KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben size falan sormuyorum, ben Sayın Bakana soracağım. Cevdet Bey'e de sormuyorum, onun da verdiği cevapları biliyoruz. Hepinizin eğilimini öğrendik, YÖK'ün de eğilimini öğrendik.

Sayın Bakan, ben eski DPT'ci olarak... siz de artık eski DPT'ci, yeni Kalkınma Bakanısınız ve sektörlere bakan arkadaşlarımız da burada. Bu kadar da üniversitelerin tamamına da gidiyorlar, yapılanları da görüyorlar, bütçeleri geldiği zaman da sizlere intikal etmeden önce sosyal sektörlerdeki arkadaşlarımız görüşüyorlar. Ben size vicdanınıza bırakarak söylüyorum: Bir bakanlığa bağlı böyle bir üniversite kurulmasını üniversite sistemi, yükseköğretim sistemi açısından doğru buluyor musunuz? "Katılıyoruz" dediniz ama sadece bu taraftan gösterdiğimiz zaman bu çözülmüyor. Bir daha söylüyorum sonradan akademisyen olmuş bir arkadaşınız olarak, böyle bir sistemi deldiğiniz zaman -dün söyledik siz yoktunuz- ben Adalet Bakanı olsam "Ne güzel, Müezzinoğlu yapmış, ben de bir hukuk üniversitesi kurayım." derim. Ben Antalyalıyım, Kültür ve Turizm Bakanı olsam "Bir turizm üniversitesi kuralım hem de Antalya'ya yakışır, burada da bir turizm üniversitesi yapalım, ben kontrol edeyim. Bakanım, hocaların hepsini aldım, onu oraya atadım, bunu buraya, ne güzel, lokum gibi." Böyle bir şey olmaz Sayın Bakanım, lütfen... Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak, hele hele Kalkınma Bakanı olarak bütün sektörleri makro düzeyde gören ve planlayan birisi olarak sağlık sektöründe böyle bir şeyin olmayacağını bari siz arkadaşlarımıza iletin. Gerçekten bu çok hilkat garibesi bir şey. Bakın, meseleyi sorduk, "Nedir?" dedik. Cevdet Bey dedi ki: "Atamalarında, kadrolarında sıkıntı var." Bunun yolunu da söyledik. Bu kanun bu şekliyle geçmez. Zaten, böyle bir saçma sapan torba, arkadaşlarımız üç beş şeyi bir araya getirmiş, yine aceleden gelmiş. Yani, Yeşilayın dışında acele bir şey yok. Bunların kadrosuyla ilgili "İstiyorsanız kadro verelim." dedik. 40 bin tane öğretmen kadrosunu bir anda imzaladık verdik mi? Topu topu 2.450 kadro istiyorlar. Yani bu devletimiz açısından bir şey değil. Hoca kadrosu lazımsa verelim. Her şehirde... Araştırma hastaneleri 59 tane yerdeymiş. Ya kendi şehrinde veya yakın şehrindeki yerlerle... Biz sizinle Araştırma Merkezleri Kanunu'nu görüşürken konuştuk, aynı mantığı burada uygulamak zorundayız. Yani tıp araştırmaları, genetik araştırmaları yapacaksa o hastane, yanındaki tıp fakültesiyle beraber yapacak. "Merkez laboratuvarını bir yere koyalım." diye konuşmadık. Tematik laboratuvarlarını merkezileştirelim, kaynak israfını önleyelim demedik mi? Peki, merkezi İstanbul'da olacak bir üniversiteyle bütün hepsi üniversiteden, İstanbul'dan yönetilecek araştırma hastanelerini nasıl etkin çalıştıracaksınız? Antalya'daki araştırma hastanesi ancak Akdeniz Üniversitesinin Tıp Fakültesiyle yaparsa bir anlamı olur, kalkıp İstanbul'dan bunu yönetmenin bir anlamı yok. Kadro verilecekse verelim Akdeniz Üniversitesine, 50 tane daha torba profesör kadrosu, doçent kadrosu verelim. 50 tane İstanbul'a verelim, 50 tane Ankara'ya verelim, Numunedekiler gitsin Tıptan, Gazi'den veya İbni Sina'dan alsın. Antalya'dakiler Akdeniz Tıptan kadrosunu alsın kadroysa sorun. Ama, araştırma böyle yapılmaz, bu zaten olmaz yani Sağlık Bakanlığı bunu düzenleyecek. Sağlık Bakanlığı kendisi hastanecilik, Sağlık Bakanlığı kendisi üniversitecilik yapamaz ya! Böyle bir şey yok. Sağlık Bakanlığı sağlık politikalarını belirler, standartlarını koyar. Bunu kimin yaptığı... "O üniversite yapamıyor, onunla olmuyor, biz yapalım." böyle bir şey olur mu Sayın Bakanım? Ben toptan bu felsefeye karşıyım. Sorun neredeyse -söyledim Sayın Erdöl'e- getirin çözelim, kadroysa kadroda, hastanede sıkıntı varsa hastanede. Yani araştırma hastanesi tamam, yapsın. Niye, üniversiteler araştırma hastanesi... Siz görüyorsunuz, hangi konulardaki hangi ameliyatlar, hangi operasyonlar, sağlıkla ilgili yüksek araştırmalar... Tamam, hastanelerimiz var "59 tane yaptık." diye sayısıyla övünmenin anlamı yok ki. Gerekirse 9 tane olsun ama onlar her türlü tıbbi araştırmaları orada yapsınlar. Hem bir taraftan kalkıyorsunuz siyasi konularda "yerelleştireceğiz, yetki vereceğiz, pazarlık ediyoruz" diyorsunuz, öbür taraftan bütün sağlık şeyini merkezî bir üniversitenin sırtına ve seçilecek 5 tane mütevelli heyet üyesine yüklüyorsunuz. Bu sistem yanlış. İstediğiniz kadar "Yok, mütevelli heyetinde şu olacak." deyin ister "Bu olacak." deyin. Bir daha söylüyorum, bu sistem yanlıştır, böyle bir şeyin kabul edilmesi mümkün değildir. Mütevelli heyetinde kimin olduğu değildir sorun. Evet, siyasi etki arttıkça bu şey olur ama ha müsteşar olmuş ha bakan olmuş ha Sağlık Politikaları Genel Müdürü olmuş önemli değil. Bu sistem delindiği zaman çalışmaz, tam tersine, içinden daha çıkılmaz hâle gelir, araştırmayı engeller, yarın arpalık hâline gelir, işimize gelene kadro veririz. Oysa bizim ne yapmamız lazım? Gerçekten araştırma yapacak olanlara orada kadro vermemiz lazım ve oraya gelenlere de o araştırmayı yapacak ortam sağlamamız lazım. Bir daha söylüyorum, bu şekliyle yanlıştır.

Eğer bu şekliyle kabul ederseniz 8 Hazirandan itibaren yapacağımız birinci iş bu kanunu ters çevirip Sağlık Bilimleri Üniversitesini kapatmak olacaktır, buradan söylüyorum. Varsa YÖK'te bir reform, yapalım, varsa yeni bir üniversite sistemi yapalım, mütevelli heyeti kuracaksak kuralım ama Sağlık Bakanlığının memurlarıyla mütevelli heyeti olmaz. Bakın, bir daha söylüyorum, varsa o zaman Türk Tabipleri Birliğinden de koyacaksın, Eczacılar Birliğinden de koyacaksın, Diş Hekimleri Birliğinden de koyacaksın. Mütevelli heyet dediğin o sektörü ilgilendiren herkesten olur. Mütevelli heyete, varsanız gelin üniversite reformu yapalım, o kentin bütün dinamikleri girer, devlet üniversitesine de girsin. Bak diyorum, valisi, belediye başkanı, orada ne varsa, ticaret odası, esnaf odası, ziraat odası, fakültenin yerine göre...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sendikaları da say ya.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Devlet üniversitelerine de mütevelli heyeti getirebiliriz ama bir bakanlık o üniversitenin mütevelli heyeti olamaz, olmamalıdır. Özeti bu. Gerisini çok tartışmanın bir anlamı yok. Ha "Biz yaptık oldu." diyorsanız o zaman buna kaşı olduğumuzu söylüyoruz. Birinci yapacağımız icraat da ben burada taahhüt ediyorum, bunun geri alınması olur.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kapatılması...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Gerçekten yani "Biz yaptık oldu." olmaz yani Sayın Bakanım, onu söylüyorum. Aynı şeyi söyledik, siz de muzdaripsiniz, her bakanlık kendine göre kamu-özel ortaklığı şeyi getiriyor, sizin kanun bekliyor, her bakanlık kendine göre muafiyet, istisna getiriyor. Ya, böyle bir şey olmaz ki. Bu devletin çivisi çıkıyor böyle olunca. Birimiz oradan onu istiyoruz, kimin istediği olursa, kim o anda bastırırsa... "Bu kanunu Cevdet Erdöl getirdi, Cumhurbaşkanının da danışmanı, biz onunkini çıkaralım dersek o zaman ayrı bir konu." ama bu gerçekten doğru diye... Ben size parametreleri...

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Birinci imza Kerim Özkul'un.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayır, öyle diyorsanız diyorum. İyi de savunan sensin Hocam, sabahtan beri de değil, dün, evvelki gün. Kerim Özkul önce yoktu onda. O zaman sen git biz hallederiz Hocam. Hocam, sen bir git imzayı çek...

CEVDET ERDÖL (Ankara) - 8 Haziranda ben yokum. Sen var mısın, bilmiyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen de ki: "Ben imzamı çektim." biz onları ikna ederiz. Bak, hepsi öyle bakıyor. "Sayın Erdöl geldi, Yeşilayın iki dönem divan başkanlığını yaptı, Sayın Cumhurbaşkanımızın doktorudur, danışmanıdır, o getirdiğine göre bir bildiği vardır." diye arkadaşlar itiraz etmiyor. Yoksa bizim söylediklerimizin akademik olarak doğru olduğunu biliyorlar ama "Burada madem böyle bir şey var, Cevdet Bey'in teklifini geri çevirmeyelim." diye...

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Belki ikna olursunuz diye 2 Cevdet, Sayın Bakanımızla beraber...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şu Cevdet'inizi bir görelim yani nasıl bir şeymiş? Onun için diyorum yani.

Sayın Hocam, burada Sayın Bakan hakikaten, makro düzeyde bunun ne olduğunu... Eğitim sisteminde YÖK'ün dışında, yukarıdan bakıp üniversitelerin sorununa en vâkıf olan kurumlardan birisinin başında. DPT sadece orayla değil, sektörel olarak ihtiyaçlarımızı da, sağlık sektörünü de, akademisyenlerin sorunlarını da bilen bir kurumdu. O Bakanlık da her ne kadar biraz daha önemi azalmış bakanlık hâline gelmişse de ama uzman arkadaşlarımız hâlâ orada duruyorlar, sadece birimlerinin adı değişti, Bakanlığın adı değişti. O anlamda diyorum, vicdanen bunu doğru bulmadıklarını biliyorum ama siyaseten "yapacağız" diyorsanız zaten ona çok diyecek bir şeyimiz yok, siz zaten kafaya koymuşsunuz. Yani "Suyu bulandırıyorsun sen, aşağısında da olsan, yukarısında da olsan." Yapacaksan Hocam, bir şey diyemiyoruz ama gerçekten bu sistemi dejenere... Bakın, hayırlı iş, çözelim diyorum sorun neyse getirin, kadroysa kadro verelim yani gerçekten söylüyorum, kadroysa kadro verelim, kanuni eksiklik varsa Sayın Bakanım, yapalım yani olması gereken... Eğer bu üniversitelerle bunları sadece protokolle "affiliate"" edemiyorlarsa, ilişkilendiremiyorlarsa yazalım o zaman; Sağlık Bakanlığına yetki verelim, üniversitelere yetki verelim, her neyse sorun, yapalım yani ona itirazım yok, o sorunu çözelim. Ama bir sorunu çözelim derken başka büyük bir sorun yaratıp da hilkat garibesi bir sistem oluşturmayalım. Lütfen yani sistemin içinde çözelim, reform gerekiyorsa da reform yapalım ama bu yama gibi oldu.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim, sağ olun.