| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 24 .02.2020 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri, sivil toplumun değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve bu ekonomik kriz bulutunu aslında beş yıldır yaşıyoruz değerli arkadaşlar ve ben yaklaşık beş yıldır milletvekiliyim. Beş yıldır bu Komisyonda sayısız torba yasa görüştük arkadaşlar ama tek bir yapısal reform içeren yasa görüşmedik, tek bir tane bile benim milletvekilliğim döneminde. Bu da maalesef mevcut ekonomik krizin aslında teşhisinin konulmamasını... Arkadaşlar, bunu yalnızca bir hasta olarak değerlendirirsek -içimizde hekimler de var- ya ateşi var, bir ateş düşürücü verelim, efendim midesi ağrıyor, bir mide ilacı verelim, başı ağrıyor, efendim birazcık başının ağrısını geçirecek bir ilaç verelim diye şu beş yılı geçirdik ama hastalığın teşhisi de konmadı, bu yüzden tedavi de yapılamıyor. Beş yıldır hep konjonktürel yasalarla, duruma göre vaziyet alan yasal değişikliklerle beş yılı geçirdik ve beş yıldır da ekonomik kriz bulutunun içinden çıkamıyoruz. Zaman zaman kendimizi iyi hissediyoruz. Hastalar da öyle olur, biliyorsunuz. Bir ilaç verirsiniz, mesela kortizon verirsiniz hastaya, kendini iyi hisseder kortizonu verdiğinizde ama kortizon -biliyorsunuz yan etkileri de vardır- kanser de yapabilir ve hatta içimizde olan o derin hastalığı çözemeyen maalesef tedbirler, sözde tedbirler kuşağının içinden geçiyoruz.
Nilgün Hanım, sizin getirdiğiniz torba yasada da -gerçekten size saygım var, teşekkür ederim sunumunuz için de ama- yapısal tedbir anlamında diyebileceğimiz tek bir düzenleme dahi yok. Hep konjonktürel, duruma göre, bir ağrı kesici verelim, bir kortizon verelim diye bir daha tedbir getirmişsiniz. Ama sizin oturduğunuz koltukta, 2017 yılının sanıyorum Mart ayıydı, Naci Ağbal oturuyordu, öyle değil mi, Maliye Bakanımızdı. Kredi Garanti Fonu'yla ilgili -o dönem Binali Yıldırım mıydı Başbakan, hatırlamıyorum- bir torba yasanın içinde bir madde getirdi, aynen sizin getirdiğiniz gibi ve şunu dedi eski Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal: "Piyasada sıkıntı var arkadaş." Ee? "İşletmeler zor durumda." E, ne yapacağız? "Piyasada kan yok, piyasaya biraz kan vereceğiz." dedi.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, böyle şeyler olabilir. Hani ekonomik kriz şartlarında piyasadan likidite çekilir, piyasaya bir miktar likidite vermek gerekir. Bu, kortizon etkisidir bakın. Hani hastadır, ölecek hasta, kortizonu verirsiniz, hastayı kurtarırsınız ama onu kurtarırken eğer ki ya bunun gerçek hastalığı ne, kanser mi, kalbinde sıkıntı mı var diye bakmazsanız, gerçekten onun gerçek tedavisini yapmazsanız kortizon bittiğinde işte daha derin krizlerle karşı karşıya kalabiliriz. Ben -2017 yılının Mart ayıydı sanıyorum- Naci Ağbal'a dedim ki: Piyasaya bu parayı sürebilirsin ama bunun sonuçları olur. Eğer bu sonuçlarla ilgili tedbir almazsanız derin bir ekonomik kriz yaşayabiliriz dedik. Yani piyasaya parayı sürebilirsin ama onun sonuçları vardır, yan etkileri vardır. Hani tansiyon artar ya hastada belli ilacı verirsin, tansiyonu artar, mesela beyin kanamasına yol açabilir. İşte öyle şeyler yaşadık. Verdiğimiz kortizon hastanın tansiyonunu yükseltti. Ne yaptı? Enflasyonu yükseltmeye başladı. Enflasyon 8'de, 9'daydı; 11, 12, 13 diye gitmeye başladı. Bunun sonucunda güven kayboldu, daha fazla borçlanma söz konusu oldu. Arkadaşlar, bunun sonucunda enflasyon yükseldi, bütçe açığı yükselmeye başladı. Bunu gören borç verenler daha yüksek faizler talep etmeye başladı, faizler yükselmeye başladı. Cari açığımız patladı. Bakın, bu verdiğimiz para üzerine cari açığımız 20-30 milyarlardan 50-60 milyar dolarlara yükseldi, işte yan etkileri. Sonucu ne oldu? Arkadaşlar, 2018 yılının a -seçimlerden sonra- Temmuz ayında büyük bir ekonomik kriz yaşadık, derin bir ekonomik kriz yaşadık. Siz "Dış oyun muş oyun." dediniz ama açıkça söyleyeyim, -sözüm Meclisten dışarı olsun- dedemin lafıdır: "Eşek olana semer vuran çok olur." Hata edene oynarlar. Eğer sizin bir açığınız varsa bunu görür piyasalar, " Burada bir sıkıntı var, ben buraya borç vermeyeyim." der ve nitekim Nilgün Hanım, ekonomik kriz yaşadık.
Şimdi ne öneriyor? Bakın, bir buçuk yıl geçmiş üzerinden, bu ülkenin Meclisi... Ya ülkeler de meclisler de hatalarından ders çıkarırlar. 250 milyar lira piyasaya vermişsiniz, geçici olarak bir pansuman olmuş. Arada yapısal hiçbir tedbir almamışsınız, şimdi dış piyasalarda biraz olumluluk olmuş. Amerika FED faizleri düşürmeye başladı, ICBC faizleri düşürmeye başladı. Gelişmekte olan ülkelere biraz para girdi. Başka ülkelere 10 girdi, emin olun, bize 1 girdi, bakın. Çünkü güven vermiyoruz, hukuk devleti değiliz, demokrasi konusunda geriye düşüyoruz. 1 girdi, geçici bir rahatlama yaşadık. Geçen yıl kurlar biraz sabit gitti. Ne oldu? Şimdi ne oluyor? Bakın, yine hastanın ateşi yükseliyor. Dolar 6,15 değil mi bugün? 6,15. Faizlerimiz tekrar yükselmeye başlıyor. Enflasyon tekrar yükselmeye başlıyor. Siz bu şartlarda Merkez Bankasına talimatla faizi düşürtüyorsunuz, şimdi bu şartlarda diyorsunuz ki: "Ya hastanın ateşi var, ben biraz buna kortizon vereyim gene." Diyorsunuz ki: "367 milyar lira piyasaya para sürdük, şimdi 150 milyar lira daha süreceğiz.
Şimdi tartışalım arkadaşlar: Bu, hastanın ateşini düşürür mü? Düşürebilir ama düşürmeyebilir de, daha da patlatabilir. Aynı kortizon etkisi bu sefer tutmayabilir. Bakın, uluslararası pek çok risk var; bir savaş riskiyle karşı karşıyayız, ciddi anlamda corona virüsü var, bir sürü risk var, dünyada ticaret büyümüyor ve içeride uluslararası alandan da gelen, etkilenen derin bir ekonomik kriz yaşayabiliriz.
Şimdi bu şartlarda Plan ve Bütçe Komisyonu ne iş yapar Sayın Başkan? Plan ve Bütçe Komisyonu bu şartlarda ne yapar? Hadi ben hastanın ateşini düşüreyim mi der tekrar, yoksa yapısal reformları mı tartışır, yoksa derinlemesine uluslararası alanda neler olduğunu mu tartışır? Türkiye'ye bunun etkilerinin neler olabileceğini mi tartışır? Bakın, gelin, şu 150 milyar lirayı piyasaya sürdüğümüzde neler olacağını tartışalım Nilgün Hanım. Bunu tartışamazdık ama bunu bir torba yasada tartışamayız. Bunun sonuçları neler olur, tartışmamız gerekiyor. Aksi takdirde açıkça söyleyeyim: Bunun vebali de boynumuza olur. Başta sizin imza sahibi olarak- hepimizin boynuna olur. Yeni bir ekonomik krizde yeniden milyonlarca vatandaşımız işsiz kalabilir.
Diğer mesele arkadaşlar, tekrar bu ekonomik kriz şartlarında "patronları iyi hissettirmek" diye bir eğilim vardır. Sizin iktidarınızda maalesef böyle oldu. Son beş yıldır da hep böyle gidiyor. Patronlar şikâyet ediyor, haklılar çünkü ülkede ekonomik şartlar iyi gitmiyor, kapasite kullanım oranları düşük, millet alışveriş yapamıyor, şartlar zor. Onların da desteğe ihtiyacı var, doğrudur.
Peki, bir şey soracağım Nilgün Hanım. Şimdi siz dediniz ki: "Asgari ücret desteği vereceğiz -değil mi- bunun 75 lira işçi başı maliyeti var. 7 milyon sigortalı yararlanacak. 6,7 milyar da maliyeti var." Peki, bu paranın nereden geleceğini söylediniz mi? Söylemediniz. Bu para bütçeden mi gelecek?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, gelmeyecek. Bu para nereden gelecek? İşsizlik Sigortası Fonu'ndan gelecek. Yani bu Bütçe Komisyonu beş yıldır, defalarca, patronları desteklemek için işçilerin güvencesi olan İşsizlik Sigortası Fonu'nu kullandı. Bunu hep eleştirdik. Son zamanda bir daha bunun yapılmayacağına dair haberler verildi Hükûmet tarafından ama bir kez daha... Çünkü geçen yıl, bu asgari ücret desteğinin sürmeyeceğini Maliye Bakanı net olarak açıkladı, öyle değil mi? "Sürmeyecek." dedi ama ne oldu? Piyasada şartlar iyi gitmiyor, patronlar destek bekliyor. Ne yapacağız? İşçilerin fonundan patronlara para transferi yapacağız, böyle. Bakın, ben açıkça söyleyeyim, yine hasta metaforundan gideyim. Böyle patronların iyi hissedeceğini düşünüyorsanız, piyasadaki, ekonomik şartlardaki bütün hastaların iyileşeceğini düşünüyorsanız ben bir şey demeyeceğim ama Nilgün Hanım, biz bunu defalarca denedik, aynı kortizonu 5 kere verdik; hasta iyileşmedi, siz "6'ncı kere verelim." diyorsunuz. Acaba bunu vermek doğru mu? İkincisi: Etik mi? Bu kadar işsizin olduğu bir ülkede İşsizlik Sigortası Fonu'nu işçiler yararına kullanmak varken işçilerin fonundan patronlara para aktarmak doğru mu? Gelin, bunu tartışalım.
Diğer mesele: Nilgün Hanım, her gün depremlerle karşı karşıyayız. Şimdi "Depremle ilgili düzenlemeler var." dedi Sayın Başkan, siz de depremle ilgili düzenleme getirmişsiniz. Nilgün Hanım, açıkça söyleyeyim: Bunlar, getirdiğiniz düzenlemeler vatandaşlarımızın depremde hayatını kaybetmemesi veya daha az kaybetmesi için olan düzenlemeler değiller, bununla ilgili bir tedbir yok, yapısal bir tedbir yok. Tek tedbir ne? "Vatandaşımız eğer ki enkaz altında kalırsa, şehir yaşanmaz hâle gelirse doğal gaz ve elektrik faturalarını bir yıl erteleyeceğiz." diyorsunuz veya "Maden işletmelerinin borcunu bir yıl erteleyeceğiz." diyorsunuz. İşte, bunlar yakınlarına sabır dilemektir, Elazığlı hemşehrilerimize sabır dilemektir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Olmasın mı böyle bir teklif?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Olsun ama bu yapısal reformun içinde bir madde olabilir Uğur Bey. Bakın, yapısal bir tedbir konuşur Meclis. "Bütün Türkiye'yi depreme nasıl hazır hâle getireceğiz?"le ilgili derin bir tartışma yaparız.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yapılıyor zaten.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, yapılmıyor. Gelin, İstanbul'u beraber gezelim; Manisa'da da vardır eminim, İstanbul'daki o tabut evleri gezelim. İstanbul'da vatandaşlarımızın üçte 2'si tabut evlerde yaşıyorlar aynen Diyarbakır'da olduğu gibi, Aynen Elazığ'da olduğu gibi, aynen Malatya'da olduğu gibi, aynen Manisa'da olduğu gibi. Bununla ilgili yapısal bir tedbir var mı? Yok. Yalnızca yakınlarına sabır dileyen maddeler var, ölenlere rahmet, yakınlarına sabır dileyen maddeler var. Ya, Japonya'da -açıkça söyleyeyim- insanları görüyoruz değil mi? Deprem oluyor, sokağa bile çıkmıyor, sokağa çıkmıyor, çalışmasına devam ediyor çünkü güveniyor şehrine de binasına da güveniyor. Bizim vatandaşlarımız, şimdi gidin Van'a, sokakta, eksi 10 derecede. Manisa'da evinde yatamıyor vatandaşlarımız, öyle değil mi? Evinde yatabiliyor mu vatandaşlarımız? Yatamıyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Önerin ne, ne yapalım yani? Ben şunun için soruyorum: Eleştirmek için söylemiyorum Sayın Paylan, Manisalı olduğum için söylüyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir seferberlik ilanı lazım bununla ilgili.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Aydemir, müdahale etmeyin.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bir tane örnek verin.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ne yapabileceğimizi... Yapısal reform yapalım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Şu aşamada ne yapabiliriz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, mesele şu...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bir de Manisa'ya öneriniz nedir, ne yapabiliriz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, yürütmenin gündeminde tek ne var, sizin partinizin Genel Başkanının? Tek bir gündemi var: İstanbul'a kanal yapmak.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, ne alakası var? Ciddi bir iş konuşuyoruz.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Uğur Aydemir, lütfen...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Siz gidersiniz Sayın Cumhurbaşkanına "Sayın Cumhurbaşkanı, İstanbul'a kanal yapmak Türkiye'nin önceliği değil." dersiniz, "Gelin, o kaynakla bütün Türkiye'yi depreme güvenli hâle getirelim." dersiniz işte oradan başlarız tartışmaya. Burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda kaynakları depreme güvenli şehirler, evler yaratmak için kullanırız. Oradan başlatırız tartışmayı ve bununla ilgili bir seferberlik yaratırız. Beş yıl içinde bütün Türkiye'yi depreme güvenli hâle getirebiliriz, bunu yapabiliriz ama bununla ilgili yasal tedbirlere ihtiyaç var.
Diğer mesele: Sayın Başkan, geçen torbada, biliyorsunuz, orada Mustafa Savaş arkadaşımız oturdu ve yanında da Bakan Yardımcımız vardı, aynen şöyle söylemişti: "Biz bankaları zapturapt altına almak istiyoruz." Şimdi, o yasal düzenleme Meclisten geçti ve bankalar zapturapt altına alınacak. Şimdi de Nilgün Hanım'ın getirdiği düzenlemeyle sivil toplumu, dernekleri zapturapt altına alacak bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bakın, dernekler esnek örgütlenmelerdir arkadaşlar; esnektir, bütün dünyada böyledir ve ben dünya örneklerine baktım, demokratik dünya örneklerine baktım. Demokratik dünyada böyle tek bir düzenleme yok, bir tane yok yani Zimbabve'de bile yok yani Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde bizden daha üstte olanlarda, onlarda dahi yok. Bizden aşağıda olan bazı ülkelerde var, hani, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde zaten bizden aşağıda 5-6 ülke kaldı, onların da 2-3 tanesinde var ama bizim üstümüzde olan demokrat dünyada böyle herhangi bir düzenleme yok çünkü dernekler esnek örgütlenmelerdir. Yani oraya gidersiniz -Sivaslılar Derneği, Malatyalılar Derneği, Kanarya Sevenler Derneği, avcılık derneği şu derneği bu derneği- insanlar rahatça üye olurlar, rahatça çıkarlar ve vatandaştan böyle bir şikâyet de yok, bakın, yok. Böyle bir şikâyet yok, böyle bir şikâyet yok. Amaç ne? Nilgün Hanım dedi ki: "Efendim, vatandaş giriyormuş, istifa ediyormuş, silmiyorlarmış." Ben açıkça söyleyeyim: Nilgün Hanım, sizin buna inandığınızı düşünmüyorum. Mesele şu: Dernekleri zapturapt altına almak isteyen bir düzenleme. Bakın, size şunu söyleyeyim: Bu torbada bir düzenleme daha var, işçinin devlete bildirilmesi, İçişleri Bakanlığına bildirilmesiyle ilgili bir düzenleme var. Bakın, ne konuştuk orada? Patronlar işçileri SGK'ye bildirmiyor. Burada SGK'den arkadaşımız var öyle değil mi? SGK'ye bildirmiyor ama polis sorduğunda polise bildiriyor ve polis gidiyor, SGK'ye veriyor.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bildiriyor da doğruyu...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Doğruyu bildiriyor çünkü vatandaş polisten korkuyor ama SGK'den korkmuyor. Şimdi, düşünün ki bir polis devletinde -şu anda bir polis devleti olmaya doğru gidiyoruz- siz "Derneklerin bütün üyelerini ben oraya bildireceğim." derseniz vatandaş polisten korkar, bu böyledir maalesef. Bir ara korkmaz gibi oldu, rahatladı ama tekrar bir polis devleti olmaya doğru gidiyoruz, bir zapturapt devleti olmaya doğru gidiyoruz. Şimdi, dernekleri de bu zapturapta alırsanız dernekler alanına büyük bir zarar verirsiniz arkadaşlar, büyük bir zarar verirsiniz ve düşünün ki dernekler mali olarak çok zor durumdalar "Efendim, orada üyesini bildirmezse şu kadar lira ceza, bu kadar lira ceza." diye koyarsanız büyük bir zarar verirsiniz. Ben buna AK PARTİ'li ve MHP'li arkadaşlarımızın "evet" diyeceğini düşünmüyorum, umarım demezler.
Son olarak -Sayın Başkan, toparlayıp bitireyim, maddelerde devam ederim- şu yasa dışı bahis meselesi Sayın Başkan, Sayın Nilgün Ök... Şimdi, bakın, gençlerimizdeki bu kumar alışkanlığı çok felaket bir durumda ama bu sizin iktidarınız döneminde inanılmaz arttı. Ya, düşünün ki siz muhafazakâr bir partinin milletvekilisiniz, eminim ki kumarın yayılmasına karşısınız ama ne hikmetse, siz ne yaptıysanız sizin döneminizde kumar inanılmaz arttı, kumar alışkanlığı. Şimdi, açıkça söyleyeyim: Burada "Bahislerle ilgili düzenlemeyi Cumhurbaşkanı yürütür." diye maddeler de geçti, bu madde de öyle olacak, Cumhurbaşkanı yürütecek şimdi.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Spor Toto'yu artırdılar.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Elbette yani bahsi teşvik eden maddeler buradan geçti ve onları Cumhurbaşkanı yürütüyor, şimdi de bu yasa dışı bahsi engellemek üzere bir düzenleme geliyor Nilgün Hanım.
Ya, peki, ben bir şey söyleyeceğim: Ben dün akşam maçı izledim, Fener kaybetti ilk kez ve maçtan önce de maç arasında da maçın sonrasında da diğer kanallarda da bir baktım, "İddaa.com" "bahis.com" diye gençleri, vatandaşımızı kumara teşvik eden reklamlarla karşı karşıyayız. Siz, şimdi, bir yasal düzenleme getirmişsiniz, diyorsunuz ki: "Efendim, ben yasa dışı olanını kapatacağım ama kumarı öbür taraftan cezbettireceğim." Ya, niye biz bütün kumar reklamlarını yasaklayan bir düzenleme getiremiyoruz? Bakın, siz yasa dışı kumarın reklam edilmesini yasaklıyorsunuz. Gelin, bütün kumarı reklam etmeyi... Nasıl bu ülkede uyuşturucu reklamı yapılamıyorsa -öyle değil mi- nasıl bu ülkede silah reklamı yapılmaması gerekiyorsa gelin kumar reklamı yapılmasını da yasaklayalım. Nasıl sigara reklamını yasakladık? Cumhurbaşkanı çok hassas. Peki, Cumhurbaşkanının sigara hassasiyetinin yanında kumar hassasiyeti yok mu? Var, eminim ki var. Niye biz bütün kumarı reklam etmeyi yasaklayan... Ama onu teşvik eden maddeleri, düzenlemeleri buradan çıkardık. Gelin, gençlerimizi kumar alışkanlığından uzaklaştıracak yapısal tedbiri burada konuşalım, tartışalım diyorum ama sizin getirdiğiniz madde bunu getirmiyor. Efendim, yasa dışı alanı yasaklayalım, legal alanı reklam edelim hem de "prime time"da. Parmak kadar çocuklar, 12-13 yaşında ortaokul öğrencileri gidip İddaa bayilerinin önünde İddaa oynuyorlar harçlıklarıyla. 10 lira harçlık alıyor, gidip 10 lirasını İddaa'ya yatırıyor. Gelin, bununla ilgili düzenlemelere bakalım. Var mı bu torbada? Yok. Ben isterim ki bunu derinlemesine tartışalım.
Sayın Başkan, bir iki şey daha vardı ama uzattığımı biliyorum, maddelerde görüşürüz kalanını.
Teşekkür ediyorum.