| Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Aydın Milletvekili Metin Yavuz ve 60 Milletvekilinin, Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2985) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 01 .07.2020 |
RIDVAN TURAN (Mersin) - Bu önergede geçen, kamuoyunu yanlış bilgilendirme konusu biraz
netameli bir konu. Şimdi, iki şeyi birbirinden ayırmak lazım: Bunlardan bir tanesi şarlatanlık, bir diğeri ifade özgürlüğü. İkisi arasındaki mesafe çok yakın olabilir, duruma göre de bazen çok uzak olabilir. Burada anlatılan şey, öylesine geniş bir kapsama hitap ediyor ki kurulacak olan Bilim Kurulunun arzusu doğrultusunda ceza verilmeyecek birine ceza verilebilir ya da tam tersi söz konusu olabilir. Şarlatanlıkla bilimsellik arasındaki fark, biraz şöyle bir fark: Biz, bir komisyon çalışmasına İbrahim Saraçoğlu'nu çağırdık. İbrahim Saraçoğlu geldi, bize otların faydalarından bahsetti -bereket ki komisyonda çok sayıda hekim var, bunların bir kısmının akademik kariyeri var- dedi ki: "Ya, falanca otu yerseniz kadınlarda, gebelik dönemlerinde sancıları azaltıyor, bilmem ne yapıyor, kolay doğum..." Şimdi, kadın doğumcu arkadaşlar "Ya, nereden çıkarttınız siz bunu?" deyince "Vallaha falanca geyik doğada bu otu çok tüketiyor ve bu geyiklerin doğumlarında bunun çok faydalı olduğuna ilişkin gözlemimiz var." dedi.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Geyikler mi söylemiş?
RIDVAN TURAN (Mersin) - Bu, tahmin edersiniz, komisyonda muazzam bir kaos yarattı, herkes itiraz etti buna, "Bu, olabilecek bir şey değil." dedik. Yani bilim adına konuşuyorsanız, gözlem, kuşkusuz bilimin adımlarından bir tanesidir ama bir hipotezi kanıtlamak ya da çürütmek mutlaka, mutlaka bilimsel çalışmaya, deneye ihtiyaç gösterir. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok, bunu anladık.
E, peki şimdi, Bülent Şık'ın yayınladığı bir metin var, üst üste yazdığı yazılar var ve bu sebeple şu anda yargılanıyor; on iki yıl civarında bir ceza istiyorlar. Bu, Sağlık Bakanlığıyla yapılan bir çalışma, beş altı yıl öncesinde yapılmış olan bir çalışma; Türkiye'de Antalya, Trakya havzası, Ergene bölgesi başta olmak üzere Kocaeli bölgesindeki bazı sebzelerdeki ağır metal oranlarına, toksik madde oranlarına ilişkin bir çalışma ve çalışmanın sonucunda da şunu söylüyor -meteorolojiyi de anlatmış- diyor ki: "Bu veriler, şu şekilde çalışıldı, bunun sonucunda ortaya çıkan şey şu: Şu sebzelerdeki oran son derece yüksek. Bu, kanser başta olmak üzere, hormonal sistemin çalışmasını bloke eden, hormonları taklit eden, özellikle büluğ çağı öncesindeki çocuklarda -kızlar başta olmak üzere- şu tür hastalıkları yapma potansiyeline sahip olan bir durumdur." Şimdi yargılanma gerekçesi bu, halkı infiale sevk etmek. Hadi onu geçtik -Kayahan Pala, benim de hocam, çok saygın bir halk sağlığı hocasıdır- Kayahan Hoca'ya soruşturma açılmış, sebebi "Pandemi konusunda risk giderek büyüyor, bu konuda bu rahatlığa kapılmamak gerekir, açıklanan verilerin de yeterince şeffaf olmadığını düşünüyorum." demesi. Şimdi, bunun için soruşturma açıldı.
Biz, örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Twitter, bilmem ne kapatılsın." demediği bir ülkede yaşıyor olsaydık yani düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde gerçekten engeller olmamış olsaydı, bu meseleler kolay konuşuluyor ve tartışılıyor olsaydı o zaman denebilirdi ki: "Ya, bu Bilim Kurulu objektif kararlar verebilir." Türkiye'deki düşünce ve ifade özgürlüğü standardı dikkate alındığında bunun, farklı söyleyen, farklı düşünen insanların boynunda Fransız ihtilali giyotini gibi bir tehdide sebep olacağını, Demokles'in kılıcı gibi tepesinden eksik olmayacağını görmek gerekli.
Nerium oleander ekstresi, Doktor Özel zamanında, hatırlarsınız 80'li yıllardı, tartışıldı. Adam linç edildi burada, hem de Bilim Kurulları tarafından linç edildi; sonra öğrendiğim kadarıyla, mutasyonu engelleyici etkisi sebebiyle yurt dışında patent aldı. Ya da ben size desem ki şimdi -o Bilim Kurulu beni yargılayacak- : "Ya bu glifosat kanserojen kardeşim." Diyecekler ki bana: "E, Avrupa Birliğinde kullanılıyor." Bakanlığa sorduğum için söylüyorum, bizim diğer komisyonda gündeme gelmişti, "Ya, Avrupa Birliğinde kullanılıyor." Şimdi ben bunu söylediğimde, bunu yayınladığımda -herhangi bir bilimsel çalışmanın olmadığını varsayın bu madde hakkında- halkı beslenme alışkanlıklarından uzaklaştırmış, dehşete, paniğe sevk etmiş mi oluyorum? Böyle mi olacak yani?
Arkadaşlar, yasalar, en kötü ihtimalle nasıl uygulanır diye düşünülmeden yapılırsa bu, ifade özgürlüğünün önünde çok büyük bir engel olur.
Sizin ifade ettiğiniz şey Sayın Başkan, şarlatanlık; zaten meslek örgütleri buna karşı mücadele ediyor, mahkemeler de mücadele etsin, bunda sorun yok.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bir mevzuatı yok şu anda.
RIDVAN TURAN (Mersin) - Hayır, hayır, bunun mevzuatı var. Mesela bir hekim çıksın desin ki: "Tavuklar kanser yapıyor." Deontolojik açıdan bir defa...
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Özür dilerim; daha önce mahkemeye verildi defalarca ve görevsizlik, yetkisizlik sebeplerinden ve mevzuat eksikliğinden dolayı hiç kimse bir ceza almadı.
RIDVAN TURAN (Mersin) - Ceza kanunuyla alakalı bir eksiklik olabilir ama meslek kuruluşlarının, örneğin Türk Tabipler Birliğinin deontolojik ilkeleri doğrultusunda böyle söyleyenler ceza alırlar. İşte, geçtiğimiz günlerde Canan Karatay'ın şekerin gebelikteki etkisi üzerine bazı ifadeleri asla kabul etmeyeceğimiz şeyler. Bilimsel olarak tersi kanıtlanmış olan şeyler sebebiyle deontoloji kurulu Canan Karatay'a ceza verdi. Bu mekanizmalar böyle yapılır. Ama bir bilim kurulunun önüne ki bilim statik bir şey değil... Ola ki bilim kurulunun ufkunda olmayan bir şeyi ben keşfettim ve bunu paylaştım. Onunla mücadele etmek aslında bilim kurullarının, otoritelerin harcı olmalıdır. Yani onu inzibati yöntemlerle ortadan kaldırmaya çalışmak çok genel bir benzetmeyle biraz şeye benzer, yani "Dünya dönüyor."u yargıladılar, üç gün sonra anlaşıldı ki dünya dönüyor. Bilim çünkü o seviyeye geldi, Galilei'nin meşhur hikâyesine döner. Dolayısıyla, bilim kurulunun düşünce ve ifade özgürlüğü, bilim kurulunun inisiyatifi dâhilinde olan bir şey değildir, bunlar temel hak ve özgürlükler kapsamındadır. Ben bunu söyleyebilirim, bir şeyi görmüşümdür, bu alanda çalışan biri olarak tespit etmişimdir, bunu söyleyebilirim ama bu meselenin üzerine inzibati yol ve yöntemlerle gittiğinizde, ben biliyorum, üç gün sonra, Hükûmeti eleştiren herkesin bir biçimiyle geçeceği bir kıldan ince, kılıçtan keskin köprü hâline dönüşecek bu. Bir de, kusura bakmayın, yani iktidarın demokrasi kuturuna, demokrasisine güvenmek için elimizde hiçbir veri yok. Yani olsaydı bir şeyler gerçekten düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda, derdik ki: "Ya, bu oluşacak olan bilim kurulu da objektif davranacaktır, dolayısıyla böyle bir sorun ortada kalmayacaktır." Kayıhan Pala gibi, Bülent Şık gibi daha ismini sayabileceğim çok sayıda insan var, bunların kendi uzmanlık alanlarında yaptıkları yayın sebebiyle yargılandığı bir ülkede -bilim kurulunun nasıl oluşacağı başka tartışma konusu, iktidara ne kadar yakın olacağı başka tartışma konusu- bilim kurulunun iki dudağı arasında insanların x konusundaki görüşlerini sıkıştırırsanız, buradan doğacak şey, Türkiye'nin demokrasi krizini bir kat daha artırmak olur. Dolayısıyla, mesele, burada yalnızca sağlıklı gıda meselesi değildir, aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğüdür ve düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir otoritenin tasallutu altında tutulamayacak kadar mukaddestir, temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmelidir.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Teşekkür ederim.
Bir soru sorabilir miyim? Cevap vermek istemeyebilirsiniz. Şu anda Türkiye'deki yargıya kanaatiniz nedir, yargının vermiş olduğu kararlara itibarınız nedir? Adil yargı...
RIDVAN TURAN (Mersin) - Ben çok yargılanmış biri olarak asla güvenim yok, açık söyleyeyim yani.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Tamam, şimdi, bakın, bu...
RIDVAN TURAN (Mersin) - Ben size nelerden yargılandığımı söylesem Sayın Başkan yani bir mizah dergisi çıkar iddianameler üzerinden.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Hayır, sadece bu yeterliydi, eyvallah, bu gerekliydi bana şunun için...
RIDVAN TURAN (Mersin) - Bunların bir kısmı da FETÖ'cü hâkim ve savcılar zamanında.
BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Anladım. Rıdvan Bey, şunun için söyledim, bakın, velev ki şu demin bahsettiğiniz, isimlerini anarak konuştuğunuz davalarda sizin şu anda kararlarına itibar etmediğiniz -size göre tabii- yargı bir karar verecek, değil mi? İyi ya, biz bu alanı bilimsel alana çekiyoruz, "Bilim adamları da buraya bir görüş bildirsin." diyoruz. Aslında, size göre -tekrar ediyorum tırnak içerisinde- bu alana bir ferahlık getiriyoruz ve bilim insanlarını katıyoruz.
RIDVAN TURAN (Mersin) - Hayır, öyle yapmıyorsunuz Sayın Başkan. Siz, bilimin meşruluğunu kullanarak bu insanların üzerindeki antidemokratik baskıyı, baskı ortamını meşrulaştırıyorsunuz. Şöyle diyeceksiniz: "Ne diyelim kardeşim? Bak, heyet karar vermiş, bilim kurulu karar vermiş." Bilimle bu işi meşrulaştırmak doğru değildir. Ben biliyorum, adım kadar eminim, inşallah tersi olur falan da demiyorum, kesinlikle eminim, bilimi kullanarak bu insanların farklı yaklaşımları üzerinde bir baskı uyguluyorsunuz, bir tasallut var burada açıkça yani. Sizin söylediğiniz gibi olsa eyvallah, başım gözüm üzerine, hiç tartışmam yani.