KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan teşekkür ederim.

Şimdi, önemli bir konuyu konuşuyoruz esasında ama konuşma formatının bence konunun ima ettiği derinlikte olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla da biraz daha başka bir yere bakmak gerektiğini söylemek istiyorum. Şimdi, biz niye KOBİ'lere yardım etmeye çalışıyoruz? Niye Kredi Garanti Fonu'nu kullanıyoruz, sebebi ne bunun? Çünkü bankalardan kredi alamıyorlar. Peki bankalardan niye kredi alamıyorlar? Çünkü bankacılık sistemimiz olması gerektiği gibi çalışmıyor. Ne demek olması gerektiği gibi çalışmıyor? Hâlâ Türkiye'de bankacılık gayrimenkul ipoteği üzerinden gidiyor.

Şimdi, arkadaşım şeyi söyledi, Japonya vesaire örnek verdi ama arkadaşlar, yapısal olarak çok önemli farklılıklarımız var. Orada proje bazlı krediler veriliyor, burada öyle değil, burada gayrimenkul ipoteği karşısında kredi veriliyor. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Bankalar bir süre sonra emlakçı hâline geliyor. Geçmişte bu oldu, 2001 krizinde Derviş'in programıyla bu iş çözülmüştü, belli bir süre ancak gayrimenkulü assetin elinde tutabiliyordu, ondan sonra satması gerekiyordu. Fakat, şimdi tam tarihini hatırlamıyorum ama herhâlde bir üç yıl önceydi yanılmıyorsam, sizler belki daha iyi hatırlarsınız, bu karar değişti. Yani şimdi, gayrimenkuller bankalarda stok olarak tutuluyor. Çünkü, krediler geri dönmeyince, kredi karşılığı verilen gayrimenkuller bankalarda kalıyor. Şimdi, dolayısıyla da burada Kredi Garanti Fonu'nun kullanılmasının amacı ile çözülmek istenen problem esasında temel bir problem değil, tamamen sonucu gidermeye yönelik bir yaklaşımı ima ediyor bu. Kalıcı olarak eğer gerçekten bu Hükûmet bu sistemin değişmesini istiyor olsaydı veya en azından öyle bir irade olsaydı başka bir şey yapmak zorundaydı.

Bakın, ben birkaç şey daha söylemek istiyorum: Türkiye'deki ekonominin yapısında ikili bir düalistik yapı vardır; bir tanesi tarım ile sanayi arasında, bir tanesi de sanayinin kendi içindeki büyükler ve küçükler arasında. Ve fakat bu küçükler dediğimiz KOBİ'ler... Dünyada da KOBİ'ler var tabii ki ve dünyada da KOBİ'lerin önemli olduğu anlaşıldı teknolojik gelişmeler sonucunda vesaire. Fakat Türkiye'de KOBİ'ler gerçekten de bir tür üvey evlat muamelesi gördü o zamanki sistemimiz çerçevesinde -bankacılık sisteminden bahsediyorum- onlara kredi vermediler ve onlar da kredi bulabilmek için esasında siyasete müdahil oldular. Yani Refah Partisinin ve daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin güçlenmesinde, Anadolu sermayesini arkasına almasında büyük ölçüde böyle bir problem vardı. Şimdi, biz umduk ki bu problem çözülecek. Nedir bu, nasıl çözülecek? KOBİ'ler ile büyük şirketler arasındaki ilişki hem bir yandan sadık bir ilişkidir hem bir yandan muhalif bir ilişkidir yani iyi günde küçükler de büyürler ama kötü günde daha çok küçükler ezilirler. Böyle bir mekanizma var Türkiye'nin ekonomisinde. Şimdi, dolayısıyla da bu problemi gidermeye yönelik olmak üzere başka bir yerden bakmak gerekiyordu. Şimdi Hükûmet böyle bakmıyor. Böyle bakmamasının nedenini anlıyorum çünkü bankacılık sektörünü baypas edemiyor, bankacılık sektörünün var olan kurul ve kurumlarını ikna edemiyor. O sebeple de bir anlamda kredi ihtiyacı olan kesimlerin -ki bunlar daha çok KOBİ'ler- en azından devlet garantisiyle fon bulmasına çalışıyor. Fakat arkadaşlar -demin Durmuş Hoca söyledi- ortada çok açık bir gerçek var; 2017'nin üçüncü çeyreğinde yüzde 11-12 civarında -yanılmıyorsam- inanılmaz bir büyüme yakalanmıştı. Ortalamada 7,5 bir büyüme yakalandı ki bir yıl önce de 3,6'ydı yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi, 3,6'dan 7,5'e sıçratabildi ve bunun arkasında Kredi Garanti Fonu'nda kullanılan fonlar vardı fakat arkadaşlar hemen akabinde yani 2018'de 2,8'e düştü, bu yıl itibarıyla da sıfıra düşüyor büyümemiz.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Durup dururken düşmedi ama bir sürü olay oldu.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Anladım ama bunu nasıl açıklarsınız bilemiyorum ama benim açıklama çerçevemde...

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - O mantığa göre tekrar toparlamamamız lazım, toparladık şu an.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Nerede toparladık ya? Yapmayın Allah aşkınıza, bunu söylüyorsunuz ama ben hiçbir rakamda görmüyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, Sayın Katırcıoğlu...

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Etmeyin, üçüncü çeyrek, dördüncü çeyrek pozitif.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Baz etkisiyle o pozitiflik.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Pozitif olan ne Allah aşkınıza? Bu 2019'un dördüncü çeyreği veya ortalaması ne olacak sanıyorsunuz ki? 10'un altında olacak muhtemelen. Yani, bakın, burada başka bir mekanizma çalışıyor. Şirketleri borçlandırmak her zaman işe yaramıyor arkadaşlar. Borçlandırmak maalesef bir krizin de arka planında olan bir hadise olmaya başladı dünya ekonomisinde yani biz faizleri indiriyoruz, insanlar borçlanıyor ama o borçlanmadan bizim umduğumuz niyetler gerçekleşmiyor yani onlar talebi artıran bir şey yapamıyorlar. Aksine kredi kartlarındaki borçlarını ödemeye yöneliyorlar tüketiciler olarak, üreticiler olarak da ödeyemedikleri kredileri ödemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, tamam, 35'e çıkarın ama ben de Durmuş Bey gibi bunun bir nihai bir çözüm olmadığını, yapısal bir perspektif içinde üretilmiş bir fikir olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla da pek işe yarayacak bir şey olarak da görmüyorum. Önümüzdeki yıllarda da buradayız, yine konuşacağız herhâlde. Ben bu kadarla keseceğim.