| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 24 .02.2020 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Komisyon, değerli üyelerimiz, değerli bürokratlar, teklif sahibi Sayın Nilgün Ök arkadaşımız, değerli basın mensupları; öncelikle ben Elâzığ, Malatya ve Van depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Evet, değerli Komisyon, şu anda görüştüğümüz kanun teklifi toplam 21 farklı kanunda değişiklik içeriyor. Bu kanun teklifiyle yapılan değişikliklerde, getirilen maddelerde, bizim tespitlerimize göre, her ne kadar siz kabul etmeseniz de "Görüşüldü ve Anayasa'ya aykırılıklar yok, uygundur." deseniz de biz Anayasa'ya aykırılık şerhimizi koymak durumundayız açıkçası. Bir tane Anayasa var, bunu nasıl böyle farklı yorumladığımızı da ben düşünmeden edemiyorum Sayın Başkan gerçekten. Belki de bu konuyla ilgili özel bir oturum yapmamız gerekiyor. Bunu da ben bir öneri olarak sunayım, bunu bir tartışalım ve konuşalım çünkü her gelen kanun teklifinde bir, kanun teklifinin gelişinin torba oluşu, ikincisi de Anayasa'ya aykırı maddeler içermesiyle ilgili görüşlerimizi dile getiriyoruz, siz de "Hayır, Anayasa'ya aykırı değil." şeklinde söylüyorsunuz ama bu böyle olmaz gerçekten.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Kaboğlu da kedisi ifade etti, Anayasa Mahkemesinin aykırı olmadığına dair kararını kendisi ifade etti.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Yani ben genel olarak söylüyorum, bu bir genel hâl almaya başladı. Belki bu konuyu özel olarak görüşmemiz lazım.
Şimdi, değerli vekiller, değerli arkadaşlar; ciddi bir ekonomik kriz içerisinde, sürekli torba kanun tekliflerini görüşüyoruz burada. Tabii, emeklerinize sağlık Sayın Ök; aynı zamanda orada bir kadın vekili görmek de güzel oldu, onun da altını çizmek istiyorum, sizi orada görmekten mutlu oldum.
Şimdi, ülkenin ekonomi politikaları maalesef üretimi destekleyen politikalar olmadığı ve reformlar hayata geçirilmediği için, daha doğrusu bu yönde planlamalar hiç yapılmadığı için ipin ucu ülkede kaçmış durumda. O nedenle de bizler yapısal olmayan ama palyatif, günü kurtarmaya çalışan, böyle oradan buradan kanun maddeleri toplayarak, torbalar oluşturarak bunları konuşuyoruz burada. Artık bu bir gerçek; hiçbir şekilde yapısal çözüm getirmiyor, günlük... Biraz önceki konuşmacılarımız da söylediler, ifade ettiler, birçok kanun maddesi tartışılıyor, ondan sonra Genel Kurula gidiyor -daha önceki konuşmamda da ben bunu belirtmiştim- orada tekrar maddeler çekiliyor -şimdi burada konuşacağımız kanun teklifinin içinde de öyle maddeler var- ya da yeniden aynı maddelerle ilgili yeniden yeni yeni düzenlemeler yapılıyor yani aslında kendi vaktimizi de böyle boşa harcayan bir süreç yürütüyoruz. Toplumun farklı kesimleri küçük dokunuşlarla, evet, rahatlatılmaya çalışılıyor işte bu süreçte. Yine bu kanun teklifinin içinde Esnaf Ahilik Sandığı uygulamasının ertelenmesi buna bir örnek, yine bir küçük dokunuş yani bir rahatlatma. Asgari ücret desteğinin süresinin uzatılması, yine böyle küçük bir rahatlatma ancak genel ekonomik durum bu şekilde hiç iyiye gitmiyor arkadaşlar, hiçbir faydası da olmuyor bu yaptığımız çalışmaların. Çok kısa süre faydası varmış gibi görünüyor ama etkisi geçiyor hızlı bir şekilde. Yani sokağa çıkın, esnafa şöyle bir sorun "Durum nedir, nasıldır?" diye. Hepsinden duyacağınız şey "Piyasada para yok, piyasa dönmüyor." şeklinde olacaktır.
Baktığımız zaman, örneğin yeni açıklanan verilerden Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre 31/12/2019 itibarıyla bireysel kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle takibe düşen kişi sayısı 1 milyon 755 bin kişi olmuş. Bu rakamlar hakikaten yüksek rakamlar. Ekonominin içine düştüğü durumu da bize tek başına bile ifade ediyor.
Ekonomik krizin çözülememesinin tabii en önemli etkenlerinden birisi de ülkede yaşanan güven sorunudur. Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesiyle sistemde yaşanan aksaklıklar, yargıya olan güvenin azalması, adil olmayan yargılanmalar, dış politikada, özellikle İdlib'de yaşananlar, Libya'da yaşananlar hepsi aslında ekonomiyi bir şekilde etkiliyor. Ekonomiyi tek başına düşünemeyiz, aldığımız önlemleri tek başına düşünemeyiz ve insanların kendini güvende hissetmesinin önünde de tabii bu çok önemli bir engel. Örneğin, Dernekler Kanunu'nda getirilen düzenleme yine kişiler üzerinde baskı oluşturacak maddeler değerli vekiller.
"Güven" dedik, yine bir endeks paylaşayım, kayıtlara girsin: Tüketici Güveni 2020 yılının ilk iki ayı, son on yedi yılın en düşüğü olmuş, bugün basında da paylaşıldı bu bilgiler. Yıllık olarak da en düşük seviye şubat ayında 57,3 olmuş. Vatandaşımız da hiç mutlu değil. 2010'da çok mutlu olanların oranı yüzde 9,2 iken -ki o da çok düşük ama- 2019'da yüzde 6,6'ya düşmüş bu oran yani böyle bir ortamda biz torba kanunlarla ilaç olmaya çalışıyoruz bir şeylere.
Maddelerle ilgili maddeler üzerine konuşmaya başladığımız zaman konuşacağım ama birkaç maddeye izninizle değinmek istiyorum geneli üzerine konuşurken de. Örneğin madde 1, depremle ilgili. Açıkçası yeni bir maddeyle deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri afetler nedeniyle mağdur olan vatandaşların elektrik ve doğal gaz borçlarını bir yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı kararıyla erteliyoruz. İyi, tamam yani buna belki itiraz etmeyeceğiz, madde üzerinde görüşürken eleştirilerimiz olabilir ama şimdi aslında önemli olan burada can ve mal kaybını önleyici önlemlerin on yedi yıldır hiçbir şekilde alınmamış olması ve bugün sadece bizim sonuçlar üzerinden burada birtakım maddeler getirip, kanun teklifleri getirip bunların üzerine konuşuyor olmamız. On yedi yıldır hiçbir şey yapmamışız önleyici, şimdi insanlar ölüyor, evler yıkılıyor. Yani İran'da yaşanan depremde Van'daki vatandaşlarımızı kaybettik. Şimdi çıkmışız diyoruz ki: İşte, elektrik borçlarını, doğal gaz borçlarını... Tamam, erteleyelim de böyle olmamalıydı bu, bu şekilde olmamalıydı. İşte, iktidarın ağustos böceği gibi çalışmasının sonucudur aslında bunlar.
Evet, sonuçlara yönelik düzenlemeler dedik. Bunu maddeler üzerinde yine konuşuruz. Gazilerimizle ilgili düzenlemeler var. Tabii ki o düzenlemelere bizim başka önerilerimiz de olacak ama karşı çıkmamız zaten mümkün değil, gazilerimiz bizim için çok değerli, önemli.
Şimdi, bu kanun teklifinde getirilen 19, 20, 21 ve 22'nci maddelerde, 5253 sayılı Dernekler Kanunu'nda bir düzenleme var. Bu kanunla ilgili bu düzenlemeler geçen yıl aralık ayında İçişleri Komisyonuna gelmişti, orada tartışılmıştı, daha sonra 144 sıra sayısıyla Genel Kurula gelen Torba Teklif içerisinden çıkarılmıştı yoğun eleştiriler üzerine. Şimdi görüyoruz ki tekrar bu kanun teklifinin içerisine koyulmuş ve karşımıza getirilmiş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, daha önce komisyonda görüşülmüş, tartışılmış, Genel Kurulda da geri çekilmiş kanunun tekrar önümüze getirilmesindeki ısrarı da anlamak istiyorum açıkçası. Bu kanun teklifine baktığımız zaman, tabii, burada derneklerin, yönetimlerinin, yönetim kurullarının bildiriminin yanında bir de üyelerin bildirimiyle ilgili yeni bir düzenleme getiriliyor. Şimdi, burada, dernek üyeleri kendilerinin fişlenmiş olacaklarını düşünecekleri için üzerlerinde bir baskı oluşacak ve bu, derneklere olan üyeliklerinden vazgeçmeleri sonucunu doğuracaktır. Birkaç hafta önce -bir önceki- görüştüğümüz Bankalar Kanunu'nda da buna benzer bir madde vardı, orada da piyasalarla ilgili yorum yapanlara getirilecek olan cezaları konuştuk.
Değerli arkadaşlar, şimdi, her ne kadar bu maddelerle ilgili, derneklerde yaşanan sıkıntılar, işte, üyelerin kendi iradeleri dışında derneklere üye olması, kendi iradeleri dışında derneklerin üyeliklerinden ayrılamaması sebepleri gösterilse de bu sebepler bu maddelerin getirilmesi için Türkiye'nin güven ortamının olmadığı bir dönemde geçerli gerekçeler değildir çünkü vatandaş kendini hiçbir şekilde güvende hissetmiyor ve güvende hissetmediği bir yerde de bu derneklere üyelik konusunda sıkıntılar yaratacaktır. Kaldı ki geriye doğru işletilecek oluşu birçok derneğin altı ay gibi kısa bir sürede bildirim yapmasının da önünde engel oluşturacaktır, birçok mağduriyet de yaşanacaktır. Aslında olması gereken, bu kanun maddelerinin -daha önce yapıldığı gibi- tekrar geri çekilmesidir. Düzenleme, Anayasa madde 33 bağlamında da örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmektedir. Yine, üyelik, kişisel veri niteliğinde bulunduğundan Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na da aykırıdır. Maddeler üzerinde konuşmaya geçtiğimizde yine gerekirse üzerine konuşuruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Başkanım, bir konuyla ilgili de kısa bir...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bu 24 ve 25'inci maddeler hakkında yani enerji teşvikleriyle ilgili, enerjiyle ilgili getirilen kanun teklifi maddeleriyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
Şimdi, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili, önce bir rakamlara baktığımızda, 2019 yılında YEKDEM desteğinden yararlanan 777 adet tesis olduğunu görüyoruz. Yani aslında bu kanun teklifi getirilirken neden getiriliyor, kimlere hizmet edecek, bir ona bakmak lazım, o çerçeveyi çizmek ve madde üzerine konuşurken bu bağlamda konuşmak lazım. O yüzden bu bilgileri paylaşmak istiyorum: Bu 777 tesisin içinde 463 adet hidroelektrik santral (HES), 160 adet rüzgâr enerjisi santrali (RES), 100 adet biyokütle enerji santrali (BES), 45 adet jeotermal enerji santrali (JES) ve 9 adet güneş enerji santrali (GES) yer alıyor. Şimdi, burada baktığımızda HES'ler bu kurulu gücün içinde yüzde 60 gibi yüksek bir oran teşkil ediyor. O zaman da YEKDEM denilen şeyin aslında yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde bizim çok da eleştirdiğimiz HES'lere hizmet eden bir yapı hâline dönüşmüş olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda baktığımız zaman, Türkiye'de 300'e yakın firma enerji alanında faaliyet gösteriyor ve son yıllarda en fazla HES kuran firmalara da baktığımızda, örneğin, birkaç isim de vereyim ben, Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon gibi ve bunun yanına bir sürü daha ekleyebiliriz, otoyol, köprü ve havalimanı inşaatlarında karşımıza çıkan... HES'leri yapan, yenilenebilir enerji alanına giren bu birçok firmaya baktığımızda çoğunun başka sektörlerde -inşaat sektörü, gıda sektörü gibi sektörlerde- hizmet veren şirketler olduğunu da görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Son cümle, toparlıyorum Başkanım.
Aslında bu getirilen kanun tekliflerinin, düzenlemelerin, bugüne kadar yapılan uygulamaların ve verilen teşviklerin de bu büyük firmalara yoğunluklu olarak verildiği için iktidarın desteklediği şirketler olduğu görülüyor. Bu bağlamda, bu enerji maddelerini değerlendirmek zorundayız. Yani HES işi bir rant projesine dönüşmüş durumda. O yüzden de getirilen her uygulamaya şüpheyle yaklaşmak zorundayız.
Maddelerle ilgili bölüme geçildiği zaman tekrar söz alacağım.
Hayırlı olsun, umarım burada gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yaparak Genel Kurula bu kanun teklifini götürürüz Başkanım.
Teşekkür ederim.