KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, herkese iyi geceler.

Artık gecenin bu vaktinde son konuşmacıyım sanırım. O anlamıyla şimdi bir çok söz söylendi. Tabii, bu çoklu baro düzenlemesine karşı, getirilen teklife karşı genel olarak muhataplarının yani baroların destek vermediğini ve Barolar Birliğinin de esas olan bu çoklu baro düzenlemesine karşı çıkmış olduğunu hepimiz görmüş olduk, öğrendik, bunu biliyoruz. Zaten barolar günlerdir buna karşı tepkilerini de belirtiyorlar.

Şimdi, kanunlar ne için yapılır? Kanunlar aslında bizim bir nevi ortak yaşam sözleşmemizdir, aslında anayasalardır ve bağlı kanunlar da buna göre yapılır. Şimdi, ortak yaşam sözleşmeleri yani bizlerin bir arada yaşam içerisindeki hukukumuzu belirleyen bu kanunlar yapılırken muhataplarıyla birlikte yapılması gerekir çünkü muhataplarıyla birlikte ya da bu toplumda ilgili kanuna muhatap kesimlerin temsilcilerinin görüşleri alınarak, onların da onayı alınarak yapılması gerekir. Öbür türlü şöyle bir şey oluyor: "Ben yaptım bu kanunu, siz de bu kurallara uyun, bu kurallara uyduğunuz zaman hepimiz için ortak yaşam ya da kurallar geçerli." Ama buna uymadığınız zaman da sizler bölücü olabiliyorsunuz, işte, terörist olabiliyorsunuz. Bu bir dayatmadır ve bu dayatmaya karşı da itirazlar tabii ki yükseliyor. O zaman da farklı durumlara neden oluyor. Şimdi, bu yargıdaki köklü değişiklikler ve yargıyı esasen ele geçirme ve yargıya tahakküm kurma, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırma süreci 2010'daki referandumda oldu. Şimdi, 2010 referandumunda ne oldu? 2010 referandumunda o referanduma giderken 2 tane ana konu vardı toplumu motive eden, sizin tarafınızdan motive edilmeye çalışılan iki konu vardı. Bunlardan birincisi darbeyle hesaplaşma konusuydu. Yani "Darbeyle ve darbecilerle hesaplaşacağız." üzerinden oy istendi 2010 referandumunda.

Diğer bir taraftan da şu vardı, denildi ki: "Artık yargı dedelerden talimat almayacak." Bunu Sayın Erdoğan bizzat ifade etti. Artık yargı dedelerden talimat almayacak. Bu söylem aslında "Yargıyı Alevilerden temizleyeceğiz." söylemiydi. Peki, böyle miydi, gerçek bu muydu hakikaten, yoksa toplumdaki yüz yılların getirdiği Alevi ön yargısını bir motivasyona çevirmek ve buradan bir oy devşirmek için mi söylenmişti? Dönemin yargıçlarından -rahmetli şimdi- İsmail Özmen'in oğlu kendisinin bu konu üzerinde sohbetini yayımladı bir yerde, dedi ki: "Ben döndüm babama sordum bu tartışılırken. Babam bana şunu söyledi: O dönemde -kendisi 2007'de emekli oluyor, o süreçte- yargıda 239 üye vardı, bunun içinden sadece 13'ü Alevi'ydi." Yani kendisi Alevilikle ilgilenen, bu konuda kitap yazan da birisidir ve o nedenle de konuyla ilgilenmiş, araştırmış. Şimdi şöyle bir şey var: Yüzde 10 bile bir oran değil. Hani, kaldı ki şöyle bir şey var: Yani bu ülkede toplumsal kesimde bir kota mı var, bir kota uygulaması mı var? Şimdi, yargıda büyük çoğunluk da Alevi olabilir ancak tutup "Biz yargıyı dedelerin talimatından kurtaracağız, yargıyı Alevilerden temizleyeceğiz." noktasında bir siyaset ürettiğiniz zaman, o zaman sizin yapmış olduğunuz tam da siyaseti, mezhepçiliği, inançsal farklılıkları, siyasal İslamı, dini, her şeyi bu işin içerisine alet etmek anlamına gelir. Biz şöyle diyoruz tabii bir taraftan da, şunu düşünüyoruz: Peki, o dönemde madem yargıda dedelerin talimatıyla iş yapılıyordu, Aleviler hâkimdi, yani niye peki o zaman hiç Alevilerin sorunları çözülmedi yargıda? Yani Alevilerle ilgili giden bir sürü mahkeme kararlarında niye hep olumsuz sonuçlar geldi? Yani cemevleri mi ibadethane olarak kabul edildi yargıda o zaman? Din dersleriyle ilgili açılan davalarda bir kazanım mı oldu Aleviler açısından o dönemde ya da birçok meselede uğranılan hak kayıplarında Aleviler açısından bir değişiklik mi oldu, farklı bir karar mı çıktı? Hayır. Tam tersine, bugün neyse o gün de o şekilde kararlar çıkıyordu. O anlamıyla, bu süreçleri ele alırken, yani, biz o dönemde dedelerden talimat alınmadığını iyi biliyorduk. Ancak o referandumla birlikte başka yerlerden talimat alınmaya başlandı. Yani gerçek şu oldu: Artık ondan sonra cemaatlerden, FETÖ'den talimat alınmaya başlandı. Yani siz yargıda talimatın esas 2010 referandumundan sonra alınmaya başlandığını sağladınız ve biz bunu gördük ve şimdi de farklı bir şey yok artık. FETÖ devre dışı bırakıldı, ancak bu sefer de talimatlar tek adamdan alınmaya başlandı ve yargı şu anda da kararlarını ona göre veriyor. Ben size bu konuyla ilgili birkaç şey de söyleyeyim: Örneğin şu anda AİHM'e kadar gitmiş davalar var Alevilerle ilgili, cemevleri kararı var AİHM'e kadar gitmiş. Niye gitmiş? Çünkü iç hukukta hepsi reddedilmiş, yani aleyhte sonuçlanmış ve AİHM'e gitmiş, cemevlerinin ibadethane olduğuna yönelik karar AİHM'de kabul edilmiş, AİHM'de bu dava kazanılmış. Yine zorunlu din dersleriyle ilgili olarak AİHM'e kadar giden davalar var, iç hukukta, Danıştayda da görülen davalar var. Buna rağmen ne yasalarda ne Anayasa'da ne de ilgili kanunlarda değişiklikler yapılmamış, karar da uygulanmıyor.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Kenanoğlu.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Şimdi buradan baktığınız zaman, yani burada bir siyasi söylemle bir toplumsal kesimi hedef alma ve bu kesim üzerinde bir tahakküm kurma, sanki Alevilerden yargıç olduğu zaman, yargıda Alevi olduğu zaman sorunmuş gibi, bu bir problemmiş gibi bir yaklaşım söz konusu oluyor, bunları ifade etmek isterim. Dolayısıyla, esas olan yargının bağımsızlığını sağlamaktır ve liyakat esasına göre, kendi içerisinde belirlenen kurallar çerçevesinde ilgili bölümlere, ilgili mecralara, makamlara insanların gelebilmesidir. İnsanların inançlarına, siyasi tercihlerine göre bu tür belirlemeler olmamalı ancak en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı düzeyinde edilen bu laflar da bu toplumda, işte, dezavantajlı diye bildiğimiz, çoğunlukta olmayan toplumsal kesimlerin her zaman aleyhine işlemiştir. Bunun en büyük mağdurlarından biri de Alevilerdir.

Teşekkür ederim.