KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Önce kendimi tanıtayım: Bu Komisyona ilk defa katılıyorum. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, inşaat mühendisiyim, TMMOB üyesiyim.

Öncelikle, Komisyonumuzun ve kanun teklifi görüşmelerinin başarılı geçmesini ve ülkemiz açısından hayırlı ve olumlu sonuçlarla bu işin tamamlanmasını diliyorum.

Sayın Başkanım, tabii, Komisyonu topladığınız için de teşekkür ediyorum çünkü bütün kanun teklifleri, özellikle torba kanunlar Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği için, diğer komisyonların çalıştığını, bize gelmemiş olduğunu görmek de mutluluk verici. Ama biz tabii ki görevimiz gereği her türlü çalışmaya katılmaya çalışıyoruz.

Şimdi, Sayın Başkanım, ben öncelikle Sayın Mahmut Tanal'ın yapmış olduğu bir uyarıyla ilgili, usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Çünkü Sayın Tanal, tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunun toplanıp toplanmadığını ve bu kanun teklifiyle ilgili bir karar alıp almadığını sordu size. Burada biz iki arkadaşız Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak, Sayın Kamil Okyay Sındır ve ben. Kayıtlara geçmesi açısından özellikle söylemek istiyorum: Biz bu kanun teklifiyle ilgili Komisyon olarak toplanmadık ve herhangi bir karara imza atmadık, herhangi bir karar almadık. Yani bunun nasıl değerlendirileceğini tabii siz Komisyon üyelerine bırakıyorum ama kayıtlara geçmesi açısından da bunu belirtmem gerekiyor. O yüzden, istediği belgeyi sunmanız...

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Biraz sonra Mahmut Bey'e verecek arkadaşlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben memur arkadaşı gönderdim, söyledim; niye onunla göndermediniz?

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Komisyon üyesi olarak bu paylaşımı yapmak istedim.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Biraz sonra göndereceğiz. EBYS'den de çıkarsınlar da daha şey olsun diye...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, fotokopi çekti arkadaşımız. Özür dilerim ama siz bana vermediniz yani orada bekliyor belge. Doğru mu, değil mi; içeriğini 31'inci maddesine kadar görmem gerekiyor.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ben durumla ilgili gerekli paylaşımı yaptım; dediğim gibi, artık değerlendirme Komisyona aittir.

Sayın Başkanım, değerli üyeler, değerli vekiller, STK'lerin temsilcileri, sayın teklif sahipleri, değerli arkadaşlar; tabii, öncelikle Sayın Akif Hamzaçebi Başkanımızın yapmış olduğu giriş konuşmasına değinmek istiyorum, onunla başlamak istiyorum ben de. Gerçekten, imar uygulamalarının sürdürülebilir şehirlerin oluşması ve kent hakkı, kamu yararı, yurttaşın hakkının korunması, kent siluetinin korunması açısından ne kadar önemli olduğunu bize gösteren bir giriş konuşmasıydı, teşekkür ediyorum kendisine. Aslında, tartıştığımız kanun tekliflerini bu açıdan görüşmemiz gerekiyor, bir açısı bu. Çünkü yaptığımız kanunların bu haklara ve hukuka uygun olması gerekiyor. Sonuçta, imar kanunları, yapıldığı zaman uzun süre uygulanması, yürürlükte kalması gereken, çok da sık değiştirilmemesi gereken kanunlar. Ancak birincisi: Ne dedik? Kanunlara, haklara ve hukuka uygun olması gerekiyor. Diğer taraftan, en başta, yine değerli vekillerimizin yapmış olduğu değerlendirmeler oldu Anayasa'ya aykırılıkla ilgili. Şimdi, milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmaya başladığımdan beri ve Plan ve Bütçe Komisyonu olarak görüştüğümüz kanun tekliflerinde de karşımıza gelen şey ve sürekli yaptığımız eleştiri şu: Bir hukukçu değilim ama sonuç olarak bu ülkenin bir vatandaşıyım ve Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasa'da bir hukuk devleti olarak tanımlanmışsa, Anayasa da bir toplumsal sözleşmeyse ve uluslararası sözleşmelerin altında ama tüm kanunlar sıralamasında en üstte yer alıyorsa bu sözleşmeye bizim uymakla yükümlü olduğumuzu ifade etmek istiyorum, eğer biz bir kabile değilsek yani bir devletsek. Ancak çok üzülerek görüyorum ki biz sürekli olarak İç Tüzük'e, Anayasa'ya hep aykırı olabilecek şekilde, arkasından dolanacak şekilde kanun tekliflerini görüşüyoruz ve görüşmeye devam ediyoruz. Aslında, hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin de bu yapısını zedeliyoruz. Yani ileriye bırakacağımız mirasta bu zedelenmelerin etkisini de göreceğimizi düşünüyorum. Bu, Anayasa'ya aykırılıklar çok basite alınacak şeyler değil, bunların gerçekten önemsenmesi, görüşülmesi ve bu, Anayasa'ya aykırılıkların -ben sayın teklif sahiplerine de söylemek istiyorum- tekrar bir değerlendirilmesi gerekiyor. Yoksa burada savunmak "Anayasa'ya aykırı değil." demek, kanunların şurasından girmek, burasından girmek... Yani kimse kimseyi kandıramaz, öncelikle onun altını çizmek istiyorum.

Bununla birlikte, devam edecek olursak yine bu kanun teklifi, nasıl bir kanun teklifi diye geneli üzerine baktığımızda, biraz merkeziyetçi bir kanun teklifi olduğunu söyleyebiliriz. Yani yetkileri merkezde toplama eğiliminde bir kanun teklifi. Burada madde 2'yi örnek olarak verebileceğimizi düşünüyorum çünkü madde 2'de yetkilerin belediyelerden alındığını ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığına verildiğini görüyoruz. Bu merkeziyetçi yaklaşımın diğer maddelerde de vücut bulduğunu belirtmek isterim.

Şimdi, zamanlaması... Elbette ki bu kanun teklifinin içerisinde iyi olduğunu düşündüğümüz, belki olumlu olduğunu söyleyeceğimiz -maddelere geçildiği zaman- maddeler var ancak genel itibarıyla baktığımızda içinde yapılan bazı düzenlemelerin zamanlamasının da manidar olduğunu burada belirtmek isterim. Özellikle madde 15'teki ada ve parsel bazında imar düzenlemesiyle ilgili konuyu göz önüne alırsak yine bina yüksekliklerinin sınırlanması maddesini göz önüne alırsak... Ben İstanbul Milletvekiliyim, bunu da belirteyim bilmeyenler için. Sayın Demir Başkanımız yıllarca İstanbul'da belediye başkanlığı yaptı, ne demek istediğimi çok iyi anladığını ben biliyorum. Bu gelen uygulamalar, evet, belki prensipte bazı şeyleri sınırlayacak ama burada hangi iktidarın döneminin içerisinde bunu yaptığınıza baktığımızda "On yedi yıllık iktidarınız döneminde neden şimdi?" sorusunu ben sormak istiyorum bazı maddelerle ilgili. Bu imar değişiklikleri, kat yükseklikleri, parsel bazında imar değişikliklerinin yapılması; kim yaptı bunları? Kim uyguladı ve neden şimdi? O zaman, yine, Sayın Zeybek'in vurguladığı gibi, belediyelerin el değiştirmesinden sonra nedense birdenbire, hatta kırk sekiz saat dolar dolmaz -çok ciddi bir acelesi de var gördüğümüz kadarıyla kanun teklifinin- bu kanun teklifinin önümüze gelmiş olmasını gerçekten manidar bulduğumu tekrar belirtmek istiyorum. Hâlbuki on yedi senedir, özellikle İstanbul özelinde konuşacak olursak, 1999 depreminden sonra büyük bir dönüşüm geçirmesi gerekirken... Çünkü ülke genelinde baktığımızda, 20 milyon yapının neredeyse yarısının güvensiz yapı yani güvenli olmayan yapı olduğunu söylemek istiyorum. Yine, mühendislik hizmeti alımı açısından ruhsatsız, kaçak olarak inşa edilen binalar açısından bu oran İstanbul'da 2 milyon yapıyı buluyor. Yine, İMO İstanbul şubesinin açıklamalarına göre toplam olarak 10 milyona yakın İstanbullu da depreme karşı güvenli olmayan konutlarda yaşıyor. Bu on yedi yılda İstanbul'da ne yapıldı? Gökdelenler dikildi. Hani bugün Sayın Cumhurbaşkanı "Biz kente ihanet ettik. Artık dikey yapılaşma olmamalı, yatay yapılaşma olmalı." diyor ya. On yedi yıldır dikey yapılaşma yapıldı. Neden o zaman bunlara "Dur." denmedi, neden bu imar değişiklikleri yapılmadı? Bunu da sormak gerekiyor. Burada, ben, açık söylemek gerekirse çok da bir iyi niyet görmüyorum, göremiyorum.

Bir çelişkiyi daha vurgulamak istiyorum: Kanal İstanbul Projesi'nin planlanmasına, yer seçimine bakıldığı zaman yine bu kanun teklifinin bu iyi niyetinin bu projeyle de çakıştığını, çeliştiğini aslında görüyoruz çünkü Kanal İstanbul Projesi'ne baktığımız zaman, evet, şu anda tartışılıyor bu proje ama yer seçimi, zemin etütleri yapıldığı zaman, uzmanların yaptığı açıklamalar, İstanbul'un en çürük zeminine sahip bölgesinde planlanmış olması, etkileyeceği alanlar, tarım arazilerinin kayboluşu, çok büyük bir nüfus yoğunluğu getirecek bir proje olmasına rağmen, şimdi biz burada kat artışlarını, imar planlarının düzenlenmesiyle ilgili konuşuyoruz. O yüzden ben bu kanun teklifini hiçbir şekilde samimi bulmadığımı belirtmek istiyorum.

Yine 15'inci maddeyle ilgili bir noktaya değineceğim: 19 Aralıkta bütçe arası bir torba kanun geldi ve bu torba kanunda da biz kamulaştırmayla ilgili bir maddeyi görüştük. Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Onun da çok acelesi vardı, tam da bütçe görüşmelerinin içinde geldi. O kanun maddesi 2004 yılından önce kamulaştırılan arazilerin sahiplerinin ödenmeyen haklarının -tabii, şimdi TOKİ'ye geçiyor oradaki yetki- TOKİ tarafından o günkü rayiç bedel üzerinden ödenmesiyle ilgiliydi. O günkü o konuşmada ve tartışmada da şunu sorduk: Neden o günkü rayiç bedel üzerinden? Bu insanların ne suçu var? Yani o gün bu bedeli ödememişsiniz, karşılığını vermemişsiniz. Oluşan ranttan belli bir oranda kamu yararını da gözeterek o vatandaşın hakkının da korunması ve o ranttan pay alması gerekir diye söylemiştik.

Şimdi burada 15'inci maddeye baktığımız zaman -yine buna benzer- aslında kamu yararı gözetelim derken vatandaşın yararının pek de gözetilmediğini yine görüyoruz. Burada bir vergilendirme geliyor. Bu değer artışında ada bazında imar planı değişikliği yapılabilmesi için taşınmaz maliklerinin izni gerekiyor. Değişiklik sonucunda arsanın değerinde yaşanacak artışın tamamı değer artış bedeli sayılacak ve malik başına değer artış payı kabul edilecek şekilde. Yani bu değer artışında oradaki arazi sahibinin de aslında payı var, payı varken üzerine bir de ceza gibi ondan bu değer artışının payı isteniyor. Bunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum madde üzerinde konuşulurken. Belki burada bir düzenleme yapılabilir, belki iyi niyetle kamu yararı düşünülerek düzenlenmiş bir maddedir ama bunun ben vatandaş hakkı, vatandaş yararı açısından çok faydalı olmadığını belirtmek istiyorum.

Bir de madde 11 tartışıldı "Bu deprem riskine karşı inşa edilecek ileri tasarım ve teknoloji içeren binalar uzman mühendisler gözetiminde yapılacaktır." diye. Burada şu soruyu sormak istiyorum ben: Bakanlık hangi kriterlere göre uzman mühendisleri belirleyecek? Şimdi bu konu tartışılıyor. Burada oda temsilcilerimiz, oda başkanlarımız var. Zannederim, onların bu konuda görüşlerine başvuracağız. Burada teknik olarak uygun bir uygulama gibi görünse de yani yetkin mühendislerin bu projelere bakması şeklinde, bu projelerde görev alması şeklinde ama diğer taraftan da birtakım mühendis gruplarını kayırmaya yönelik bir uygulama mı olacaktır? Bu yetki tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığında mı olacak? Maddede bununla ilgili tam bir açıklama göremedim. Orada bir belirsizlik var, bu belirsizliğin de düzeltilmesi gerekiyor. Belki de burada bir iş bölümü yapılması, birlikte hareket edilmesi gerekiyor oda temsilcileriyle, üniversitelerle. Bunun sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bırakılmış olmasını ben de yetersiz bulduğumu söylemek istiyorum.

Tabii, bu kanun teklifiyle ilgili söyleyecek çok fazla şey var ama bir konuya daha değinerek ben bitirmek istiyorum. İmar barışıyla ilgili bir kanun teklifini görüşmüştük Haziran 2018'de. O kanun teklifini görüştüğümüz zaman -yine Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmüştük- özellikle depreme karşı dayanıksız binaların olduğu yapıların, alanların, imar barışından yararlanan binaların hiçbir şekilde depreme dayanıklı hâle getirilememesiyle ilgili biz o zaman çok eleştirmiştik o maddeyi; siz, imar barışına tabi tutuyorsunuz ama adamın o güvensiz evde oturmasını zorunlu kılıyorsunuz, bir çivi dahi çaktırmıyorsunuz diye, bunda bir yeni düzenleme yapalım diye. Ama yok, o gün hiçbir şekilde sesimiz duyulmadı, önerilerimiz kabul edilmedi; şimdi burada karşımıza onunla ilgili yeni bir düzenleme getiriliyor, güçlendirmeyle ilgili, imar barışından yararlanılan.

Burada bir şeyi daha vurgulamak istiyorum: Sürekli ve sürekli yapboz şeklinde kanunlar yapıyoruz. Hâlbuki daha önce daha iyi çalışılsa bu kanun teklifleri, gerekli odalardan, STK'lerden, üniversitelerden, uzmanlardan görüşler alınsa ve o şekilde bu kanun teklifleri hazırlansa belki aynı madde üzerinde bu kadar çok değişiklik yapılmayacak ve uygulamalar daha uzun ömürlü olacak.

Bu eleştirimi de ben kayıtlara geçirerek teklifin hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum.