KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN CANAN KALSIN - Hemen bir anekdot gireyim. Tabii, şiddeti konuşurken şiddete uğrayanı şiddet uygulayandan koruyan 6284'ü kısaca tarif etmek gerekiyor. Bu, ailedeki yaşlı birey de olabiliyor, çocuk da olabiliyor. Maalesef, toplumumuzda kadın ve çocuk, en zayıf halka durumunda. Dolayısıyla çok çabuk harekete geçilmesi, çok çabuk kararlar verilmesi ve uygulamadaki problemlerin de üzerine gidilmesi lazım. Vekilimiz de söyledi, Hülya Hanım da Alt Komisyon Başkanımız, bir ara bütün her yerde verilen kararlarda avukatların da kullandığı bir yöntem olarak 6284 dosyaya konduğu zaman bütün her şey doğrusu ve yanlışı birbirine karıştı ve doğru kararlar alınmadı ve sistem ve dosyalarda bir şişme, mahkemelerde de birikme söz konusu oldu, gelen konuşmacılardan da ortaya çıkan sonuç bu. Sonra, yavaş yavaş avukatların bilinçlenmesiyle, bunların konuşulmasıyla, bu uygulamaların sıkıntılara yol açtığının söylenmesiyle bunlar belli bir raya girdi. Ama buradaki durum, vaka bazlı karar verilmesi ve adama karşı bir kadın bir şey söylediği zaman -bir kişiye karşı düzeltiyorum- erkek de kadına karşı söyleyebilir, toplumda yaygın olarak kullanılan "Kadının beyanı esastır, beyan kabul edildiği zaman hüküm veriliyor." kısmına da geçiliyor sanki. Hüküm ile beyanı birbirinden ayırt edici olduğunu her yerde söylemek lazım. Beyan, tedbir ama biri hüküm. Hüküm ile beyanı birbirinden ayırmazsak sıkıntı olacağı algısı her yerde var ve maalesef sosyal medyanın bir boşluk alanında dezenformasyonlar diz boyu. İşte, adam çıkıyor diyor ki: "Ben işte ne kadar iyi, mütedeyyin birisiyim, aile babasıyım." Ama birebir baktığınız zaman -kimse, kişilikle alakalı bunlar- işte, eşini 2-3 kere tehdit etmiş, bir kadını intihara sürüklemiş gibi vakalar görüyoruz. Dolayısıyla buradaki, medyaya yansıyan, dönen olayların kişilerin kendi hikâyelerinden, tecrübelerinden veya yargıyla olan hesaplaşmasının, sosyal medya üzerinden, algılar üzerinden gittiğini görüyoruz. Bizim de bu konuda bir tedbire ihtiyacımız var. Sadece medya kısmının İçişleri Bakanlığının belki Adalet Bakanlığının... Toplumu yanlış yönlendiren, yanlış bilgilendiren medyanın da bir problemi var çünkü bakıyorsunuz gayet sakin çıkmış. Yani hayatı boyunca hiç suç işleyeceğine ihtimal vermeyeceğiniz, bir arabanın arkasında yaşayan bir amcamız ama sonuçta baktığınızda bu amcamız suç işlemiş bir insan, böyle bir şey var.

Diğer taraftan bakıyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi ve 6284'ün hiçbir yerinde geçmeyen noktaların eklemlendirildiğini görüyorsunuz. Çünkü neden? Dünya değişiyor, aileler değişiyor, bir taraftan göç var ama biz -tabiri caizse belki yerinde ve çok aşırı bir tanımlama olmazsa- günah keçisi arıyoruz. Hâlbuki, problemlerin üzerine gidip bizim -sonuç olarak kanunlar bunlar ama- toplumun bu konuda zihinsel dönüşümünü de içerebilecek ama bunun da kötüye kullanımlarının da önünü kesebilecek desteğe ihtiyacımız olduğuna, özellikle medya ve sosyal medyada çok ihtiyacımız var- ve bunun ihbar olarak kabul edilmesi gerektiğine de inanıyoruz. Çünkü kadını şiddetten korurken bir taraftan işte bunları... Yanlış algılamalar noktasında baktığımızda veya tam tersi o davada uzaklaştırma vermemesi gereken bir hakim toplumsal baskıdan çekindiği için uzaklaştırma veriyor ama İçişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu bir araştırmada şiddete uğrayan kadınların yüzde 80'inin hiçbir koruma tedbiri içerisine girmediğini, kalkışma içerisine girmediğini görüyoruz. Dolayısıyla "Adam evden uzaklaştırıldı, şiddet uygulayan evden uzaklaştırıldı, şiddete çok kızdı, gidecek yeri yoktu, geldi, kadından intikamını aldı, 2'nci defa şiddet uyguladı." diye bir şehir efsanesi var ama böyle bir şey yok. Uygulamada yok çünkü o hanımlar, şiddete uğrayan kadınlar veya işte beklemediğimiz noktalarda sonuçlanan, istemediğimiz noktalarda sonuçlananların yüzde 80'i hiçbir şekilde korunma tedbiri almamış, şikâyette bulunmamış, karakola gitmemiş kadınlar. Böyle bir konu var, onun da altını çizmek istedim.