KOMİSYON KONUŞMASI

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; herkesi selamlıyorum.

Şimdi, şöyle bir hava var salonda: "Alelacele bitirelim, hemen oylamaya geçelim ve kapatalım."

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Yok, öyle bir şey yok.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Ya böyle bir hava var. Uzun konuşunca da kimi arkadaşlar müdahale ediyor: "Uzun konuşmayalım." diye. Tabii ki anlaşılır bir durum yani şu an corona virüsü salgını çok ciddi bir risk oluşturuyor hepimizin sağlığı açısından, tehlikeli ama bir kere şunu da vurgulamak istiyorum: Bizim de canımız herkesten daha kıymetli ve daha değerli de değil. Çünkü bir de şu an cezaevinde 300 bine yakın insan var ve şu an onlar bizim olanaklarımızdan da yararlanmıyor. Yani, bakın, biz mesafe meselesini koruyoruz, termal kamerayla girerken çıkarken takip ediliyoruz, maske kullanma şansımız var, eldiven kullanma şansımız var, bir şekilde onlara oranla koşullarımız daha rahat ama biz buna rağmen bu kadar tedirginiz. Hemen "Alelacele bitirelim." diyerek sağlık meselesini gündeme getirip onları tartışmaya çalışıyoruz ama bir de şu an cezaevlerine dönüp bakmamız lazım. 300 bin insan cezaevinde ve bu koşullardan maalesef yararlanamıyor, daha ağır koşullarda ve bu virüs aslında bizden daha fazla onları tehdit ediyor. Dolayısıyla bizim biraz daha adil bir tartışma yürütmemiz gerekiyor, bu gerçekliği görerek bu yasa üzerinde konuşmamız lazım. Kararlar vermemiz gerekiyor. Oysa biz bu gerçeklikten uzak bir yerden bakmaya çalışıyoruz, öyle yorumlamaya çalışıyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, Sayın Özkan İnfaz Yasası üzerinde konuşurken şöyle bir cümle kullandı: "Halkımızın taleplerini dikkate alarak bu yasayı hazırladık." dedi. Biz de şunu sormak gereği duyuyoruz: Yani, içeride bırakmak istedikleriniz, bunların aileleri, yakınları bu halkın bir parçası değil mi? Biz bunları halktan görmüyor muyuz, böyle değerlendirmiyor muyuz? Peki, onların talepleri ne olacak? Çünkü biz biliyoruz ki herkes gerçekten böyle nefesini tutmuş bu Komisyonu izliyor, Meclisten çıkacak kararı bekliyor. Çünkü herkes can derdinde şu anda ve bizim de bu hassasiyetle yaklaşmamız gerekiyor. Yani, arkadaşlarım da ifade etti, eminim gün içerisinde siz de çok aranıyorsunuz. Bizlerde gün içerisinde kim olduğuna, niçin cezaevinde olduğuna bakmaksızın... Ya da arayan insanlar da kim olduğumuza bakarak aramıyorlar, sadece bu konuda Meclisin gereken duyarlılığı göstermesini ve bu hassasiyetle yaklaşmasını istedikleri için ve sonuçta eşleri için, çocukları için hepimizi arıyorlar. Cezaevinde kadınlar var, hasta tutsaklar var, çocuklar var ve bütün bunların yakınları bir şekilde, özellikle bu corona virüsü salgınından kaynaklı bir beklenti içerisinde. Yani, dolayısıyla "Bu, halkın hassasiyeti." diyerek, belli insanları bunun dışında tutarak aslında bir ayrımcılık yapmak isteniyor ve bir ayrımcılığa imza atılmak isteniyor. Ben, hani, halkın isteminin de... Ben şu an 80 milyon içerisinde tek bir kişinin de "Birileri cezaevinde ölsün." diyeceğine hiç inanmıyorum, böyle bir yaklaşımın olduğuna da en azından inanmak istemiyorum. Yani, ahlaken de vicdanen de insan yaşamını her şeyin üstüne koyan bir toplumsal gerçekliğimiz olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla hani "Halkımız böyle istiyor, böyle yaklaşıyor, hassasiyetler var." denilerek bu mesele de siyasi bir rant alanına dönüştürülmemeli ve araçsallaştırılmamalı diye düşünüyorum.

Yine, hukuktan çok söz edildi, yasalardan çok söz edildi. Ben hukukçu değilim, arkadaşlar konuşurken hani bunlara atıf yapılarak konuşuldu ama örneğin Anayasa'nın 10'uncu maddesinde diyor ki: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." Yani, böyle bir ifade de bulunuyor Anayasa'nın 10'uncu maddesi. Biz şu an bir İnfaz Yasası'nı konuşuyoruz ama bütün siyasi tutsakları bu kapsamın dışında tutarak aslında hukuka o kadar atıfta bulunurken biz Anayasa'ya aykırı davranıyoruz, Anayasa karşısında suç işliyoruz, böyle bir suç işleme durumu söz konusu.

Diğer bir konu ise arkadaşlar, şu an cezaevinde bir de hüküm giymeyen binlerce tutuklu var. Yani, şimdi, daha yargılama süreçleri devam ediyor. Biz bu insanların hepsinin ceza alacağını nereden biliyoruz ya da nasıl bu kadar toptancı bir bakış açısına sahip olabiliyoruz ki "Bunlar bu kapsamın dışında kalsın." diyoruz? Ama yargılama süreçleri devam ediyor ve bu insanlar yarın çıkabilir de ceza da almayabilir. Peki, özellikle virüsün bu kadar yaygın olduğu, insanların can derdine düştüğü dönemde, burada oturan bizlerin, bütün bu insanları suçlu ilan etme gibi bir lüksü olabilir mi ki? Böyle bir yaklaşım asla kabul edilemez, suçlu muamelesi kimseye gösterilemez; dolayısıyla bu bir ayrımcılıktır, bir suçtur.

Yine, değerli arkadaşlar, arkadaşları dinlerken özellikle iktidar ve ortaklarının yaptığı açıklamaları dinlerken hani "terör" denilerek bir ayrımcılığın meşrulaştırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Ya "terör" kavramı çok tartışmalı bir kavram, bugün dünyada da bunun üzerine çok fazla tartışma dönüyor. Yani durduğu yere göre, muktedire göre, iktidar olma pozisyonuna göre herkesin, her dönemin teröristi değişiyor. Bakın, yani çok yakın bir tarihte AKP hakkında bir kapatma davası açıldı, 71 tane yöneticisi hakkında davalar açılmak istendi. Eğer o dönemin muktedirleri başarmış olsalardı, AKP kapatılmış olsaydı belki de 71 yöneticiniz şu an cezaevinde olacaktı ve bu sıralarda oturan o muktedirler onlar için bu kavramı kullanacaktı, bu belirlemelerde bulunacaktı. Yani, dolayısıyla bu kadar muğlaklaşan, iktidara göre konumlanan bir kavram üzerinden biz böyle bir tartışma yürütmemeliyiz, böyle bir tartışma yürütmenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Yine, toplumsal barış açısından ciddi bir sıkıntı, sorun yaratıyor. Bu, toplumsal barışa hizmet etmeyen bir yaklaşımdır; hani ben bunun, yıllarca toplumsal kırılmayı derinleştirecek, bunun tohumlarını atacak bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. O açıdan bu ayrımcı tutumdan vazgeçilmeli.

Yine, arkadaşlar cezaevlerinin koşullarını eminim hepiniz çok iyi biliyorsunuz çünkü burası Adalet Komisyonu, mutlaka size de gelmiştir. Arkadaşlar, "Biz cezaevlerine gidiyoruz, yerinde izliyoruz, inceliyoruz, hiçbir sorun yok." falan diyorlar ama gerçeğin öyle olmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Yani sadece sekiz yıl içerisinde 2.300 tutsak cezaevinde yaşamını yitirdi; bu, virüsten önce 2008 ile 2016 yılları arası veriler. Şimdi bu kadar riskli bir dönemde, bu kadar riskli bir süreçte yani salgının bu kadar yaygınlaştığı, herkesin cezaevlerinin boşaltılması gerektiğini söylediği, çağrıların olduğu bir dönemde cezaevleri koşullarını biz biliyoruz, beslenmeden tutun hijyen durumuna kadar. Bir de yıllardır cezaevinde olup güneş yüzü bile görmeyen, vücut dirençleri olmayan insanlardan söz ediyoruz. Şimdi bu virüs karşısında hangi tedbir bunları koruyacak? Böyle bir tedbirin olmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz ve kitlesel ölümlere neden olabilecek bir durumla karşı karşıyayız değerli arkadaşlar.

Yine, elbette ki devlet intikamcı yaklaşamaz; adaleti uygular, hukuku uygular, hukuk perspektifiyle yaklaşır. Çünkü şu an cezaevinde olan 300 bin insanın can güvenliğinden devlet sorumludur, bunun sorumluluğunu bugün herkes taşıyor, hepimiz bu konuda sorumluyuz ve aslında şu an tarihe not düşecek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. O açıdan biz bu işin hassasiyetini düşünerek, görerek yapmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlar da çokça ifade etti, biz insanları iki defa cezalandırırız bu hâliyle. Biz biliyoruz hukuk sisteminin, mekanizmasının ne kadar ciddi sorunlar yaşadığını, insanların adil yargılanmadığını; binlerce örneği var, yani biz bugün burada binlerce örnek verebiliriz. Ama hani sizin de belirttiğiniz hassasiyetlerden de kaynaklı, çok çok uzatmayacağım. Biz adil yargılanmalar olmadığını, insanın alelacele, kaşla göz arasında yargılandığını, onlarca yıl ceza aldığını... Şu an cezaevinde bu yasayla da bunu dışında tutarak tekrar cezaevinde tekrar cezaevinde bu riskli virüsün bu kadar yaygın olduğu ve salgının bu kadar aslında tehdit ettiği bir dönemde, bunları bu corona virüsüyle de baş başa bırakarak aslında on yıllık cezayı bir şekilde ölüm cezasına çeviriyoruz ve insanları ölüme teslim ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın sadece kısa bir örnek vereceğim. Hani söylendi ya, işte "Bizim Anayasa'mıza göre siyasi suç yoktur, terör suçu vardır." vesaire. 2009 yılında siyasetçilere yönelik KCK adı altında bir kumpas dava açılmıştı ki Bakanlık da bunu önce kumpas davası olarak tanımladı ama sonra yine bir şekilde bunun da kaşla göz arasında üstü kapatıldı. Diğer dosyalarda olan yaklaşım, KCK ana dava dosyasında o hassasiyet gösterilmedi, binlerce siyasetçi bu dosyadan dolayı ceza aldı, cezalandırıldı. O dönemin yani KCK ana davasının hâkimleri ve savcıları sonra terör örgütüne üye olmaktan kaynaklı bu iddiayla tutuklandılar, şu anda cezaevindeler, ben de o dosyadan beş yıl cezaevinde kaldım. Değerli arkadaşlar, ben sadece bir kere mahkemede kendimi savunma imkânı buldum. Ve bana suç olarak lanse ettikleri şey 8 Marta katılmak, Nevroz etkinliğine katılmak -bunlar örgüt eylemi olarak tanımlandı- yine dinlediğim müzikler -işte yoğunluğu Kürtçe müziklerdi- onlar iddianamede vardı. Yine okuduğum kitaplar, örneğin Adorno'nun "Aydınlanmanın Diyalektiği" suç unsuru olarak konulmuştu dosyaya ve ben bundan kaynaklı yargılandım, beş yıl cezaevinde kaldım. Şimdi, biz bu gerçeği bu kadar... Buna benzer binlerce örnek var, hani ben çok uzatmamak için söylüyorum. Yani ben şaka yapmıyorum, gerçekten benim iddianamemde bu iddialar vardı ve bundan kaynaklı ben beş yıl cezaevinde kaldım. Beni yargılayan savcı ve hâkim hani -o dönem dosyanın hâkimi de 2 defa değişti, savcıları peyderpey değişti- şu an hepsi cezaevinde. Buna rağmen ben onlar cezalandırılsın, kalsın, yaşam hakları tanınmasın demiyorum, böyle bir pozisyonda değilim. İnsan sağlığının her şeyden daha değerli olduğunu düşünüyorum. Kim olursa olsun şu an bu kriz döneminde, bu kadar insan hayatının risk altında olduğu bir dönemde herkesin can güvenliğinin sağlanması gerektiğine inanıyorum. Bu açıdan da yani biraz bu perspektifle bakmamız gerekiyor. İntikamcı, siyasi hırs ya da birilerini hasım olarak gördüğümüz için, politik belki hassasiyetler ve çıkarlar için böyle bir süreçte böyle bir yaklaşım göstermememiz gerekiyor. Bu Adalet Komisyonunun kendi adına yaraşır şekilde bir kararı vermesi gerektiğini düşüyorum.

Teşekkür ediyorum.