KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

24 Ocak Ekonomik İstikrar Paketi'nin üzerinden yaklaşık olarak tam otuz beş yıl geçti. 24 Ocak Ekonomik İstikrar Paketi'nin önerilerinden bir tanesi, uygulanacak olan neoliberal politikalarla birlikte Türkiye'de eğitimin, sağlığın özelleştirilmesidir. Bunlar tabii adım adım, etap etap Türkiye'de uygulanmaya başladı. Kamu iktisadi teşebbüslerinin yok pahasına özelleştirilmesi dâhil olmak üzere son otuz beş yıldır uygulanan politikalar yavaş yavaş meyvelerini almaya başladı.

Şimdi, tabii ki serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı, pazar ekonomisinin uygulandığı ülkelerde özel üniversiteler, özel okullar, özel dershaneler olacaktır ve olmalıdır; bunu yadsıyacak hiçbir şey yoktur. Ama devletin özellikle yatırım yapması gereken alanlar vardır ve bunların en önemlilerinden bir tanesi de eğitim ve sağlıktır.

Sayın Sağlık Bakanımız da burada. Biz özel hastanelere karşı mıyız? Tabii ki değiliz, özel hastaneler olmalı. Parası olan arkadaşlarımızın, parası olan vatandaşlarımızın özel hastanelere giderek oradan hizmet alması kadar doğal bir şey olamaz ama devletin asli görevlerinden bir tanesi, vatandaşına parasız sağlık hizmeti vermesidir. Doğru mudur Sayın Erdöl, bir bilim adamı olarak buna katılıyor musunuz hem akademisyen olarak hem de bir hekim olarak yani?

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Tabii, tabii.

MUSA ÇAM (İzmir) - Dolayısıyla, vatandaş çocuğunu parasız bir devlet okulunda en iyi koşullarda okutmalıdır ama parası olan insanlar özel olarak da dışarıdan ders aldırabilir, dershaneye de gönderebilir buna bir itirazımız yok. Ama biliyoruz ki orada zaten adaletsiz bir sistem var; parası olanlar evlerine öğretmen alıyorlar veyahut da öğrenci öğretmeninin evine gidiyor özel ders alıyor ve devlette okuyan öğrenciler arasında haksız bir rekabet var ve yarışamıyor. Dolayısıyla veliler, bizler, çocuk sahibi veliler, aileler çocuklarını eşit koşullarda yarıştırmak için ister istemez etinden tırnağından, yaşamından, her şeyinden fedakârlık yaparak çocuklarını en iyi okullarda okutmak için, en iyi dershanelere göndermek için ellerinden gelen bütün çabayı ve gayreti gösteriyorlar.

Kuşkusuz bunu itiraf etmek gerekir ki düne kadar birlikte hayat sürdüğünüz, "Ne istediniz de vermedik." dediğiniz bir yapıyla yol ayrımına geldiniz. Düne kadar bu dershanelerin hepsi çok iyiydi, müthişti. Bırakın Türkiye'yi Afrika'ya, Güney Amerika'ya, Asya'ya varıncaya kadar bütün her tarafta okullar ve dershaneler açıldı. İşte geçtiğimiz hafta Afrika'ya yapılan seyahatte de Afrika'daki okulların da -hizmet hareketi, cemaat hareketi neyse- kapatılacağı, onların da bir merkezî, Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında toplanacağıyla ilgili açıklamaları ve fikirleri görüyoruz ve okuyoruz.

Şimdi, 1 Eylül 2015 yılında kapatılacak dershaneler. Şimdi, binlerce öğrenci, 2,5 milyon insandan bahsediyoruz, çocuktan bahsediyoruz ve bu çocukların geleceğinden bahsediyoruz. Kuşku yok ki merdiven altı dershaneler başlayacak arkadaşlar. Dershaneler kapatılacak ama merdiven altı yeni dershaneler inşa edilecek çünkü zorunlu olarak, veliler çocuklarının eşit koşullarda rekabet edebilmesi için ister istemez çare arayacaklardır.

Şimdi, bu düzenlemeyle hafta sonları, hafta içerisinde okulları açıyorsunuz. Öğretmenler gelecekler ders verecekler, onların ücretlerinin düzeltilmesi, iyileştirilmesi kuşkusuz çok iyi ama dershaneye gitmesi gereken bu 2,5 milyon çocuğun gelecekleri ne olacak? Daha fazla öğrencinin geleceği ne olacak? Meçhul. İster istemez merdiven altı dershaneler türeyecektir, kontrol dışı olacaktır ve çok daha farklı yapılara doğru gidecektir. Bu, Türkiye açısından acı bir tabloyu ortaya koyuyor.

Sayın Seçer söyledi yani duvarcısınız, beğenmediniz duvarı, iyi olmadı yıkarsınız, yeni baştan yaparsınız; aşçısınız yemeğin kıvamını tutturamadınız dökersiniz yeniden yemek yapabilirsiniz; terzisiniz, diktiniz takım elbiseyi olmadı, sökersiniz bir daha yaparsınız ama eğer eğitimde yanlış yaparsanız bir jenerasyonu, bir yüz yılı heba etmiş olursunuz ve siz bence bununla oynuyorsunuz; 4+4+4'le oynadınız zaten, çocukların geleceğini mahvettiniz. Çocuklar şimdi aynı okulun bahçesinde bir bina imam-hatip, bir bina normal. Çocuklar kendi aralarında teneffüste konuşuyorlar "İnananlar bu binada, inanmayanlar öbür binada eğitimlerini görüyorlar." Yetmedi; şimdi okullarda karma eğitime son vermeye çalışıyorsunuz; kız sınıfı, erkek sınıfı, kız katı, erkek katı, kızlar sabahçı, erkekler öğlenci gibi bir eğitim sistemine doğru gidiliyor ve Türkiye'nin geleceğiyle ciddi anlamda oynuyorsunuz ve büyük bir kötülük yapıyorsunuz.

Bu talep tabii ki masum bir taleptir. İnsanlar, öğretmenler hafta içi ve hafta sonları dershaneye geliyorlarsa, okula geliyorlarsa, ders veriyorsa mutlaka bunun bir karşılığının da olması gerekiyor. Buna bir itirazımız yok ama temel anlamda eğitimi getirdiğiniz nokta Türkiye'nin geleceğine bir dinamit koyduğunuz hakikatini burada söylememiz gerekiyor.

Sayın Seçer yine söyledi, ikinci kez Sayın Seçer'in ismini zikrediyorum. Tabii ki burada çalışanlar yani şimdi bugün Plan ve Bütçe Komisyonu toplandı, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri, bizler ücretlerimizi alacağız ama Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen siz değerli bürokratlar veyahut da çalışanlara bir ücret yok; böyle bir adaletsizlik olur mu? Buraya her kim geliyorsa, hizmet veriyorsa, kaloriferi yakanından yazarına, çizerine, kapıcısına varıncaya kadar herkesin bu ücretten faydalanması gerekiyor ama bununla ilgili burada bir düzenlemeyi göremiyoruz. Dolayısıyla ağaya var marabaya bir şey yok burada arkadaşlar. Marabaya da mutlaka bir şeylerin verilmesi gerekiyor. Sayın Erdöl, dolayısıyla bu düzenlemenin de bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.