KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle döner için teşekkür ederken akşam çorbasından yoksun kıldığınız için bizi eleştiremeyeceğim ama dilerim, temenni ederim ki bu saatte bu yasa görüşmesinin yaratacağı sıkıntılar nedeniyle uygulamaya konduğu zaman halk bizi yasama organı olarak eleştirmesin.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hocam, Meclis bazen ikide, üçte kapanıyor ya.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Korkarım ki Sayın Başkan, bu sözlerinizle Genel Kurulda da gece yarısı sonrasına kayacak...

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hocam, bir ara girip çıktınız, acaba çorba içmeye mi gidiyor diye de şüphelendik aslında.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sadece birkaç dakikalığına gittim, dikkatiniz için teşekkür ederim, özeniniz için. Üç dakikayı geçmemiştir, zaten şeye kadar gidilemezdi. Bu bakımdan, tabii ki bu şekilde zamana sıkıştırılmış yasa yapım tarzını özellikle yasanın konusunu dikkate aldığımız zaman ve Genel Kurulda da böyle olma riski olduğu için acaba nedeni nedir, gerekçesi nedir, Meclisin etrafı iyi planlanmamış olduğundan bir su baskını mı olacak?

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hocam, ben alındım şimdi. Zaman sınırlaması koymadan dinliyoruz, not alıyoruz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Ama yine de şu var: Sayın Başkan, siz de bir hukukçusunuz. Değinildiği için söylüyorum, mesela 16'ncı madde insan haysiyetiyle bağdaşmayacak mahiyette. Kendi adımıza değil, yasanın niteliği açısından söylüyorum ve bizi birleştiren burada ortak özellik hangi partiye mensup olursak olalım Anayasa madde 81 gereği Anayasa'ya sadakat üzerine, namus ve şeref üzerine söz vermiş olmamız. Şu nedenle değindim, konumuzun dışına çıkmak için değil: Latincede "Dignitas", karşılığı "haysiyet" Latinler görevini yapmak olarak aynı zamanda anlıyorlardı. Yani biz acaba yasama görevimizi ne ölçüde hakkınca yapıyoruz? Örneğin, biraz önce sevgili Emecan'ın vurguladığı, biraz sonra yapacağımız karşılıklı soru-yanıt kısmında değineceğim Ahlat konusu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Şimdi tutanakları geldi, oradaki konuşmalarımız, itirazlarımız ama bu, bu kez buraya geliyor yani bu da Sayın Başkan, sizin kişiliğinizden bağımsız olarak yasa yapım tarzındaki zaaf nedeniyle, haliyle içeriye yansıyacak olan nitelikli yasaya ulaşamama sorunuyla bizi karşı karşıya bırakmaktadır. Yoksa kişisel olarak çorba içme geleneğimiz veyahut da yatsı vakti döner yemek zorunda kalmamız arasındaki ikilemden kaynaklanmıyor, esasen yaptığımız işin niteliğinden kaynaklanıyor.

Şimdi, Sayın Başkan, bana bir eleştiri yönelttiniz, onunla girmek istiyorum. Maddelere girmeksizin özellikle Sayın Demir'in Anayasa Mahkemesi konusunda yaptığı açıklamayla devam edip genel çerçevede söylemediklerim üzerine bir özet konuşma yapacağım.

Şöyle: Şimdi, Kanal İstanbul konusunda -tabii ki itiraz eden sayın vekil kalktı ama- bu konuda, çevre konusunda -Kâmil Bey burada- bütün yurttaşlar bunu, bu hakkı kullanabilir Anayasa madde 56'ya göre. Mesela Aarhus Sözleşmesi'ni biz neden imzalamadık, neden onaylamadık? "Herkes" dediği için. Aynı yanıtı Tahran'daki meslektaşlara sordum İran'da, "İran niçin onaylamıyor Aarhus Sözleşmesi'ni?" dedim, "Herkese tanıdığı için bu hakkı." dedi. Dolayısıyla şimdi, burada "herkes" ile "yurttaş" arasında bir ayrım var ve Anayasa'mızda olsun, Çevre Kanunu'muzda olsun, bu hakkın öznesi "yurttaş" olarak tescil edilmiş bulunuyor. Bu bakımdan Türkiye'nin neresinde otursa otursun, pekâlâ Avrupa'dan da bu hakkını kullanabilir.

Fakat benim burada özellikle dikkat çekmek istediğim husus şu bu yasa önerisi ve bunun düzenleme konusu yaptığı husus açısından: 27'nci Dönem yasamada yani bizlerin, benim görev yaptığım dönemde -hepimizin tabii ki ama hani ilk kez gelen kişi olarak- 111 madde sadece çevreye ilişkin, doğaya ilişkin, madenlere ilişkin 1 kez yapmışız, 2 kez yapmışız; 9'u torba ve 11 teklif olmak üzere toplam 9 yasada 111 madde ülkenin çevresine, doğal kaynaklarına, madenlerine, kıyılarına, ormanlarına ve mezrasına ilişkin olarak yapılan torbalanmış düzenlemeler, bölük pörçük, darmadağınık ve çoğu kez, biraz önce değindiğim Anayasa'nın amir hükümlerine aykırı düzenlemeler. Şimdi, neyi getiriyor bu? Bu, nitelikli ülke olmaktan Türkiye'yi uzaklaştırıyor. Nitelikli toplum, takdir edersiniz ancak nitelikli bir ülkede oluşabilir, nitelikli devlet de nitelikli ülkenin ve toplumun olduğu yerde inşa edilebilir ancak. Bu bakımdan bunu hafife almayalım.

Şimdi, Sayın Başkan, tabii, hukukçu olarak müdahale ettiğiniz için ben o konuya biraz açıklık getirmek istiyorum. Kanal İstanbul konusuna bir yorum yaptım ben. Anayasa'nın ilgili maddelerini sayarak bir yorum yaptım ve bu yorumumu lafzi yorum, sistematik yorum ve teleolojik şeklinde, 3 kavram bağlamında... Teleojik yorum değil, keşke o da olsaydı, dünyevi hukuku kullanıyorum ben ama mesela İran Anayasası'nı konuşuyor olsaydık Tanrı'ya da yollama yapardı ve İstanbul'da neden bir kanal açılamayacağı konusunda bir ilahî referans da söz konusu olabilirdi ama belki ben kullanmıyorum da beni biraz düşündüren husus şu: Yöneticilerimiz, ilahi referansı kullanmamak durumunda oldukları hâlde her vesileyle dinsel referans kullanan yöneticilerimiz, Kanal İstanbul söz konusu olduğu zaman büyük bir doğa parçasının yok edilmesi, dünyada birçok devletin sahip olduğu toprak parçasından daha büyük bir alan konusunda bir anayasal bir referansın ötesinde dinsel referans neden hiç akıllarına gelmiyor, bu ayrı bir tartışma konusu tabii. Ama ben dünyevi yorumla ve yurtseverlik bakış açımla yorumladığım zaman Sayın Başkan, değerli üyeler; Kanal İstanbul konusunda özellikle Anayasa madde 3 bağlamında "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür." ilkesini ve madde 5'te de devletin bölünmez bütünlüğünü sağlama yükümlülüğünü dikkate aldığımız zaman, bu açıdan ciddi bir biçimde tartışılması gerektiğini ve gelecekte ister yapılsın ister yapılmasın bunun tartışılacağını düşünüyorum.

Şimdi, bunu belirttikten sonra özellikle bu yasa temelinde gündeme gelen maddeler açısından, tabii ki, teker teker maddelere girmeksizin mesela Sayın Hamzaçebi medeniyete yollama yaptı, ben o konuda "özgürlük" sözcüğünü, kavramını kullanacağım çünkü kentler özgürlüklerin geliştikleri mekândır, uygarlıklar da zaten özgürlükler üzerine ancak inşa edilebilir, yeşerebilir. Bu bakımdan...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - "Medeniyet" "özgürlük" demektir aynı zamanda.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - İşte ben de Anayasa'mızdaki kavramı kullanarak... Çünkü onunla bağlantı kurmadığımız sürece beton yığınlarından parkların, bahçelerin, meydanların, ağaçların, yeşilliklerin yok edildiği yerde medeniyetin ve özgürlüğün mümkün olamayacağını hepimiz kabul etmek durumundayız.

Bu bakımdan, ben bu düzenleme yapılırken kuşkusuz bu teklifi yazan vekiller, meslektaşlar büyük bir duyarlılıkla ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda bunu yazmışlardır ama sonuç olarak bunu anayasal bağlamda değerlendirmemiz gerektiği için bundan gocunmayalım, yakınmayalım yani Anayasa dediğimiz zaman mademki biz 81'e göre namus ve şerefimiz üzerine ant içtik, o zaman İç Tüzük'ün 38'inci maddesi açıktır ve bir ön sorundur. Bu bizi bağlayan belki de tek şey, bizi birleştiren husus Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'dır; hepimizi birleştiren tek belge budur. O bakımdan biz bu konuda gerekli duyarlılığımızı göstermekten kaçmayalım, kaçınmayalım derim. Çünkü burada, Sayın Başkan, sizin özellikle benim temas etmem üzerine bir kez hatırlatma gereği duyduğunuz -okuyarak- 23'üncü madde ve 57'nci madde esasen bu yasa önerisinin anayasal çatısını oluşturan maddelerdir. Çünkü bu maddeler bir yandan 56'ncı maddeyle ekosistemle birlikte değerlendirildiği zaman, öbür yandan 63'üncü madde ışığında kültürel, doğal ve tarihsel mirası koruma yükümlülüğü ışığında değerlendirildiği zaman esasen bu madde 23 ve madde 57'nin ortak paydasını oluşturan planlı ve çevre koşullarına uyumlu kentleşmenin devletin imar planından itibaren ana yükümlülüğü olduğunu unutmamamız gerekir, temel bir anayasal yükümlülüktür.

Şimdi bu açıdan biz mesela Avrupa kentlerine baktığımız zaman, Avrupa kentlerinin bizim de Peyzaj Sözleşmesi'nden birçok çevre sözleşmesine kadar tarafı olduğumuz Avrupa kentlerine baktığımız zaman şu 3'lüyü kesinlikle bir arada barındırmak için, toplamak için normatif düzlemde büyük çaba gösterirler; bir taraftan kentsel, kültürel, kırsal çevre; öbür taraftan flora, fauna, homosapiens birlikteliği. Şimdi, bu bakımdan merkez çevre ilişkisine bazı vekiller ve özellikle Kamil Bey değindi, 57'nci madde çerçevesinde ve 127'nci madde ilişkisinde bunların birlikte değerlendirilmesinde şöyle bir sorun var sayın üyeler: 57'nci maddede TOKİ, 57'nci maddenin gereklerini yerine getiriyor fakat TOKİ bu gerekleri yerine getirirken 2 gerekliliğe yanıt vermiyor: Bir, Anayasa madde 2 sosyal devlet ilkesine; iki, Anayasa madde 63 kültürel, tarihsel ve doğal dokuya. Bursa'daki TOKİ gökdelenleri bunun örneğidir. Bursa nasıl berbat edilir, devlet eliyle Bursa nasıl...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Düzeliyor orası.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Yıkacaksınız yani.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, düzeliyor yani.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Öbürlerini de yükselteceksiniz. O zaman Bursa Bursa olmaktan çıkar.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır. Arzu ettiğimiz istikamette düzeliyor Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - İşte bu bizim bahsettiğimiz alanları bir kez bozduğunuz zaman düzeltemeyeceğiniz alanlar olduğu için...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ama bunu örnek verirken bizim hakkaniyete uygun davranmamız lazım, aynı zamanda, Bursa vekilleriniz de bilir, Bursa'da, İznik'te o dediğiniz ölçüde tarihî dokuya uygun çok özellikli TOKİ bir mahalle yaptı; bunu da takdir edin, söyleyin yani. O takdiri de sunun yani.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Şimdi, burada 2 açıdan bakın. TOKİ için öngörülen eğer bunu devlet yapacaksa, devlet inşaat sektöründe olacaksa TOKİ'nin varlık nedeni bir: Anayasa madde 2 gereği konutu olmayanlara sosyal konut sağlamaktır. Zaten 57'nci maddenin kenar başlığı da konut hakkıdır, bunu sağlamaktır. Ama bunu yaparken 63'üncü madde devlete tarihsel, kültürel ve doğal dokuyu koruma yükümlülüğü yüklediği için, TOKİ buna dokunamaz, buna saygı göstermek durumundadır. Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman TOKİ'ye yönelik, TOKİ'yi öne çıkaran ya da TOKİ'yi yetkilendiren düzenlemelere dikkat etmek gerekir; ilgili maddelerde zaten bu konuyu ayrıntılı olarak ele almamız ve bunu işlememiz gerekir diye düşünüyorum çünkü TOKİ kentsel kamu düzenini belirttiğim nedenlerle, TOKİ estetik kamu düzenini aynı zamanda devlet adına gözetmekle ve korumakla yükümlü bir organdır ama bunu göremiyoruz. Bu bakımdan TOKİ'yle ilgili düzenlemeleri gözden geçirmek gerekiyor, bir.

İkincisi; Çevre ve Şehircilik Bakanlığından çok söz edildi, ben maddelere girmeme sözü verdiğim için maddelere girmiyorum ama sayın vekiller, değerli teklif sahipleri; şunu bu vesileyle hatırlatmak isterim: Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkileri, yasayla verilen yetkileri bu bağlamda Anayasa madde 127 açısından çok ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Neden ciddi bir sorun oluşturmaktadır? Çünkü Anayasa madde 127 esasen çevre dâhil, imar dâhil -bunlar yorum yoluyla tabii ki, bu konuyu yönetme- ortak hususlarda yerel yönetimlere yetki veriyor olmakla birlikte merkezî otoritenin yetkesi İçişleri Bakanlığı tarafından kullanılmaktadır. Bu maddeye dokunulmadığı hâlde 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle yerel yönetimler Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandı. Oysa madde 127'ye göre bu konular ancak kanunla düzenlenebilir, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Dolayısıyla burada ben anayasallık açısından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yasal düzlemde verilen yetkilerin Cumhurbaşkanlığı kararnamesine şu ya da bu biçimde dayandırılıyor olması nedeniyle, dayandırılması gerektiğinden anayasallık açısından ciddi sorun doğuracaktır; nitekim Anayasa Mahkemesine başvururken bu konuyu yeniden teşhir etme gereği bulunmaktadır, doğacaktır. Dilerim bunu düzeltiriz ve Anayasa Mahkemesine götürme zahmetinden bizi kurtarırsınız; Gerçi Anayasa Mahkemesinin varlık nedeni bu olmakla birlikte, bizi kurtarırsınız o zahmetten.

Şimdi, bu bakımdan bu maddelerin merkez-yerel ilişkisi açısından da yerel yetkiler ile imar yetkileri bakımından çevrenin korunması, kentsel kamu düzeninin sağlanması, estetik kamu düzeninin sağlanması Çevre ve Şehircilik Bakanlığından çok yerel yönetimlere ilişkin yetki alanıdır.

Son olarak sizin Anayasa Mahkemesi konusunda yaptığınız savunmaya ben de katılmak isterdim doğrusu. Çünkü sizinle olan hukukumuzdan bunu yapabilmeyi, en azından arzu olarak temenni biçiminde isterdim yapabilmeyi fakat hemen hemen aynı bağlamda düzenlenmiş... Siz o açıklamayı yapınca acaba unutmuş olabilir miyim diye... Her ne kadar Anayasa Mahkemesine götürülen başvurunun son okumasını bizzat yapmış olsam da yine bu metni arkadaşlar getirdiler, Anayasa Mahkemesi kararını bir kez daha okudum ve aslında fark şurada: O zaman bu konu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştü, şimdi aynı konu, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, iptal nedenini oluşturulan konu bu kez burada, Bayındırlık Komisyonunda görüşülüyor. Dolayısıyla burada açıkça ve ciddi Anayasa'ya aykırılık var. Çünkü sizin düzenleme tarzınız Anayasa Mahkemesi kararını aşmaya ve onu Anayasa'ya uygun hâle getirmeye yetmiyor. Üzgünüm ama dilerim ki buradaki bu medeni tartışma... Kentte yaşadığımıza göre tartışmayı da medeni olarak yapmamız son derece doğaldır. Buradaki tartışma, katkı veren açıklamalar ilgili maddelerde gerekli düzeltmeleri yapmamızı sağlar.

Şimdi, son nokta olarak millet bahçelerine değinildiği için ona değinmek suretiyle toparlayacağım. Şimdi, millet bahçelerini siz Anayasa madde 43'ün ikinci fıkrasında öngörülen kamu yararı, kıyıların düzenlenmesi, bununla yarıştırıyorsunuz. Peki, millet bahçesinin hukuki statüsü nedir? Şimdi, millet bahçesini biz olsa olsa çevre bozulmasını önlemek, çevre korunmasını sağlamak ve geliştirmek biçiminde devlete üçlü yükümlülük yükleyen ve yurttaşlara üçlü ödev yükleyen Anayasa 56'ncı madde bağlamında değerlendirebiliriz, bir; iki, az önce değindiğim Anayasa madde 63 bağlamında ele alabiliriz. Bunu yapmazsak eğer o zaman biz kıyıları millet bahçelerine açacak olursak bu çok iyi... Bildiğiniz gibi, mesela bizim Validebağ Korusu, onun millet bahçesine açılması flora, fauna, homosapiens dengesinin, ekosistemin bulunduğu yer. O zaman şöyle bir çevre hukukunun genel ilkesini de ihlal etmiş oluruz Anayasa madde 56'nın ötesinde: "Var olan durumdan yani ekosistem bakımından dengeyi bozucu, var olan durumu geriye götürücü bir düzenleme yapılamaz." şeklindeki çevre hukukunun ve uluslararası çevre hukukunun genel ilkesini ihlal etme riskiyle karşı karşıya kalırız.

Bu bakımdan, millet bahçesine kuşkusuz kimilerimiz gönül verebiliriz, tıpkı Kanal İstanbul zıtlaşmasında olduğu gibi ama biz burada yasama görevi yapan kişiler olarak ister istemez gönül bağından çok yazılı metinleri dikkate almak durumundayız. O nedenle bunun da gözden geçirileceğini umut ediyoruz.

En önemli husus -maddelere girmeme sözünü verdiğim için girmeyeceğim- burada bütün bu alanlar kentsel mekânda hak ve özgürlüklerin kullanılması sorunsalını merkezine yerleştirdiği için de Türkiye'nin de hemen hemen nüfusunun yüzde 90'ı kentlerde yaşadığı için... Kaldı ki bütünşehir köylere kadar gidiyor olsa da onunla ilgili hüküm bulunsa da o zaman devletin hak ve özgürlükler karşısındaki şu üçlü yükümlülüğü; hak ve özgürlüklere saygı göstermek, hak ve özgürlükleri korumak, hak ve özgürlükleri geliştirmek biçimindeki saygı yükümlülüğü, Anayasa'mızın 5'inci maddesinden ilgili maddelerine dağılan saygı yükümlülüğü, haydi haydi bu imar düzenlemesi açısından da geçerlidir, geçerli olduğu için -yeniden işaret ederek bitiriyorum- düzenlemeyi sağlıklı yapmak lazım. İki: Denetlemek gerekir. Üç: Yaptırım uygulamak gerekir. O durumda, Abdullah Bey'in biraz önce değindiği üzere, iş işten geçmeden önce müdahale edilir. Önemli olan Bursa'yı berbat edici, tarihsel dokuyu bozucu yapıyı yaptırmamak ya da Uzungöl'de yarın yıkacağımız, doğal ortamı bozacak yapıyı yaptırmamak. Yaptıktan sonra "Ben yıktırdım, bakın, devletin gücünü gösterdim." demenin hiçbir anlamı yok. Devletin niteliğini, varlığını, özünü anlayamamak demektir. Devlet artık jandarma devlet değildir, devlet merkezî otoriteyle, yerel yönetimle nitelikli bir ülkeyi koruyan, onun değerlerini, bileşenlerini koruyan değerdir. Yoksa bir beton yığınının oluşması ve onun yaptırılması ve yıktırılması, göz yumulması ve sonra jandarma gücüyle yıktırılması kesinlikle 21'inci yüzyıl devleti değildir.

O bakımdan, Sayın Başkan, ben söze girerken döner, çorba eleştiri ve teşekkürünü dile getirirken işte bu görüştüğümüz konunun ne kadar önemli olduğunu ifade etmek amacıyla bunu nitelikli yapalım. Nitelikli yasayla nitelikli ülke, nitelikli toplum ve nitelikli devlet arasında doğrudan ilişki var. Bizim görevimiz ağırdır.

Teşekkür ederim.