| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 28 .01.2020 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, hepinizi selamlıyorum. Öncelikle, grubumuzun sözcüsüne teşekkür etmek isterim, grubumuz adına Anayasallık sorununu gündeme getirmemi önerdi. Her ne kadar sona kaldımsa da Anayasa'nın üstünlüğü devam ediyor. Bu bakımdan hangi çerçevede konuşma yapacağımı belirtmek suretiyle sözlerime başlayacağım.
İç Tüzük madde 38, kenar başlık "Anayasa'ya uygunluğun incelenmesi" adlı başlık: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasa'nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder." Şimdi, bunu okumamın nedeni şudur Sayın Başkan: Bazı komisyon başkanları "Biz bunu incelettik." diyorlar. Kime incelettiniz? "Meclis yasama uzmanlarına incelettik, Anayasa'ya aykırılık sorunu görmediler." diyorlar ve hemen tartışmaya başlıyorlar. Oysa bunu okumamın nedeni, özellikle metni paylaşmamın nedeni: Bu yetki bize aittir, Komisyona aittir ve bir ön sorun olarak bunun ele alınması gerekiyor; Anayasa'ya aykırıysa reddedilir, değilse devam edilir. Yani görüşmelere geçmenin bir önkoşul maddesidir, bu yetki münhasır bir yetkidir. Bu açıdan, dilerim ki bundan böyle en azından İçişleri Komisyonunda ki İçişleri Komisyonu tabii bu çatı altında çok önemli bir komisyondur, diğerleri de önemli ama İçişleri haydi haydi...
Bu çerçevede konuşmaya başlarken bir-iki ön saptama yapmak istiyorum, şu ana kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde. Bu, kollukla ilgili bir düzenleme ve kollukla ilgili bu düzenlemeyle polis ve jandarmaya üçüncü bir kolluk ekleniyor, neden eklendiğini biraz sonra belirteceğim ama belli olmayan, mesela bekçilerin kent mekânında göre yapıyor olmalarına rağmen -bildiğim kadarıyla- burada bütün Türkiye'de -jandarma alanına girdiği için- kırsal alanda da görev yapıp yapmayacakları belli değil. Yani jandarmaya yollama yapmakla "Bütün Türkiye'de görev yapacaklar, mezralar dâhil olmak üzere." anlamı çıkıyor. Fakat metinde bu çıkmadı.
Şimdi, birinci saptama, demek ki kollukla ilgili olarak biraz sonra teknik açıklamalarla yetineceğim. Ama burada işlenen, ele alınan maddeler, şu üç kategori kamu yönetimi alanına girmektedir: Birincisi, kolluk, merkezî yönetimin birimidir ama bunun ötesinde yerel yönetimlere giren yetkiler, pekâlâ mesela muhtarlıkların güçlendirilmesiyle, var olan konumuyla ve güçlendirilmesiyle yerine getirebilecekleri görevler bekçiye veriliyor, birincisi bu. İkincisi, sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesiyle, sağlık merkezlerinin özellikle aile hekimliğinin kurulmasından sonra mahallelerde oluşturulan sağlık merkezlerinin görebileceği görevler, onların güçlendirilmesiyle görülecek görevler bekçilere veriliyor ve üçüncüsü de özgürlükler mekânında, yurttaş mekânında aslında bütün yurttaşların Anayasa'mıza hak öznesi olarak, Anayasa'mızın bütün yurttaşlara yüklemiş olduğu ödev ve sorumluluk çerçevesinde yerine getirilebilen görevler bekçilere veriliyor, o da şöyle, Anayasa madde 12, fıkra iki: "Temel hak ve hürriyetler kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." Yani biraz sonra değineceğim somut örnekler, esasen özgür bir toplumun, özgür yurttaşının başkalarına, komşularına, ailesine, mahallelilerine karşı yükümlülüğüdür, sorumluluğudur. Bu bakımdan, tabii ki, mesela yerel yönetimlerin güçlendirilmesi merkezî otorite karşısında, sağlık hizmetlerinin kamulaştırılması ve güçlendirilmesi, yurttaş hak ve özgürlüklerinin güçlendirilmesi esasen bu oluşturulmakta olan bir yeni kolluk alanının getireceği çözümler ve yaratacağı sorunlar açısından üzerinde durulması gereken konular.
Şimdi, özellikle tabii deprem acısını bütün vekiller haklı olarak, insani olarak paylaştılar. Oradan bir yanıt geldi, "Bir taciz durumunda yaptırım uygulanır." diye. Bir genç kıza gece yarısı taciz söz konusu olduğunda hiçbir yaptırım onu telafi edemez, o genç kızı öldürmeniz belki daha az ağır sonuç doğurur, Ömür boyu onda travma yaratır. Şimdi deprem konusunu konuşuyoruz. Sevgili Başkan, aşağıya indik yeni bir şey öğrendim. Şöyle ki: Biz on yıl kadar önce 2011'de bir uluslararası doğal afetler ve insan hakları konulu proje yürütüyorduk. Brezilya'dan Vietnam'a kadar birçok temsilci gelmişti. Suriye temsilcisi gelmemişti, geç kalmıştı. Tabii, Suriye'de olaylar patlak vermiş, gelecek olan kişi de Halep Hukuk Fakültesi Dekanı. Şimdi, ben Marmara Hukuktayım, 5 bin öğrencimiz var. Halep Hukuk Fakültesinin 25 bin öğrencisi.
Şimdi, biz de tabii merak ediyoruz, Suriye'de acaba mahsur mu kaldı, ayrılamıyor mu, ne tür haberler getirecek? Geldi, çok sakin biçimde geldi. "Ne oldu?" dedik, "Ya onlar birkaç terörist, onlar hiç önemli değil." dedi. Yani o zaman patlak veren olayların sorumluları için ve işte koca bir Halep Hukuk Fakültesi Dekanının bize beyanı ve Suriye'nin içinde sürüklendiği vahim durum dikkate alındığı zaman, burada bizim kullandığımız kavramların aslında çok ciddi olduğunu, bu kavramları çok özenle kullanmamız gerektiğini, yerli yerine oturtmamız gerektiğini söylemek durumundayım. Çünkü o projeden ortaya çıkan sonuç -maalesef, henüz Türkçeye çevrilmedi- deprem öncesi, esnası ve sonrasında bilimsel olarak, insan hakları uluslararası hukukun ölçütlerinin ışığında ne tür hazırlıklar yapılması gerektiğini, ne tür önlemler alınması gerektiğini ortaya koyması bakımından son derece öğretici. Türkiye raportörüydüm. Maalesef henüz Türkçeye çevrilmedi.
Sayın Başkan, biraz önce bir şey öğrendim. Depremle ilgili bir araştırma önergesi nasıl reddedildi? 1'inci partinin sözcüsü, bütün konuşmalar bittiği zaman söz aldı ve o sözünü bitirinceye kadar 1'inci partinin vekilleri salona doldular ve o şekilde denge değişti ve reddedilmiş oldu. Oysa deprem çok önemli bir konu. Ben, tabii, bu yaşımda, bu deneyimimde Parlamentodaki bu oyunu -tırnak içerisinde- öğrenmiş oldum; keşke öğrenmemiş olsaydım.
Şimdi, burada, bugün ele aldığımız konularla ilgili kullanacağımız kavramlar da bu bakımdan son derece önemlidir, insan yaşamı açısından mutlaka dikkate alınmalıdır.
Burada gördüğüm kadarıyla henüz teklif sahibi aramızda değil ama zaten hazırlayıcılar buradalar, bizim de karşı çıktığımız husus budur esasen. Teklifleri biz yazalım diyoruz ve nitekim kanıtlanmış oldu teklifin bu Meclis çatısı altında yazılmadığı.
Ama şunu merak ediyorum: Jandarma temsilcileri burada, hoş geldiniz; Emniyet Genel Müdürlüğü temsilcileri burada, hoş geldiniz; tabii ki en başta bakan yardımcısı ve yardımcıları olmak üzere. Ama acaba bekçilerimizin temsilcisi var mı burada? Öyle ya, onlar hakkında kanun yapacağız ve 30 bin kadar bekçinin Türkiye'de görev yaptığı belirtildi. Onu öğrenmek isterim ama herhâlde olsalardı, "Biz de buradayız." derlerdi. Bu, tabii ki temsiliyet açısından kendi haklarında yaptığımız kanunun somut temellere basması, zemine oturması açısından önemliydi.
Şimdi, ben, İç Tüzük'ün 38'inci maddesi çerçevesinde bazı maddelerin teknik açıdan neden Anayasa'ya aykırı olduğunu dile getirerek sözlerimi sürdüreceğim.
Sayın Başkan, değerli vekiller; 2'nci madde esasen yeni bir kolluk gücünün oluşturulmasını amaçlamaktadır. Biraz önce temsilcilerimiz okudu 772 sayılı Kanun'un 2'nci maddesini. Ama o kaldırılmakta olan, kaldırılacak olan 2'nci maddeyle getirilecek olan 2'nci madde örtüşmemektedir, farklıdır ve burada "Emniyet ve jandarma teşkilatları bünyesinde silahlı bir kolluk olarak çarşı ve mahalle bekçileri..." deniyor ve (2)'nci fıkrasındaysa, yürürlükten kaldırılacak olan 2'nci maddenin (2)'nci fıkrası hiyerarşik ilişkiyi belirlediği hâlde burada "Emniyet ve jandarma teşkilatlarında istihdam edilen çarşı ve mahalle bekçilerinin amirleri meslek hiyerarşileri içerisinde tespit edilir diyor.
Şimdi, bu iki fıkrayı biraz daha açacak olursak, şöyle söyleyebiliriz: İlk fıkraya göre çarşı ve mahalle bekçileri yardımcı bir silahlı kolluk olarak genel kolluk içerisine dâhil edilmektedir. Gece ihtiyaç duyulan kolluk faaliyetleri için hâlihazırda var olan emniyet ve jandarma teşkilatları içerisindeki istihdamı artırmak ve gerektiğinde görev tanımını yeniden yapmak yerine, hangi nedenle silahlı yardımcı kolluk kategorisinin ihdas edildiği açık değildir, açık olmaktan uzaktır. İzleyen maddelerdeki saptamalar dikkate alındığında, çarşı ve mahalle bekçilerinin silahlı yardımcı bir kolluğa çevrilmesinin sakıncası bu maddeden itibaren okunmaktadır.
Bu örtüşmemenin ötesinde hiyerarşik ilişki kaldırılmakta olan maddede hiyerarşik amiriyet belirlenmiş oluyor fakat burada önerilen düzenlemede emniyet ve jandarma teşkilatlarında istihdam edilen çarşı ve mahalle bekçilerinin amirlerinin meslek hiyerarşisi içinde tespit edileceği ifade edilmiştir. Ancak izleyen maddelerde önemli görevler üstlenen, silah taşıyan, genel kolluk içerisinde yardımcı kolluk olarak dâhil edilen bekçilerin amirlerinin yasa düzeyinde belirlenmesi gerektiği göz önüne alınırsa, bu şekilde muğlak bir ifade, genel ifade aslında Anayasa madde 137'ye... Anayasa madde 137'de Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik biçiminde bir amirin emrinin sorgulanması söz konusudur. Ki burada bekçi hangi amirden görev aldığını bilmek durumundadır. Bunun da kendi teşkilat kanunun da belirtilmesi gerekir. Amiri kim? Kanunsuzsa, yerine getirmeyeceğine göre, hangi amirin emri... "Sayın amirim, sen yetkili değilsin mi?" diyecek, yoksa "Sayın amirim, senin verdiğin emir suç teşkil eden emirdir. Bunu ben yerine getiremem mi?" diyecek. İşte, bu bakımdan, "meslek hiyerarşisi" kanun tekniği açısından yasada belirtilmesi gereken bir husustur. Bu konu yönetmeliğe bırakılamaz. Bu açıdan demek ki Anayasa'ya aykırılık söz konusudur.
Şimdi üzerinde çok duruldu. O nedenle ben o kısmı, adaylarda aranacak şartlar kısmını çok teknik bir iki cümleyle geçiştireceğim. Bu kişiler -belki sayın yetkililer, teklifi hazırlayanlar not alacaklardır- KPSS sınavına girenler arasından mı seçilecek, yoksa doğrudan üniversiteyi bitiren, liseyi bitiren veyahut -biraz önce belirtildiği gibi- "Ben doktoramı bile yaptım." Hani az önce sayın vekil müdahale etti "Ya doktora yapanlar, hayır..." Pekâlâ bugün işsiz doktoralılar var, diyebilir ki: "Ben aileme karşı mahcubiyet içerisinde yaşamaktansa bekçi olmayı kabul ediyorum." Çünkü önemli olan görevi hakkınca yerine getirmek. Aday olabilecek mi? Girebilecek mi?
Bu bakımdan, burada, sayın vekillerin isabetle işaret ettikleri gibi, bu konu yönetmeliğe bırakılamayacak kadar ciddi bir konudur. Çünkü geçen haftalarda oyladığımız ve Genel Kurulda tartıştığımız yasalarda esasen bu sorun çok ciddi bir biçimde gündeme gelmişti. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karardan sonra daha özenle ele almamız gerekir.
Teklif sahibi şu anda görev yapan bekçi sayısını genel çizgileriyle ortaya koydu. Ben yaklaşık 30 bin olarak hesapladım ama burada tanımı yapılan yeni bekçi tanımı dikkate alındığı zaman, sanki bu 30 binin çok cüzi bir sayı olarak kalacağı doğdu bende. Bir anda acaba 30 bin mi, 130 bin mi, 200 bin mi, 300 bin mi? Çünkü o kadar geniş bir görev tanımı var ki bu görev tanımının karşılığı böyle bir mahallede bir bekçi veya üç bekçiyle yerine getirilebilecek bir tanım değildir. O bakımdan, bu, tabii ki -değinildiği üzere- büyük bir istihdam alanıdır. O zaman böyle olunca siz 10 bin kadro açarsanız en azından 1 milyon kişi gelecektir. Tabii, 1 milyon kişi arasında mutlaka doktoralılar olacaktır, doçentler olacaktır ama eğer bir gece yarısı sonrası kanun hükmünde kararname ek listesinde adı yer almışsa profesör bile bekçi olamayacaktır. Dolayısıyla bütün bunları bu mekânda konuşmak ve dile getirmek gereği bulunmaktadır.
Bu nedenle, giriş sınavı konusunun yönetmeliğe bırakılması bizatihi Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi kararına aykırılık teşkil etmektedir. Bunun somutlaştırılması gerekir. Bunu yasayla somutlaştırmak gerekir. Biraz sonra örneklerini belirteceğim gibi, bekçiye o kadar büyük görevler verilmiş ki uzun uzun sayılıyor, hele hele bir PVSK'ye yapılan yollama var 16'ncı maddeyi... Yıllar önce bir emniyet müdürü benim gözetimimde yüksek lisans tezi yaptı "Hayır, hocam olamaz, böyle bir yetki bize verilemez." demişti. Biraz sonra onu ele alacağım. Ve siz "yardımcı" diyorsunuz, "jandarmanın yardımcısı" diyorsunuz, "polisin yardımcısı" diyorsunuz ve o kişiye polisten daha çok silah kullanma yetkisini veriyorsunuz ve maddeye yollama yaparak bunu yapıyorsunuz. Bu kanun tekniği açısından mümkün değildir.
Şimdi 3'üncü maddeye değindim, 4'üncü madde, esasen burada yine sınav konusu adaylık konusu söz konusu. Adaylık süresini siz doğrudan kanunda belirteceksiniz, yoksa "Şu süreyle bu süre arasında değişecektir." biçiminde bir kayıt koyduğunuz zaman, belirsizlik koyduğunuz zaman bunun adayın lehine mi kullanılacağı, yoksa aleyhine mi kullanılacağını önceden bilemezsiniz, kestiremezsiniz. Bu bakımdan, adaylık süresinin de madde 4, açıkça belirtilmesi gerekiyor.
Şimdi sorunun özüne gelelim, görev ve yetkiler konusu. Şimdi "Halka yardım görevi" şeklinde başlıyor 5'inci madde ve 5'inci madde (e) paragrafına kadar devam eden gerçekten geniş bir alan. Bu bakımdan, burada teknik deyimlere belki fazla şey yapmamak gerekir. Mesela "acele hâller" hukuki bir deyim değil, "acil durumlar" diyeceksiniz ama ben ondan çok bu metinde yer alan bu yetkilerin, hukuk tekniğine ve insan hakları güvencesine aykırı olup olmadığı açısından değerlendirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Burada "istirahat, sağlık ve selameti sağlamak bakımından" diyor. Şimdi, siz aşağıda "kamu düzeni" diyorsunuz ama paragrafa, maddeye "istirahat, sağlık ve selametini sağlamak" diyorsunuz. Sağlık ile selamet arasında ne fark var? Sağlık, selamet, istirahat, kamu düzeni kavramının alt öğeleridir. Eğer bir maddeyi yazacaksak o zaman bunu doğrudan bizim kamu hukukumuzun temel ilkeleri ışığında yazmamız gerekir. Bir bekçinin istirahat, sağlık ve selametini sağlama kriterlerini belirlemesi ne kadar kolaydır, bunu takdirlerinize bırakmıyorum çünkü takdir edilecek bir şey değildir, hukuki olarak çok sorunludur.
"Yardıma ihtiyaç duyduğu değerlendirilen..." Kim değerlendirecek? (b) fıkrasını kim değerlendirecek? "Yardıma ihtiyaç duyduğu değerlendirilen, şiddet mağduru veya şiddete ya da istismara uğrama riski taşıyan kadın ve çocukları, kimsesizleri en yakın genel kolluk birimlerine teslim etmek..."
Şimdi, sayın vekiller, "İstismara uğrama riski bulunan, taşıyan kadın ve çocukları..." Nasıl belirleyeceksiniz bunu? Lokantadan çıktı, genç kızlar erkekler on ikiye doğru, kahkaha atıyorlar, şakalaşıyorlar. Bir başka mekândan olabilir, okuldan olabilir. Böyle bir değerlendirme yetkisini... Bir genç kız çığlık attı. Peki, bekçi gidip onun yakasına mı yapışacak? Böyle bir düzenleme olabilir mi?
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Sıvazlayacak.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Şimdi ona geleceğim, biraz sonra geleceğim.
Onun, hani sıvazlamanın -bir genç kız, erkek demeyelim, kim olursa olsun, kadın-erkek ayrımı da yapmaksızın- ne kadar sakıncalı olduğuna özellikle 7'nci maddede geleceğim ama burada özellikle bu (b) paragrafı gerçekten hukuken kabul edilebilir bir şey değildir. Mesela doğum, hastalık filan, tamam; sağlık merkezlerine düşen veyahut da yolda rahatsızlanan bir kişi, toplum sağlığı filan... Bunlar -Anayasa madde 12- hepimize düşen görev. Yolda düşen bir kişiyi kaldırmayacak mıyız, hastaneye götürmeyecek miyiz? Yani biz, o zaman, Anayasa'nın güvence altına aldığı hak ve özgürlüklerin ödev ve sorumluluklar ihtiva ettiği hususunu, gerçeğini inkâr mı edeceğiz? Her türlü insani gereksinimi karşılamak için mutlaka her sokağa bir bekçi mi koyacağız?
Bu açıdan, mesela yerel yönetimler hep merkezî yönetimin bir tür aygıtı olarak kabul ediliyor. Bu 5'inci maddede -bunun kısa olması için ayrıntıya girmiyorum- Yurttaşlık görevi alanına giren hususlar Anayasa'da güvence altına alınan ama bir tek yerde belediyeyi durumdan haberdar etmek... Yani her şeyi bekçi, kolluk da yapacak ancak bir konuda belediyeyi de durumdan haberdar edecek: "Toplum sağlığını ve güvenliğini tehdit eden bir hayvana rastlanıldığında verebileceği zararları engellemek için kişileri alandan uzaklaştırmak, ilgili genel kolluğun belediyeyi durumdan haberdar etmek."
Bütün bu görevler, görev alanı, esasen büyük bir kısmı, yüzde 70, yüzde 80'i yerel yönetimlerin görev ve yetkilerine girmektedir. Siz muhtarlığı iyice zayıflatacaksınız ama onun yerine bir mahalleye kaç bekçi tayin edebileceğinizi, bu görevleri kaç kişinin yapabileceğini kestiremediğiniz bir biçimde bunları bekçiye yükleyeceksiniz. Hele hele biraz önce farklı biçimlerde değinilen 6 ve 7'nci maddeye baktığımız zaman, doğrusu ben teklif sahiplerinden kaç yüz bin bekçi alımını öngördüklerini açıklamalarını bekliyor olacağım, istirham edeceğim biraz sonra çünkü bu çok önemli bir konu.
Şimdi önleyici ve koruyucu görev ve yetkiler bağlamında... Mesela bu madde halka yardım görevini sağlık, selamet filan açılarından ele almış işte istismara uğrama riski gibi farklı, öznel değerlendirmelere açık kavramlarla. Fakat 6'ncı madde "Önleyici ve koruyucu görevler bağlamında devriye hizmeti yürütmek" diyor.
Sayın vekiller, bayın imza sahipleri; hemen sorayım. Bu madde, (h) bendine kadar sayılan görevler o kadar geniş ki bu devriye hizmetini yürüyerek mi yapacak, atla mı yapacak, polislerin sahip olduğu gibi devriye araçlarına mı sahip olacak, motosiklet mi olacak? Bunlar esasen yasada belirtilmesi gereken hususlar. Çünkü siz silah veriyorsunuz bir kişiye ve o kişiyi büyük yetkilerle donatıyorsunuz ama gerisini boş bırakıyorsunuz.
Şimdi, burada "Görev ve bölgeleri içinde bulunan konut, iş yeri ve araçlar gibi malların korunmasında sahipleri tarafından noksan alınan tedbirleri tamamlattırmak..." Evet, doğrusu benim evimin önünde çöp var mı, atmış mıyım, atmamış mıyım; aracımı doğru park etmiş miyim, etmemiş miyim; bunlara bile müdahale edebilecek. Ha, iyi tarafları... Diyebilirsiniz bir bekçim var, benim yaşantımı kolaylaştırıyor diye. Böyle olsa tabii ki amenna diyeceğiz.
"Görev saatleri içerisinde vakıf oldukları şüpheli durum veya kişileri bağlı bulundukları genel kolluk birimlerine bildirmek." Şimdi, sayın başkanlar, sayın vekiller; ne demek bu? "Görev saatleri içerisinde vakıf oldukları şüpheli durum ve kişileri bağlı bulundukları genel kolluk birimlerine bildirmek..." En azından "tespit ettikleri", "gözledikleri", "saptadıkları" gibi kavramlar, "vakıf oldukları"... "Vâkıf olmak" ne demek? Hukukî bir kavram değil bu.
Sonra, nihayet geliyor (ç) bendine: "Kamu düzenini bozacak mahiyetteki gösteri, yürüyüş ve karışıklıkların önlenmesi." Şimdi, kamu düzenini bekçiye bırakıyoruz, biz yıllar yılı öğretide, idare hukukunda, kamu hukukunda, Anayasa hukukunda açıklığa kavuşturamadığımız kavramı bekçiye bırakıyoruz ve bir de "karışıklıklar" diyor. Şimdi, nerede yazıyor karışıklıklar? Ne demek karışıklık? Ya, karışıklık ne demek? Slogan atması mı karışıklık, şakalaşması mı, gülüşmesi mi, kahkaha atması mı, yürümesi mi? Gece çıktık dersten, fakülteden yürüyoruz, bu mu? Kaldı ki şu var: Şimdi siz ilerideki maddelerde tanımını yapıyorsunuz "güneş battıktan sonra güneş doğuncaya kadar" diyorsunuz. Gösteri ve yürüyüş, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu madde 7'ye göre zaten yasak. Yani, şimdi, siz, orada acaba akşam vakti bir gösteriye cevaz vermek için mi bekçiye böyle bir görev veriyorsunuz, yoksa bekçiye bir tür gösteri ve yürüyüş kategorisi ihdas etme yetkisi mi veriyorsunuz? Bu açıdan bakıldığı zaman, tabii, bu düzenleme, Anayasa madde 34'e ve ilgili kanun madde 7'ye açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Hele hele "karışıklık" sözcüğü hukuken bir garabettir ve bekçilerin öznel ve keyfi değerlendirmelerine tamamen açıktır. Bu bakımdan, bu konuda, tabii, bu madde çerçevesinde sayılmış bulunan diğer kavramlar aslında o kadar geniş görev ve yetkileri kapsamına alıyor ki...
Ben yazım tekniği açısından yapılan... Kişi kategorisini yazarsınız, sonra mal kategorisini yazarsınız, sonra eşya kısmını, doğayla ilişkisini yazarsınız. Hayır, burada kişiyi koymuş, sonra eşya demiş, sonra tekrar kişiye gelmiş, sonra mallara yönelik. Hayır, bir madde tekniği var ve buna siz "önce insan" diyorsanız önce insanı yazarsınız, sonra aracını gerecini, sonra çöpünü vesaire yazarsınız. Ama burada (h) bendine kadar uzanan bu hususlar tanım ögeleri açısından "kamu düzeni" kavramı, bildirmek ve önlem almanın zorluğu açısından ve burada bekçilere -şimdi aramızda komutanlar var, Jandarma komutanları var, Emniyet Genel Müdürlüğünün üst düzey görevlileri var- verdiğiniz görevleri bir Jandarma teşkilatı olarak, bir Emniyet teşkilatı olarak alabilecek kapasitede mi jandarma ve polis de bunları bekçilere veriyorsunuz?
Biz, yurttaş hak ve özgürlükleri açısından da bu konuyu ele aldık ama bekçilerin görev, yetki ve sorumlulukları açısından onları da düşünmek durumundayız. Onu siz nasıl sorumlu tutacaksınız bu soyut kavramlarla, belirsiz kavramlarla? Bekçileri, sen görevini yapmadın, niçin şurada sayılı olan tedbirleri almadın, engellemedin, genel kolluk kuvvetlerine bildirmedin, karışıklıkları önlemedin diye nasıl sorgulayacaksınız? Onları hukukilik açısından bir hukuk devletinde nasıl sorumlu tutacaksınız? Görev-yetki- sorumluluk üçlüsü, hukuk devletinin temel üçlüsüdür ama o açıdan baktığımız zaman da bunu uygulamanız mümkün değil. Hem "Bu ayrı bir meslek kategorisi, kolluk kategorisi kurmuyoruz." diyorsunuz hem de onlara "bizim yardımcımız" diyorsunuz ama sahip olduğunuz görev ve yetkilerden çok daha fazlasını veriyorsunuz.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Bir hususu dikkatinize sunmak isterim.
Geneli üzerine konuşuyorduk, maddelere değiniyorsunuz. Saygı duyuyorum ama yarım saati de geçtik. Takdirlerinize...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de zaten konuşurken bütün yetimi kullanıyorum bir an önce toparlamak adına ama sonuç olarak bunu bir kez konuşacağız ve ben anayasal açıdan...
Şimdi, anayasal açıdan genel olarak aykırıdır dedikten sonra siz, haklı olarak "Peki, iyi de nedir somut dayanağınız?" Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.
Şimdi, mesela, madde 7 "Durdurma ve Kimlik Sorma" başlığını taşıyor. Oysa burada, sayın vekiller, sayın bakan yardımcıları; 4 yetki söz konusu. Durdurma, kimlik sorma, arama ve alıkoyma yetkileri söz konusu. O zaman niçin yazmıyoruz? Maddeye yazalım bunları eğer gerçekten kenar başlığın içeriği yansıtması gerekiyorsa.
Şimdi, bu çerçevede, zamandan tasarruf açısından sadece birkaç hususu değinmek suretiyle bu maddeyi toparlayacağım.
Şimdi, bakın, bir örnek olarak "Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut ya da muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla durdurabilir." diyor. Peki, bu muhtemel bir tehlikeyi önlemek için hangi ortam ve koşullarda bir bekçi bunu nasıl değerlendirecek?
Ve hemen sonrasında "Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için makul bir sebebin bulunması lazım." "Makul bir neden" diyorsunuz ama muhtemel bir durumu makul nedenle bağdaştıramazsınız. Hukuken bu mümkün değildir.
Ve hemen devam ediyor, "Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfîlik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz." Ama siz bir önceki paragrafta keyfîlikle bitişebilecek bir yetki tanıyorsunuz. O da insandır yani doktoralı da olabilir, lise mezunu da olabilir, hiç fark etmez. Orada fiilî bir durumla karşı karşıya olan kişiden bu kadar geniş yetki tanıdığınız zaman "Hayır, keyfî kullandım bunu. Fiilî duruma taştım." diyemezsiniz çünkü zaten sizin yaptığınız düzenleme hukukilik ve fiilî durum ilişkisinde fiilî duruma ağırlık veren bir husus. Siz bir bekçiden fiilî durumu hukukileştirmesini bekleyemezsiniz, beklememelisiniz.
Bu bakımdan, devamla, (3)'üncü bendin son cümlesinde -zaman almamak için- kimlik bildirme -biraz önce Ali Bey ve diğer vekiller değindiler- Anayasa Mahkemesi kararıyla örtüşüyor bu, örtüşüyor. Yani Anayasa Mahkemesi iptal etti bunu. Anayasa madde 153'e göre, hiç değilse Anayasa Mahkemesi kararına saygı duyalım ve bu şekilde ihlaller sonuç olarak zincirleme bir biçimde Anayasa suçuna kadar gider.
Şimdi, burada, "kişi tutularak" diyor, "durumdan derhâl genel kolluk görevlileri haberdar edilir." Peki, ne kadar tutulacak? Haber verdiği zaman bitecek mi görevi? Eğer haber verdiği zaman bırakacaksa o zaman tutmanın bir anlamı yok. Hayır, tutuyor, haber veriyor, bir saat sonra da gelebilir kolluk, on bir saatte de gelebilir.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Nerede tutacak bu arada?
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Nerede tutacak?
Peki, varsayalım bu tutulacak kişi 11 kişi de olabilir, 31 kişi de olabilir. Kaç kolluk gücü tutacak? Ateş mi edecek? Peki, ateş ederse bir mahalle ortamında bir başkasının yaşamı tehlikeye girmeyecek mi? Bunlar tabii ki bu bakımdan sorunlu bir düzenleme.
"Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan makul süreden fazla olamaz." Anayasa da bile şu kadar süreyle gözaltında tutabilirsin diyor, şu kadar süreyle tutuklayabilirsin diyor. Yani hâkimin, emniyet müdürünün tutma süresini bile sınırlıyorsun ama sokak ortasında kaç saat tutacağın konusunda yazmıyorsun. Diyebilirsin ki "Bir saat tutar, iki saat tutar." Dahası var.
Peki, bu kişiyi tuttu, altı saat tuttu, sonra karakola gitti, gözaltı uygulandı. Bu süreyi gözaltına sayacak mısınız, saymayacak mısınız? Gözaltına saymazsanız, o zaman siz Anayasa dışı bir yaptırım ihdas etmiş oluyorsunuz. O da Anayasa'nın ilgili maddelerine -şimdi zaman kaybetmemek için girmiyorum- aykırıdır.
Yine, değindikleri gibi, vekillerin aranma konusu... Yani sıvazlama falan bir tarafa sayın vekiller -bunları keşke burada hiç telaffuz etmeme durumunda olsaydık, etmeseydik, bu tür kavramlara lütfen hep birlikte karşı çıkalım- ama arama yetkisinin Türkiye'de ne kadar kötüye kullanıldığını biliyoruz, bunu biliyoruz ve bu açıkça Anayasa madde 20'ye aykırıdır. Zaten daha önce konuşma yapan vekiller bunu da dile getirdiler. O bakımdan, bu madde de tümden Anayasa'ya aykırılık teşkil etmektedir.
Şimdi, adli görev ve yetkiler bağlamında, tabii, burada da geniş bir alanda yetki veriliyor ve bu yetkiler içerisinde de hep suçüstü hâli ötesini geçen, henüz izleri meydanda iken... Şimdi, ya "suçüstü" dersiniz Anayasa'ya göre ya da "sonradan..." dersiniz. O zaman, ne suçüstü ne sonradan; böyle bir ara kategori yaratmanız mümkün değil ama bu teklifi yazanların öncelikli olarak özellikle -tabii, Adalet Bakanlığının görevi ama- adli kolluğa öncülük etmeleri gerekirdi çünkü siz burada birtakım görevleri, adli kolluğun görevlerini bekçilere veriyorsunuz. Oysa Türkiye'de yarım asırdır adli kolluk-idari kolluk ayrımı yapılsın diye çok yoğun çalışmalar yapıldı. İçişleri Bakanlığı onu yapmak yerine kendi uhdesinde tutmak istediği için bütün kolluğu, adli kolluk ihdas etmek bir yana, var olan kolluğu da tamamen genişletmek suretiyle bu geniş yetki alanında Anayasa'ya aykırı düzenlemeler yapılmış oluyor.
Son olarak, Sayın komutanlar, Sayın İçişleri Bakanlığının Bakan Yardımcıları, üst düzey görevlileri; gerçi hepimiz bu ülkenin yurttaşları olarak zor kullanma yetkisinin ne kadar kötüye kullanılmaya açık bir yetki olduğunu biliyoruz ama siz bunu bizden daha iyi biliyorsunuz. PVSK madde 16'nın ne kadar sorunlu olduğunu hepimiz biliyoruz, PVSK madde 16'nın bu geniş, kaygan tanımı nedeniyle ne kadar insanın yaşamını kaybettiğini de biliyoruz, PVSK 16'ya 6638 sayılı Yasa'yla, İç Güvenlik Yasası'yla beş yıl önce yapılan eklemeyi de biliyoruz ve bu yetkilerin Anayasa madde 17 açısından insan yaşamı için ne ölçüde ciddi bakımdan tehdit oluşturduğunu da biliyoruz.
Şimdi, burada üç sorun var, üç çok ciddi sorun var. Bir: Maddeyi yazmıyorsunuz. Eğer maddeyi yazmayacak idiyseniz, yazılmadan oluyor idiyse niçin diğer maddeleri yazdınız? Pekâlâ orada gönderme yapabilirdiniz diğer maddelere. Bu maddeye gönderme yapmıyorsunuz "16'ncı madde" diyorsunuz, 16'ncı madde de 1,5 sayfalık bir madde. Bunu yazmıyorsunuz. Bu maddenin düzenlenme biçimi zaten sorunlu yani polis ve jandarma için sorunlu bir madde. Tabii, sorunlu derken sadece yurttaş yaşamı değil, onları korumak adına da bunu söylüyorum. Ama siz "Bağımsız bir kolluk kurmuyoruz." diyorsunuz "Bize bağlı bir destek birimi oluşturuyoruz." diyorsunuz; ona sizin sahip olduğunuz yetkiden daha fazla yetki veriyorsunuz. Mesela, orada "deneyim" kavramı var, polislerin deneyimi, daha deneyimli... Peki "deneyimli bekçi"den ne anlıyorsunuz? "Deneyimli polis"ten anlıyorsunuz bir şey, yazılı işte "komiser, başkomiser..." ama peki ya kaygan, hassas yetkilerin deneyimliler tarafından takdir edilmesi, kullanılması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Buyurun Sayın Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Peki, polise verdiğiniz bu yetkilerle -takdire bağlı yetkiler açısından görev-sorumluluk-yetki ilişkisinde tanım yaptığımıza göre- burada "Yardımcı bir birim oluşturuyoruz." diyorsunuz ama siz asıl birimlere paralel ve daha fazla yetkiler verdiğiniz zaman o takdir ve değerlendirmeyi yapacak olan bekçinin tanımını neden yapmıyorsunuz? "Tecrübeli polis" kavramının, "kolluk gücü" kavramının yanında "tecrübeli bekçi"den ne anladığınızı buraya yazmanız gerekiyor.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Başpolis, başbekçi...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - O zaman onları yazmanız gerekiyor.
Şimdi, burada en tehlikeli madde bu 9'uncu madde; "Çarşı ve mahalle bekçileri 1934 tarihli..." PVSK'nın 16'ncı maddesinde belirtilen zor kullanma ve silah yetkisi. Bakın, zor kullanma yetkisi olsa tamam bir yerde ama silah... Bunu yapmayın yani bizim amacımızda 16'ncı maddenin de esasen meşru savunma ve zaruri hâle indirgenmesi gerekiyor. Ya, bir kişi kaçmış yani teslim olması gerekiyormuş, olmamış, peki o kişiyi öldürecek misiniz? Çok ciddi bir sorun bu ve böyle bir görevi mahalle aralarında bekçiye veriyorsunuz. Bunu yapmayın beyler, bunu sadece Anayasa'nın 17'nci maddesine aykırılık, diğer maddelerine aykırılık açısından değil, insani açıdan bunu yapmayalım.
Şimdi, bütün bunların ötesinde "Çarşı ve mahalle bekçileri mevzuatta genel kolluk kuvvetlerine tevdi edilen görevlerde genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olurlar." Bir de belirsiz bir yetki alanı, yetki kategorisi tanınıyor.
Ben dördüncü bölüme girmeyeceğim. Sözcümüz anayasallık açısından bu görevi bana tevdi ettiğine göre... Ben en azıyla yetindim Sayın Başkan, Sayın Başkanlar. Bu, Anayasa'ya aykırıdır, bunu lütfen geri çekelim. Eğer bir alt komisyon kurmak gerekiyorsa biz yine Jandarma teşkilatından, İçişleri Bakanlığı uzmanlarından, onların önerilerinden yararlanalım ve Anayasa'ya uygun, insan haysiyetine, yaşam hakkına uygun bir yasal düzenleme yapalım.
Teşekkürler.