| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Erzurum Milletvekili İbrahim AYDEMİR ve Manisa Milletvekili Uğur AYDEMİR ile 63 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 10 .06.2020 |
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Torba kanunla ilgili olarak, maalesef hemen hemen tüm maddeler ya geçen yıl gelmiş ya da ondan önceki yakın yıllarda bu Komisyona, Meclise gelmiş olan maddeler. Çek Kanunu daha birkaç ay önce, nisanda gelmiş. Bankacılık Kanunu'nda da yine nisanda değişiklik yapmışız, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu'nda da aynı şekilde. Depremle ilgili olarak martta zaten görüşmüştük, hatırlıyorsunuzdur. 3201 sayılı Kanun'la ilgili geçen yıl bir düzenleme yapmışız, 2019'da. 4749'la ilgili geçen yıl düzenleme yaptık. Elektronik Haberleşme Kanunu'yla ilgili geçen yıl bir düzenleme yaptık. Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu'nda geçen yıl bir düzenleme yaptık. Tütün vergileriyle ilgili, 7061'le ilgili geçen yıl düzenleme yaptık. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname zaten elek gibi. Bu iç denetimle ilgili konu zaten önemli bir konu, bir türlü ne yapılacağı bilinmiyor maalesef.
Sayın Aydemir, maalesef üzülüyoruz hakikaten yani bunda sizin hiçbir kabahatiniz yok, lütfen alınmayın teklif sahibi olarak ama tabii ki bu teklifler bürokrasiden, idareden, yürütme erkinden gelen taleplerin burada kanuna dönüşmesidir, siz iyi niyetle bir çalışma yapıyorsunuz, elinize sağlık. Ama daha birkaç ay önce gelen, getirilen kanunların, geçen yıl getirilen kanunların şimdi değiştiriliyor olması ya bürokrasinin ayıbıdır, ya iktidarın ayıbıdır ya da ikisinin birden ayıbıdır. Böyle bir kanun düzenleme şekli olmaz. Bakın kanunlara değerli arkadaşlar, bu iktidara kadar hep istikrarlı, o kadar sık kanun değişikliği olmamış. Bir kanun değişikliği olduğu zaman uzun süre uygulanabilmiş, sonradan değişiklik yapılmış. Şimdi, sürekli olarak kanun değiştiriyoruz; işimiz gücümüz yönetmelik değiştirir gibi -yönetmelikler bu kadar değişmiyor- sürekli kanun değiştiriyoruz. Bir şey söyleyeyim: Ben de bürokrasiden geliyorum, iki ay önce teklif ettiğim bir kanunu iki ay sonra getirseydim kovarlardı beni buradan. Hakikaten olmaz böyle, dünyada hiçbir Mecliste bu şekilde bir kanun yapma usulü yoktur, böyle bir şey olamaz. "Bunu yanlış yaptık, getirin." 3201 kaçıncı defadır getiriliyor. "Bunları doğru dürüst, temelli olarak inceleyelim, irdeleyelim, doğru dürüst kanun yapalım." diyoruz, "Yok, bu çıksın..." Bunu bir üzüntü olarak ifade ettiğimi söyleyeyim.
Şimdi, çok özel bir dönemdeyiz. Sayın Aydemir teklif sahibi olarak ifade etti, gerçekten de dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir durum, bütün dünya için. Belki dünya savaşlarından daha da tehlikeli bir durum var. Ortak paylaşılan sıkıntılar, acılar var, herkes ülkesini kapattı, giriş çıkış yasaklandı. İşte şu maskeleri takmış vaziyetteyiz, sosyal mesafeye dikkat ederek oturmaya çalışıyoruz ama mümkün değil tabii ki hepimiz aynı havayı soluyoruz. Büyük sıkıntıların olduğu bir dönemdeyiz. Bu ekonomiyi de çok önemli ölçüde etkiledi. Türkiye'nin devlet açısından baktığımız zaman, işverenler açısından baktığımız zaman borç yükü artıyor, anormal ölçülerde artıyor borç yükü ama gayrisafi millî hasılamız, millî gelirimiz dolar cinsinden baktığımız zaman artmıyor. Hele, kişi başına millî gelire bakın 2013'ten beri -12.500 dolara yakındı hatırladığım kadarıyla 2013'te- 2013-2017 sürekli olarak düşmüş, düşüyor kişi başına millî gelir. 9 bin doların altına düşmüş yani 12.500'den 9 bin dolarlara, yüzde 50'ye yakın bir düşüş var, büyük sıkıntılar var. Bu ortamda, böyle bir ortamda yapısal değişiklikler gündeme gelmez mi ki biz bundan önce de, geçen yıllar, ondan önceki yıl, ondan önceki yıl, her sene "Türkiye'nin ihtiyacı olan yapısal değişikliklerin gündeme gelmesi gerekir, bunları konuşalım, bunları yapalım." dedik. Bu, iktidarla ilgili bir konu değil, bu hepimizi ilgilendiren bir konu. Siyasi partiler hizmet için gelirler, bir süreleri vardır, giderler. Türkiye esastır; devletin devamlılığı, bu milletin devamlılığı esastır. Bunu sağlamamız lazım. Bu değişiklikleri, bu yapısal değişiklikleri yapmazsak ne olur? Şimdi, burada da bürokrasiden gelen ya da iktidardan gelen teklifler buna müteallik; yapısal değil, pansuman tedbirler ya da tedbirlerle de ilgisi yok, sadece bir borçlanma getiriliyor, diğerleri bürokrasinin kendi yanlışlarını düzeltmesine yönelik konular.
Dünya ekonomisinin genel anlamda yüzde 1,5 küçüleceği tahmin ediliyor. Bu 1,5 aşağı yukarı 1 trilyon 300 milyara tekabül ediyor, çok büyük bir para, 1 trilyon 300 milyon. Türkiye için de bu geçerli, Türkiye yüzde 5'lik bir büyüme hedefi koymuştu 2020 için. Galiba yüzde 5'e yakın küçüleceğiz bu sene, en azından bir hedefe ulaşamama durumu söz konusu. Böyle bir ortamda, bu kanunlarla uğraşmamız, Meclisin bunlarla uğraştırılması hakikaten üzüntü vericidir.
Bütün dünyada bu Covid sürecinde doğrudan ekonomiye para boca edildi. Amerika bunu yaptı, Almanya bunu yaptı, İtalya yaptı; bütün ülkeler ekonomilerine para boca ettiler, ekonomiye yeni para soktular. Devlet bir iş yerine, bir berbere, bir kahvehaneye, bir fabrikaya, bir küçük esnafa "Dükkânını kapat." demişse -ki dedi, üç aya yakın kapattırdı- onun bedelini ödemek zorundadır. "Ben, senin borcunu erteleyeceğim, vergini erteleyeceğim, sosyal güvenlik primini üç ay erteleyeceğim." ya da "Sana kredi vereceğim, bunları öde." Üç aydan beri o adam çalışmamış, bu iş yeri çalışmamış, kredi versen ne olur, vergisini ertelesen ne olur? Bunun için, buraya gelmesi gereken buna yönelik tedbirlerdir. Bu insanlara, bu iş yerlerine bizim de diğer ülkelerin yaptığı gibi para vermemiz lazım. "Evet, ben senin dükkânını kapattırdım -sosyal devletsem- sana da onun bedelini ödüyorum, orada çalışan işçilere de memurlara da bedelini ödüyorum." Nasıl devlet memuru için bu ödenmişse, özel sektör için de devlet emriyle kapatıldığı için bunların yapılması gerekirdi. Bunlara yönelik tedbirler almamız, bunları konuşmamız gerekir. Maalesef, bunlar değil de biraz önce söylediğimiz pansuman tedbirler konuşuluyor.
Bugün işsizlik oranları açıklandı. Yani, TÜİK'teki olan biteni biliyorsunuz, bugün de 10 bölge müdürü görevden alınmış, değiştirilmiş, başkandan sonra. Çok önemlidir aslında, bugün işsizlikte şubat ayına göre binde 3'lük bir artış görünüyor ama aslında baktığınız zaman iş gücüne katılım oranının ya da istihdama katılım oranının düştüğünü görüyorsunuz. İş gücüne katılım oranı düşmüş, istihdama katılım oranı düşmüş; böyle bir anormallik olmaz ama işsizlikte de bir anlamda düşüş var. Yani, çalışan sayısı azalıyor, istihdam azalıyor, çalışma çağında olan iş gücü azalıyor, işsizlik azalıyor. Bir garip, yani böyle bir istatistik yoktur. İstatistiğin kuyruklu yalanı vardır ya o çeşidi uygulanıyor burada, çok garip. Şimdi, böyle bir ortamda biz ertelemeden ziyade, ötelemeden ziyade, kredi vermekten ziyade işletmelerin durumunu, bu işsiz kalanların durumu görüşmeliyiz, bunlar gündeme gelmeliydi. Türkiye'deki borç yükü, tüm kamu ve özelin borç yükü toplam olarak yüzde 139, yüzde 140'a ulaşmış millî gelire oranı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Devam edin Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Müthiş bir rakam Mart 2020 itibarıyla. Yüzde 140'a ulaşmış millî gelirin borç yükü. Şimdi, bunlar bu Parlamentoda konuşulmazsa, idarenin yaptığı, yürütmenin yaptığı işlemler, eylemler, strateji, bunlar konuşulmazsa sonuç olarak yanlış yapmış oluruz, bu milletin bizden beklediği bu, toplumun bizden beklediği işleri yapmamış oluruz. Bunların gündeme gelmesi gerekirdi. Değerli Aydemir'in de böyle bir kanun teklifine imza atmasını dilerdim. İnşallah onlar da söz konusu olacak.
Ancak hakikaten sorunlar, sıkıntılar var. Bakın, bu 4'üncü maddeyi görüşürken gündeme getireceğim ama bilmiyorum, Sayın Aydemir, Bülent Bey burada Bakan Yardımcımız, hesaplaması yapıldı mı? Bu düzenlemeye göre benim kaba bir hesabım var, 300 milyara yakın bu sene borçlanmış olacağız, 300 milyara yakın. Şu anda 120 milyar bildiğim kadarıyla borçlanma Nisan ayı itibarıyla. Mayıs ne oldu, bilmiyorum; o rakamları verecektir arkadaşlarımız herhâlde. Bu da gerçekleşirse 300 milyara yakın borçlanmış oluruz. 300 milyar borç ne demek, bütçenin yüzde 30'u demek; bütçenin yüzde 30'u borçla karşılanıyor demek; bütçenin yüzde 30'u borç. Bu senenin millî gelir hedefine bakarsak işte 5 trilyon küsur, o da yüzde 7-8'i yapıyor. Millî gelirin yüzde 7-8'i kadar borçlanma söz konusu olacak, bu anormal bir rakam. Sonuçta bütçenin yüzde 30'u borçlanma, millî gelirin yüzde 7-8'i borçlanma da bunu kim ödeyecek? Halk ödeyecek, yani bu, sonuçta halkın sırtına binecek.
Bir soru daha soruyorum: Peki 300 milyar borçlanıp bu kadar borçlanma yaptıktan sonra bu para kime gidecek, tekrar sorayım, kim yararlanacak bu borçlanmadan; vatandaş mı, ezilen vatandaş mı yararlanacak, o mu alacak bu parayı? İşsizlere gitmiyor bu para, gitmemiş yani biner lira verilmiş, kısa çalışma ödeneği vesaire falan bakıyorsunuz vatandaşa giden, ezilene, işsize, sıkıntılı olana giden para 10 milyarın altında, hepsini toparlayın 10 milyarın altında. Nasıl oluyor? 300 milyar borçlanıyorsun 10 milyar işsize, sıkıntılı olana veriyorsun. Geri kalan ne oluyor? Nereye gidiyor bu para, bunun hesabının verilmesi lazım. Evet, Sayın Hamzaçebi söyledi, bütçe kanunları özel kanunlardır, sadece Cumhurbaşkanı tarafından şu andaki mevzuata göre teklif edilir. Onun için yine oradan gelmesi gerekir, olur. Diğer taraftan "Kanun kanundur." diyebilirsiniz, siz de öyle getirmişsiniz. Bu tarafı ayrı bir teknik tartışma konusu. Ama bir taraftan da şu var, sonuçta 300 milyar borçlanıyorsunuz. Bu borcu kimin için alıyorsunuz, kime veriyorsunuz bu borcu, nereye gidiyor bu para? Bunun hesabı yok. Aslında verilmesi gereken, söylenmesi, açıklanması gereken budur. Bunun hesabını veremiyorsanız, bunu detayını veremiyorsanız boşuna uğraşmayın. Bunun hesabını bu Parlamentoya, bu millete veremiyorsanız, gizliyorsanız bunun altından kalkılamaz, sıkıntı burada. Bu 300 milyarın hesabını vermek durumundasınız, ne yaparsanız yapın, işin kanuni boyutu farklı.
6'ncı maddede, Bankacılık Kanunu'ndaki müşteri haklarıyla ilgili 76'ncı madde... 76/A maddesini 7222'yle 2020'de iki ay önce düzenlemişiz, 76/A maddesi Bankacılık Kanunu'na ilave edilmiş iki ay önce, biz şimdi 76'ncı maddede bir daha değişiklik yapıyoruz. Ya, bunu bir sorun Allah aşkına "Bunu iki ay önce niye düşünmediniz, siz bu işi bilmiyor musunuz?" diye bir sorun. Bunu yürütme erki mi bilmiyor, bürokrasi mi bilmiyor? Siyasi bir sorumluluk mu var, idari bir sorumluluk mu var? Yani burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Plan ve Bütçe Komisyonu, bu kadar rahat, yönetmelik değiştirir gibi kanun teklifi gelmemeli buraya, dalga geçer gibi gelmemeli, birilerinin sorumlu olması lazım. Bunu iki ay önce kim getirdi de bugün değiştiriyor? İki ay önceki mi sorumlu, bugün getiren mi sorumlu? Böyle dalga geçilmez. Yasa yapmak bu kadar basit bir olay değildir, dalga geçilecek bir olay değildir, ciddi bir olaydır.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.