KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Yapılan şeriata uygundur. Kâr-zarar ortaklığı bu. Zarar etti, zarara da ortak oldular.

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) - Ama içini kendileri boşaltmış.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet değerli arkadaşlar, Sayın Kaboğlu'na söz verdim.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hepinizi selamlıyorum, konuklara hoş geldiniz diyorum.

Bu yasa görüşmesi...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Yılmaz, o öyle değil, şeriata da uygun değil.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - O zaman faizsiz bankacılık nedir bir kere daha düşünün.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Öztürk...

Buyurun Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bu yasa görüşmesi vesilesiyle etki analizi konusuna çok dikkat çekildi ve diğer konulara da, çok önemli konulara.

Ben öncelikle bir yerindelik sorununa dikkat çekeceğim, zamanlama konusuna. Bu saatte Genel Kurulda çok önemli bir yasa önerisi görüşülürken acaba neden bu saate konuldu? Mesela ben hemen konuşup aşağıya inmek durumundayım Genel Kurula çünkü orada da konuşmam var.

Sayın Başkan, sayın üyeler; acaba bu yasada düzenlenen kurumların başkanlarının burada bulunmaması "Nasılsa bu yasa oylanacak dolayısıyla bizim gitmemize gerek yok, oylayacaklar onlar." şeklinde bir kanaate sahip olduklarından mı veyahut da bu zaman dilimine sıkıştırılmış olması "Nasılsa çoğunluk bizde, bu bir biçimde oylanacak dolayısıyla bol, geniş bir zamana ihtiyaç yok." düşüncesiyle mi? Bu sorgulamayla, sorularla konuya giriyorum.

Ben şu konuyla yetineceğim konuşmamda: İç Tüzük Madde 38 "Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler." Şimdi, bunu bizim burada incelememiz bir yana -tabii, teşekkür ediyorum teklif sahiplerine verdikleri emek için- fakat sanki bu teklif metni hazırlanırken hiç Anayasa'mız yokmuş, bir anayasal düzene tabii değilmişiz izlenimi doğuyor gerçekten. Hani, şeyden vazgeçtik, bir anayasallık, anayasal yönetime, sanki anayasalı bir düzen olup olmadığı konusunda da ciddi bir soru işareti yaratıyor. Bu nedenle, bu açıdan birkaç belirleme yapacağım. Bu İç Tüzük hükmü tabii ki anayasal dayanağa sahip, anayasal dayanağa da, malumunuz olduğu üzere, Anayasa madde 11 ve 12'dir ve bu açıdan, öncelikle anayasal açıdan bu önerinin ve diğer önerilerin incelenmesi gerektiğini belirtiyorum.

Şimdi, bu bakımdan, aslında bu yasa önerisi esasen Anayasa'nın ikinci hukuk devletine ilişkin maddesi açısından ve iktisadi özgürlükler bakımından 13'üncü maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gereğinin ötesinde önemli iki madde var. Bu iki maddeden biri madde 48, Anayasa'nın 48'inci maddesi ikinci fıkrası, ikinci maddeyse Anayasa'nın 167'nci maddesi birinci fıkrası.

Şimdi neden bu konular çok önemli? Sizler de birden çok kez o konulara değiniyorsunuz. Bunlar, sayın hatiplerin değindiği üzere, bağımsız idari otoriteler veyahut da özerk ve uzman kuruluşlar olmasından kaynaklanıyor. Bazı anayasacılar Avrupa'da bunlara, bütününe "4'üncü erk" adını da verebiliyorlar. Yani, "Yasama, yürütme ve yargının dışında, kuruluşlarıyla, üyelerinin belirlenmesiyle, işleyişleriyle, kullandıkları yetkilerle, denetim işlevleriyle bunlar âdeta 4'üncü erktir." biçiminde niteleme yapıyorlar bu özerk ve uzman kuruluşlar için ama bunlar içerisinde de diğerlerine girmeye gerek yok. Mali sektör, finans sektörü en hassas olan alan. Gerçekten sizin de kanun teklifinde belirttiğiniz gibi, birçok kez Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, bunların görev ve yetkileri açısından düzenleme yapıyorsunuz, maddeleri değiştiriyorsunuz. Ancak bu açıdan konuya, yani bunların statüleri açısından ve bunların Anayasa'ya uygunluğu açısından bakılmadığı gibi, mesela bir Varlık Fonu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan

Türkiye Varlık Fonunu doğrusu ben bir hukukçu olarak, kamu hukukçusu olarak, anayasa hukukçusu olarak bu kurumlar kategorisinde yerli yerine oturtamıyorum. Yok, bu kurumlar kategorisi içerisinde yeri yok çünkü Türkiye Varlık Fonu Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruluş olarak düzenlendiği hâlde, bir özel hukuk tüzel kişisi, bir anonim şirket olarak düzenleniyor. Şimdi bunun yeri, biraz sonra belirteceğim gibi, hem bir hukuk devletinde, yasama-yürütme-yargı ayrımına dayanan bir hukuk devletinde, kamusal erklerin kullanılmasında, görev, yetki ve sorumluluk ilkeleri zincirinin geçerli olduğu bir hukuk devletinde açıklanması anayasal düzenimiz açısından mümkün olmadığı gibi, bir kapitalist düzen açısından da ve özellikle Anayasa'nın 48'inci maddesi ve 167'nci maddesi açısından da açıklaması zordur veya olanaksızdır. O bakımdan, gönül isterdi ki, bu kadar yoğun bir emek harcanmış birçok kuruluşta, diğer hatiplerin değindiği üzere, bu yasalar teker teker ele alınsaydı ve gerçekten Türkiye'de bir piyasa ekonomisinin tabi olacağı kurallar bu yasal düzenlemelerle ortaya konmuş olsaydı. Gerçekten -yine değinildiği üzere ve muhtemelen değinilecek diğer hatipler tarafından- Avrupa Birliği düzenlemelerinde bizim 2001'den itibaren Kopenhag Kriterleri doğrultusunda malumunuz günceldi, çok üzerinde duruldu ama şimdi bizim-hükûmet olmadığı için "hükûmet" demiyorum- yürütme ve mensupları tarafından, bakanlar tarafından "Avrupa Birliği bizim hedefimizdir." dendiği hâlde, aslında bu düzenlemelerle Avrupa Birliği hedeflerinden ve aynı zamanda Avrupa hukukunun temel ilkelerinden uzaklaşıyoruz. Bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum çünkü bu kurumlar, bu özerk ve uzman birimler, özellikle finans sektöründe, 1970'li yıllarda, Amerika'da ve Avrupa'da gündeme gelen ve "4'üncü erk" nitelemesine kadar uzanan önemli kuruluşlar şeklinde gelişmelerini sürdürmektedirler. Şimdi, bu bakımdan, mesela anayasallık açısından konuya baktık ve dedim ki: "Bunlar özellikle 48'inci madde açısından değerlendirildi mi?" "Devlet, özel teşebbüslerin, millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır." Şimdi, ben bu madde 48'in piyasa ekonomisinin çerçeve maddesi ikinci fıkrasını okuduğum zaman, bu maddelerin yazılmasında, değiştirilmesinde, bunların, bu hükmün, bu amir hükmün dikkate alınmadığını gözlemekteyim veya madde 167 "Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler." Bu maddenin de, bu amir hükmün de dikkate alınmadığını görmekteyim.

Şimdi, sadece bunlar mı? Mesela birkaç örnekle bu maddelerin yazılmasını teknik açıdan, tabii, maddeler kısmında görüşülecek ama örnek olarak vermek istiyorum: 1'inci maddede "Bankacılık sistemini tehlikeye düşürdükleri tespit edilen..." Bankacılık sistemini tehlikeye düşürmek ne demek? Şimdi, bunun tabii bir anayasal dayanağının olması gerekiyor, bir kriterinin olması gerekiyor. Veyahut da madde 10 son fıkrada "keyfîliğe yol açabilecek birtakım yetkiler" öngörülmüş veya madde 14 "tekerrüre bağlı olarak cezanın artırılmasına ilişkin yetkinin de keyfîliğe açık olduğu görülmektedir." Madde 23'te tekerrüre bağlı olarak cezanın artırılmasına ilişkin yetki yine aynı şekilde keyfî bir uygulamaya açık ve örnek olarak söylüyorum: Madde 26 sonda adil bedelin hesabına ilişkin genel çerçevenin yasayla düzenlenmesi gerekiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti.)

OTURUM BAŞKANI LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayabilir miyiz?

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bunların yanı sıra, idari para cezası artışına ilişkin birçok hüküm var. Bunların da oran artışları son derece yüksek. Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, tabii, hukuk devleti, madde 2 "hukuk güvenliği ilkesi" ve "hukuki belirlilik ilkesi" çok önemli. Birçok madde düzenlemesi buna aykırı. Bir de Anayasa madde 13 "ölçülülük ilkesi" açısından ölçülülük ilkesine aykırı. Bu bakımdan, Anayasa'ya uygunluk açısından incelediğim zaman, bu yasanın hazırlanmasıyla -tabii ki birçok yararlı hüküm de vardır, değinildi zaten Anayasa'ya uygun hükümlerine- fakat Anayasa'nın yok sayılmış olması zaten, hani, çokça eleştirilen "anayasasızlaştırma" sürecinde, bırakın anayasal devleti, sanki anayasalı devlet değilmişiz gibi bir izlenim yaratıyor. Burada bu da aslında bu düzenin, iktisadi düzenin, bir kapitalist düzen veyahut da piyasa ekonomisi veya neoliberal bir düzenden çok -Varlık Fonu örneğinde olduğu gibi- hani, biraz vahşi bir piyasa ekonomisi düzeni -daha kötü bir deyim kullanmamak için- olduğu sonucunu, kanaatini doğuruyor. Ki, bu düzenlemede, örnek olarak belirtiğim maddeler itibarıyla, bunu sanki körükleyecek, bunu teşvik edecek ve bir dahaki düzenlemede bugün konuştuğumuz veya konuşamadığımız konuların yarattığı sakıncaları burada konuşuyor veyahut da değerlendiriyor olacağız.

Teşekkür ederim dikkatiniz için.