Bu ülkeye gelmiş olan Suriyeliler geri gitmeyecekse bu ülkede yapılmış olan kaçak yapıları yıkmak suretiyle bitiremeyeceğinizi bilmeniz gerekir. Temel nokta, kaçak yapılaşmanın önüne geçecek yani bunu yaptırmayacak tedbirler almaktan geçer.
Pazartesi günü Uzungöl'e gideceğiz. Sizin Uzungöl'deki Belediye Başkanınız orada yapılan bütün kaçak inşaatların inşaat malzemelerini satmış.
AHMET KAYA (Trabzon) - "Hiç kimse o evleri yıkamaz." demiş, vatandaş anlatıyor.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Burada, tabii madde 15...
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Gökan Bey, Türkiye'deki bütün muhalefet yükünü de bizim Komisyona yüklemeyelim yani lütfen.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, madde 15'te ada bazında plan değişikliği... Arkadaşlar, yoğunluk artırıcı imar planlarıyla ilgili hepimiz şunu tek tek...
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkanım, madde madde mi gidiyoruz?
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Geneli üzerinde.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Hayır, gitmiyoruz, geneli üzerinde gidiyoruz ama maddelerin birbiriyle hiçbir ilintisi yok yani. İlintisi olmadığı için bir bütün madde değil.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Şimdi, geneli üzerinde kısıtlama yapmıyoruz ki sanıyorum maddeleri daha az konuşmayla geçirebilelim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, burada, bir: Değer artış vergisi getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Bu yapılardan imar planıyla bir yoğunluk artışı ya da burada bir rant artışı meydana gelirse buradan biz değer artış vergisi alacağız." Bunu büyükşehir olan yerlerde ilçe belediyesi ve il belediyesi ve Bakanlık arasında pay ediyorsunuz. Bir kere, paylaşımın yanlış olduğunu belirtmek istiyorum. Yani buradan bir gelir elde edilecekse en büyük payın ilçe belediyelerine aktarılması gerektiğini belirtmek istiyorum.
İkincisi: Bence de önemli bir nokta, bu yasa tasarısı aslında iktidarın kentsel dönüşümle ilgili yani riskli yapıların iyileştirilmesi ve dönüştürülmesi konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle işlem yürütmekten tümüyle vazgeçtiğini, artık buradan sonra... Çünkü siz bir bölgede imar artışı getirip oranın dönüşümüne önceden katkı yapmayı esas alan uygulamaları belediyelerde geçirmiştiniz, Bakanlık bunu yapmıştı; bu yasa onu gösteriyor ki şimdi bütünüyle bunu ortadan kaldırıyor ve vatandaşa şunu söylüyor: "Ya, kardeşim, ben devlet olarak sana kaynak aktaramıyorum. Ben devletin kamu bankalarından senin evini yıkıp, riskli yapını yıkıp yeniden yapman için sana faizsiz kredi veremiyorum. Senin -bir biçimiyle- depremde yıkılıp o binanın içinde, orada ölmeni engelleyemiyorum. Sen kendi başının çaresine bak." Ve bence, bu sizin kentsel dönüşümle ilgili çıkarmış olduğunuz bütün yasalarla ilgili sürecinizi tamamladığınızı, bitirdiğinizi, vatandaşı tek başına, kendi hâliyle baş başa bıraktığınızı gösteriyor.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Yani Mustafa Bey, maddede hiçbir olumlu yön olmadığını iddia ediyor Gökan Bey.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Var, var, olumlu yerleri söyleyeceğim.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Ona göre, dikkatli takip edelim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Yine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eğer... Burada bir açıklamaya ihtiyaç var. Yani bu "yeni şehir" diye tarif edilen İstanbul'un Avrupa yakasında milyonlarca metrekare alanı imara açan bu bölgeyle ilgili elde edilecek olan gelirin paylaşımı konusunda da teklifi hazırlayan arkadaşların mutlaka bir bilgilendirme yapmasını istiyorum.
Bu imar barışından yararlanan yapıların güçlendirilmesiyle ilgili bir düzenleme getirdiniz. Bakın, siz imar barışını çıkardığınız anda bunun sadece oradaki binanın kayıt altına alınması noktasında bir güvence olduğunu söylediniz. Yani siz imar barışını çıkardığınız anda, imar barışından yararlananların, ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış olsa bile bu binaların güçlendirilmesiyle ilgili hiçbir şey vadetmediniz. Yani siz burada yurttaşı kandırdınız, yurttaşa yanlış bilgi verdiniz. Pek çok insan gidip müracaat etmedi. Babadan kalma evi var, iskânlı değil ama binayla ilgili bir tutanağı yok, yapı tadil tutanağı yok, yıkım kararı yok, elektriğini, suyunu bağlamış; niçin gitsin? Yani imar barışının çıkış amacı, bir: Bir parselde birden çok bina varsa, elektrik ve suları ayrılmamışsa bunların ayrılmasına olanak verecekti. İki: Bu binalarla ilgili yıkım kararı ve varsa kesinleşmiş para cezaları ortadan kalkacaktı.
Şimdi, siz bu imar barışını kendi siyasal sürecinizin bir miladı gibi görerek diyorsunuz ki: "Buraya başvuranlar güçlendirmeden yararlanabilirler." Bir kez daha söylüyorum: 2981 sayılı Yasa imar affı yasası. Bu yasaya göre hak sahibi olanlar... Fatih ilçesinde böyle yüzlerce, binlerce bina var. Ben 2981 sayılı Yasa'ya göre başvurdum, binam da ruhsatsız ama aftan da yararlanmışım. Peki, imar barışına da başvurmadım çünkü o günden sonra kaçak yapı yapmadım. Şimdi, güçlendirmeye geldiğinde siz diyorsunuz ki: "İmar barışına başvurmadınız." Yani siz kendinizi -sizden önceki iktidarların, Anavatan Partisi döneminde çıkmış yasaya dayanarak söylüyorum- milat mı kabul ediyorsunuz? Yani sizden önce alınmış olan haklar, aflar, aftan yararlanmış olmak nasıl bir yasanın içine dâhil edilemez? Bunun mutlaka düzenlenmesi gerekir.
Bir başka önemli konu şu: Bu, organize sanayi bölgelerinde yapı denetim şirketlerinin ücretlerinde daha önce yüzde 75 oranında bir indirim söz konusuydu, bunu 30'a çekiyorsunuz. Aslında sizin, belediyelere gönderdiğiniz taslaklarda önce bu 60'a çekiliyordu, şimdi 30'a çekilmiş. Yani burada bir kafa karışıklığı olduğu kesin.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bence Türkiye'de yapı denetim sistemi çökmüş durumdadır, Türkiye'de yapı denetim firmaları çökmüş durumdadır. Türkiye'de yapı denetim firmalarının Maliyeye, sigortaya ve çalışanlarına, laboratuvarlara olan borçları ödenemez noktaya geldiği için pek çoğu şu an fiilen yok hükmündedir. Yani her 100 yapı denetim firmasından neredeyse 90'ı şu an iş alamaz noktaya sürüklenmiştir. Bence burada yapı denetim firmalarının bütünüyle ele alınması, belki başka bir başlık altında ele alınması ve bu sektör temsilcileri ile ilgili komisyonların çalışarak nasıl sağlıklı yürütüleceğinin belgelenmesi gerekir. Bir dönem müteahhitlere yapı denetim firmalarını seçme hakkı verildi. Belediye başkanlarının en yakın arkadaşları yapı denetim firmalarını satın aldılar; 3 tane, 5 tane, 7 tane yapı denetim firmaları vardı, ben o yapı denetim firmasına işini vermeyen hiçbir büyük inşaat sahibini görmedim. Bu, bütün belediyeler açısından geçerliydi. Siyasi parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum, bütün belediye başkanları büyük inşaatların yapı denetimlerini kendi yakın arkadaşlarının şirketlerine verdi. Araştırın bütün büyük kentlerdeki yapı denetim firmalarını. Sonra dediler ki: "Bunlara bir sınırlama getirelim, belli bir metrekarenin üzerinde iş yapamasınlar." Bu kez bu kişiler 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı, 7'nci şirketlerini kurdular. Artık bunun da yürüyemeyeceği bir noktaya gelince dediler ki: "O zaman, biz kura çekelim, havuzdan kime düşerse." Bakın, büyükşehirlerde kurayla da bu işi yapamazsınız. Yani Muğla'da Bodrum ile Fethiye arasında 350-400 kilometre yol mesafesi var, İstanbul'da Silivri ile Tuzla arasında 200 kilometreden fazla mesafe var. O nedenle de bu yapı denetim şirketleriyle ilgili düzenlemenin son derece ivedilikle gündeme alınması gerekiyor. Eğer güçlendirmelerle ilgili bir uygulama gündeme geliyorsa yapı denetim sisteminin mutlaka konuşulmasına ihtiyaç vardır diyorum.
Tabii, başka da çok uygulama var. Bir tane de olumlu şey söyleyeyim...
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Desteklediğiniz maddeler varsa...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Kaçak yapılan binalarla ilgili daha önce şantiye şefleri ve yapı müteahhidi ile diğer firmalar ayrı değerlendiriliyordu, şimdi şantiye şefinin de proje eklerine ve statik projesine aykırı inşaat yapılmasından sorumlu oluyor olmasının doğru olduğunu düşünüyorum.
Yine, burada belirtmek istiyorum -meslek mensuplarımız da söylüyor- yani bir şantiye şefinin farklı alanlarda, farklı merkezlerde 5 tane binada 30 bin metrekare inşaatı denetlemeyle ilgili yetkisinin de kesinlikle doğru olmadığını, bunun da sıkıntılar yarattığını belirtiyorum.
LİHKAB'la ilgili de 65 yaş üzerindeki çalışmanın aynı zamanda yapı denetim şirketleri açısından da mutlaka gözden geçirilmesini özellikle istiyorum. Pek çok yapı denetim firmasında ve LİHKAB'da sadece diplomasını buralara vererek imza karşılığında belli bir ücrete razı olmuş çok sayıda meslek mensubu vardır. Bu kadar yüz binlerce genç mühendisin işsiz kaldığı bir yerde de bu konuyla ilgili yasaklama yapmak yerine belli bir yüzdeyle kısıtlama getirilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.