KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, gerçekten çok önemli bir konu üzerinde önemli görüşmeler yapılıyor, çok da olgunluk içerisinde sürüyor, teşekkür etmek istiyorum.

Tabii ki Menderes'in idamı, 2 Bakanın idamı, bu acı hadise bir cezanın infazı kesinlikle değildir -daha önce de söylendi- bir cinayettir, böyle değerlendirmek gerekir. 27 Mayıs olayı, Türkiye'nin yaşadığı bu acı olay gerçekten tarihimize bir kara leke olarak geçmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu idamların yanında, 27 Mayısın, Türkiye'nin demokratik gelişimine verdiği büyük zararı da tabii not etmek gerekir. Bakın, buraya gelmeden önce baktım, 1950 yılında dünyada demokratik olarak sınıflandırılabilecek ülkelerin sayısı sadece 20. Tekrar etmek istiyorum, bakın, dünyada demokrasi o dönemde, 1950 yılında çok yaygın bir rejim değil, sadece 20 ülke demokratik standartlara sahip olarak düşünülüyor ve Türkiye bu ülkelerden birisi. Biliyorsunuz, 1940'lı yılların sonunda Avrupa Konseyi kuruldu; demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları temel ilkelerini korumak, geliştirmek için Avrupa Konseyi kuruldu. 12 kurucu üyesinden biriyiz biz, biz 12 kurucu üyesinden biriyiz. Özetle, değerli arkadaşlarım, bu, Atatürk Türkiyesinin, çağdaş cumhuriyetin bir büyük başarısıdır. Biz 1912-1922 arasında bir büyük on yıllık savaşı yaşamış bir ülke olarak, harap olmuş bir ülke olarak bu yıkımın içerisinden çağdaş bir toplumu, bir demokratik sistemi çıkarabilmiş ve 1950'ye bunu bu şekilde getirmiş bir deneyime sahip bir ülkeyiz. İşte, bu demokratik gelişme ne yazık ki 1960 darbesiyle büyük bir zarar görmüştür.

Tabii, idamlar bahsinde şunu da hatırlatmak gerekli: Osmanlı İmparatorluğunda idam edilen, öldürülen son Sadrazam 1821'de Benderli Ali Paşa'dır. Bildiğiniz gibi Mithat Paşa hadisesi önemli bir olaydır ama Mithat Paşa'nın Taif'te öldürülmesi hiçbir zaman resmî kayıtlara bir şekilde "Devlet tarafından öldürüldü." şeklinde girmemiştir. Özetle tekrar etmek istiyorum: 1821'de Osmanlı'nın, Türkiye'nin terk ettiği bir uygulamayı, bir sadrazamın, başbakanın öldürülmesi uygulamasını neredeyse yüz kırk yıl sonra Türkiye'nin yaşamış olması çok büyük bir ayıptır, çok büyük bir yıkımdır Türkiye için, onu hatırlatmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçekten bu demokratik gelişme çerçevesinde, 1950'li yıllarda büyük bir itibara sahiptir. Örneğin 1954'te devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Amerika Birleşik Devletlerine bir ziyaret yapar, biliyorsunuz, 1954 yılı başında, gerçekten çok büyük itibar görür. Dünyada o dönemde Türkiye bu demokratik gelişmesiyle, çok kısa sürede gerçekleştirdiği bu önemli çağdaşlaşma, modernleşme hamlesiyle büyük bir itibara sahiptir. O yüzden, bu darbenin ve sonuçlarının Türkiye bakımından derinlikle değerlendirilmesi gerekir.

Peki arkadaşlarım, değerli dostlarım, sayın milletvekilleri; az önce ifade etmiştim, 20 ülke 1950'de dünyada demokratik standartlara sahipti, şunu da ekleyeyim: Dünya nüfusunun o devirde sadece yüzde 19'u demokratik standartlarla yönetilen ülkelerde yaşıyordu. Bunu bir kenara koyalım. Bu söylediğim veriler çok prestijli bir uluslararası araştırma, internetten bulabilirsiniz, "polity" bunun dördüncü jenerasyonu yapılıyor, önemli bir araştırma. 2020 yılındayız ve dünyada -yine not ettim değerli arkadaşlarım- 100 ülke demokratik standartlara sahip olarak değerlendiriliyor ve üzülerek not etmek gerekli, Türkiye bu 100 ülke arasında değil. Değerli arkadaşlarım, yine bu araştırmaya göre günümüzde dünyadaki insanların yüzde 52'si demokratik ülkelerde yaşıyor ve bizler, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu sınıflandırma içerisinde demokratik ülkede yaşayan insanlar değiliz. Diyeceksiniz ki: "Ya bu araştırmalar Türkiye'ye karşı ön yargılı olabilir, Türkiye'nin koşullarını iyi değerlendirmeyebilir." Bu yorumları belki anlayışla karşılamak mümkün olabilir ancak şunu söylemek gerekir arkadaşlar: Bakın, bugün dünyada demokrasi performansı ölçülebilir durumda. Yani bir ülkenin ekonomik performansı, diyelim işsizlik, hayat pahalılığı, gelir düzeyi, bunlar nasıl ölçülüyorsa demokrasideki, özgürlüklerdeki durumunuz da ölçülür arkadaşlar, ölçülür. Bunu ölçen birçok kuruluş vardır, ben hepsini taradım, uzun uzun anlatmayacağım ama birçok arkadaşımızın yakından bildiği bazı çok önemli örneklerini söyleyeceğim. Örneğin Freedom House'un yaptığı Dünya Özgürlükler Raporu, çok uzun süredir yapılıyor, 210 ülke arasında Türkiye 151'inci sırada ve özgür olmayan ülke kategorisinde. Demokrasinin türleri "Varieties of Democracy" çok önemli bir araştırma, bu da uzun süredir yapılıyor; Türkiye, seçim demokrasisinden seçim otokrasisine düşen bir ülke olarak tanımlanıyor. Yine, meşhur Economist dergisinin Economist Intelligence Units birimimin yaptığı araştırmada Türkiye 167 ülke arasında 110'uncu sırada yer alıyor. Az önce ifade ettiğim Polity IV'te Türkiye bir kapalı anokrasi olarak, demokrasiden uzak bir rejim olarak belirtiliyor. Yetmiyorsa daha fazlasını söyleyebilirim: "Democrasy Barometer" diye bir araştırma var, orada da Türkiye aynı koşullar içerisinde. İnsan Hakları İzleme Kuruluşu -Human Rights Watch- raporunu okuduğunuz zaman oradaki durum dehşet verici. Türkiye'yle ilgili ilk cümle "Türkiye geçen dört yılda derinleşen bir insan hakları kriziyle birlikte hukuk devleti ve demokraside ciddi bir erozyonu tecrübe ediyor." diye Türkiye raporu başlıyor. Hukuk devleti ilkesi üzerine çalışan çok değerli bir kuruluş World Justice Project yani Dünya Adalet Projesi'nde 112 ülke inceleniyor, Türkiye 99'uncu sırada. Bu yıl revize edilmiş, 2020 rakamlarında 128 ülke incelenmiş, Türkiye 107'nci sırada. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ni yapıyor, Türkiye 180 ülke arasında 154'üncü sırada.

OTURUM BAŞKANI ALİ ÖZKAYA - Sayın Emre, kesmek istemiyorum ama on iki dakika oldu, beşer dakika demiştim.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Tabii Sayın Başkanım, toparlıyorum müsaade ederseniz, anlayışınıza teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bunları söylerken ben mutlu değilim. Türkiye'nin bu manzarasından ben mutlu değilim ve biz bugün doğru olarak tabii altmış yıl önceki meseleleri burada masaya yatırıyoruz, hayırlı kararlar alıyoruz ama bu Meclisin üyeleri olarak, milletvekilleri olarak, halkımıza karşı sorumluluğu olan kimseler olarak bugünün Türkiyesi'nde ne durumdayız? Bu Parlamento döneminde bu manzarayı değiştirmek için ne yaptık? Bunların hesabını yurttaşlarımıza vermemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım. Artık dünyada geçmişte olduğu gibi askerî darbeler yapılmıyor, demokrasiye zarar veren girişimler başka şekilde yapılıyor arkadaşlar. Medyayı kontrol ederek yapılıyor, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırarak yapılıyor, meclisler işlevsizleştirilerek yapılıyor, denetim işlevini ortadan kaldırarak yapılıyor. Artık dünyanın demokrasi sorunu budur, bunu görelim ve Türkiye'nin hak ettiği manzarayı hatırlatmak istiyorum. Avrupa Konseyinden bahsettim. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinde biliyorsunuz biz izleme sürecinden çıkmıştık ve ne yazık ki bu iktidar döneminde tekrar izleme sürecine girdik. Avrupa Konseyinin tarihinde tek örnektir. Demokratik gelişme sonucunda izleme sürecinden çıkan bir ülke izleme sürecine geri girmiştir. Şimdi eğer 20'nci yüzyılın ilk yarısında demokrasi kahramanları olarak Türkiye'nin demokratikleşme hikâyesinde emeği geçmiş insanlara, Atatürk'e, İnönü'ye, Menderes'e, Bayar'a saygı duyuyorsak, onların hatırasına saygımız varsa onlar hakkında iyi niyetlerimizi beyan etmekten öteye geçmeliyiz ve Türkiye'de bugün demokrasiyi tekrar yürürlüğe koyacak bir değişim dönüşüm programını uygulamaya koymalıyız. Yoksa değerli arkadaşlarım, karşılıklı iyi niyetlerle, birbirimize- çok affedersiniz ama- masallar anlatarak bir yere varamayız.

Teşekkür ederim.