KOMİSYON KONUŞMASI

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın sözcümüzün ve grup başkan vekillerimizin de söylediği gibi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifi destekliyoruz, bunda herhangi bir şüphe yok ancak kapsamının genişletilmesiyle, diğer tüm darbeleri de kapsamasıyla ilgili bir ek talebimiz var, bundan da zaten arkadaşlarımız bahsetti. Bu anlamda, bunun, aslında darbelerle yüzleşmenin sadece bir yüzleşme olmasından değil, son yıllarda da aslında giderek yok olan yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün de ülkemizin birliği, bağımsızlığı, halkımızın refahı açısından ne kadar önemli olduğunun da yeniden hatırlanmasını sağlayacağını belirtmek istiyorum öncelikle.

Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Genel Başkanımızın başlattığı "adalet yürüyüşü"nün 3'üncü yıl dönümündeyiz; bu yürüyüşte binlerce vatandaşımız, yurttaşımız adalet talebini dile getirmişti. Bu yürüyüşü niçin yapmıştık? Öncelikle tüm yurttaşlarımızın adalet talebi için yapmıştık; bu ülkede haksız yere hapislerde çürüyenler, kalemini satmayan gazeteciler için yürümüştük; en önemlisi, hiçbir kişisel beklentisi olmadan tüm yurttaşlarımızın adalet talebi için yürümüştük. Maalesef o günkü adalet, hak, hukuk çağrımızın öneminin bugün de artarak devam ettiğini görüyoruz; bunu öncelikle belirtmek istedim.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda Enis Berberoğlu'nun, Sayın Vekilimizin milletvekilliği düşürüldü; diğer milletvekillerinin de milletvekillikleri düşürüldü. "Adalet yürüyüşü"nün aslında fitilini ateşleyen olay da kendisinin yasal düzenlemelere aykırı olarak tutuklanmasıydı. Sayın Berberoğlu'nun milletvekilliği sıfatı peki nasıl düşürüldü? Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu başvurunun sonucu beklenmeden düşürüldü. Bilindiği üzere, yeniden seçilmesi sebebiyle Anayasa'ya göre öncelikle dokunulmazlığının kaldırılmasının yeniden oylanması gerekiyordu ama Anayasa'ya aykırı olarak dokunulmazlığının kaldırılması oylanmadan gayrihukuki bir uygulamaya gidildi. Hiçbir darbeyi kesinlikle tasvip etmiyoruz ama bazı bazı soruları da sormadan edemiyoruz. Demokrasi ve insan hakları açısından ne durumda ülkemiz? Temel hak ve özgürlükler yönünden Türkiye'de bugünkü tablo nedir? Bunu da sormak lazım diye düşünüyorum.

Bugün çok fazla rakam söylemeye gerek yok ama daha birkaç gün önce güncellenen veriler 79 gazetecinin ve medya çalışanının cezaevinde olduğunu söylüyor. Son bir yılda 103 gazeteci 108 kez gözaltına alınmış. Bu örnekler çoğalabilir. Yine, bir başka veri: 2020 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde Türkiye 128 ülke arasında iktidar gücünün hukuka bağlılığı alanında 124'üncü, temel haklara saygı yönündense 123'üncü sırada. Ne yazık ki hukukun üstünlüğünü ve hukuk güvenliğini tam anlamıyla tesis edemezsek ekonomimizi de toparlayamayacağız, bu aşikâr.

Çok önemli bir başka endeks de 2004 yılından beri yayınlanan Dönüşüm Endeksi. Çok üzücü bu veri. Son tespitlere göre ilk kez ılımlı otokrasi ve defakto diktatörlük olarak tanımlandık. Tüm bu veriler demokraside temel hak ve özgürlüklerde ve hukuk devleti yönünden geriye gidişimizi gösteriyor, bunu da 2017 referandumundan itibaren uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ülkemizi getirdiği nokta olarak yorumlamak isterim.

Arkadaşlarımız söyledi: Bu teklifin istişareyle birlikte özellikle kanun yapım süreçlerindeki önemini hatırlatmakta fayda var. Biz isterdik ki tüm siyasi partiler imzacı olsun, hep birlikte öncesinde istişare etmiş olalım, hatta Demokrat Parti Genel Başkanının da bu teklifin altında imzası olsun ama olmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi teklifin kapsamının genişletilmesini istiyor, böylece ülkemizdeki tüm darbe mağdurlarının mağduriyetlerini gidermeye yönelik bir adım atmış olacağız. Aslında bizden beklenen de bu fırsat penceresini belki de kaçırmamak üzerine çünkü sayılara baktığımız zaman, Yüksek Adalet Divanında 18 dava görülmüş, 592 sanık yargılanmış ama bundan çok daha fazla darbe mağduru olduğunu hepimiz biliyoruz 27 Mayıs haricinde, devamında gelen süreyle birlikte ve darbe dönemlerinde binlerce insanın haksız yere gözaltına alındığını, işkence gördüğünü hepimiz biliyoruz. Yine, 1980-1983 yılları arasındaki yargılamalar eliyle 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, 517 şüpheliye idam cezası verilmiş, 50 kişi idam edilmiş, gözaltı süresi doksan güne kadar çıkmış ve yargısız infaz ve işkence iddiaları yoğunlaşmış. Bu bağlamda, Deniz Gezmiş'e, Yusuf Aslan'a ve Hüseyin İnan'a değinmeden de elbette ki olmaz. Siyasi idamların, siyasi mağduriyetlerin tamamının hükümsüz kılınacağı bir çaba içerisinde olmalıyız diye düşünüyorum.

Özetle, her askerî müdahale siyasi yargılamalar yaparak aldığı kararlarla temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine sebep olmuştur; bu askerî müdahalelerden sadece birine dair iadeiitibar ve tazminat yolu açmak eşitlik ve adalet açısından yetersiz kalacaktır diye düşünüyorum. Bu anlamda, 12 Eylül darbesinin kalıntılarını da Anayasa'mızdan ve mevzuatımızdan bir an önce silmek gerekiyor diye düşünüyorum. Anayasa'mız başta olmak üzere tüm hukuk mevzuat sistemimizdeki her türlü darbe hukukundan Anayasa'mızı ve mevzuat sistemimizi arındırmalıyız; darbeye karşı olduğumuzu beyan ederek, demokrasiyi savunanlar olarak ilk bunu yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda da son dönemde görüşülen seçim barajı meselesi... Siyasi Partiler Yasası'ndaki bu seçim barajı meselesindekinin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin bir çağrıyı bir kez daha tekrarlamış olalım. Zira darbelere karşı olmamızdaki temel gaye, gerçek manada demokrasiyi ülkemizde hâkim kılmak değil midir?

Son bir şey: Bu teklifin gerekçesinde de atıf yapılan doğal hâkim ilkesi kişilerin suç işlediği tarihte mevcut olmaya mahkemelerce yargılanmalarının önüne geçmek amacıyla var ve bu ilkeyi de elbette yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından ayrı düşünemeyiz diye düşünüyorum. Bu anlamda da eğer adaletten ve demokrasinin güçlendirilmesinden ve kuvvet ayrılığından bahsediyorsak bugün ülkemizdeki yargı bağımsızlığının durumunun, hâkimlerin tarafsızlığının ve bağımsızlığının da ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerek.

Özellikle 2017 referandumunun ardından yetkilerin ne yazık ki tek elde toplandığına şahit oluyoruz ve örneğin günümüzde herhangi bir siyasi partinin bakan yardımcısı ya da milletvekili Anayasa Mahkemesine hâkim olarak atanabiliyor. Dediğim gibi, bu anlamda hâkimlerin bağımsızlığı ve özellikle hâkimlik teminatı ilkesi konusunda ciddi endişeler mevcuttur. Bundan hiç kimsenin de şüphesi yoktur.

Bir başka şey: Bu baskılar hâkimlerin verdiği kararlarından ardından görev yerlerinin değişmesi ya da kararın akşamında hâkimler hakkında soruşturma açılması gibi pek çok örnekle devam ediyor. Mesela yakın zamanda Gezi davası ve Osman Kavala kararından sonra tahliye kararına imza atan hâkimlere ilişkin bir soruşturma açılmıştı. Bu anlamda hâkimlerin tarafsızlığının önemini bir kez daha vurgulayalım.

Yine, bu dönemde herhangi bir siyasi partiden daha önce aday adayı olmuş ya da yönetici olmuş kişilerin hâkim ya da savcı olarak atanabildiklerini gördük, bu örnekleri de çoğaltabiliriz.

Tabii, 2010 Anayasa değişikliğiyle birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılan müdahalenin yanlışlığıyla bunlar başlıyor aslında ve ne yazık ki belirli gruplara tanınan imtiyazlar, onlara açılan yollar bugün çok daha net bir şekilde anlaşılıyor ve karşımıza çıkıyor. Hâkimler ve Savcılar Kurulu taşıması gereken tarafsızlık sıfatını ne yazık ki bu değişikliklerle birlikte iyiden iyiye yitirmiştir. Ardından Anayasa Mahkemesinin kompozisyonunda, üyelerinin belirlenmesinde yıllar içinde yapılan değişiklikler ve son olarak 2017 referandumuyla getirilen sistemle birlikte ülkemizdeki yargı bağımsızlığına yönelik ciddi endişeler taşımaya devam ediyoruz. Yürütmenin yargı üzerindeki gücü ne yazık ki güçlenerek devam ediyor. Hâkimler ve Savcılar Kurulunda Adalet Bakanı yine Başkan, müsteşar yine Kurulun doğal üyesi; bunlar devam ediyor. Darbe hukukundan arınmak istiyorsak bunlara ilişkin de acil önlem ve değişiklik çağrısı yapmak istiyorum. Çünkü bizim darbelere karşı olmamızdaki temel gaye gerçek manadan demokrasiyi hâkim kılabilmekse eğer kuvvetler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını el üstünde tutabilmeliyiz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.