| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .01.2015 |
İSMET UÇMA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım. Bir iki hususa katkı vermek için tekrar söz aldım.
Bu Binnaz Hocamın söylediği kız çocukları, biliyorsunuz bunlar İslamiyet öncesi "Cahiliye Dönemi" diye adlandırılan dönemde. Orada mesela edebiyat, şiir açısından toplum cahil değil okuma yazma açısından; orada bir gerçeği görememek, gerçeği göremeyen her toplum cahildir. Her insan da o anlamda cahildir. Şimdi, Kur'an şöyle sorar onu: "Bi eyyi zenbin kutilet." Hangi suçtan dolayı kız çocuklarını öldürdünüz diye sorulduğunda bunun hesabı sorulur. Bu çok ağır bir suçtur ve biliyorsunuz münferit olan bu hadise Kur'an'a konu olmuştur ve bunu çok büyük bir suç olarak Kur'an ifade etmiştir.
Ama buradan işte ben hem bu kalıp yargıları hem de modernitenin önümüze koyduğu verileri değerlendirelim derken şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde servet sahiplerinin ya da Taksim'in arka otellerinde, renkli cam arkasında binlerce genç beden "bi eyyi zenbin kutilet" olmuyor. Bunlara ilişkin bir çözümünüz var mı? Bunlara ilişkin de çok ciddi anlamda bizim çözüm üretmemiz gerekiyor. Aslında, biz, kız çocuklarını kimi muhteris, müstekbir, belam insanların elinde her gün öldürüyoruz, farkında mısınız? Ya çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi budur.
İşte, bu örneklikten hareketle, bunun ne büyük bir suç ve cinayet olduğunu hep birlikte haykırmamız gerekiyor. Yani, bunu modern zamanlara taşıyarak uygulamamız gerekiyor. Ama ben hâlâ kız çocuklarının lafız olarak değil ama "bi eyyi zenbin kutilet" olduklarına inanıyorum yani bir çoğunun bu hâlde ve dünyada kadın ticareti diye bir şey var değil mi? Bunlar "bi eyyi zenbin kutilet" değil mi Hocam, hepsi öyle yani sizin de katıldığınız üzere, zaten onu söylüyorum.
Cinayet konusuna değindi Hocam, sevgili arkadaşımız. Gerçekten de Kur'an bize şunu söyler: Bir canı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Ya bu kadar evrensel bir ilke olabilir mi? Bu insan olur, başka şey olur ama bir canı kurtaran, ihya eden bütün insanlığı kurtarmış gibidir. Yani hem mükâfatı çok yüksek hem mücazatı çok yüksek. Dolayısıyla, böyle düşünen bir insan, kaynakların arıtılması gerekir dediğim husus bu işte. Bunu merkeze alan bir insan ne şiddet kullanabilir ne cinayet işleyebilir. Ama, yapmamız gereken şey, bu şiddeti toplumsal olarak ve toplumun bütün alanlarıyla ilgili düşünmemiz... Yani mevzileştirirsek, bir alana münhasır hâle sokarsak konuyu daraltmış oluruz. Oysa bizim bu konuyu çoğaltmamız gerekiyor, hayat ve hayata dair bütün alanlarda ve bütün dünyaya ilişkin çoğaltmamız gerekiyor ve mesaj sunabilmemiz gerekiyor. Yani, katkının da böyle verileceğini düşünüyorum.
Şimdi, gene sevgili arkadaşım söyledi, hakikaten, tabirimi mazur görün, abuk sabuk öyle şeyler söyleniyor ki çocuklar üzerinden falan, evlilik yaşları şununla bununla ilgili. Bakınız arkadaşlar, Kur'an, reşit ve reşide olmayan çocuklarla ilgili vasi tayin ediyor. Şimdi, elindeki malı mülkü kullanım konusunda belli yaşa gelmemiş çocuğa vasi tayin edilecek, çocuk yaşta, işte "çocuk gelinler" dedi Binnaz Hocam, çocuk gelinler İslam'da tecviz edilecek. Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani, Allah'la uygulamalar çelişiyor. İşte, Diyanete burada çok büyük bir görev düşüyor. Demek istediğim şu: Diyanetin yaptığı çok büyük işler var ama eğer bu temel kaynak arıtmasına gidemezse yani toplumun din adına, dine dair olgular adına bilgilenmesi tıpkı moderniteye "amentü" diyen insanların bilgilenmesiyle eşit düzeyde olur. İki taraf da tahribatçı olur o zaman. O hâlde, bizim bir vasatta buluşmamız ve bunu gerçekten de siyaset üstü bir konu olarak kabul edip insanlığa... Önce kendi toplumumuza, sonra da bütün insanlığa bu konuda bir katkı sağlayabilir miyiz? Ben kitabi dinlerin tamamının buna büyük katkı vereceğini düşünüyorum ama tamamının arıtıp durultulması gerekiyor. Şimdi, Musevi itikadında insanlar, Tevrat ayetlerinde "köle ve asiller" diye yani Hacer... Kur'an'da geçmez Hacer, Sare de geçmez. Hacer, Habeşli köle cariyedir, ondan doğanlar köledir. Ayet de aynen şöyledir, Tevrat ayetinden bahsediyorum, bozulmuş ayettir bu yani rivayetlerle, müteahhir rivayetlerle bu hâle sokulmuş ayetlerdir. "Köle rekabet etmediği sürece hayatı muhteremdir." Ama, köle rekabet ederse yeryüzünde hareket eden ne varsa öldürün. Bu, Çanakkale gibi kutsal bir savaş hâline gelir.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, dünyada belki de siyaset de bütün bunlar üzerinden organize ediliyor. Yani, şimdi, yakın geçmişte Türkiye'den de, dünyadan da örnekler vermek mümkündür.
Şimdi, Fransa'da olan olayları hepimiz tabii kınıyoruz. "Ama efendim 'ama'sız kınayın." İyi de siz toplumu, insanı ikiye bölerseniz, "öteki ve ben" derseniz orada "ama" kullanılır. Şiddet nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin lanetli bir olgudur ama bunun asıl nedenlerine inmek, asıl sebeplerini ortaya koymak, eğitim... Mesela ailelerde öyle örfler var ki hâlâ bizim Anadolu'daki ailelerimizde var, şehirleştikçe, medenileştikçe bunların ben ama doğru bir enformasyonla, doğru bilgiyle, doğru medyayla, doğru dinî bilgiyle bunların görece giderek azalacağını düşünüyorum. Biz yeryüzünde şiddeti sıfırlayacağımız iddiasında falan değiliz.
Efendim, merhamet konusu buna münhasır olmasaydı şayet yani eşe münhasır kullanılmasaydı orada merhametin, mükellef olan kadın, erkek bütün insanların bütün mahlukata karşı yani ormandan yararlanırken, doğadan yararlanırken, çiçekten yararlanırken böceklere dikkat etmesi, diğer canlılara dikkat etmesi anlamındadır, bu güzel bir husustur ama bunu münhasıran eşin eşe...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Örnek güzel Vekilim ama oraya hiç olmamış.
İSMET UÇMA (İstanbul) - Tabii, anladım.
Merhamet münhasıran bu anlamda algılandığında tabii ki arkadaşımızın buna böyle bir itirazı elbette olacak.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.