| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 Milletvekilinin; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .06.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Tabii ki Cumhurbaşkanı yürütecek çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen ucubenin içerisinde her şey Cumhurbaşkanının üzerinden yürüyor, ona söylenecek bir şey yok tabii. Ona, siz de inanmasanız, maalesef böyle demek zorundayız hukuk tekniği açısından Cumhurbaşkanı yürütecek ama yürüten aynı zamanda her şeyin de sorumluluğunu taşıyacak. Yani, tasfiye edilmiş bir tablonun içerisinde konuştuğumuz için şimdi söyleyeceklerim bu yürütme meselesini de bağlayacak.
Türkiye'nin ana sorunu hukuk sorunu değildir. Türkiye'nin ana sorunu adalet sorunudur arkadaşlar. Türkiye'nin sorunu, mevzuatından kaynaklı değildir. Türkiye'nin sorunu, aslında adli teşkilat içerisinde iyi niyetli insanlardan da kaynaklı değildir. Dün de söylemeye çalıştım, Türkiye'nin ana sorunu adalet sorunudur, Türkiye'nin ana sorunu politikleşmiş bir yargı sorunudur; yargıçların politik bir kimlikte olması meselesi değildir, bunun da altını çiziyorum tekrar. Her yargıç politik kimliği olabilecek entelektüel düzeyde olmak zorundadır ama politize olmuş bir yargı düzeni içerisinde burada ne yaparsak yapalım bu işin içerisinden çıkma ihtimalimiz yoktur çünkü burada yaptığımız yasalar da aslında bir politik tercihtir. Az önce neyi tartıştık burada, tüketici hukukuyla ilgili, zayıfın korunması, Süleyman Bey bir şey okudu, TOBB Başkanının konuşmasını okudu. Ne diyor TOBB Başkanı? Diyor ki: "Biz hukuku kendimize göre dizayn ettik." TOBB Başkanı da aslında hukuksal anlamda bir süje bir yanı itibarıyla belki ihtilaf olduğunda, belki işte, kendi mesleki örgütünü ilgilendiren konular olduğunda ama hukuka egemen süjelerden herhangi birisi hâline geldiği zaman işte, bu adalet sorunu burada oluşur. Yani çoğunluğun olduğu, bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan zayıfların korunamadığı bir hukuk düzeni felsefi bir tercihtir, siyasi bir tercihtir; o, sizin tercihinizdir, bizim tercihimiz değildir.
Biz daha çok buradaki eleştirilerimizi dile getirirken hem pozitif anlamda bir ayrımcılık yapmaya çalıştık ihtiyacı olanlarla ilgili anayasal sınırlar içerisinde -Sayın Tanal'ın 172'nci maddeden bahsediyor olması da bununla alakalıydı- hem aynı zamanda bu ülkede adalet arayışı içerisinde olmaya çalışıyoruz. Kanun koyucu olmak, kanunu önünüze geldiği biçimde bir nobranlıkla koymak anlamına gelmez. Kanun koyucu, kanunları çok uzun süre içerisinde imbikten geçirerek hayatın içerisine sunar. Bu kanunun aslında kısmen böyle olduğunu düşünüyorum, daha önceki konuşmamda da söyledim, bu kanun kısmen uzun süreli bir imbikten geçirme özelliği taşıyor kendi içerisinde. Ama biz öyle adaletsiz bir ülke yarattık ki hepimizin hukuk fakültesinde okuduğu yıllar içerisinde istinaf mahkemelerini ideal yargılama usulü içerisinde en önemli olması gereken merkezler olarak sayarken bugün geldiğimiz tablo içerisinde istinaf mahkemelerini bile kadükleştirecek ve hatta işin bir şekilde ayak bağı olmuş eleştirisi getirecek bir hâle soktuk. Yani bir işi yaparken başka ülkelerin olgunlaştırdığı hukuk düzenleri içerisindeki işleri bile elimize ayağımıza dolaştırıyoruz. Bir istinaf mahkemesi hâkimi geçen yıl, önceki yıl bir parlamenterin hürriyeti bağlayıcı dosyasını görüşürken aleyhte oy kullandı diye, iktidarın bakış açısının aleyhinde oy kullandı diye ertesi gün başkan görevinden alındı, heyet dağıtıldı. Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz.
O zaman burada ele almamız gereken konulardan, ana meselelerden bir tanesi de bu ülkenin doğru düzgün bir hukuk sistemi içerisinde olabilmesi için liyakatli bir sistem kurulması gereğidir. Bu, kamunun tamamına ilişkindir, sadece hukuk düzenine ilişkin değildir ama en çok yargıda ihtiyacımız vardır, en çok yargıda. Burada hangi kanun maddesini getirirseniz getirin hâkimlerin tasarruf alanları vardır. Hâkimlerin tasarruf alanlarının olması kadar doğal hiçbir şey yoktur çünkü her hâkim vicdani kanaatine göre en sonunda karar verecektir, kanaatinin oluşması gerekir, o vicdani kanaatin, soyut, genel hukuksal hükümlerin ötesinde bir alanın da olması gerekir ama vicdanını kaybetmiş hâkimin çözümü yoktur, vicdanını kaybetmiş hâkimin çözümü yoktur.
Sayın Zeynel Emre 30 bine yakın hâkimin sizin tarafınızdan atandığını anlatmaya çalıştı. Her hukuksal sorunun altında bu iktidarın sorumluluğu vardır. Her hukuksal sorumluluğun altında baskın gen yürütmenin yarattığı adalet teşkilatının sorumluluğu vardır. Hiç kimse buradan kendisini soyutlayamaz, topu bir taraftan kullanırken diğer taraftan gol olduğunda golün sahibini "Ben değilim."e çeviremez, topu kullanan sorumluluğun sahibidir.
Bizim tekçi Anayasa'mız şu anda yargı düzeninin tamamını işte, az önce yürütmeyi yapacak yere bağlamış. Bunları çok konuştuk, HSK'sinden tutun, yüksek yargısına kadar. Ve arkadaşlarımızın söylediği gibi eğer hâkim ve savcıların atamaları hukuk ofislerinde yapılıyor ise... Ki iddialıyım, yapılıyor, ilk defa da değil bu, sizin iktidarınızın döneminde sürekli yapıldı, bugün ortaya çıkmış bir mesele değil; Ankara'da hukuk ofisinde, İstanbul'da hukuk ofisinde Ankara'dan Mercedes Vitolara bindirilerek getirilen hâkimlerin terfileri yapıldı. Bu ayıp bize yeter, bu ayıp hepimize yeter. Bu nedir biliyor musunuz; bu, bir liyakat hırsızlığıdır, liyakat hırsızlığıdır, aslında gelmesi gereken yere gelebilecek olan hâkimlerin önlerinin kesilmesi ve başkalarının önünün açılmasıdır. Önümüzde bir kararname göreceğiz, atamalar gördük. Hâkimlerin yapmış olduğu işlemleri gördük. Tekrar ediyorum, liyakatli hâkimler kıymetlidir yargı içerisinde, ama politize olmuş bir yargı düzeni içerisinde, burada hangi yasayı yaparsak yapalım, çok anlamlı olmayacak. Bizim de iyi niyetli bir çalışmamızdır bu. Bu yasayı getiren arkadaşlarımıza saygı duyuyorum. İyi niyetle, çözümcül, yol yürüme isteği ama zarın yedi-yedi atıldığı yerler var Türkiye'de. Biz düşeş atarsak yedi-yedi atılan yerler bu zarın önüne geçiyor.
Türkiye'nin o yüzden ana sorunu bir anayasal sorundur. Türkiye'nin anayasal bir sorunu vardır. O anayasal sorun, sokakla yönetim arasındaki uçurumdur. Şu anda yaptığımız yasaları biz çoğu zaman lobilere göre yaptık. Bundan öncede beş altı tane yasa yaptık.
Alacakların tahsilinden tutun, turizmdeki bacaların hâlâ kirletiyor olup olmamasına kadar... Yaptığımız her yasayı lobilere teslim ettik.
Bu memleketin kahir çoğunluğunun çıkarlarını düşünerek yasa yapmamızın önünü geçen hangi irade ise o irade bunun sorumlusudur. Her yasanın üç gün sonra tekrar tekrar ele alınmasının da sorumlusudur.
Ben burada parlamentodaki arkadaşlara siz niye böyle yasa yaptınız? Niye öyle yaptınız? Demiyorum. Parlamenterler çalışırlar, yaparlar, getirirler tartışırız, ama irademizin üzerinde bir gölge iradeyi kabul edemiyorum. Saatlerce burada konuşuyoruz, birbirimizi ikna ediyoruz, birbirimize evet diyoruz, olması gerekeni söylüyoruz, ama bir türlü değişmiyor. Niye değişmiyor? Nedir o yedi yedi? Niye biz buradayız o zaman? Yasa koyuculuk nedir? Yasa koyucu benim burada, sizsiniz, arkadaşlardır, bu Komisyondur.
Bu Komisyon hiçbir şeyi değiştiremiyorsa sorun vardır. Birbirimize "Evet." diyoruz, dostluk yapıyoruz. Koca bir ülkeyi 83 milyonu ilgilendiren konularda... Tüketici konusu işte ya, basit, çok net... Tüketici Hakları Derneği Başkanı burada yok, bize yazıyor, size de yazıyor biliyorum, hepimize yazıyorlar.
Türkiye'nin ana sorunu anayasal bir sorundur. Biz iyi niyetle işimizi yapmaya devam edeceğiz ama Türkiye demokratik, parlamenter, doğru düzgün bir rejime kavuşmadığı sürece ne uygulayıcılar rahat olacak ne yasama rahat olacak ne yargı rahat olacak ne bir başkası rahat olmayacak.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bitireceğim sevgili Başkanım, izin verirseniz, maddelerin çoğunda konuşmadık.
Türkiye'nin ana sorunu sosyal adalet sorunudur, olmayan sosyal devlet sorunudur, ekonomik anlamda yaşadığımız felaketlerdir. Burada topu başka bir tarafa çevirmemizin âlemi yok. Yasa maddesini oraya çevirirsek düzelir; bu olmalı, yasalar doğru olmalı, güzel olmalı, uygulanabilir olmalı, toplumda karşılığı olmalı, hemfikiriz. Ama biz burada yasa yaparak sorunların tamamını çözemeyeceğimizi bilin.
Türkiye'nin sosyolojik ve ekonomik sorunları devam ettiği sürece ihtilaflar çığ gibi büyüyecek. İnsanların mahkemelerden medet umması kadar normal hiçbir şey yoktur. Özendirmeniz gereken yer burasıdır, Türkiye başka yerlere özenmemelidir. Sığınılacak yer mahkemelerdir, sığınılacak yer hukuktur, sığınılacak yer adalettir. Biz, yoksullukla, işsizlikle, ekonomik infial ile sosyo anlamda da olmayan bir devletle beraber bir dünya sorunu yarattıktan sonra yasa değiştirerek çözeceğimizi zannediyorsak aldanıyoruz.
Hukuk bir üstyapı kurumudur. Altyapı ekonomidir, sosyolojidir, insan ilişkileridir, hayatın kendisidir. Yaşayan başka bir hukuk da vardır orada.
O yüzden iyi niyetinize çok teşekkür ediyorum. Doluluğumuzu bağışlayın.
Biz Türkiye'ye sanal bir dünya yaratarak işlerin içerisinden çıkamayacağımızı düşünüyorum. Ana sorunların süreklilik arz edecek bir demokrasi, liyakatli bir devlet teşkilatı, ekonomik ve sosyolojik anlamda sorunların üstesinden gelebilecek bir sosyal devlet, yargı bağımsızlığı ve yeni bir anayasa olduğunu düşünüyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.