| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 64 Milletvekilinin; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi (2/2972) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 24 .06.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, teşekkür ediyorum.
Şimdi, tabii, burada teknik bir çalışma yapılıyor, yasa üzerinde konuşmamız lazım ama önce bir ayıplama yapacağım müsaade ederseniz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, gözümüz gibi korumamız gereken bir yer, kamuoyu Türkiye Büyük Millet Meclisini izlerken Covid salgını açısından müthiş bir tedirginlik duyuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde personelimiz -ki inşallah Allah korusun, hiçbir zafiyet yaşamalarını da arzu etmem- ciddi sayıda personelimizin Covid salgınıyla karşı karşıya olduğu dönemde ısrarla bu kadar yasanın kapıya yığmanın ne demek olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Benzeri bir şeyi de nisan ayı içerisinde yine salgının yoğun olduğu dönemde yargı paketiyle infaz paketiyle ilgili yaşadık. Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım alınmasınlar ama şöyle bir huyları var: Bazen ağustos böceği gibiler, ya bunu yapalım, yapalım, yapalım dediğimizde bir buçuk iki sene bekliyorlar. Mesela bu infazla ilgili yasayla alakalı ta geçen sene adli tatil öncesinde bile yahu adli tatile girmeden bu işleri yapalım, insanların özgürlükleri tahdit altında, cezaevinde o kadar insan var dedik. Yattık, yattık, yattık, sonra geldik Covid salgını sırasında garip bir yasa çıkardık. Şimdi de aynı şekilde bu Komisyonun salonuna sığdırılmış vaziyetteyiz.
Ben niye buradayım, onu söyleyeyim. Ben Adalet Komisyonu üyesiyim. Az önce Alpay Antmen arkadaşımın da söylediği gibi -burada başka Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız da var- bu yasanın Adalet Komisyonundan da geçmesi gerekirdi ama Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü son birkaç yıldır yok sayılıyor. Tali komisyon diye bir şey yok, asli komisyon diye bir şey yok, bir komisyona gönderiliyor, hiçbir şey bulunamazsa Plan ve Bütçeye gönderiliyor, insan hak ve özgürlükleriyle alakalı bir torba yapılıyor. Plan Bütçeye gönderiliyor, Plan Bütçede orada alakasız konular konuşuluyor çünkü torba kanun diye bir şey yerleşti hayatımızın içerisine. Biz istiyoruz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi dünyanın bütün çağdaş rejimlerinin olduğu ülkelerdeki bir Parlamento kimliğiyle çalışsın, yasalar olgunlaşacak olduğu zaman önce onun teknik yanları iyi tartışılsın. Onun bürokrasi parçası olsun, teknokratlar parçası olsun, hayatın içerisinde uygulamacıların parçası olsun, Parlamento onlarla beraber önce alt komisyonlarda bazı tartışmaları yapsın, yasalar olgunlaşsın, öyle önümüze gelsin. Bunu niye söylüyorum? Bu önümüze getirdiğiniz yasanın evveliyatı var, Anayasa Mahkemesi iptal etti kardeşim. Neredeyse yüzde 50'sini aşağı yukarı aynı içerikte tekrar getirdiniz. Aynı Anayasa Mahkemesi kararlı duracaksa bunun da yarısını iptal edecek. Dert nedir burada? Yani gözümüzün içine baka, baka, baka Anayasa'ya aykırı yasa yapma isteğinin temel nedeni nedir, bunu birisi açıklasa da biz de bilsek. Bakın, burada bir dünya konuyu en azından bir defa Anayasa'nın 70'inci maddesine aykırı bir yasa getiriyorsunuz. Anayasa'nın 70'inci maddesi çok açık, diyor ki: Kamu hizmetine alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırıma gidilemez. Getirdiğiniz yasayla birlikte bir güvenlikçi toplum .yaratma isteğiyle beraber neredeyse tüm kamu görevine alınacakları bu yasada üstelik arşiv araştırmasına tabi tutacaksınız.
Ben size iki tane örnek vereceğim şimdi iyi algılanması için. Bizim çok sevdiğimi kardeşimiz, Adana'da Yüreğir Gençlik Kolu Başkanımız -hepiniz basından takip ettiniz, bir iftiraya, alçakça bir iftiraya muhatap oldu çünkü videosu ortaya çıktı ne yaşandığının videosu ortaya çıktı- kardeşimiz, yardım dağıtım ekibinde vefa destek grubunda görevli kardeşimiz ailesiyle beraber akşam saatlerinde dağıtımla ilgili bir işlemin olduğu yerde "Bunları nereye dağıtacaksınız, ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunda kaymakamın şoförü kendisini tehdit ediyor, silah çekiyor, video kayıtları ortada. Kardeşimiz orada, kamu görevlilerinin nüfuzunu kullandırtması sonucunda gözaltına alınıyor, ifadesi alınıyor, bırakılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı bir gün sonra, kanaatimce yanlış bilgilendirmeyle, etrafındaki yağdanlık ekibinin yanlış bilgilendirmesiyle beraber bir açıklama yapıyor, diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partisinin gençlik kolları teröre bulaştı". Bir şeyi sorgulamak, kamu adına yapılan bir işi sorgulamak, kamu menfaatiyle ilgili adım atmak, ondan sonra da tehdit edilmeye rağmen gözaltına alınıp bırakılmak ne zamandan beri teröre bulaşmak oldu bu memlekette? Söyleniyor, böyle flu yasalarla yürüdüğümüz sürece söylenir. Ve o kardeşimiz sonra tekrar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, bir süre gözaltında kalıyor.
Bu çıkaracağınız arşiv araştırmasıyla alakalı, şimdi, size soruyorum: Onu silahıyla tehdit eden ve "Ben kaymakamım." diyen, aslında uhdesinde taşımadığı bir görevi uhdesindeymiş gibi tarif eden, TCK'ye göre suç işleyen kaymakamın şoförüyle ilgili hiçbir soruşturma yok. O, kamu görevlisi olarak devam ediyor; o, bu görevi devam ettirecek çünkü sizin gözbebeğiniz, sizin adınıza o saldırıyı yapmış olacak. Ama gencecik, tertemiz bir vatan evladı, orada, sadece kamuyu korudu diye tehdit edilmiş olmasına rağmen hakkında soruşturma açıldı ve o, sizin 4'üncü maddede getirdiğiniz özelliklere göre yarın öbür gün hakkında bir hüküm olmamasına rağmen, Anayasa'nın 38/4'teki masumiyet karinesine rağmen bu getirdiğiniz yasayla beraber hiçbir kamu görevini yapamayacak. Vicdanınız sızlamıyor mu kardeşim ya? Böyle bir dayatmayı nasıl sokuyorsunuz bu Meclisin içerisine? Biraz vicdan ya; insanlar yargılanır, masumlukları ortaya çıkar, ondan sonra masumiyete uygun davranılır. Burada, daha önce yargılanmış, hakkında yakalama kararı olmuş, şu olmuş, bu olmuş insanların arşiv kayıtları önlerine kamu görevine engel diye çıkacak.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Engel diye çıkmayacak.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) -
Çıkar, Sayın Can, dur şimdi. Bunları bana öğretme, ben otuz yıl bu işleri yaptım, neyin çıktığını biliyorum. Mahalle bekçisinin profesörleri engellediği bir ülkede yaşıyoruz. Burada öyle bir şey yok, somut bir kanun değil bu kardeşim, onu anlatmaya çalışıyorum. Bunu seninle saatlerce tartışırım, benim açımdan hiç problem yok.
Şimdi, böyle bir tabloda, 18 yaşından küçüklerle ilgili doğru dürüst bir tanım yok, işledikleri suçlarla ilgili arşiv kaydı ilerde hâlâ önlerine çıkacak.
Efendim, bakınız, bu söylediklerimi lütfen dikkatle dinleyiniz. Ben burada bir vatansever olarak konuşuyorum, bunları yaşayacağız. Bu insanlar haksızlıklara uğrayacaklar, yaşamış bir insan olarak konuşuyorum ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinin altında da bunlar var kardeşim. Daha önce uymadınız buna, bundan kaynaklı Anayasa'nın 13'üncü maddesine, 20'nci maddesine, birçok maddesine aykırı işler yaptınız, getirdiniz bir daha dayatıyorsunuz. Niye? Pandemi dönemindeyiz, bir şekilde geçer gider. E, çıkacak, tekrar yaşayacağız bunları. Şimdi, soruyorum, bu sorunun cevabı yok sizde. Üstelik, üstüne bir tane kurul koyuyorsunuz. Mesela mahkeme kararıyla aklanmış olan insanların bile aklama kararları, bu güvenlik soruşturmasının alt birimlerinde gözükmeyeceğinden dolayı -çünkü onlar ancak adli sicilde gözükürse gözükür- o koyduğunuz kurul bir şekilde mahkemenin yerine geçmiş olacak, onun hakkıyla hukukuyla ilgili karar vermiş olacak. Bu kurul yani buradaki kurul, mahkemede aklanmış olan adamın arşiv kaydında böyle bir ibare var daha önce yargılandı daha önce tutuklandı, daha önce gözaltına alındı, yakalaması oldu kardeşim... Ee? Mahkemede aklanmış olsa bile bu arşiv kaydına göre bu adamın yapacağı bir şey olmayabilir.
Burada ne demek istediğimi daha net anlatayım: Bu parti devletidir, bu partizanlıktır, bunu uygulayanların objektifliğine kalacak bir şeydir. Hâlbuki uygulamanın sınırlarının yasayla belirlenmesi gerekir, uygulayıcıların eline silah gibi veremezsiniz yasaları. Verirseniz istediğini alır, istediğini almaz. Birine evet dediğine öbürüne hayır der. O da, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Yaptığınız yasa bu açıdan Anayasa'ya topyekûn aykırılıklar taşıyor. Konuşmamıza bari tahammüllü olun ayrıca.
Çıkaracaksınız bu yasayı ben biliyorum, sizi kimse engellemeyecek. Parmakları kaldıracaksınız, takmadığınız bir Anayasa var ki bu Anayasa'yı ben de sizin kadar takmıyorum ama meri olduğu sürece, yürürlükte olduğu sürece, yine Anayasa'nın 11'inci maddesine göre, bu Anayasa'nın üstünlüğünü tanımak zorundayız ve buna uygun yasalar yapmak zorundayız. E, bırakalım o zaman; Anayasa'ya ne gerek var, o zaman normlar hiyerarşisine ne gerek var. Ya, bu vatandaş zaten problemli sevgili kardeşim. Bu vatandaşın ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmekle uğraşmak yerine şu aşamada, şu pandemi döneminde dükkanını kapatmış esnaf... Yarın suç işleyenler daha artacak, sorumlusu olacağız burada.
Sizin koyduğunuz bu güvenlikçi yasaların bu ülkenin sorunlarını bir şekilde çözeceğini mi düşünüyorsunuz? Zaten özgürlük açısından nefes alamayan bir ülke, zaten kamu hizmetinde partizanlık had safhada. Kamu görevinde liyakat diye bir şey bırakmadınız, alakasız insanlar alakasız görevleri yapıyor; üstüne üstlük de bunun kılıfını arıyorsunuz burada. "Biz istediğimizi yapalım, yarın öbür gün kanunun ilk ilkesine aykırı olmasın. Gerekçe gösterelim, az buçuk sapmış, bize ait olmayan insanlar bu görevleri hiç yapamasınlar." Ya, zaten yaptırmıyorsunuz ki, zaten yaptırmıyorsunuz! İçişleri Bakanlığına dönüyorsunuz, yaptırmıyorsunuz; Dışişleri Bakanlığına dönüyorsunuz, monşerleri gönderdiniz -şimdi, bir şey söyleyeceğim çok ayıp olacak- itibarsız bir dünya adamı büyükelçi yaptınız, liyakat söz konusu değil. Yargıya bakıyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisinin il ve ilçe başkanlarını yerleştirdiniz. Vallahi bilmiyorum, bu soruşturmadan onlar geçer miydi? Şu güvenlik soruşturmasını bu şekilde yaptığınızda, acaba sizin o il ve ilçe başkanlarınız bugün hâkimlik yapabilecek durumda olacak mıydılar?
Şimdi arkadaşlar, yasa yaparken vicdanlı olmak lazım, yasa yaparken hayatın gelecekteki kapılarını düşünmek lazım, yasa yaparken her zaman iktidar olmayacağınızı düşünmeniz lazım. Sizin bu 2017 yılında getirdiğiniz Anayasa, bugün size öyle yetkiler verdi ki tek bir adam, istediği kadar üst düzey yöneticiyi atayabiliyor, herkesi görevden alabiliyor; bir gecede herkes görevinden oluyor. Bu yaptığınız yasalar ve Anayasa, yarın öbür gün ehil eller elinde doğruya evrilene kadar problem teşkil ediyor.
Şimdi, aynı şey burada da var ya "üst düzey görevliler". Kimdir bunlar kardeşim, kimdir? Tek tek... Yani sınırı belli olmayan bir tanım Anayasa'da da var, maalesef Anayasa'da da yazmışsınız; Anayasa'da da Cumhurbaşkanının atayacağı kişiler arasında yazmışsınız. Ya, içinizde çok hukukçu var, nerede var hukukta böyle bir tanım ya? "Üst düzey görevli" diye hukukta bir tanım mı var? İdare hukukunda var mı? Anayasa hukukunda var mı? Anayasa'ya yazdınız, dercettiniz hayatımızın içerisine. Fluluk içerisinde yüzüp gideceğiz öyle mi? Biz de müsamaha göstereceğiz.
Sevgili kardeşim, biz bu yasaya muhalifiz. Bu yasa, Anayasa'ya aykırı bir metnin tekrar burada dayatılmasıdır. Hukukçular eğer bunu bilerek getiriyorlarsa kötü niyetlidirler, hukuki anlamda kötü niyetlidirler. Bunun Anayasa'ya aykırı yönlerini tek tek sayıyor arkadaşlarımız. Gelin, fırsat varken Anayasa'ya uygun, gerçekten boşluğu dolduracak bir yasanın yapılmasına müsaade edin. Yoksa, çok uzun olmayan iktidar ömrünüzde kıyıma gideceksiniz bir miktar. Bu milleti zaten yeterince kamplaştırdınız, bazı kesimler diyor ki "Benim çocuğum üniversiteyi de bitirse, beş üniversite de bitirse kamunun hiçbir görevi kendisine verilmez."
Biliyor musunuz şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin önünde 500 bin CV var ya, ben utanıyorum İstanbul Milletvekili olarak; 500 bin CV, işsiz üniversite mezunu. İşsiz üniversite mezunu 500 bin kişi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kariyer bankasında görev bekliyor. Biz ne yapıyoruz? İşsizliğe çare bulmak yerine, üretimsizliğe çare bulmak yerine, bu çelişkileri ortadan kaldırmak yerine, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, her şeye çare bulmak yerine, bir güvenlikçi politikayı daha hayata nasıl süreriz, bir nefesi daha nasıl keseriz, bir özgürlüğü daha nasıl öldürürüz? Görüyoruz işte, yargıda yaptınız. Önce ceremesini hep beraber ödedik FETÖ'cülerin karşısında, şimdi, sizin yaptığınıza yeniden cereme ödüyoruz. Biriniz bana cevap verebilecek misiniz?
Dün, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin halk iktidarını teslim aldığı gün, tören yapılıyor. İstanbul İl Başkanımız, törenden çıktıktan sonra sizin bu bağımsız ve tarafsız dediğiniz mahkemeleriniz, işte böyle liyakatle gelen mahkeme, onun kararını onadığını açıklıyor. Ben, hukukçuyum kardeşim, üç gün önce de o kararın onandığı açıklanabilirdi, beş gün sonra da açıklanabilirdi; o mahkeme kötü niyetli demek ki. Dikkat edin, yarın öbür gün kalkıp gelmeyin bu yetkileri vereceğiniz insanlarla ilgili; 7145 sayılı Yasa'yı geçirirken de, OHAL'den sonra, size söyledik. Bakın, İstanbul Valisi FETÖ'cülükten yargılandı gece olayları sırasında, o zaman söyledim. Bu kadar yetki, bu kadar totalist yapılar doğru değildir, bu biyonik soruşturmalarıyla yaratacağınız alanlar flu alanlar, başınıza iş olur, başımıza iş olur, gelin modern bir devlette olması gereken yasayı yapalım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.