| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .11.2014 |
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli bakanlar, salonumuzda bulunan bakanlığın bürokratları ve sevgili basın mensupları; çoğulcu demokrasi anlayışında seçim, demokrasinin önemli bir unsurudur, ama demokrasiyi siyasal iktidarın anladığı gibi yalnız seçim mekanizmasına indirgerseniz, o zaman demokrasiyi soyut bir işleyişe götürürsünüz, soyut bir mekanizmaya çevirirsiniz.
Demokrasinin hukuk boyutu var, ahlak boyutu var, adalet boyutu var, katılımcılık boyutu var, bir de objektif, tarafsız, doğru habercilik yapan, bilgi kirliliği yaratmayan, özgür basın var ve bunun varlığı demokrasinin bir başka olmazsa olmaz koşuludur.
Anayasa'nın "Basın hürriyeti" başlıklı 28'inci maddesinde "Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." hükmü de basın özgürlüğünün demokrasideki önemini ve işlevini ortaya koymaktadır.
Basının değindiğimiz işlevini yerine getirmesi, iktidarın basın özgürlüğünü içselleştirmesi, baskıcı, dışlayıcı bir uygulamanın dışında kalmasıyla olanaklıdır.
Ülkemizde, iktidar, basının özgür yayın ve habercilik yapmasının zeminini hazırlamayı, basın özgürlüğünü ortadan kaldırıp, basın kuruluşlarını iktidarın sesi, borazanı yapma girişimlerini, uygulamalarını yaşama aktardığı sürece basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.
Medyayı kontrol etmek için, yakınlarının medya kuruluşlarını satın alması için, sahip olması için destek uygulamalarını devreye sokan -örneğin Sabah gazetesinde olduğu gibi- bazı gazetelerin alınabilmesi için havuz girişimlerinin öncülüğünü sergileyen, TMSF tarafından el konulan gazete ve televizyon kanallarına komiser tayin eden, Anadolu Ajansı, TRT gibi kamu kuruluşları üzerinde baskılar uygulayan, personeli taleplerini yerine getirmeden oradan buraya sürgün yapan, Meclis TV'de sansür uygulayan iktidarın bu uygulamaları, siyasi çıkarlar için basını kullanmasının tipik örnekleridir.
Sansür amacıyla "Alo Fatih" uygulaması da iktidarın basına yönelik bir başka kirli uygulamasının örneğini oluşturmaktadır.
Akreditasyon uygulamaları, diktatörlük özlemlerinin bir başka yansımasıdır.
Bu konuda basın kuruluşlarının temsilcilerinin, görevlilerinin tepkilerini sizlere sunacağım:
"Cumhurbaşkanlığı ve AK PARTİ'den sonra Başbakanlık da akreditasyon uygulamaları başlattı. Cihan, Zaman, Samanyolu, Haber, Bugün gazetesi, Bugün TV, dün Bakanlar Kurulunu takip etmek amacıyla geldikleri Başbakanlık binasına alınmadı, kapıdaki korumalar bu yönde bir emir geldiğini belirtip muhabirleri geri çevirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Kızılay Kan Merkezi ziyaretinde de dün Cihan muhabiri ve kameramanı kapıdan geri çevrildi."
Bir başka haber: "Gazeteciler akreditasyon uygulamasına tepki gösterdi. Samanyolu Haber Ankara temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu, Millî Güvenlik Kurulundaki kararların ilk meyvesi Başbakanlıkta kendisini gösterdi. Türkiye açısından izah edilmeyecek bir durum, legal olan basın kuruluşlarına illegal bir yönetim uygulayarak yasak koymak, sürekli demokrasiden bahseden iktidar açısından açıklanamayacak bir durum." dedi.
Bugün gazetesi temsilcisi de keza böyle bir tepki ve böyle bir açıklama yapıyor: "AK PARTİ, 27 Ağustos 1'inci Olağanüstü Genel Kongre'de basına yasak getirmişti, hemen ardından da görevi Abdullah Gül'den alan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ilk işi akreditasyon olmuştu. Adı geçen yayın kuruluşları Çankaya Köşkü'ndeki devir teslim törenine alınmamışlardı."
Şimdi, böylesine uygulamalar yapılan bir ortamda basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değil. Keza Sayın eski Başbakanımız, şimdiki Cumhurbaşkanımız, sık sık televizyon ekranlarının karşısına çıkıp, haberlerin formatına ve köşe yazarlarının yorumlarına müdahale ederek basın kuruluşlarının temsilcilerine âdeta talimatlar vermiştir. Bu talimatların doğal uzantısı olarak çok sayıda köşe yazarı işinden olmuştur, gazetesinden kovulmuştur, işsizliğin tutsağı hâline getirilmiştir.
Kamu gücünün kullanımının bir başka örneği de Basın İlan Kurumunun ve RTÜK'ün verdiği cezalardır.
Bakınız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kamu kuruluşu olan Basın İlan Kurumuna, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın afişlerini asacak kadar bu konuda hoyratlık ve yasa tanımazlık uygulamaya sokulmuştur.
1961 yılında, ülkede yaşanan siyasi olaylardan ötürü fikir ve görüş ayrımı yapılmaksızın, tarafsız ilan dağıtmak için kurulan Basın İlan Kurumunun İstanbul Cevizlibağ'da bulunan binası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında âdeta Adalet ve Kalkınma Partisinin reklam panosu gibi kullanılmıştır. Binanın dört bir yanına Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın propaganda malzemeleriyle doldurulmuştur.
Şimdi, bir iktidar, bir kamu kuruluşunu, başka adayların da bulunduğu bir süreçte, kendine yakın olan bir adayın desteği amacıyla böylesine hoyratça kullanırsa, o ülkede basın özgürlüğünden bahsetmek güçtür.
RTÜK'ün uygulamalarını biraz önce İzzet Çetin söyledi, benim de elimde bir liste var. Hayrettir, RTÜK, iktidara yakın olmayan ne kadar televizyon kurumu varsa hepsini -Allah versin- baştan sona sıvamış.
Size örnek vereyim: Samanyolu 88 tane ceza almış. El insaf ya! El insaf! Düne kadar siz bunlarla kankaydınız. Beraberce operasyonların yapıldığı süreçlerde bunlara övgüler düzüyordunuz, destek veriyordunuz.
Cem TV 59, 60 tane ceza almış. Bugün TV 51 ceza, Halk TV 22 ceza, aşağıya doğru gidiyor, ama iktidara yakın olan kuruluşlarla ilgili RTÜK'ün tutumuna bakınız.
Habertürk 8, Ülke TV 5, TGRT 4, Kanal A 4, A Haber 4, TV Net 2, TRT Müzik 2, TGRT Haber 2, Sky Türk 2, Show TV 2, Kanal 7 1, ATV 1.
BAŞKAN - Düzgün yayın yapıyorlar ondan.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bu da karnesi, karnesi!
Yani ATV, acaba Sayın Başbakanın damadının başında bulunduğu holding tarafından alınmasaydı böyle bir tane mi ceza kesilirdi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Havuz medyası.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Havuz medyasına mensup olanlara ceza yok, iktidarın tasarrufları, işlemleri hakkında farklı yayın yapan, biraz muhalefet yapan televizyon kuruluşlarını susturmak için, RTÜK eliyle, yasanın verdiği imkânları siyasal iktidarın sanki talimatlarıyla yerine getirip ceza uygulaması yapılıyor. Böyle bir ceza uygulamasının yapıldığı yerde özgür bir basından bahsedilebilir mi? Böyle bir uygulamanın yapıldığı yerde basın yansız, tarafsız, objektif yayın yapma şansına sahip midir? Zaten bunları görüyoruz.
Seçim sürecinde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bütün mitingleri sabahtan akşama 20 tane kuruluşta verildi, diğer 2 adayla ilgili haberler yaz yağmuru serinliğiyle geçiştirilerek verildi ve objektif olmayan bir yayın politikası izlendi.
O konularda, RTÜK, Allah versin sanki Türkiye'de değil sanki başka bir ülkede görev yapıyormuş gibi görmezlikten geldi, ondan sonra da bu seçimlerde güya hak edilen bir başarı elde edilmiş gibi, her süreçte ortaya çıkan, bu objektif süreçte elde edilen sonuçlar övgü aracı olarak kullanıldı.
Değerli arkadaşlar, Türk basını, hiçbir dönemde AKP iktidarı döneminde olduğu gibi candaş, maldaş, havuz medyası, paralel, hain gibi kesin çizgilerle birbirinden ayrıştırılamadı. Basının böylesine parçalanmış, böylesine baskı altına alındığı bir ülkede ne kadar tepinirseniz tepinin, ne kadar iddia ortaya koyarsanız, demokrasiden bahsetmek mümkün değildir, böyle bir demokrasi anlayışı çağımızın çoğulcu demokrasi anlayışını yansıtmaz, olsa olsa "Çoğunluk bendedir. Asarım, keserim." mantığının, demokrasi anlayışının bir uzantısıdır.
Ben teşekkür ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.