| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .07.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben bir soru sorarak başlamak istiyorum kanun teklifini getiren arkadaşlara: Avukat transferi mümkün olacak mı bu yasaya göre ya da bu yasada avukat transferini engelleyen bir madde var mı? Yok. Hiç dikkatinizi çekmemiş anladığım kadarıyla. Yani hukuki olmanın ötesinde ahlaki sorunlara bile neden olabilecek bir yasayı görüşüyoruz şu anda, içinizde bunu bilen var mı arkadaşlar? Avukatlık Kanunu'nu değiştirdik, bu yasayı hayata geçirdik, çoklu baro sisteminde avukatların yer değiştirme imkânı var. Bir baro 2 bin sayısını tutturmak istiyor ya da o kentte rakibi olan baroyu bertaraf etmek istiyor, 2 binin altına düşürmek istiyor, yok etmek istiyor.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Avukatların ahlaklı olduğuna inanıyoruz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben de inanıyorum ama yasalar sadece inançlar üzerine değil, somut normlar üzerine kurulur.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Güveniyoruz da.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Avukat transferi gerçekleşirse -öyle ya- buna ilişkin bir engel var mı arkadaşlar? Yasayı getirdiniz, avukat transferini mesela; 15 tane avukatı bir barodan diğer tarafa transfer etmek için bir bedel karşılığı ya da bir siyasi hamleyle engelleyebilecek misiniz? Yok, niye biliyor musunuz? Çalakalem yasa yaptınız ve buraya getirdiniz, bakmadınız ya, avukatlar onu yapmaz, bunu yapmaz, şunu da yapmaz, "E avukatlar sandık başına gelmiyor." diye de eleştiriyorsunuz, çalakalem yasa yapıp getirmeyin buraya kardeşim. Süreç tuhaf zaten bakın, bu sürecin ortaya çıkış nedeni ne biliyor musunuz? Diyanet İşleri Başkanımız, mukaddes bir ay içerisinde durduk yere yaptı bir açıklama yaptı, hiç gerekli değildi bana sorarsanız ama yaptı, yaptı çok da üzerinde durmak gibi bir derdim yok.
Diyanet İşleri Başkanını, Anayasa tarif ederken diyor ki "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir." Anayasal bir tanım, görev bu; niye yaptı niye yapmadı o tartışmaya ben girmem, bir mukaddes içerisinde konuşulacak çokça konu varken...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ayetikerime okuyor, Diyanet İşleri Başkanı ne yapmış ya?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya yapmış, niye yaptı, yapmadı tartışmasına girmem diyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kendi işini yapmış yani.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ama o tartışmaya girmem diyorum sevgili arkadaşım. İşini mi yapmış? Yapmış.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İşi buysa Anayasa'ya göre yapmış, o tartışmada yokum.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Yani, Allah'ın ayetlerini söylemesin mi?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Allah'ın ayetlerini hepimiz söyleyelim sevgili kardeşim, polemiğe gerek yok, hukuk konuşuyoruz.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Diyanet İşleri Başkanı ne konuşsun, ne istiyorsunuz yani? Ayet okumuş.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Baroyla ne alakası var bunun?
TURAN AYDOĞAN - Devamını anlatırsam anlayacaksınız. Anayasal olarak görevi belli.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Niye bağırıyorsun?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Niye konuşuyorsun kardeşim, sözümü niye kesiyorsun ya?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Niye? Sen konuşurken biz...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Çok biliyorsan birazdan devam edersin. İzin ver konuşayım. Ne konuşacağımı sana mı soracağım? Sana mı soracağım ya?
OTURUM BAŞKANI GÜLAY SAMANCI - Arkadaşlar karşılıklı konuşmadan, lütfen. Turan Bey devam edin lütfen.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, susturun ondan sonra devam edeceğim.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Diyanet İşleri Başkanı size mi soracak ne konuşacağını?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sormayacak, sormasın dedim zaten.
OTURUM BAŞKANI GÜLAY SAMANCI - Arkadaşlar, lütfen karşılıklı diyalog içerisine girmeyelim. Siz devam edin.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Sen izin vereceksin, o okuyacak!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Size uygun bir ekmek attım, yiyin onu.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Turan ağabey, tamam sakin ol ağabey.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sevgili kardeşim, böyle bir müzakere olur mu?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Tadını kaçırma, hadi...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sormuyorum diyorum niye konuştuğunu, konuşabilir diyorum.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Turan ağabey, sen devam et ağabey, gerek yok.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Siz ön yargılıysanız bu benim sorunum değil, görevin Anayasa'daki tarifi bu. Çıktı mukaddes bir ayda konuştu. Onu konuşur, bunu konuşur beni ilgilendirmez, istediğini konuşabilir.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) - Evet.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ama aynı zamanda Ankara Barosu Başkanı da çıktı, o da bir konuşma yaptı, aynen okuyorum, dedi ki: "Kardeşim ben de bir açıklama yapıyorum, ben de bunun yasal bir dayanağını buldum kendime göre. Baroların kuruluş ve niteliğiyle ilgili Avukatlık Kanunu'nun 76'ncı maddesi hukukun üstünlüğünü, insanları haklarını vesaire savunmak, korumak. Ben de kendimce bir insan hakkını korumak için konuştum." Bütün mesele aslında buralarda başladı değil mi? O tarihe kadar önünüzde böyle bir yasa teklifi meselesi yoktu.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Diyanet İşleri Başkanına hakaret...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı da çıktı, dedi ki "Kardeşim bunlar çok oldu." Niye çok oldu biliyor musunuz? Barolar çevreye duyarlı, barolar insan haklarına duyarlı, barolar hukukun üstünlüğüne duyarlı, barolar Kaz Dağları'yla ilgileniyor, barolar Aladağ'daki yangınla ilgileniyor, barolar çocuk istismarıyla ilgileniyor. Bütün bunlardan kaynaklı olarak çok oluyorlar, haklısınız çok oluyorlar. Çok olmayacak barolar lazım. Çok ilginç bir süreç yaşadık o arada. Sayın Cumhurbaşkanı bunu söyledikten sonra herkes, ""Barolarla ilgili bir yasa çalışması var mı, yok mu?" tartışmasını başlattı; basın başlattı, siyasiler başlattı. Henüz bu yasa teklifi herhâlde cenin hâlindeydi o tarihte; Adalet Bakanı dedi ki: "Böyle bir çalışma yok ya. Bu baro başkanları niye konuşuyor, niye yürüyor? Nedir sorun? Böyle bir çalışma yok."
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Haberi yoktur!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hayır, sistemi tarif etti.
Barolar Birliği Başkanı da "Ya, yok böyle bir çalışma." dedi. Sayın Cumhurbaşkanı ertesi gün çıktı, dedi ki: "Hayır, bu çalışma var ve yapılıyor; ben sarayda bu çalışmayı yaptırıyorum." Aslında sistemi tarif etti Sayın Cumhurbaşkanı; "Bu sistemde bakanın bile dünyadan haberi olmadan bu değişiklik yapılabilir." dedi, özeti buydu. Şu, 2017 Anayasa değişikliğiyle getirmiş olduğunuz sistemde hükûmet yok, bakanlar sekretarya. Adalet Bakanını çok yakından ilgilendiren bir kanun değişikliği yapılıyor, haberi yok ve sonra, o Adalet Bakanının birlikte çalıştığı Sayın Cumhurbaşkanı, onu da kamuoyunun önünde küçük düşürecek şekilde "Hayır, böyle bir çalışma var." diyor; sistemin özelliği bu. Bu hangi sistem, biliyor musunuz? 1789 Fransız Devrimi'nden sonra çok güzel bir kelime hediye edildi demokratik hayatın içerisine: "Cumhuriyetçilik." "Cumhuriyetçilik" bugün anladığımız anlamda bir şey değil ya da ABD'deki cumhuriyetçiler ya da demokratlarla ilgili bir şey değil; "cumhuriyetçilik" bir katılım rejimi olarak tarif edildi, o dönemde burjuvazinin katılımının önü açıldığında işte bu "cumhuriyetçilik" terimiyle tarif edildi. "Katılarak yönetmek" tarifi ve bunun karşılığında da bir "monistlik" tarifi var, "monarklık" tarifi var; uzun yıllar içerisinde gele gele biz o monistliğe gelebildik işte. Bakanın haberi yok, bir yasa teklifi hayata geçiyor; buna "cumhuriyetçilik" diyemezsiniz, değil mi? Gözümüzün önünde oldu. Dememeniz lazım. Bir tek irade bu yasa teklifini hayata geçirdi. Ama ben öyle bakmıyorum, ben şöyle bakıyorum: Ya yine birileri sizi kandırıyor, aldatıyor, bir süre sonra istiğfar edeceksiniz ya da içinizden birileri diğerlerini kandırıyor, aldatıyor, bir süre sonra istiğfar edeceksiniz. Neden böyle söylüyorum? Sizin çok yakın savunuculuğunuzu yapan -az önceki konuşmamda da söyledim- Aydınlık grubu kendi gazetesinde yayınladı bu işi; bakın, gazete burada, elimde. Yazmış: Ekonomik zorluklar, artan işsizlik, coronavirüs, FETÖ tehlikesi, Mavi Vatan -siz bunlarla uğraşmıyorsunuz, karşılığında kıdem hakkına el uzatıyorsunuz- çoklu baro girişimi, Ayasofya, İş Bankasında CHP hisseleri, Kanal İstanbul, liyakatsiz atamalar, falan filan... Milletin değerlerine saygısızlık. Ama orada bundan bahsederken diyor ki "Bu proje 2009 yılından itibaren gündeme geldi." Devlet Denetleme Kuruluna bir rapor yaptırıldı, o raporda Sayın Gül'ün döneminde müfettişler dediler ki: "Türkiye'de bu meslek kuruluşlarının kamu tüzel kişiliğinde kalmaması lazım, başka bir seçim sisteminin olması lazım; sendikalar gibi, dernekler gibi, vakıflar gibi olması lazım." Sonra ilişkiler bozuldu. 2010 yılında Anayasa değişikliği de bu işin diğer parçası olarak yapıldı. Savunmayla ilgili kısım buradan gelecekti ama önce hâkim ve savcılarla ilgili kısım 2010 Anayasa değişikliğiyle o çok övülen, "Artık vesayet kalktı." denilen Anayasa'yla birlikte hayatımıza girdi. Bir örgüte yargıyı teslim ettiniz. O Anayasa'yı siz savundunuz. O Anayasa yapılırken bu tehlikeler söylendi. O Anayasa yapılırken siyaseti iyi bilenler dedi ki: "Bir gladyotik yapı hayatımıza girecek bu Anayasa'yla, gladyotik bir yapı hayatımıza girecek, hayatımızı teslim alacak, hepimiz felç olacağız." Dinlemediniz, o Anayasa'yı geçirdiniz. Aslında devamında meslek kuruluşlarıyla ilgili bu iş de geçecekti; aranız bozuldu, ilişkiler bozuldu, başka şeyler hayata girdi. Mali müşavirlerle ilgili bir yasa geçirdiniz, o yasayı Anayasa'ya uygun bulan Anayasa Mahkemesinin 2 üyesi de FETÖ'cülükten içeri atıldı. Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ediyorum. Eliyle koymuş gibi buldurdu, o 2 üye FETÖ'cülükten içeri atıldı. Yani, zaten zanlı bir Anayasa Mahkemesinin onayladığı bir karardan burada bahsederseniz size gülerler. Ama arada bir fark var, barolar esnaf odası değildir. Barolar, kamu tüzel kişiliğidir. Böyle bakmanız gerekir; öyle dernek gibi, sendika gibi, vakıf gibi örgütleyelim derseniz işin içinden çıkamazsınız. Sonra ne oldu? Sonra süreç başka bir yere evirildi, darbecilik boy göstermeye başladı ama onun öncesinde başka şeyler oldu. Belki bu salonda da arkadaşlarımız vardır, o zaman da bu barolarla ilgili eleştiriler vardı. Şimdi, yine, istiğfar ettiğiniz bir dava var, Balyoz davası... Balyoz davasını İstanbul Barosu Yönetim Kurulu bastı "Hak ihlalleri oluyor." dedi. O zaman siz alkışlıyordunuz o davayı gören hâkim ve savcıları. O zaman vesayet kalkıyordu, ortaya çıktı ki çok büyük bir sahtekârlık var yargının içerisinde daha sonra. O mahkemeyi basan İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kuruluna dava açıldı. O yıllarda İstanbul Barosunda farklı grupların adaylıkları söz konusuydu. İsim vermeyeceğim, aday olan gruplardan bir tanesinin temsilcisi aday, sizin yakinen tanıdığınız, şu anda pek ortalıkta görünmüyor. Demek ki iyi işler takip etmiş arkadaşımız. O arkadaşımız, Adalet Bakanlığına bir ihtarname çekti, dedi ki: "Bu baro yönetim kurulu yargılanıyor, beklemeye gerek yok. Kanunun 92'nci maddesine göre beklemeyin, bunun yerine beni kayyum olarak atayın." Darbeciliğe başladı çünkü genlerinde var. O arada gelişiyor o darbecilik, ayak sesleri geliyor Türkiye'de darbe yapılmasının. "Beni kayyum olarak atayın." dedi. Ya... Kayyum hikâyesi sizde eskiden başladı. Bakanlık buna bir cevap vermedi, hikâye böyle. O zaman barolara sızma işleri başladı, o FETÖ denilen ihanet grubu açısından. İstanbul Barosuna da bir üye sızdı, sonra İstanbul Barosu onu tespit etti, ismini söylemeyeceğim, dışladı. Bütün gruplarla sızma girişimleri yapıldı. O dönemde meşhur bazı dernekler vardı, onların da ismini vermeyeceğim çok iyi biliyorsunuz, içinde arkadaşlarınız vardır. O dernekler bu işin tacirliğini yapıyordu, işte bugünkü bu getirdiğiniz yasa teklifi gibi projelerin tacirliğini yapıyordu.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Turan Bey neden ismini vermiyorsunuz?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Gerek yok, burada olmayanların ismini vermeye gerek yok.
Efendim, süreç sıkıştı, bir darbenin ayak sesleri ortaya çıktı, bu projeler bir kenarda kaldı, hatta elle itildi, ortaklıklarınız değişti. O dönemde sizi eleştiren arkadaşlar bu yaptıklarınızı yani FETÖ kucak kucağa projeleri eleştiren arkadaşlar daha sonraki dönemde 2016 ve sonrasında sizin iktidarınızı destekler hâle geldiler. Buradan onlara sesleniyorum: O dönemde eleştirdiğiniz bir projeye şimdi nasıl destek veriyorsunuz? Çok üzülüyorum, çok üzülüyorum. Şimdi, neden bunu anlattım? 2016'yı geçtik, darbe tehlikesi savuşturuldu mu, savuşturulmadı mı en iyi yönetenler, sizler bilirsiniz, Millî İstihbarat Teşkilatı bilir, Sayın Genelkurmay Başkanımız bilir ve içinizde bu konuyla ilgili güvenlikle alakalı birimler bilir ama bu teklif oralardan gelme. Şimdi, birileri bizi uyutuyor, birileri bizi gene kandırıyor. O kandıran içimizden birileri mi, dışarıdan birileri mi ben de anlayamıyorum çünkü bu kanun teklifini siz getirmediniz ki, siz de bilmiyordunuz. Bu kanun teklifi Sayın Cumhurbaşkanının hazırlattığı bir kanun teklifi. Altında grup başkan vekillerinin imzası olabilir, milletvekillerinin olabilir. Ben, buna saygı duyarım, fazla bir şey söylemem. Sayın Cumhurbaşkanı partinizin genel başkanı, bir anayasal ucubelik söz konusu olduğu için kalkıp da vay niye böyle yaptınız falan demeyeceğim, genel başkanınız getirmiştir grubunuzun başındaki kişi olarak, siz de buraya getirdiniz ama işte iş böyle bir şey. Ortada daha önce doğum yapmak üzere olan, çocuk doğrulmak üzere olan bir süreç vardı, o çocuk durdu durdu bugün doğurtulmaya çalışılıyor, niye? O zaman karşı çıkanlar niye şimdi yandaşlık yapıyor, bir de bunu sormak lazım değil mi?
Şimdi, eleştirdiğiniz Avukatlık Kanunu da 1969 yılının kanunu değil. Ha bire 1969, 1969 deyip duruyorsunuz, o kanun ilk 1969 yılında yapıldı ama 2001 yılında 90'dan fazla maddesi değişti. O tarihlerde bu maddeler değişirken bakalım parti temsilcileri neler söylemiş? MHP sözcüsü İsmail Çevik, 2001 yılı, bu kanun yapılıyor, herkes ittifak hâlinde bu kanunu yaptı, bütün partiler ittifak hâlinde yaptı. Kimseyi eleştirmiyorum, herkes ittifak hâlinde yaptı, karşı olan kimse yoktu, müthiş bir uyumla beraber yapıldı bu kanun. "Tasarıyla, bağımsız yargının savunma kanadı avukatlık mesleği, bakanlık vesayetinden kurtarılarak yasal düzenlemelerle gerçek bağımsızlığa sahip kılınmış, mali ve mesleki yönden güçlü, güvenceli bir statüye kavuşturulması öngörülmüştür." Niye biliyor musunuz? Ondan önce gerçekten bakanlığın tasallutu var, vesayeti var. Yani 2001 yılına kadar öyle bir vesayet var, çok doğru bir şey söylüyor MHP sözcüsü, o tarih itibarıyla diyor ki: "Bu vesayet kaldırılıyor, hakikaten çok güzel bir yasa yapıyoruz. Teşekkür ediyorum."
DYP sözcüsü, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset yapan, Ahmet İyimaya: "Bu tasarı baroyu yeniden ele alıyor; Anayasa'nın meslek örgütleri tanımındaki daraltıcı sınırlar içerisinde yeniden bir baro tanımı geliyor. Gerçekten, şu anda, barolar ve Barolar Birliği Adalet Bakanlığının yasal vesayeti altında bulunan, bağımsız karar alma organları niteliğinde değil; bu kaldırılıyor ve aşağı yukarı, baroya, Barolar Birliğine vesayet tanımlarına girmeyen esnek bir karar alma mekanizması geliştiriliyor." Yani vesayeti kaldırmak sizden önce olan bir iş, siz, yine "Vesayeti kaldırıyoruz." diyebilirsiniz bu yasayla ama sizden önce birileri gelmiş, vesayeti kaldırmış. DSP sözcüsü bir şeyler söylemiş.
Şimdi esas ilginç olanı, dönemin Fazilet Partisi sözcüsü, sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi kurucularından Bülent Arınç... Ben şimdi soracağım, bu yasa eğer saraydan geliyorsa Sayın Bülent Arınç da Yüksek İstişare Kurulu üyesi bildiğim kadarıyla, ya istişare yapılmamış kendisiyle... Eğer istişare yapılmıyorsa kendileriyle bu millet bu yoksullukta niye para ödüyor bu istişare kurullarına. Haberi yok demek ki haberi olsa... Söyleyen bunu yapmaz. Demiş ki "Bir bakıma, Adalet Bakanlığının vesayeti daraltılıyor, Türkiye Barolar Birliği, mahallindeki baroların bir üst kuruluşudur. Anayasa'nın 135'inci maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından birisidir." Bugün bizim söylediklerimizi söylüyor vallaha ya. "Kamuoyunda Türkiye Barolar Birliği üzerinde olumsuz bir imajın bulunduğunu üzülerek düşünüyorum. Barolar Birliğinin tarafsızlığını yitirdiği ve politize bir kuruluş hâline geldiği kanaati yaygındır; özellikle başkanın şahsında, -o dönemde CHP'li birisi var galiba- siyasi düşünce ve ideoloji ön plandadır." Devam ediyor "Üzüntü verici bir olaydır. Meslektaşlarımızın çıkarlarını düşünme ve onları kollama açısından görevi vardır. Bir ikinci temsil ettiği savunma gücü karşısında Türkiye'de söylenebilecek, yapılacak çok şey vardır.". Yani övüyor o tarihte bu yasa teklifini.
Bir kişi daha var. Bir kişi daha var Abdullah Bey, onu da duymak istersin. Onu da sana söyleyeyim. Dönemin Fazilet Partisi sözcüsü, sonra da AK PARTİ kurucularından Cemil Çiçek. O da sanıyorum Hukuk Politikaları Kurulunda şu anda. Bu paralel kurullar ne iş yapar Allah aşkına ya?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Hukukta değil, Yüksek İstişarede.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - O da mı İstişare Kurulunda? Ağabey, o da maaşı alıyor, iş yapmıyor gibi geliyor bana, espri yapalım. Sayın Cemil Çiçek'e olağanüstü saygım vardır, bağışlasın, bunu bir espri olarak söylüyorum. Çok kaliteli hizmetleri olmuştur siyasi hayatımızın içeresinde, emeğinin karşılığını alın teriyle alan birisidir. Bu bir espriydi, öyle algılanmasını arzu ediyorum. O da "Türkiye'de gerçek anlamda bir hukuk devleti olacaksa böyle bir yasayı hayata geçiriyoruz." diye uzun uzadıya övüyor.
Başkaları da var; AK PARTİ kurucularından Ramazan Toprak var övenler arasında. Kaldırmaya çalıştığınız, eleştirdiğiniz yasa bu gerekçelerle hayata girdi gelirkenki konuşmalar bunlar. Ağabeylerinize sorsaydınız diyorum ya, hepimizin ağabeyleri bunlar siyasette, keşke sorsaydınız. Bu ithal bir yasa, saraya da ithal, saraya da ithal. Bu yasayı siz savunmaya devam edeceksiniz gibi geliyor ama durum bu. Sizin akil ağabeyleriniz bizim de ağabeylerimiz, ben de "ağabey" diyorum. O akil ağabeyler sizin kaldırdığınız yasayı böyle çıkardılar, siz şimdi politik çıkarlarınız için onları da zora soktunuz. Nasıl bir dönemden geçiyoruz da siz bunları yapıyorsunuz? Baro başkanları kapıda, arkadaşlar söylediler. İçinizde herkes o barolara üye, ben de İstanbul Barosu üyesiyim. Baro Başkanımın yanına gittim, özür diledim, çok özür diledim ve "Olman gereken bir Komisyon var içeride, bizden çok olman gereken bir Komisyon var. Kusura bakma, biz görevimizi yapmakla mükellefiz. Anayasal anlamda üzerimizde ve uhdemizde bir görev var, o yüzden bu Komisyonda olmam gerekiyor; yoksa senin olmadığın yerde benim de olmamam gerekiyor. Ben İstanbul Barosu üyesiyim. Baro Başkanımın alınmadığı alana eğer başka bir alternatifim olsaydı ben de girmezdim." dedim. Hâlâ oradalar. Ama esas başka bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Bu baro başkanlarının Meclis kapısında beklemesi çok üzücü, utanç verici ama utanç verici mesele yirmi yedi saat Ankara'ya sokulmamalarında oldu. Türkiye'de baro başkanları öyle rastgele insanlardan olmaz, bunu hepiniz bilirsiniz. Hukuk camiasında bilinen, güvenilen, bir şekilde hukukçuluğuyla beraber insani değerleri açısından da önem verilen insanlar baro başkanı olurlar; rastgele olmazlar, öyle sokakta bulup baro başkanı yapmayız kimseyi. Türkiye'de hukuku da iyi bilen insanlara sıradan bir polis memuru o gün Ankara girişinde hukuk öğretmeye kalktı: "Caddeden yürüyemezsiniz. Maskenizi takacaksınız. Sizi tartaklarım..." Tam yirmi yedi saat. İçinizden bir hukukçu bu konuyu sahiplenmedi ya. İstanbul Barosu üyesi olan arkadaşlarım var burada. Bizim kadar niye duyarlı olmadınız, sizin de başkanlarınız değil miydi oradakiler? İçinizde baro başkanlığı yapan arkadaşlarımız yok muydu? Dilsiz şeytanlık bize yakışıyor mu? Susmamız mı gerekiyor böyle durumlarda? Hakkaniyet ve adalet ne gerekiyorsa yiğitlik onu dile getirmek değil midir? Yiğitlik o değil midir? Mertlik o değil midir? Sadece siyaseten bakmamız mı gerekiyor bu olaylara?
Şimdi, o baro başkanları orada yirmi yedi saat tutuldu. Yine bu munis sistemin bir yanı ortaya çıktı, teşhir oldu orada. Biz hukuk kurallarıyla değil, bu munis sistemin temsilcileriyle yönetildiğimizi anladık. Tam yirmi yedi saat sonra çay içirilmeyen, yemek yedirilmeyen, orada tartaklanan, ona rağmen olgunca davranmaya çalışan, belki tuvalete gitmekte bile zorluk çeken, bütün insani ihtiyaçları tecrit edilerek -tam bir Filistin'de tecrit edilen- İsrailli askerlerin Filistin'de tecrit ettiği topluluklar gibi etrafları çevrilerek orada tutulan -sayısını bilmiyorum- 80'e yakın baro başkanı... Siz o aralar neyle uğraşıyordunuz, biliyor musunuz? Ermeni tasarısı meselesi o aralar yine konuşuluyordu; lobicilik yapacağınızı, bununla ilgili özerk bir kurum kuracağınızı ve kendinizi aklayacağınızı anlatmaya çalışıyordunuz. Hâlbuki bırakın onu tarihçiler yapsın, siz bu ülkeyi hukuka dayalı, doğru düzgün yönetin demem gerekiyor benim. O uğraşınızın karşılığı lobicilik yapacaksınız ya, lobinin Allah'ını orada yaptınız işte; o baro başkanlarını tartakladınız, Ankara'ya sokmadınız, Anayasa'daki seyahat özgürlüğünü engellediniz, Anayasa'daki toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını engellediniz, Anayasa'daki düşünceyi açıklama hakkını engellediniz, Anayasa'dan kaynaklı hakları olan hukukun üstünlüğünü dile getirme görevlerini engellendiniz ve dünyaya Türkiye'yi rezil ettiniz. Ne oldu şimdi biliyor musunuz? Biliyorsunuz hukukun olmadığı bir ülkeye kimse yatırım yapmaz, boş yere uğraşmayın bu işlerle. Hepimiz beraber aklımızı başımıza toplayalım. Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı ülke açlığa mahkûm olur, kıtlığa mahkûm olur, yoksulluğa mahkûm olur, işsizliğe mahkûm olur, dünya liginden silinmeye mahkûm olur. Hiç mi bu ülkeyi sevmiyorsunuz ya? Ben kendi adıma hiç kimsenin vatanseverliğini sorgulayamam, hepimizin, bu salondaki arkadaşlarımın aynı ölçüde vatansever olduğunu düşünüyorum. Niye siz böyle davranıyorsunuz? Vatansever insanlar ülkesinin dış dünyada itibarının sarsılmasına cevaz verecek işlere girerler mi? Yirmi yedi saat sonra Sayın Feyzioğlu -bir siyasiler, şunlar bunlar- Sayın Bakanın gönlünü etmişler demek ki ne olmuş bilemiyoruz birden bire "Artık girebilirsiniz, 200 metre yürüyün kardeşim, sonra da gidin Anıtkabir'de Atatürk'e saygı duruşu yapabilirsiniz." dediler. Hukukçusunuz, içinize sindirdiniz mi? Anayasa burada, baro başkanları oradaydı, hukuka dayalı olarak yönetilen bir ülke burası. Az önce söylediğim, cumhuriyetçiliği mi andırıyor size, monist bir sistemi mi andırıyor? Cumhuriyetçilikte böyle olmuyor. Benzer bir şeyi bugün yaptınız, bizi buraya tıktınız, saatlerdir. Allah sağlımızı versin hep beraber. Dert değil, bu millet için biz kızılcık şerbeti içer, kan kusar, işimizi yaparız ama Ankara Valiliğine vahiy geldi. Bugünden itibaren Ankara'da bütün toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasakladı. Ben o Valiye sormak istiyorum: Bugüne kadar aklın neredeydi? Bugüne kadar Ankaralıların sağlığı seni ilgilendirmiyor muydu? Bugüne kadar Ankara'nın sağlığından kim sorumluydu? Yarın barolar burada bir gösteri yapacaklar, toplantı yapacaklar diye mi aklınıza geliyor? Biliyor musunuz çok komik oluyor bu arkadaşlar. Siz bile bunun komik olmadığını söyleyemezsiniz, savunamazsınız. Bu neye benziyor biliyor muzunuz? Canan Kaftancıoğlu'nun kararının 23 Haziranda açıklanmasına benziyor. Bakın uyarıyorum, sonra gene istiğfar yapacaksınız, sonra gene diyeceksiniz ki: "O hâkimler oradandı, bu hâkimler buradandı, bize de kazık attılar." Bakın 23 Haziranda Canan Kaftancıoğlu'nun kararının açıklanması bize vız gelir, tırıs gider. Aslanlar gibi bir kadın, İstanbul'u elinizden almanın ana parçası, bizim için çok kıymetli. Kim yargılarsa yargılasın, bu saatten sonra Canan Kaftancıoğlu'nu beraat ettirirseniz, bağımsız ve tarafsız bir yargınız var demeyeceğiz, mahkûmiyete karar verdirirseniz de çok farklı şeyler düşünmeyeceğiz. Biz artık bu yargıya güvenmiyoruz zaten, aynen Sayın Cumhurbaşkanının yıllar önce söylediği sözü ben buradan söylüyorum. Yargının içerisindeki çok kaliteli arkadaşlarımı tekrar tekrar tenzih ediyorum ama onlara el çektirdiniz. Onları atıl görevlere attınız, yargıya jandarmalarınızı yerleştirdiniz, yargıya jandarmalarınızı yerleştirdiniz! Ben Meclis kürsüsünden söyledim: Majestelerinin yargısını oluşturdunuz. O majestelerinin yargısı, majestenin istediği şekilde çalışıyor, çalışmazsa da kellesi gidiyor.
Şimdi, Canan Kaftancıoğlu ne yapmış biliyor musunuz? Hep böyle ezbere konuşuyoruz ya. Canan Kaftancıoğlu'nun "tweet"lerinden bir tanesi, Cumhurbaşkanına hakaret sayılan "tweet"lerden bir tanesi ne biliyor musunuz? "İlkokul mezunu bir şizofreni başımıza bela ettiniz." Sayın Cumhurbaşkanı ilkokul mezunu mu? Tövbe estağfurullah, şizofren mi? Bu, bu kararın gerekçesi biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı, tartışma dışı olan bir "tweet"te, Sayın Cumhurbaşkanına kimdir bu biliyor musunuz? Fetullah Gülen'i eleştirmiş orada. İlkokul mezun ve şizofren derken, gerçekten tespitli bir şizofrenlik söz konusu bildiğim kadarıyla. Hanımefendi bunu söylemiş, sizin o bağımsız ve tarafsız yargınız, o saldırgan gazetelerinize ve trollerine yaranmak için bu hükmü vermiş. Sonra da ne olmuş biliyor musunuz? O 23 Haziranda karar açıklayan yine bağımsız ve tarafsız üst mahkemeniz, istinaf mahkemeniz, Anayasa'nın 143'üncü maddesinde bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı belirlenmiş olmasına rağmen -yine bu hükmü unutmaya başlamış mahkemeler, bir ara yazıyordular- bütün temyiz taleplerinin reddine diye bir karar vermiş. Niye, mesela ben merak ediyorum, bu "tweet"ten nasıl ceza verilir? Fetullah Gülen'i eleştirmek bu ülkede suç mu? Darbe yapmaya kalkan birisine siz kendiniz ağzınızı açıyorsunuz, gözünüzü yumuyorsunuz. Benim İl Başkanım eleştirdi diye ceza verdiniz farkında mısınız? Haberiniz yok çünkü size basın da ne servis ediliyorsa onları konuşuyorsunuz. İşte böyle bir yiğit kadına, 23 Haziranda kararını açıklayan mahkemeye ben şimdi soruyorum: Bizim bildiğimiz hâkimler kararlarıyla konuşurlar, karar tarihleriyle değil. Bu kararı niye 23 Haziranda açıkladın sen kardeşim? Yani daha öncede açıklayabilirdin. Hatta, sistematik olarak senin o tarihte açıklaman mümkün değil. Önünde tonlarca dosya var, iki yıl sürüyor, üç yıl sürüyor. İstanbul'un alınmasının birinci yılına bu kararı sen açıklıyorsan, ben seninle ilgili şöyle düşünüyorum: İstanbul'da bir vali vardı hatırlarsanız, sonra FETÖ'cülükten yargılandı, "Ihlamur ağaçları altında Gezi Parkı çok güzel." falan filan diyordu. Bir taraftan polis Gezi Parkı'ndaki insanların çadırını yakıyordu, diğer taraftan vali dalga geçiyordu aklımızla. Böyle şeyler mi yaşatıyorsunuz bize gene? Böyle şeyler mi yaşatıyorsunuz siz bize?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, toparlayabilir miyiz?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, ben Komisyon üyesiyim. Komisyon üyeleri ne kadar konuştuysa o kadar konuşmayı düşünüyorum. Beni uyarmayın lütfen. Yani hiçbir arkadaşımı rencide etmeden dikkatlice de konuşmaya çalışıyorum.
Ortada bir vaka var, bu vakanın kaynağı belli. Kaynağı belli olan bir yasayı getirdiniz, ben de size o kaynağı hatırlatmaya çalışıyorum. Bu ülkeye yaşattığınız vurdumduymazlıklarınız ve siyasi çıkarlarınızı hayata geçirmek için kurduğunuz iş birlikleriyle ilgili, burada İYİ PARTİ'den temsilci arkadaşım söyledi, sizden genç bir arkadaş çıktı dedi ki: "Biz Kemalistleri yok etmek için FETÖ'cülerle iş birliği yaptık." Ben o yaştaki bir arkadaşı dilime pelesenk etmem. Buydu yapılan, bunun karşılığında bu ülkeye büyük bir travma yarattınız. 200'den fazla şehit verdik, tonlarca insanımızın hayatı karardı. O arada açmış olduğunuz kuyuya masum insanları da attınız, onların hâlâ hayatı kararmış, kanun hükmünde kararnamelerle beraber geri dönüşleri nedense mümkün olmamış.
Şimdi, bu Ankara Valisi bu kararı neden verdi biliyor musunuz? Biz OHAL'i kaldırdık ya. OHAL'i kaldırdık, normal bir ülke olduğumuzu söylüyoruz. Hatırlarsanız kaldırırken 7145 sayılı Yasa'yı çıkardık. 7145 sayılı Yasa'yı çıkarırken size dedik ki: Bakın, bu mülki amirlere burada bu kadar yetkiler veriyorsunuz, zaten Anayasa'nın temel hak ve özgürlükleriyle kanun dışında oynanılması doğru değil ama burada kanunla tahvil ettiğiniz yetkiler yarın karşımızı kötü kullanılarak çıkabilir? Şimdi savunabilir misiniz Ankara Valisinin bugün bu kararı açıklamasını? Nasıl anlatacaksınız? COVID'in en yüksek olduğu dönemde bunu yapmamış. Şimdi, siz açıklıyorsunuz rakamları, sizin Sağlık Bakanlığınız açıklıyor "Her şey iyiye gidiyor. Salgın kontrol altında." diyor. Herkesi denize gönderiyorsunuz, uçaklarda yan yana uçurtuyorsunuz, buraya bizi tıkıyorsunuz ama Ankara Valiniz diyor ki: "Ankara'da vaka çok fazla arttı." Ne bu biliyor musunuz? Kamu görevlilerini böyle pervasızca kullanan insanlar olur ise kamuya olan güven iyice azalacak aynen yargıya olan güvenin azaldığı gibi.
Niye yargıya güven azaldı biliyor musunuz? Çünkü yargıçlar garip garip işler yapmaya başladılar. Başımızda tıraş öğrenmeye başladılar, hatta şöyle işler yapmaya başladılar: Bir karar verdiler, mesela Çağdaş Hukukçular Derneğinin dosyasının görüldüğü yerde bir hâkimle ilgili reddihâkim talebi yapıldı. Ayın 8'inde mahkeme kararını veriyor, o heyetin içerisinde reddihâkim talebi yapılan hâkim var, sonra o hâkim ayın 9'unda reddihâkim talebini reddettiğini yazıyor. Hukukçular var içinizde, mümkün mü? Reddihâkim talebinde bulunduğunda o reddihâkim talebi değerlendirilmeden o karar olur mu? 8'inde kararı veriyor, 9'unda reddihâkim talebini yazıyor ve bu Çağdaş Hukukçular Derneği de yargının bir parçası olarak "Biz adil yargılanmadık." diyorlar. Siz burada baroların sayılarıyla oynarken briket tuğla sayar gibi "5 bin avukat, 3 bin avukat, üst üste koyarsak ne çıkar?" diye hesaplar yaparken o çıkarlarını düşündüğünü iddia ettiğiniz avukatlar, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanmadıklarını söylüyorlar ve aynı zamanda da diyorlar ki: "Bizim adil yargılanma hakkımız elimizden alındı."
Bakın, ben de buna inanıyorum. Neden inanıyorum biliyor musunuz? Hakkında reddihâkim talebi olan bir hâkim 8'inde mahkemenin kararına katılır, 9'unda reddihâkim talebini değerlendirirse bu, yargı bağımsızlığının ya da yargıç tarafsızlığının objektif ve subjektif tarafları vardır. Subjektif tarafı, kendi iç ilişkisidir, kendinin bağımsızlığını koruyabilme alanıdır ama objektif olarak ben de baktığımız zaman o hâkim tarafsız değil diyorum, o hâkim bağımsız da değil diyorum. Bunu yapan hâkimden her şeyi bekliyorum diyorum.
Şimdi, bu hâle getirilmiş bir yargı var. Avukatları çok düşünüyorsunuz ya... Ben size bir şey daha söyleyeyim: 2 avukat ölüm orucunda. Allah uzun ömür versin, inşallah ölmezler. Diyorlar ki: "Biz adil yargılanmadık. Yargıtayda dosyamız var, bir an önce ele alınsın, adil yargılanma hakkımız ihlal edildi, sadece bu tartışılsın." Başka bir şey de söylemiyorlar, siyasi bir şey söylemiyorlar. Ben ölüm orucuna karşıyım, açlık grevine de karşıyım. İnsanın en eşrefimahlukat olduğunu düşünüyorum. Kendi canına kıyma hakkı var mı, yok mu o ayrı bir konu. Ama burada birileri ölüme yatacak kadar iddialı bir şekilde bir hukuksal deyimi bize hatırlatıyorsa bizim baroların sayılarıyla mı uğraşmamız lazım, avukatların bu sorunlarıyla mı uğraşmamız lazım?
Nedense kalbimizi körleştirdik ve mühürledik. Bu getirdiğiniz teklif, bugüne kadar görmezlikten geldiğiniz hukuksal birçok sorunun aslında üstünü örtecek bir şey de değil, daha fazla açığa çıkaracak bir şey. "Bağımsız" dediğiniz yargıda neler oluyor, ben size söyleyeyim: Osman Kavala davasını yaşadık, hepiniz biliyorsunuz; bir tahliye kararı verildi, Sayın Cumhurbaşkanı çıktı dedi ki "Tahliye edemezsiniz." Ertesi gün o insanlar tekrar tutuklandı, o mahkeme dağıtıldı. Hâlbuki mahkemenin hâkimi çok da işinize yaramıştı, bütün talepleri reddediyordu, kafasına göre takılıyordu -o davayı burada takip eden meslektaşlarım var- avukatları dışarı atmaya çalışıyordu. Bir dünya olayın yaşandığı bir mahkeme başkanı, artık işlevini tamamlamış diye onu da gönderdiniz.
Benzer bir yargılama Rahip Brunson davasında oldu, hepimiz onurumuza, içimize sindirdik, yuttuk. Sayın Cumhurbaşkanının o davayla ilgili çok iddialı sözleri vardı, sonra birdenbire biz rahibi teslim ettik. Ne olduğunu ben anlamadım, bunca yıllık hukukçuyum. "Uluslararası ilişkiler bunu gerektiriyor." dediler. İnanalım, uluslararası ilişkilere göre yargımızı kurgulayalım bundan sonra, başka ülkelerde öyle olmuyor ama. Siz, Amerika'dan Halkbank Genel Müdürünü istediğiniz de Trump size dedi ki "Benim yargım bağımsız, ben karışamam." Lobicilik yaptınız, onu bunu yaptınız ama Trump'la yapmadınız, başka yerlerde yaptınız. Orada anlamanız lazımdı, Amerikan halkı ne kadar onurluysa Türk halkı da o kadar onurludur.
Bir gazeteci yargılandı, önce niye yargılandığı konusu tartışılıyordu. O dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu ya da Sayın Cumhurbaşkanı konuşurken bir soru sorduktan sonra adamın hayatı kaydı, uzun süre arandı, sonra uzun süre tutuklu kaldı, iddianamesi hazırlanmadı; Sayın Merkel bir gün Türkiye'ye geldi, bazı görüşmeler oldu, o gazeteciler kırmızı halıyla, uçakla gönderildi. Ben, hiçbir vatandaşımızın kırmızı halıyla cezaevinden çıktığını görmedim, onlar kırmızı halıyla gittiler. Yargı sistemini bu hâle düşürenler utansın diyorum.
Şimdi, benim sormam gereken bazı sorular var, madem bu yasayla ilgili de konuşacağız ama önce şunu söyleyeyim: Bu monist sistemin başka yanlarını da hayata geçiriyorsunuz bu arada. İşte az önce kıdem tazminatıyla uğraşmaktan falan bahsediyordu Aydınlık gazetesi. İyisiniz aslında niye bunları yapıyor onu da anlamadım, arada bir baskı var herhâlde, bir değişiklik söz konusu, bilemiyorum. Bu monist sistem artık özgür basına da tahammül edemiyor. Bütün merkez medyayı kontrolünüze aldınız kardeşim, adamlar satmaz oldu, izlenmez oldu. Çünkü politik bir borazana döndüler, onları izleyen insanlar bıktı "Biz buralardan AK PARTİ ve ortaklarının bir şekilde politik propagandalarını mı izleyeceğiz." dediler, izlemez oldular. O medya grubu iş yapmıyor, karşılığında tarafsızlığını koruyan, zor koşullarda medya görevini yerine getirmeye çalışan gruplar iş yapıyorlar, siz saldırganlaşıyorsunuz.
Bir RTÜK Başkanınız var, Allah versin çok yerden geliri var, çok kıymetli bir arkadaş. İnsanın biraz yüzü kızarır ya! Bu ülkede 7 milyon insan neredeyse sıfır gelirle yaşıyor, bu ülkenin yüzde 70'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor, avukatların bile birçoğu neredeyse -burada bugün sorunlarını konuştuğumuz avukatlar- yoksulluk hatta bir kısmı açlık sınırının altında yaşıyor, o arkadaşımız o kuruma bu kuruma atanmış besleniyor. Allah versin. O arkadaşımız demişti ki "RTÜK anayasal bir kurumdur." Anayasal bir kurumun başında olduğunun farkında bile değil. İşte hukuk bilmemek, liyakatsiz adamları farklı farklı yerlere atamak böyle lastik patlatmaları da beraberinde getirir. Yaranacağız, yağdanlık yapacağız diye ne dediklerini bilmezler. Biraz daha akıllı olmaları lazım aslında, gene bu işleri yapsınlar da bence ifadelerinde biraz daha akıllı ve uyanık olsalar iyi olur. Eskiden bu işleri yapanlar kendilerini daha uyanık ifadelerle tarif ederlerdi. Öyle garip adamlar atadınız ki bu ifadeleri kuracak yetenekleri de yok, iki kelimeyi bir araya getiremiyorlar. Dedi ki "Sayın Cumhurbaşkanı bana ne söylerse emir telakki ederim." Bakın, monist sistem -anlattım ya size- çok haklı, çok haklı; onu atayan Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanı bütün üst düzey görevlileri atıyor. Bakmayın o seçilmelere falan, sizi de atıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sizi ne yapıyor?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bizi de atıyorlar ama bizim Genel Başkanımız bir çağrı yaptı: "Gelin, önce bu ülkenin demokratikleşmesini istiyorsanız Siyasi Partiler Yasası'nı..."
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sizi de atıyorlar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Oraya geleceğim, acele etmeyin.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sizi kiralıyorlar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Siyasi Partiler Yasası'nı... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Devam edin, devam edin, sonra devam edeyim. Ben sizi beklerim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Kiralık veriyorlar sizi!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Can...
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sizi kiralıyorlar.
MEHMET GÖKER (Burdur) - Haddini bil! Kimi kiralıyorlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben sizi beklerim. Bitti mi?
MEHMET GÖKER (Burdur) - Haddini bil! Neyi kiralıyorsun, kimi kiralıyorsun?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bitti mi? Sayın Başkan, ne zaman devam edeceğim? Ben beklerim.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Arkadaşlar, niye utanıyorsunuz? Atanıyoruz, atanıyoruz. Ya, siz başka bir yerden mi geldiniz? Sayın Cumhurbaşkanı atadı. Beni de Genel Başkanım atadı, Parti Meclisiyle beraber.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Hadi oradan!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, biz de dedik ki: Siz demokrasi...
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Orada farklı bir durum var...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Dinleyeceğim, tamam.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Geçen arkadaşınız Burcu Hanım Mecliste söyledi ya, oraya mı acaba atıf yapıyorsunuz, ben onu anlayamadım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Beni dinlersen anlayacaksın, biraz sabırlı ol.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Burcu Hanım'ın dediğini biliyor musunuz?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, devam edin.
Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben atandım kardeşim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Hayır, size laf söyledi.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Çilez...
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Size laf söyledi.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Söyleyebilir, söyleyebilir. Şimdi anlatacağım.
Şimdi, teklif getirdik, dedik ki: Kardeşim, siz demokrasi istiyorsanız geçin bu boş işleri. Gelin, halk seçsin milletvekili adaylarını. Barajı da kaldıralım, her şeyi de kaldıralım. Öyle sığınmayın rakamların arkasına, sığına sığına gelmeyin buraya. İşinize geldiğinde "İttifak.", işinize geldiğinde "Yüzde 2'lik gruplar girmesin." Hukukçu musunuz siz, nasıl hukukçuluk bu? Nasıl eşitlikçi bir anlayış?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan...
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Sana mı soracağız? Sen kimsin?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - "Yüzde 2 girmesin, yüzde 5 girmesin, yüzde 7 girmesin; bugün aklımızda, yattık, gece rüya gördük, yüzde 2 girsin."
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Hukukçuluğumuzu sana mı soracağız?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bu mu eşitlik ilkesi?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, konuya gelelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Konudayız.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Konuya gelelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bırakırlarsa gelirim.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Karşılıklı konuşmayalım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Tam da konunun göbeğindeyim.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - "Demokrasi" diye tarif ediyorlar, onların demokrasi diye tarif ettiği bu, anlatıyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Doğru, doğru, nereden baktığınıza bağlı.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Tabii, nereden baktığımıza bağlı. Ben buradan bakıyorum, tahammüllü olacaksınız.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Ona da karşı çıkmıştınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bitti mi? Devam edebilir miyim?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Devam edin, buyurun.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Yeter be! Başkan...
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim arkadaşlar, tamam.
Sayın Aydoğan, toparlar mısınız?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Toparlıyorum.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Ne toparlıyorsun ya?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Başkan, şeker düştü, arkadaşlara şeker ikram etmeniz gerekiyor.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şeker düşmüş, bakın.
Şimdi, demokrasi arıyorsanız buralarda arayacaksınız. "5 bin kişiye 1 delege." deyip demokratlık taslamaya kalkmayın. Bana şahsi olarak fikrimi sorarsanız, zaten büyük kent baroları açısından bir dezavantaj yaratılmış. Başka bir baroda neredeyse üç beş üyeye 1 delege düşerken 300 üyeye 1 delegenin düştüğü barolara "5 bin üyeye 1 delege düşsün." diyeceksiniz ve buna "Demokratlık." diyeceksiniz, öyle mi?
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Aynen öyle.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Devam edeceksiniz.
Şimdi, bakın, dedim ki: Çalakalem kanun yapıp geldiniz buraya, birisi tutuşturmuş ya da her neyse. Teklifin 17'nci maddesinde diyor ki: "Görevinden alınan baro başkanını, yönetim kurulu kendi arasından seçer." Mevcut düzenlemede de görevinden ayrılan başkan için yeniden seçim yapılması öngörülüyor. Aslında bir gariplik yok, değil mi? Öyle bakıyorsunuz ama şimdi, baro başkanı olmak için on yıllık tecrübe gerekiyor, yönetim kurulu üyesi olmak için beş yıllık tecrübe gerekiyor. Burada o yeterlilikten bahsetmiyor, diyor ki: "Yönetim kurulunun içerisinden birisini seçer." Atlamışsınız, ben hatırlatayım. Çalakalemlik... Olmuyor işte, olmuyor. Seçilen adam on yıllık yeterlilikle gelecek ve orada müthiş bir delegasyonun iradesiyle gelecek. Siz onu bir şekilde düşürdükten sonra, yönetim kurulu içerisinde beş yıllık birisini yönetim kuruluna seçtirebilirsiniz. Bakmamışsınız, hatırlatayım.
Şimdi, baro keseneklerini ballandıra ballandıra anlattı arkadaşlarımız. Ya, barolar bunları zaten yapıyor, mesleğe yeni başlamış olanlara da yapıyor, dönem dönem avukatların tümüne de yapıyor. Siz bütün bu kanunu bunun için yapmadınız ama işte havuç bu. Hani vardı ya, 12 Eylül 2010 Anayasası'nı geçirirken de havuç koymuştunuz. O neydi? "Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı..." Ne oldu? 260 bin başvuruyla -rekor başvuru- hak ihlalleri havada uçuşuyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı kendisi açıkladı, dedi ki: "Bize bu yıl, yıl içerisinde, 2019 yılı için 40 bin küsur başvuru oldu. Bunların yüzde 52'si adil yargılama hakkının ihlaliyle alakalı." Utanç tablosu, utanç! Bu kadar mı adil yargılama hakkı ihlal edilir bir ülkede, bu kadar mı olur kardeşim ya! Şimdi, bakın...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Arkadaşın bile dinlemiyor artık.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Canı sağ olsun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Buradaki zulmü anlatıyorum, zulmü. Bütün Türkiye'ye anlatıyorum. Bu zulmü herkese anlatıyorum.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Senin konuşmandan duyduğu zulmü anlatıyor.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Tanrıverdi arkadaşınız konuşuyor, ama arkadaşınıza saygı duymanız lazım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yine, bir çalakalemlik, dışarıda sevgili arkadaşlarıma da söyledim, bari burada bu kanun geçmeden düzeltin bunu. Daha önceki yasada, 49'uncu maddede Türkiye Barolar Birliğinin belirteceği resmî kılıkla duruşmalara girileceği belirtilirken şimdi diyor ki: "Cübbeyle girilir." Sadece cübbeyle bu kanunun lafzi yorumuna göre birisi gider duruşmaya girer, dikkat edin.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Bornozla değil yani cübbeyle.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Sen giymede!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sadece cübbeyi giyer, gider. Böyle kanun getirmeyin, buralarda mahcup olmayın. Bakın, "Güzel değişiklik yaptık." diyorsunuz, sadece cübbeyle girer mahcup olursunuz, ben sizi uyarıyorum, bakmadan geldiniz uyarıyorum, demedi demeyin. (Gülüşmeler)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Ne yaptın ya, milletin aklına karpuz kabuğu soktun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, bakın, zaten bu yasayla cübbenin önüne düğme koyacaksınız o kurtarır belki, o duruma düşürmez.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Sana kalırsa fermuar lazım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Fermuar lazım, tabii tabii.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Bak, kendi arkadaşların bile gülüyor sana ha.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, 50'nci maddede diyor ki: "Birden fazla baronun bulunduğu illerde -çünkü garabet bu yasa, bu yasayı toplamak mümkün değil- baro için ayrılacak yerin Türkiye Barolar Birliği tarafından tahsis edileceği ve kayıtlı avukat sayısının esas alınacağını..." Bunda da... Arkadaşlar, Türkiye Barolar Birliği baroların hiyerarşik kurumu değildir. Öyle bir yanı yoktur, ne bu yasada ne öbür yasada. Barolar Birliğine böyle bir iş yaptıramazsınız. Türkiye Barolar Birliği - az önce galiba sevgili kardeşim Atilla orada "Baro başkanlarının örgütüdür." falan diyordu ama- hiyerarşik bir örgüt değildir.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Evet, barolar diyor, Barolar Birliği.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Buradan ortaya ne çıkıyor biliyor musunuz? Siz baroların özerkliğini de, bağımsızlığını da kafanızda yok etmişsiniz. Yani yer tahsisinde bile kafanızda baroların ne özerkliği var ne bağımsızlığı var. Vazgeçin bu işlerden, bunlar doğru değil, bakın, bu maddeler doğru değil. Çoklu baroya takıldınız, nereye gideceğiniz belli değil. Şimdi, diyorsunuz ki... Yeni barolar kurulacak ya, yeni barolar, o barolar... Bu kanun yapılacak, bu kanunda ilginç bir durum var: Yeni barolar kurulduğunda altı ay içerisinde kuruluşlarını tamamlamaları yönünde bir hüküm koyuyorsunuz. Öbür taraftan da bu kanunda diyorsunuz ki: "Bu kanun çıktıktan sonraki ekim ayında barolar kongrelerini yaparlar, aralık ayında da Barolar Birliği kongresini yapar." Peki, altı ayda bu adamların süreleri var, ne yapacaksınız biliyor musunuz, benim demokrasi sevdalısı arkadaşlarım? Hiç demokrat olmayan bir işi o barolarda iki yıl uygulattıracaksınız, o baroların kurucu üyeleri, siz bu taraftan bu işleri hallederken iki yıl boyunca o baroları yönetecekler, farkında mısınız? Getirdiğiniz hükümler arasındaki çelişkileri görüyor musunuz? Ama ben size bir şey söylemiyorum ki kim hazırladıysa ona söylemek gerekir. Örnek verildi; Antalya Barosu örnek verildi, meşhur. Onu zaten örnek vermeye de gerek duymuyorum artık. Sizin demokrasi anlayışınız bu kadar, 4.950 ile 35'i eşit tutuyorsunuz, bulursunuz bir formülünü, çarparak, bölerek, altından üstünden çıkarak. Ama hiç kimseye anlatamazsınız, baro başkanlarına anlatamadınız. Siz zannediyorsunuz ki yaptığınız işi küçük barolar beğeniyor, 35-40 üyeli barolar da size karşı yürüyor şu anda. Niye? Akıllarını peynir ekmekle mi yediler, madem onlara kıyak yapıyorsunuz. Ama bu projenin bir yanı daha var: Bakın, çok sevdiğiniz Sayın Feyzioğlu, bunu 2013 yılında bunu söylüyor; 2013 yılında diyor ki o zaman FETÖ yapılanmasını eleştirmek için, işte bu Anadolu barolarıyla alakalı, küçük barolarla ilgili "Ayrı bir barolar birliği oluşturalım." deniliyor, Anadolu barolar birliği. Feyzioğlu karşı çıktı ona. Dedi ki: "Siz ne yapıyorsunuz, kardeşim, barolar birliği bölünür mü, olur mu? Vatana ihanetle suçluyor, basında demeçleri var. O zaman dönüp bugün sizi de vatana ihanetle suçlaması lazım, aynı şey, bu yapılanmalar öyle bir tablo oluşturuyor. Öyle Anadolu barolarına kıyak mıyak diye bir şey yok. Siz siyaseten kafaya koydunuz, onları da basamak olarak kullanıyorsunuz, büyük baroları parçalama niyetiniz var ama Türkiye'de kamu tüzel kişiliklerinin parçalanmayacağı anayasal emrine rağmen bu yolu yürüyorsunuz. Siyasi anlamda hırçınlığınız, aklınızın ve hukuk bilginizin önüne geçmiş. Hadi, anlatın kardeşim. Bir kamu tüzel kişiliği nasıl parçalanır? Hadi anlatın, biz de dinleyelim. Parçalasanıza Ankara Valiliğini ya da başka bir şey söyleyeyim. Konusu açıldı gene, kızarsınız diye korkuyorum. Herhangi bir kurumu ya. mutlu olmayanlar istesinler, "Biz bunun alternatifi bir kurum istiyoruz." desinler. Türkiye'nin yüzde 40'ının, 50'sinin mutlu olmadığı kurumlar var. Mesela, adalet sistemimizden Türkiye'nin yüzde 75'i mutlu değil. Ayrı bir adalet sistemi kuralım, kendimizi ayrı bir yerde yargılayalım deseler, ayrı mahkemeler mi kuracaksınız? Yahu, işte hepiniz biliyorsunuz, güven yüzde 25, yüzde 75'i mutlu değil. Ben bile yargı önüne çıksam tarafsız olacağına inanmıyorum. Şimdi, biz talepte bulunursak 5-6 ayrı mahkeme mi kuracaksınız bizler için. Ya böyle bir akıl olur mu? Böyle bir mantık olur mu? Böyle bir hukuk olur mu? Siz bize neyi anlatıyorsunuz burada, siz bize neyi anlatıyorsunuz? Ya çıkıp bir taneniz şunu söylesin: "Anayasa'nın 135'inci maddesine göre bu getirdiğiniz doğrudur."
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Doğrudur.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Öyle "doğrudur"la olmuyor işte. Ben ikna olacağım. Öyle baro keseneklerinin yarısını alırız, yarısını almayız hikâyeleri okumayın burada. Şimdi, siz de ikna olmuş değilsiniz, ben farkındayım. Eğer çok ikna olduğunuz bir şey olsaydı burada bizden daha çok konuşurdunuz. Sayın Cahit Özkan da baro keseneği yerine bu soruların cevabını verirdi. Ama üzülüyorum ben, size de üzülüyorum, haklısınız. Sizinle meslektaşız, daha çok yol yürüyeceğiz, bu üzüntümü paylaşmam gerekiyor. Neye darbe vuruyorsunuz biliyor musunuz? Bu ülkenin birliğine ve dirliğine darbe vuruyorsunuz. Yapmayın! Yapmayın! Ağzınızdan birlik, dirlik düşmüyor. Burada 4 tane bir tek olma falan filan, bayrak, ülke falan, her şeyi saydı arkadaşlarımız. Bu yargı meselesi Türkiye'nin birlik meselesidir çünkü adalet barışın teminatıdır. Burada barışı bozuyorsunuz şu anda. Bakın, "ak kardeşler barosu" kurulur yarın.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - "Öz aklar"
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bir dünya hâkim atadınız, onlar birbirini bulurlar yapışık ikiz gibi, sonra vatandaş ne yapar biliyor musunuz? Der ki: "Ben bu ak kardeşler barosunun avukatlarıyla gideyim hakkımı arayım." Yargının içine ederiz ya! Tavassutun Allah'ı olur adliyelerde, zaten var. Burhan Kuzu sırtınızda bir kambur, açıkladı: "Ben yaptım ama niye yaptım." dedi. "Yaptım ama niye yaptım, bana sorun." dedi, "Suç olmaktan çıktı, ondan dolayı yaptım." dedi.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - FETÖ borsası.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hâkim kapı kapı gezdi kendisini kurtarmak için, onun da hesabına giren bir dünya para çıkmış. Şimdi, arkadaşlar bu yaptığımız çocuk oyuncağı değil, arkadaşlarımız söylediler. Biz, burada yasa koyucuyuz, yasa koyucu vicdanıyla hareket etmemiz gerekiyor. Siyasal geleceğinizi teminat altına aldığınızı zannettiğiniz olay siyasal sonunuz olur. Aynen daha önce FETÖ örgütüyle yaşadığınız şeyleri yaşamaya başlarsınız çünkü sizin yargıda bir gücünüz yok, ben size söyleyeyim. Ben gittim, gördüm Anadolu Adliyesi'nde bir savcının odasına girdim. Tepesinde "HAKYOL" şeyi yazıyordu. Hayatımda ilk defa bir savcının odasında, bir siyasi simge gördüm, Atatürk haricinde şeyler gördüm.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bana sorun, çok var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, ben bilmiyorum. Ben bir tane gördüm. Şimdi, yarın...
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Siz bilinçli bir avukatsınız, suç duyurusunda bulundunuz mu?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yok, bulunmadım. Bulunmaya gerek yok, kimse dokunmaz.
(CHP sıralarından "Kimi kime şikayet ediyorsunuz?" sesleri)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben hayatımda kimseye suç duyurusunda bulunmadım. Şimdi efendim...
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - İsim verin, hangi adliye? Lütfen suç duyurusunda bulunun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)- "Anadolu Adliyesi" dedim.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Lütfen suç duyurusunda bulunun, beraber takip edelim, böyle bir şey olabilir mi ya? Doğru söylüyorum, ben de takip edeceğim. Yarın beraber gidelim, HSK'de beraber suç duyurusunda bulunalım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Benim meselem bir monist sistem...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yapma, yapma!
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - "Yapma" olur mu? Buyurun, Meral Hanım buyurun, beraber yapalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yüzlerce var, yüzlerce.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben beklerim arkadaşlar, siz bitirin.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, siz devam edin.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Nasıl devam edeyim efendim?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Devam edin.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ama susturun da devam edeyim.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Kim efendim, Sayın Başkanım, hangi savcı bu? Böyle bir şey olabilir mi?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Ya, zorlama fazla yani yok demek ki.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Elinizden tutar, götürürüm daha sonra.
Benim meselem bir monist sistemdeki gibi 2 vekil ilgilenince sorun çözülüyor değil, herkesin gözü önündeki bir olaydan bahsediyorum, cumhuriyet işlemiyor diyorum.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Beraber takip edelim, buyurun.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Ama bak, adliyeyi söylemeyeceğim...
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Hayır yani diyor ki: "Bir savcının odasında "HAKYOL" ibaresi yazılı." Ben de AK PARTİ milletvekili olarak...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya, yazar!
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Buyurun beraber gidelim, ben de takip edeyim.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Daha beterleri var.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Bak, yapma, yapamayacağın şeyi söyleme.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Birinci sınıf hâkimlere saygımız var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Var, var.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Bir sürü hâkim ve savcıyı zan altında bırakıyorsunuz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 1 kişi.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Böyle bir usul olmaz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özel, maksadınız hasıl oldu. Varsa isim verecektir, yoksa niye versin?
Sayın Aydoğan, devam edin.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Benden bugüne kadar basında sansasyonel bir şey duydunuz mu? Bir kişiyi şikâyet ettiğimi gördünüz mü?
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Turan Bey, size saygımız var, lütfen şikâyet edin, beraber takip edelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, bu HSK'ye şikâyet etmem. Neden etmem biliyor musunuz? O HSK, yaşam hakkını savunan Yargıçlar Sendikası Başkanına bir günde görevden el çektiren HSK. O HSK'ye başvurmam. Neden başvurmam biliyor musunuz? Demokrat Yargı Derneği de Başkanı da yaşam hakkına saygılı olmaya çalıştığı için onu da soruşturan HSK. Şimdi, ben ona niye başvuruda bulunayım. Boş verin bu işleri, kimi kime şikâyet edeceğimizi biz ileride biliriz, boş ver.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, bir saati geçti.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ama ağabey konuşamıyorum ki.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Bir saati geçti ama yani. Toparlayalım.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Tarafsızlığını yitiren bir savcı var.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Siz, Danıştayda Sayın Genel Başkanımıza hakaret eden Danıştay üyesine ne yaptınız ya? Bana ne anlatıyorsunuz?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, karşılıklı konuşmayalım.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Beraber şikâyet edelim, takip edelim.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özel...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bir Danıştay üyesi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na ağzına geleni söyledi. Ne yaptınız?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, toparlıyor musunuz.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Yok öyle bir şey!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özel...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, size uyarım şu: Siz hâkim olduğunuzu zannettiğiniz yargıya hâkim değilsiniz, kendinize gelin; yapmayın bu işleri, alırlar elinizden, seyredersiniz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Karşılıklı konuşmayalım Sayın Aydoğan.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, neleri kaybettireceksiniz bize...
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayın, süreniz bir saati geçti.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya, Başkan, konuşamadık ki.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Konuştunuz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bir saat daha konuşacağım şimdi.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bununla beraber hak arama özgürlüğüne bir darbe vuruyorsunuz.
SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Hadi oradan be!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bugünkü barolar hak arama özgürlüğünün tümünün önünde kale gibi öncü olarak duruyorlar.
Siz bugüne kadar siyasi görüşü dolayısıyla bir barodan atılan duydunuz mu? Duymadınız.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Daha ne konuşursun ya!
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Avukatlık yaptırmadılar ya!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aydoğan. Sayın Antmen'e söz vereceğim. Tamamlar mısınız... Sözlerinizi bağlayın.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Aksine ben size örnekler vereyim: İstanbul Barosu, 12 Eylülün hemen akabinde...
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Sayın Aydoğan, hangi şehirdeki savcı? Açıklayın.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Özel...
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Aydoğan, sözlerinizi tamamlayın.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya, nasıl tamamlayayım arkadaş!
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Hep sataşmaya mahal veriyorsunuz ve iş uzuyor. Karşı tarafa sürekli sataşmaya mahal veriyorsunuz. Sözlerinizi tamamlayın yoksa keserim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Kesemezsiniz.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Keserim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Onları susturacaksınız.
İstanbul Barosu, 12 Eylülde kapısına kilit vurulan, mühür çakılan baro.
(Karşılıklı laf atmalar)
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, sakin olun! Ne gerek var ya niye sertleştiriyorsun, ne gerek var yani?
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Başörtülülere zulmü yapan baro! Bir sürü başörtülü cezaevinde şimdi.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) - Ayağa niye kalkıyorsun?
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Cezaevindeki başörtülülerden haberin var mı?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kapat ağzını, kapat ağzını!
YUSUF BAŞER (Yozgat) - İstanbul'daki avukatlar ruhsat alamıyordu. Neden bahsediyorsun sen?
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamam Yusuf Bey, sakin ol!
Sayın Aydoğan, sözlerinizi bağlar mısınız lütfen. Ama sürekli...
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Başörtülüler ruhsat alamıyordu.
(AK PARTİ ve CHP sıralarında karşılıklı laf atmalar)
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamam Yusuf Bey, sakin ol Yusuf Bey!
Sayın Aydoğan, son cümlenizi alıyorum.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İstanbul Barosu, 12 Eylül sonrasında, cunta sonrasında yargılananları o zamanın Adalet Bakanının talimatına rağmen kaydettirip görev yaptıran barodur. Ayrıca o mühür hâlâ müze olarak baronun önünde duruyor. Baroların kamu görevi yapma niteliğini bozacaksınız, az önce söyledim, avukatların transferine mahal verebilecek bir durumla karşı karşıyayız. Mesela 2 bin üyesi olan bir baronun disiplin kurulunda disiplin soruşturmasına uğratılmış 5 kişi varsa onları atamayacak. Niye? Çünkü tüzel kişiliğini de kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak ve disiplin hukuku açısından birbirine benzemeyen barolar çıkacak ortaya ve kamusal özelliği tümüyle kaybolacak. Siyasi araç olacağını arkadaşlarımız tam olarak söylediler. Hukukun üstünlüğünü koruyacak baro bulamayacaksınız, buna emin olun. Bu tarumar yapmayla beraber hukukun üstünlüğü değil o baroların kendi çıkar ilişkileri, siyasi ilişkileri ve diğer ilişkileri, alt ilişkileri yani bir araya gelmelerindeki ardıl niyetler hayatı belirleyecek; o baronun ana meselesi hukukun üstünlüğü olmayacak. Meslek etiği kesin zayıflayacak. Az önce soruyu sordum, transferi nasıl engelleyeceksiniz? Burada bir hüküm yok, engelleyeceksiniz; işte meslek etiği zayıflayacak, yok edeceksiniz. Siyasi iktidar hiçbir engelle karşılaşmayacak. Bugün siz iktidarsınız, yarın başka bir iktidar bu barolara istediği gibi dahledecek ve idareye karşı vatandaşı koruma görevi olan hukukçular korumak yerine idareyle yandaşlık ilişkisini tercih eder hâle gelecekler. Kadınlar ezilecek, çocuklar ezilecek, dezavantajlı kesimlerin hiç kimse hak arayıcısı olmayacak, herkes kendi derdi olan yolu yürümeye bakacak. Çoklu baro örnekleri var, bakın, bir tane yok sizin dediğiniz gibi, dünyanın her tarafından ülkeler var burada. Sayın Cahit Özkan'a attım ben bunu, sizin dediğiniz modelde bir tane ülke yok, çoklu baro olan hiçbir ülke yok, sadece Almanya'da 28 şehirde o şehre özgü münhasıran tek baro, başka da baro yok karşısında baro sistemi var. Siz bu sistemi nereden ithal ettiniz Allah aşkına.
Hepinize saygılar sunuyorum.