KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu sefer kâğıttan okumayacağım, sizinle biraz sohbet etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, yirmi yedi saattir buradayız, yirmi sekizinci saate girdik; karşılıklı konuştuk, herkes kendi açısından olaya yaklaştı. Karşımızdaki 1 kişiyi ikna edebildik mi? Bence edemedik. Ben bu konuda, barolar konusunda kişisel düşüncemi baştan söyleyeyim: Hükûmetin muhalefeti kontrol amacı var, bu doğru ve baroları da muhalif görüyor, bu da doğru, onun için barolara bir operasyon yapıyor; benim bir görüşüm bu. Esastan bakarsak böyle bir görüş var ama usulden bakarsak yine yanlış gördüğüm bir husus: Bunu düzeltmek için kamu tüzel kişiliğini birden çok kuruluşa veriyor; bu çok yanlış bir şey, bu hakikaten Türkiye'nin ileride başına çok işler açacak ve çabukça vazgeçeceğiz diye düşünüyorum. Tabii, AK PARTİ'li arkadaşların "Antidemokratik bir yasa çıkaralım." diye gayret ettiklerini açıkçası çok düşünmüyorum çünkü bu ülkede onların da çocukları yaşayacak, bizim çocuklarımız yaşamayacak sadece, dolayısıyla hep beraber iyi bir ülkede yaşamak istiyoruz. Demek ki AK PARTİ'li arkadaşların bu teklifi çıkarırken başka motivasyonları olmalı. Biz onları arayıp bulabilir miyiz acaba neler diye bakarsak?

Şimdi, bu amaçla 1548-1600 yılları arasında yaşamış "Giordano Bruno" adlı bir Rönesans felsefecisine baktım, bu arkadaş kilise tarafından diri diri yakılarak öldürülmüş. Neden öldürülmüş? Sözleri yüzünden. Örneğin, bir sözü şu: "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." Bu ve benzeri sözler üzerine yakılarak öldürülmüş. Şimdi, Bruno'nun "iki şey" öğretisi diyor ki: "Her konuda iki şeyi yaparsanız doğru yolu bulursunuz. Çözümsüz görülen problemleri çözmek için şunu yapabilirsiniz: Bir, bakış açısını değiştirebilirsiniz; iki, karşınızdakinin yerine kendinizi koyabilirsiniz." Şimdi, burada, ben kendimi AK PARTİ'li arkadaşların yerine koyarsam şöyle bir şey görüyorum: Cumhuriyet döneminde kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyorlar. Bu yanlış mı? Doğru, doğru kısımları var ama burada bunu bir intikam hissiyle yapıyorlarsa kantarın topuzunu fazla kaçırıyorlar diye düşünüyorum. Ama tek sebep o değil. Barolar Türkiye'de şimdiye kadar çok iyi çalıştılar mı, eksikleri yok muydu? İnkâr edemeyiz, vardı. Barolar, örneğin, genç avukatların sömürülmesine senelerce hiç ses çıkarmadılar. Yani asgari ücretlerle üç yıl, beş yıl çalışan genç çocuklar var, bunlara hiç ses çıkarılmadı. Hukuk eğitimi hakikaten dejenere edildi bu ülkede. Çok iyi bilirsiniz, insanlar gittiler Azerbaycan'dan, Kıbrıs'tan falan kolay kolay hukuk diploması aldılar. Barolar bunlara ses çıkardı mı, bu eğitimin kalitesi konusunda neler yaptı? "Kalite güvence sistemi kuralım." dedi mi? Bunlara bakarsak çok başarılı bulamayız baroları. Dolayısıyla, burada yani AK PARTİ'li arkadaşların da bakış açılarından, o zaviyeden de bakmaya çalışıyorum. Bu yasanın çıkmasında -bu şekliyle değil çünkü usulden yanlış ama- barolara bir çekidüzen verilmesinde kesinlikle haklılık payı var diye düşünüyorum. O yüzden birbirimizi anlamaya çalışarak bu tartışmalara devam edersek daha başarılı oluruz diye düşünüyorum. Burada, şunu da söylemek istiyorum: Bruno: "İki şey çözüm getirir: Birincisi, tebessüm; ikincisi sükût." diyor. Ayrıca hayatta önemli olan iki şey: Bir, nefes alabilmektir; iki, nefes verebilmektir.

Çok teşekkür ediyorum.