| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 64 Milletvekilinin; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi (2/2972) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 25 .06.2020 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu madde gerçekten bu yasanın temel taşını veya bel kemiğini oluşturan bir madde çünkü bu maddeye kadar tartışageldiğimiz hususlar esasen...
Sayın Başkan, yemekten sonra tartışsak daha uygun olurdu, önemli çünkü.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Hocam, dinliyoruz, ben dinliyorum, gerçekten ben dinliyorum.
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Sizin dinlemenizle değil, Sayın Başkanım, özür dileyerek söylüyorum.
Yani Sayın Bakanın da dediği gibi, bu, bütün maddeleri kapsayan bir madde olduğu için, o anlamda diyoruz. Daha kapsamlı olursa, Sayın Bakan, bürokratlarımız da bunlara açıklık getirirse...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Nasılsa fazla kalmadı, bunu bir...
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Hocam, başladınız ya! Dinliyoruz; lütfen, lütfen...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Peki, tamam.
Burada sayılan ögeler, "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü, iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği türden bilgi ve belgeler..." Bu ve diğerleri esasen bu yasanın, yasa önerisinin belkemiğini oluşturan kavramlar ve dün saat 11.00'den bu yana yaptığımız tartışmaların ekseninde yer alan kavramlar... Yani bunlar eylem mi, düşünce mi? Bunlar kanaat mi yoksa işlem mi? Şimdi, esasen, sorun burada düğümleniyor.
Bu öneriyi destekleyenler veya karşı çıkanların ortaklaşa anlaştıkları bazı hususlar var. İşte Sayın Bakan Yardımcısı, Sayın Can sağ olsunlar itirazlarımız karşısında son derece duyarlı davranıyorlar.
Şimdi, bizim amacımız, kamu görevini alınmada adayın hukuk fakültesini, tıp fakültesini, iktisat fakültesini bitiren bir kişinin; dünya görüşünü felsefi düşüncesini, dinsel inancını, siyasal görüşünü öğrenmek ve ona göre işlem tesis etmek mi yoksa gerçekten maddi vakıalar temelinde -aldığı diplomanın ötesinde- maddi vakıa diyebileceğimiz, hukuki delil olarak diyebileceğimiz birtakım işlemler ve eylemler mi öne çıkarılacak?
Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, bu kavramlar, "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğü, iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği türden bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile ilgili meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımları tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak birimler ve değerlendirme komisyonlarının oluşumu, komisyonların çalışma usul ve esasları" biçimde sıralanan hususlardan özellikle ilk maddesi... Ben şunu savunabilirim Sayın Başkanlar: Kanal İstanbul, Anayasamıza göre Türkiye'nin bütünlüğü ilkesini zedelemektedir -Anayasa madde 3'e göre- bunu tartışabilirim ama ben bunu öne sürdüğüm için eğer yaptırıma tabi tutulacaksam işte bu, tam düşünce suçu oluyor. Gerçekten, Anayasa'mıza göre Anayasa'nın ülke bütünlüğünü güvence altına alan hükümlerini -toprağını koruyan, ülkeyi koruyan hükümlerini; tarımı, ormanları, madenleri, yeraltı kaynaklarını koruyan hükümlerini- bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman, ben çok büyük projelerin -devasa projelerin, Türkiye'nin coğrafyasını değiştiren projelerin- ülke bütünlüğünü ihlal ettiği görüşünü savunurum; bu, bir görüştür. Bana karşı çıkabilirsiniz ama benim savunduğum bu görüş birtakım proje sahiplerini rahatsız ediyorsa eğer o zaman ben sanık sandalyesine oturabilirim. Türkiye'de bu oluyor, olmaktadır.
İşte, burada da bu tür deyimler ilgili kişileri -diplomalı olduğu hâlde, çok yetenekli olduğu hâlde, çok başarılı olduğu hâlde- kamu görevine girmekten alıkoyar. Bunlar, "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü, iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği türden bilgi ve belgeler..." Biraz önce, "ekonomik güvenlik" dedik. Ben diyebilirim ki bir hukukçu olarak: Bir ülkede eğer hukuk güvenliği yoksa ekonomik güvenlikte olmaz. Ben bunu savunabilirim.
Sayın Başkanlar, iki üç yıl kadar önce, henüz Parlamentoya girmeden Japonya Başkonsolosu benden randevu istedi. "Neden?" dedim, "Bir görüşelim, Türkiye'nin hukuk durumunu, gelişmeleri nedir? Nasıl bakıyorsunuz?" Bana şunu söyledi dedi ki: "Bizden iş adamları ihaleye girmek istiyorlar, Güney Kore girmek istiyor, Çin girmek istiyor ama Japon iş adamları -geri adım atıyor- geriye çekiliyor, geriye çekildikleri için Çin ve Güney Kore iş adamları ihaleyi alıyor. Çünkü Türkiye'de hukuk güvenliği olmadığı için, Japon iş adamları hukuk güvenliğinin olmadığı bir yatırıma, ihaleye girmiyorlar." Şimdi, bu, bir olgu. Şimdi, burada, tabii "Çin geliyor, Çinliler geliyor, biz Japon teknolojisini istemeyebiliriz, vazgeçebiliriz." diyebilirsiniz kuşkusuz ama buradaki saptama farklı. Hukuk güvenliği ile ekonomik yatırımları, güvenlik arasındaki doğrudan ilişkiyi dikkate aldığımız zaman bu şekildeki kavramlar "devletin güvenliği, ulusun varlığı ve bütünlüğü, iş ve dış menfaatlerin zarar görebileceği..." Benim zarar görebilir dediğim ile sizin "Zarar görebilir." dediğiniz tamamen farklı.
Yani sonuç olarak bu yasa teklifinin esasen bizim tarafımızca itiraz edilen önemli bir yönü -dün tekniğe, gelişmelere ilişkin altı aylık gecikme, usule ilişkin yapılan hatalar; bütün bunları konuştuk ama- burada toplanıyor. Yani bizim kamu görevine alacağımız kişiler Anayasa madde 70'e göre liyakat ilkesine göre mi, ona mı tabi tutulacak, onun ölçütleri mi uygulanacak yoksa birtakım eğilimler; siyasal eğilimler, inanca ilişkin eğilimler, dünya görüşleri, cari politikaların desteklenmesi, onu destekleyen işte sıhri ve kan hısımını niçin koyuyoruz? Babası şu partiden milletvekili, annesi şu partiye üye, kardeşi falan kulübe gidip geliyor. Şimdi, bu açılardan hepsini tekrar okuduğumuz zaman, bu yönetmeliğe havale edilen hüküm, Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal ettiği gerek sınavlar açısından gerek düzenleme açısından ve kullandığı ölçüt dikkate alındığı zaman tam da Anayasa Mahkemesinin iptal edebileceği bir hükümle karşı karşıya bulunuyoruz. Ama ondan önce yeniden düşünmek bakımından biz belirleyemeyiz; devletin güvenliği, ulusal güvenlik... Kanun tarafından koyalım desem yanlış olur, bir hukukçu olarak isabetli bir öneride bulunmamış olurum. Yönetmelikte, hayır, kesinlikle bu yapılamaz çünkü bugün siz şu şekilde yönetmelik düzenleyeceksiniz, yarın bir başka biçimde. Kamu İhale Kanunu'nun her ay değiştirildiği bir ülkede, düşünün, ekonomik liberalizmin olmadığı, iktisadi açıdan tam bir kaptıkaçtı düzeninin bulunduğu yerde siz bu tür kavramları koyduğunuz zaman kesinlikle iktidarda olan her siyasal parti bunu kötüye kullanacaktır, kötüye kullanmaktan imtina etmeyecektir, kötüye kullanacaktır. O zaman üniversite sistemini, liyakati, meslek okullarını, hepsinin düzenini değiştirelim biz ve Anayasa madde 70'i de değiştirelim aslında. Zira, burada belirleyici olan fiilden çok, eylemden çok, işlemden çok dünya görüşleri olacaktır ve bizim arkadaşlar belki tümüyle haksız değiller, 15 Temmuza gönderme yapıyorlar, haklı olarak bazı yaşadığımız ortak acıları, ulusal acıları gerekçe olarak kullanıyorlar olsalar da onu anlamaya çalışıyoruz fakat bu tür düzenlemeler Türkiye'yi daha büyük felaketlere götürebilir. Liyakatin olmadığı bir ülkede ciddi bir kamu yönetimi olmaz. Burada üst düzey kamu yöneticileri de var. Nizâmülmülk'ün eserini zannediyorum burada okuyanlar vardır ve hani bizim bin yıllık tarihimiz diyoruz.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Siyasetname...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Evet, Siyasetname, güzel.
Teşekkür ederim Behiç Bey.
Siyasetname'yi okuyanlar mutlaka vardır. İşte, bin yıllık tarihimize yollama yaptığımız zaman bunun bize bir övünç kaynağı olabilmesi için Siyasetname'den başlayan eserlerin bize verebileceği dersler olmalı. Daha geçen hafta Mecliste altmış yıl öncesinin hesabını görelim derken oydaşmayla bunu eksik de olsa, kısmen de olsa yapmaya çalıştık ama şimdi bu tür hükümlerin konması, özellikle bunun bir kararnameye bırakılması ve bizim Cumhur İttifakı dışındaki partiler olarak, hep bu Anayasa madde 104'ün, yürütme Cumhurbaşkanlığına aittir, tek kişiye verilmiştir, dolayısıyla tek kişi Türkiye'yi yönetemez, tarihimizde böyle bir yönetim şeyi olmadı. Çünkü Osman'dan ve özellikle II. Orhan'dan bu yana Türkiye hep siyasal karar mekanizması olarak kurullar tarafından yönetilmiştir; Dîvân-ı Hümâyun. Dolayısıyla ilk kez 2017 Anayasa değişikliğinde bütün bu kurullar lağvedilmiş, kolektif karar alma mekanizması ortadan kaldırılmış ve tek kişiye verilmiş bulunuyor, bu, tarihimizde ilktir. O nedenle 2017 Anayasa değişikliği Osmanlı-cumhuriyet siyasal ve anayasal kazanımlarına, birikimine ters düşüyor, onları ortadan kaldırmıştır, ne millîdir ne yerlidir diyoruz ve Türkiye'nin bir an önce kolektif karar mekanizmasına geçmesi gerektiğini savunuyoruz.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Hocam, toparlarsanız, lütfen...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, bitiriyorum. Bu olanağı siz verdiniz, teşekkür ederim.
Dolayısıyla şimdi, biz bunu koyduğumuz zaman, Cumhurbaşkanına böyle bir yetkiyi verdiğimiz zaman, siz zannediyor musunuz ki Cumhurbaşkanı bizzat doğrudan bu yetkiyi kullanacak? Hayır, bu yetkiyi bürokratlar kullanacak. Tıpkı şu anda 62 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin Anayasa Mahkemesine başvuru dilekçesini hazırlıyoruz çünkü orada Anayasa Mahkemesinin de vermiş olduğu ilk 3 kararda gördüğümüz gibi "Yasama yetkisi asıldır" deniliyor, "Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Anayasanın saydığı alanla sınırlıdır." deniliyor. Şimdi, biz bu konuda kendi yetkimizi sahiplenmek durumundayız. Ama biz bunu yapmayıp güvenlik soruşturması konusunda eğer bir yasal düzenleme gerekliyse bunu ayrıntılı ve somut eylemlere yönelik kişinin öz geçmişine ilişkin birtakım bilgi ve belgeler yerine hem soyut ve öznel değerlendirilebilecek istihbari bilgileri buraya koyuyoruz. Benim fotoğrafımı, telefon görüşmemi, ondan sonra aile hayatımı, kimlerle görüştüğümü, ne yaptığımı, nerelere gittiğimi... Bütün bunlar "istihbar" demek, "haber" demektir. Yani İbrahim Kaboğlu'yla ilgili ne kadar haber varsa...
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - "Duyum" ile "istihbarat" farklı Hocam.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Efendim?
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - "Duyum" ile "istihbarat" farklı, arkadaşlar konuşacaklardır herhâlde o konuyla ilgili.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - "İstihbari" Türkçe.
Bitiriyorum Sayın Başkan ama bu olanağı bana siz sundunuz, ben teşekkür ederim bu ikramınız için.
Bitiriyorum ama şu var: Şimdi, bakın, Sayın Başkan, Sayın Bakan Yardımcımız; 1974'te İçişleri Bakanlığına girdim, fakülteyi bitirdim.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Hocam, öbür madde de devam edelim.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Hayır, şimdi siz bana bu olanağı verdiniz ama ben toparlıyorum.
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Başkanım, konuşsun çünkü siz verdiniz...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Toparlıyorum.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Peki, buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bakın, ben 1974'te fakülteyi bitirir bitirmez, burslu okuyordum, İçişleri Bakanlığının burslusu olarak okuyordum ve İçişleri Bakanlığına geldim, 78 başına kadar İçişleri Bakanlığında görev yaptım.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Hocam, devletçiliğinizde oradan geliyor sizin.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, onun için paylaşıyorum bunu.
Şimdi, o günden bugüne yani yaklaşık olarak gerek devletin merkezî mekanizmalarında gerek üniversitelerinde gerek dünyanın en saygın üniversitelerinde kişi olarak bütün bu kullandığım kavramları, tanıklıklarımı, hepsini destekli olarak ve inanarak kullanıyorum. Yani bunlar herhangi bir biçimde rastgele bir varsayımdan kaynaklanmıyor, tanık olduğumuz için. Neden 74'te İçişleri Bakanlığına girdiğimi söyledim. Bütün bu tanık olduklarımız, Türk kamu yönetimi deneyimlerimiz, darbeler, kırılmalar, kesintiler, hepsine az çok tanık olmuş bir kişi olarak konuşuyorum. 27 Mayıs ihtilalini Sayın Türkeş'in ağzından duyan ilkokul öğrencisi olarak hatırlıyorum.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Peki, çok teşekkür ediyorum.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
Şimdi, bu çerçevede, biz, gerçekten Türkiye'de geleceğe yönelik olarak ciddi ve güçlü bir kamu yönetimi kurmak istiyorsak hukuktan ayrılmayalım. Bakın, ben 82 Anayasası'nı en çok eleştiren anayasacıların başında geliyorum ama bu eleştiri Anayasa'nın üstün hükümlerini, Anayasa'nın kamu yönetimini güçlendirici hükümlerini savunmamıza engel değildir; tam tersine, savunmak durumundayız. Burada bulunmamızın ortak nedeni, hepimizin ortak nedeni Sayın Başkan -siz çok deneyimlisiniz kamu yönetiminde- Türkiye'de kamu yönetimi nasıl daha etkili olabilir, nasıl daha güçlü olabilir, nasıl daha yansız olabilir; bunun için burada bulunuyoruz sağlığımız tehlikeye atarak ve ben bunun için konuşuyorum. Dolayısıyla, bu tür maddelerle Türkiye'de etkili, ciddi, işlevsel bir kamu yönetimi ve devlet yönetimi kurulamaz. Son.