KOMİSYON KONUŞMASI

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben hemen bu kanun teklifi üzerinde şunu belirtmek istiyorum: Şimdi, bu iktidar döneminde çeşitli reformlarla yargıda birtakım değişiklikler yapıldı. Tabii, bu reform süreci, yargıdaki reform süreci uzun bir süredir, 2011 yılından itibaren temel yasalarda çok ciddi değişikler yapılmak suretiyle işe koyuldu. Peki, ne oldu? Bu 2011 yılından bu yana o kadar çok değişiklik yapıldı ki âdeta Türkiye'nin hukuk coğrafyası, hukuk zemini tamamen değiştirildi ve değişikliğe uğratıldı. Tabii, o zamanda da -tartışma sürecine şöyle bir baktığımız zaman- yine muhalefete çok ciddi itirazlar var, çok ciddi muhalefet var. Nedeni de şu: Yine, mevcut olan iktidar kanun yapma sürecine girişirken daha çok meslek kuruluşları, sivil toplum örgütlerinden görüş almadığı, ciddi bir şekilde bir çalışmanın içerisine girmediği de tarihsel bir süreç. Bu, neyi getiriyor? Bu, yeni yeni reformları beraberinde getiriyor, sözüm ona, reformları beraberinde getiriyor. Neyi getiriyor? Bu, hukuk sisteminin gerçek anlamda oturmamasını, hukuk sisteminde ciddi sorunları beraberinde getiriyor.

Şimdi bu "reform" ne demek? Değerli arkadaşlar, reform "yenilik" demek yani "hukukta yenilik" demek "yaşamda yenilik" demek. Peki, bu yasalarla yenilik getiriliyor mu, biraz ona bakmamız gerekiyor. Şimdi, bu, Anayasa'ya olan aykırılık sürecinde dile getirildi. Bunların başında 36'ncı madde geliyor ve Anayasa'nın 138'inci maddesi de bugünkü kanun teklifini ciddi bir şekilde ilgilendiren Anayasa maddesi. Yargı mercilerinin önünde davalı ve davacı olarak herkesin adil yargılanma hakkı olduğu söyleniyor. Bu, 36'ncı maddede var. 138'inci maddedeyse "Hiçbir makam veya merci, mahkemelere emir veremez." diyor. Peki, mahkeme kimdir? Mahkeme süjelerinden bir tanesi de savunma makamıdır, savunma makamının kendisi de, temsiliyeti de barolardır.

Şimdi, tabii, şöyle son yirmi otuz yıllık bir sürece baktığımız zaman, Türkiye'deki yargı sistemine baktığımız zaman, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığımızı burada belirtmek istiyorum. Ne oldu peki bu süreçte? Değerli arkadaşlar, yargının aynası yargının çok iyi işlemediğini, verdiği kararlarla çok ciddi hak ihlallerine çözüm getiremediğini de çok net bir şekilde görüyoruz. Bakın, biz dün bu kanunun görüşmelerine başladık, bu Komisyonda başladık. Tarihsel olarak baktığımızda 2 Temmuzda ne oldu? 2 Temmuz 1993 yılında -bugün 3 Temmuz- Sivas'ta onlarca aydın yakıldı. "Sivas katliamı" diye tarihe geçen bu katliam çok ciddi bir şekilde Türkiye'de mevcut olan bir hukuk sistemini de beraberinde getirdi. Ne oldu bu katliam sonucunda? Değerli arkadaşlar, bu katliam sonucunda bu yargı ciddi bir sınavdan geçemedi. Yani yargı artık öyle bir aşamaya geldi ki mevcut olan, göz göre göre yapılan bir katliamda ciddi bir karar veremedi, dosyanın büyük bir kısmı zaman aşımıyla yüz yüze bırakıldı.

Yine, değerli arkadaşlar, bakın, buna benzer bir katliam Çorum'da meydana geldi. Bu Çorum katliamı da günlerce sürdü ve 57 canın yaşamına neden oldu. Yine, yargı bu konuda da gerçek anlamda sınıfta kaldı ve bu anlamda maalesef iyi bir sınav vermedi. Bakın, yargı makamının önemli süjesi olan savunma makamı şu anda hedefte. Yargıya güven ilkesi yüzde 20'lerin de altında, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde ise 128 ülke içerisinde maalesef Türkiye 107'nci sırada. Bakın, mahkemeler karar verirken bir kulağı maalesef sarayda, bir gözü ise kolluk güçlerinde yani soruşturma ve kovuşturma evresi tamamen bağımsız yargının dışında gelişme gösteriyor. Peki, bu reformlardan bunca kanun değişikliğinden kimler faydalanıyor? Maalesef belli bir elit, belli bir kesim bundan faydalanıyor yani halkın talepleri, mevcut olan meslek kuruluşlarının talepleri doğrultusunda değil belli bir elitin, belli bir kesimin talepleri doğrultusunda bu tür değişiklikler yapılıyor ve bu tür değişiklikler bu şekilde vücut buluyor. Bakın, 78 tane baro, hep söyleniyor, söylemeye devam edeceğiz, bu kanuna karşı olduğunu söylüyor ve Türkiye'deki neredeyse bütün avukatların temsiliyetini alan bu barolar, bu kanunun yapılma sürecinde kendilerine sorulmadığını, düşüncelerinin alınmadığın bas bas bağırarak meydanlarda bunu dile getiriyor fakat ne yazık ki bunların bu isteklerine ve bunların bu taleplerine sessiz kalınıyor. Bakın, çok acı ki meslektaşlarımız şu anda bir duvar dibinde oturdular ve bu kanun yapma sürecini uzaktan izlemek zorunda kaldılar. Bakın, biz gerçekten tarihsel bir utançla karşı karşıyayız. Bu meslektaşlarımızı Meclisin bahçesine getirip oturup bir çay bile ikram edemiyoruz. Ne acıdır ki günü gelecek bu insanlara, bu meslektaşlarımıza, bizim ihtiyacımız olacak. Bakın, mahkeme salonlarında maznunun yani kamu gücüne karşı suçlanan kişinin aleyhine bu kadar delil toplama yetkisine sahip olan bir güce karşı kişinin tek sığınabileceği makam; avukatlık makamıdır, savunma makamıdır.

Bir teoriye göre, devletler, sistemler vatandaşlarının mevcut olan bir düzeyde olmamaları nedeniyle kendilerini kusurlu hissettikleri için avukatlık makamının icrasına neden oldular ve bunun için öyle bir makam yarattılar ki maznun yani suçlanan kişinin sığınabileceği bir alan olsun diye fakat biz ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Biz, hak talebinde bulunan, kanun yapma sürecinde "Bize de sorun, bizim de taleplerimizi alın." diyen baro başkanlarını tartaklıyoruz, âdeta temel ihtiyaçlarını karşılayacak olan düzeyde buna engel oluyoruz ve meydanlarda kendilerine işkence uyguluyoruz. Bu, gerçekten talep edilen, bizim görmek istediğimiz tablo değil. Ben, buradaki bütün hukukçu meslektaşlarımın da böyle bir şeyi talep edeceklerine inanmıyorum, gerçekten inanmıyorum yani buna biz hep beraber bu tür uygulamalara karşı koyabileceğimizi de... Kesinlikle bu güce de sahibiz fakat ne yazık ki bu meslektaşlarımızın yani bizim hukuk devletinin gerçek anlamda kavuşabileceğimiz alana şimdilik sessiz kalıyoruz. Bunu yapmamamız gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, mevcut olan iktidarların kendilerine karşı olan birinci derecedeki birinci sorumlu gördükleri gerçekten barolardır, avukatlık makamıdır çünkü istemedikleri alan orasıdır. Eğer, bu alan da mevcut olan siyasal iktidarın tamamen etkisine girerse o zaman o ülkede, o toplumda gerçek anlamda yargının bağımsızlığından bahsetmek mümkün değildir ve olmayacaktır. Demokrasinin de en önemli damarlarından biridir savunma makamı. Bakın, yani ben şuna da inanıyorum ki bu salonda bir şekilde haksızlığa uğramayan bir tane insan bana gösteremezsiniz. Bizim ilk koşacağımız, bizim ilk sığınabileceğimiz alan avukatlardır ve savunma makamıdır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanun teklifiyle ilgili gerçek anlamda demokrasinin standartlarına uymayacak birçok hüküm var. Bakın, temsiliyet diyoruz, ondan sonra çoklu baro diyoruz; bunlarda gerçekten sıkıntı yaratacak çok hüküm var. Bir tanesi nedir değerli arkadaşlar? Bakın, bizim avukatlar olarak, bizim barolar olarak seçtiğimiz Barolar Birliğini biz eski, şu andaki, mevcut olan, meri yasada olağanüstü seçimli bir toplantıya çağırabiliyoruz, Genel Kurula çağırabiliyoruz. Ama bu getirilmek istenen değişiklikle biz bunu dahi yapamayacağız. Bir zırh oluşturuyoruz. Bakın, olağanüstü seçim isteme hakkını ortadan kaldırıyor bu kanun teklifi. Ne yapılıyor? Olağanüstü toplanmaya evet diyor fakat seçime hayır diyor. Bizim en temel hakkımız değil mi, en demokratik hakkımız değil mi? Beğenmediğimiz ve birçok baronun bir araya gelip değiştirmek istediği veya seçime götürmek istediği bir Barolar Birliğinin yönetimine ilişkin bir seçim talep etmek hakkımız değil mi? Bu anayasal bir haktır değerli arkadaşlar. Bakın, mevcut olan kanun teklifinde bu kısıtlama var.

Başka ne yapılıyor? Temsile müdahale ediliyor, temsiliyet gücüne gerçek anlamda müdahale var. Biz Anayasa'ya aykırılık sürecinde bunu dile getirdik. Neydi? Anayasa'nın 67'nci maddesinin ihlali söz konusu.

Bakın, bizim burada önerdiğimiz formül şudur: Yüzde yüz demokratik temsiliyet elbette ki mümkün değil fakat bizim şu anda adına konuştuğumuz, içeri almadığımız ve aynı zamanda maalesef tartaklanan o avukatların temsilcileriyle beraber... Toplam sayıları 120 bin civarında bir sayıdır şu anda avukatların Türkiye'deki mevcut olan sayısı. Peki, bu avukatların hepsi neden Barolar Birliğinin yönetimini de seçmesin? Çok mu zor? Bize göre kolay. Yani illaki 5 bin avukatın bir delegesi mi Barolar Birliğinin yönetimini seçsin? Bu konuda gerçek anlamda bizim de düşüncelerimizi, o baro başkanlarının ve baro yönetimlerinin düşüncelerini de alırsanız çok daha demokratik, çok daha istenilen bir yasayla biz bu işin içinden çıkabiliriz.

Değerli arkadaşlar, bakın, benim avukatlığa bakış açısıyla ilgili sizinle paylaşmak istediğim çok önemli bir husus daha var. Bakın, yargının kamu hizmetini yürüten avukatlık mesleğinin yapılmasına ve icrasına engel olan çok önemli, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan 2 tane kanun maddesi ve sistem var. Bir tanesi Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 130'uncu maddesi, diğeri ise Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160'ıncı maddesi. Bunlar neyi getiriyor değerli arkadaşlar? Bir tanesi soruşturma savcısının -bakın, bu çok önemli- şüphelinin de lehine olacak şekilde delil toplama yetkisi. Diğeri ise soruşturmanın gizliliği ilkesi. Peki savunmaya bakış açımız niye bu kadar değişiyor bu maddede? O şu demek: Savcının soruşturmayı başlatması ve delil toplama yükümlülüğünün olması ve yine aynı kanunun 157'nci maddesinde düzenlenen soruşturmanın gizliliği ilkesinin varlığı savunmayı yok saymaktır, savunma makamını yok saymaktır. Bakın, bu sanık lehine delil toplama yetkisi ancak ve ancak savunma makamında olması gereken bir yetkidir. Niye savunma makamında olması gereken bir yetkidir? Savcı, elindeki bütün mekanizmasıyla, bütün vasıtalarıyla kişiyi suçlayan, kişi aleyhine olabilecek olan delilleri toplama makamıdır. Peki, mantıken baktığınız zaman hem suçlayacak hem iddia edecek hem de sanık hakkında, yararına olabilecek olan delilleri toplayacak. Ya, bu savunma mantığına, mahkeme mantığına uymayacak bir ilkedir. Her şeyden önce bakın, değiştirilmesi gereken, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan çıkarılması gereken en önemli maddelerin başında geliyor bu. Biz eğer yenilik getireceksek, eğer biz reform yapacaksak savcı iddia makamıdır, avukat savunma makamıdır. Bu yetki tamamen avukatta olmalıdır. Çünkü maznunun sığınabileceği tek makam savunma makamıdır. Dolayısıyla bizim bunu derhâl değiştirmemiz gerekiyor. Bakın, bu, belki de gözden kaçan bir ilkedir ama çok çok önemlidir. Mesela, değerli arkadaşlar, birçok siyasi davalarda, özellikle bu son dönemlerdeki düşünürlere ilişkin, siyasetçilere ilişkin, gazetecilere ilişkin iddiada bulunan bir savcının, o kişilere, kişilerin lehine olabilecek bir delili toplamaktan bahsedebilir miyiz? Ya, uygulamada böyle bir şey yok. Uygulamada böyle bir şeyle karşılaşma imkânımız dahi yok. Dolayısıyla, savunma makamına bakış açısını sakatlayan ve gösteren önemli kısıtlamaların başında geliyor Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160'ıncı maddesi ve bununla beraber soruşturmanın gizliliği ilkesi de bu kadar, bu oranda yine savunma makamını kısıtlayan, savunma makamını neredeyse ortadan kaldıran önemli bir etkendir. Bakın, delil toplama yetkisini müdafiye veriyorsunuz, savunmana veriyorsunuz fakat uygulamada bütün kurumlar delil toplama yetkisine sahip olan müdafiye yani savunmaya kapalıdır. Bir şekilde önünde engel var ve delil toplama yetkisi ortadan kaldırılmış durumda. Ben, avukatlık yaptığım süreçte bunları çok iyi bir şekilde hatırlıyorum. Gittiğimiz bütün kurumlar bize kapalı, delil toplamaya çalışıyorsunuz -bakın, kanunda var, birçok kanunda olmasına rağmen, Avukatlık Kanunu'nda da var, bütün kurumlar, kuruluşlar avukatlara yardımcı olmak zorundadır, Avukatlık Kanunu'nda olan bir şey bu- gidiyorsunuz, bütün kapılar yüzünüze kapatılıyor. Dolayısıyla bu savunma makamına, barolara ilişkin olan değişikliği her şeyden önce bu çerçevede ele almak gerekiyor çünkü demokrasiye eğer ulaşmak istiyorsak, yenilik getirmek istiyorsak bunları ele almamız lazım.

Soruşturmanın gizliliği ilkesi de çok ciddi şekilde hak ihlallerini beraberinde getiriyor. Sizin müvekkilinizle yüz yüze kalmanız gerekiyor, müvekkilinize ilişkin olan suçlamalara ilişkin olarak savunma yapmak istiyorsunuz, hiçbir delile ulaşma imkânınız kalmıyor. Bakın, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda kural hâline gelmiş olan soruşturmanın gizliliği ilkesi söz konusu. Avukatlık mesleğinin, savunma makamının en önemli sorunlarının başında gelen yine gizlilik kararlarıdır. Siz savunma yapacaksınız. Bakın, silahların eşitliği ilkesi var yargılama hukukunda ama bir tarafı ağır basıyor, bir tarafın elinde bütün imkânlar var ama diğer tarafta savunma yapacak olan savunma makamının elinde hiçbir fırsat yok ve hiçbir bilgi ve belge yok. Dolayısıyla sizin tutuklamaya karşı savunma yapabileceğiniz, dayanabileceğiniz hiçbir deliliniz de yok, elinizde hiçbir imkân da yok. Dolayısıyla bu da önemli sorunların başında gelen bir husus, bunun da derhâl değiştirilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, biz sorunların çözülmesi için komisyonlarda çok geç saatlere kadar, sabahlara kadar bu tartışmaları yürütüyoruz. Biraz önceki hatipler de dile getirdiler, bizim önerilerimizi, yapıcı eleştirilerimizi bu iktidar gerçekten dikkate almıyor ama haksızlık etmeyelim, geçen Hukuk Muhakemeleri Kanunu görüşülürken yine avukatlara bakış açısıyla ilgili olan, hâkimin taraf olmayan avukatları duruşma salonundan atabileceğine ilişkin itirazlarımızı, ona ilişkin eleştirilerimizi dikkate aldı Komisyon ve bu mevcut teklif metninden çıkarıldı. Biz buna gerçekten mutlu olduk çünkü değerli arkadaşlar, biz birlikte bu işin üstesinden geleceğiz. Bakın, bir tarafı öteleyerek, bir tarafın ileri sürmüş olduğu düşünceleri yok sayarak biz gerçekten demokrasiye ulaşamayız. Bakın, biz bu anlamda gerçekten yani doğru bir kanun çıkarma çabası içerisindeyiz. 2011 yılından bu yana temel yasaların hepsinde değişiklik yapıldı; yine yapıldı, yine yapıldı. Bakın, benim elimde şu anda Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve bir kanun kitabı var, 4'üncü, 5'inci defadır değiştiriyorum; yazık değil mi bu kadar israfa ya, yazık değil mi bu kadar ağaç katliamına? Benim ofisimin raflarında binlerce kitap var, hepsi şu anda tedavülden kalkmış durumda. Biz niye peki daha sağlıklı bir kanun yapma sürecini yaşamıyoruz? Niye beraber, niye hep birlikte, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütlerinin de mevcut olan itirazlarını dikkate alarak kanun yapma sürecini yapmıyoruz veya buna ilişkin bir süreci yaşamıyoruz?

Değerli arkadaşlar, bakın, bir diğer önemli husus da şudur: Bakın, bu kanun teklifi sadece Adalet Komisyonunun gündeminde olması gereken bir kanun teklifi değil. Peki, neyi ilgilendiriyor? Bakın, Anayasa Komisyonunu ilgilendiriyor, bir; Çevre Komisyonunu ilgilendiriyor, iki; değerli arkadaşlar, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu ilgilendiriyor, üç. Tali komisyonlar olarak bu komisyonların muhakkak ki görüş bildirmeleri lazım, görüş belirtmeleri lazım.

Ben şurada hemen bir itirazımı... İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanının geçen gün bizim partimizin vermiş olduğu bir araştırma önergesine -özellikle bir işkence olayına ilişkin- Sevil Rojbin Çetin'e yapılan işkence ve sistematik hâle gelen birçok işkence olayına karşı yapmış olduğu konuşmayı gerçekten çok büyük bir talihsizlik olarak karşıladık. Dolayısıyla Sayın Başkanın o makamda artık oturmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü çok talihsiz bir konuşma ve çok talihsiz tespitlerde bulundu. Çünkü o makam kendisinin tasarrufunda olacak bir makam değil. Hepimiz insan hakkı ihlaliyle karşı karşıya kalabiliriz; bizim sığınabileceğimiz, bizim başvurabileceğimiz çok önemli bir Komisyon. Sayın Başkanın o şekilde konuşması gerçekten çok talihsiz olmuştur ve bana göre derhâl o Komisyon Başkanlığını bırakması lazım. Çünkü bu kurum, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün halkların ve bütün halkın, mazlumun, herkesin kurumudur ve herkesin sığınabileceği bir alandır. Onun için bunu gerçekten kabul etmek mümkün değil.

Şimdi, bakın, neden diğer komisyonları çok ilgilendiriyor? Bakın, Türkiye'de çok ciddi şekilde -dilim varmıyor ama- çocuk tecavüzleri ve istismarları var, kadın cinayetleri var, çevre katliamları var, insan hakları ihlalleri var. Baroların yapısındaki yapacağımız değişiklik bütün bu temel alanları etkileyebilecek olan alanlar. Dolayısıyla başka ihtisas alanlarının başka bir gözle bu kanun teklifini incelemeleri ve bu kanun teklifi hakkında görüş bildirmeleri bu halkların ve halkın yararına olacak değerli arkadaşlar. O nedenle biz, bu kanun teklifinin sadece bu Komisyonun incelemesinden geçirmek suretiyle yasalaşması durumunda beraberinde çeşitli sorunlar da getireceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla tali komisyonlara da derhâl bu kanun teklifi tevdi edilmek suretiyle bunlardan da görüş alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, çoklu baro ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Çoklu baro, her siyasi partiye yakın bir baronun kurulması demektir. Coğrafi anlamda kamusal hizmetin bölünmesi anlamına geliyor çünkü hedefte sadece 3 tane büyük baro var, bu 3 tane büyük baronun bölünmesi demektir; yargının özelleştirilmesine ilişkin çok ciddi bir müdahaledir. Bakın, Anayasa yargıyı tanımlarken hiçbir şekilde bölünmeye gitmemiştir. Bakın, Anayasa'daki tanımlama mahkeme ve yargı olarak bir; yasama, yürütme ve yargı olarak üç temel alan içerisinde bu muhakemeyi ya da yargı sistemini farklı ve bir bütün olarak ele almıştır. Her ne kadar biz 1982 Anayasa'sını bir darbe anayasası olarak görsek de bu, mevcut olan Anayasa'nın ruhuna, temel ilkesine aykırı olacaktır. Bakın, sadece yargıyı düzenleyen Anayasa maddesine değil, en az 7 tane Anayasa hükmüne aykırılık teşkil edecek mevcut olan bu kanun teklifi.

Maddeler kısmı geldiği zaman da yine düşüncelerimizi belirteceğiz ama şunu özellikle tekrardan belirtmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bakın, sokakta bizim görüşmelerimizi, bu konuşmalarımızı dört gözle bekleyen ve hiçbir şekilde kişisel bir menfaati ve kişisel bir çıkarı olmayan onlarca baro başkanı şu anda duvar dibinde oturmuş durumdalar. Bizim, değerli hukukçu meslektaşlarımdan ve milletvekili arkadaşlarımdan gerçekten talebimiz şudur: Bu kanun teklifini -bakın biz daha geneli üzerinde konuşuyoruz, maddelere geçmedik- geri çekelim; meslektaşlarımızı da hukukçuları da hukuk profesörlerini de üniversite kürsülerini de dâhil edelim, kadın örgütlerini, çocukların haklarını savunan örgütleri, gençleri, toplumun tamamını dâhil edelim ve bir daha değiştirilmeyecek şekilde demokratik bir yasa çalışması yapalım. Ancak bu şekilde bu toplum mutlu olacak, bu şekilde bizim meslektaşlarımız duvarların dibinde oturmayacak.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar.