KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle ilgili olarak şu ana kadar ortaya konulan genel itirazların hemen hepsine katılıyorum. Bu metnin, böyle bir yasanın insan haklarına, temel özgürlüklere, savunma hakkına, hukukun üstünlüğü anlayışına, hukuk devleti anlayışına verebileceği zararlar malum. Yargının daha da siyasallaşması gibi bir sonuç yaratmaması da mümkün değil. bunları birçok arkadaşımız çok ayrıntılı şekilde ifade ettiler, dile getirdiler, benim bunları yeniden işlememe gerek yok.

Yalnız, belirteyim, siyasetin ve sivil toplumun daha da daraltılması, gittikçe daha da dar bir alana kıstırılması için sarf edilen çabaların bir uzantısı olarak gözüküyor. Bunlar, demokrasiye ve cumhuriyetin geleneğine ait kurumların imhası politikasının da bir parçası gibi gözüküyor. Evet, Tokyo'da, New York'ta, Paris'te, Londra'da böyle bizdeki gibi, İstanbul'unki gibi büyük barolar var, fakat bunların, böyle parçalanması gibi bir proje asla ve kata düşünülemez. Belki aynı bünye içinde birtakım şubeler oluşması fikri ortaya atılabilir ama New York Barosunun parçalanması, Paris Barosunun parçalanması gibi bir teklifin, orada iktidarların, kamunun veya başka bir kurumun aklından geçmesi dahi mümkün değildir. Niye? Çünkü orada gerçek bir hukuk devleti var, onlar demokrasi.

Şimdi, daha önce değinildi "Avrupa'da da benzer çalışmalar var." şeklinde ifadelerde bulunuldu. Benim bilgimin tamamen dışında, tabii eksik bilgim olabilir ama tahminim bunun imkânsız olduğu yönünde, onu vurgulamak istiyorum. Nitekim, kurucusu ve eşit statüde paydaşı olduğumuz Avrupa Konseyi -ki Avrupa Konseyi demokratik hukuk devleti nizamının bekçisidir- şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili ağır kaygılarını daha dün ifade etti. Elbette barolar, ilk geliştikleri ülkelerde sivil toplumun oluşmasında önder, sürükleyici unsur olmuşlardır, Türkiye'de de Cumhuriyet Dönemi'nde hukuk devletinin ve demokrasinin yerleşmesi açısından çok önemli işlev görmüşlerdir. Yani, bunların, hem geleneksel kurumlar olarak addedilmesi gerekiyor hem de bugünkü hâlleriyle topluma dinamizm katan, hukuku savunduğu için toplumda dinamik bir etki yaratan, sağlıklı hizmet veren kurumlar olarak görülmesi gerekiyor.

Şimdi, tabii, böyle kurumların parçalanması niyetinin şüphe yaratması, ciddi endişe yaratması da doğal karşılanmalı. Biz şahsen bundan çok büyük endişe duyuyoruz zira -bunu bir tarihsel mukayese ve referans olarak sunuyorum -hem Mussolini hem Hitler dönemlerinde benzer gelişmeler yaşandı o ülkelerde; bunun altını bir daha çiziyorum, tarihsel referans olarak veriyorum.

Şimdi, bir yandan insan hakları, temel özgürlükler gittikçe daha ağır baskı altına alınırken, televizyon kanalları keyfî ve insafsız bazı kararlarla ağır cezalara çarptırılırken, diğer yandan baroların kurumsal kimliğinin tahrip edilmesinin, iğdiş edilmesinin iktidar blokuna mensup arkadaşlarda da herhangi bir endişe yaratıp yaratmadığını da açıkçası merak ediyorum.

Teşekkür ederim.