| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .07.2020 |
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, genel itibarıyla Komisyonda söz alan birçok arkadaşımız yine meslektaşımız olan avukat arkadaşlar aslında sorunlara tüm çıplaklığıyla değindi. Sayın Başkan "Tüm zamanların en büyük salgını nedir?" diye sorarsanız size "Hukuksuzluktur." derim. Ve cumhuriyet tarihi boyunca... Ki ben Şırnak Silopi'de doğmuş, 1990'lı yılları yaşamış birisi olarak şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim: Şu an yaşadığımız hukuksuzluklar, haksızlıklar ve zulüm 1990'lı yılları geçmiş durumda, hatta Kenan Evren'e mezarında takla attıracak birçok uygulamayla karşı karşıyayız. Yakın zamanda ülkedeki kutuplaşmanın, ülkedeki öfkenin geldiği boyutu anlatması hasebiyle bu örneği vereceğim, yasayla birebir ilgili değil: Şırnak'ın İdil ilçesinde mezarlıkların tahrip edildiği bilgisi aldık ve bu ilk defa değildi, 3 defa aynı mezarlıklar tahrip edilmişti. İlk başta isimlerin yazılı olduğu kısım, mermerler kırılmıştı, daha sonra hıncını alamayan kolluk görevlileri aradan birkaç gün geçtikten sonra gelip diğer kısmı tahrip etmişti ve en sonunda da toprağın hani böyle tümsek şeklinde olan kısmını bile tahrip etmişlerdi. Ve bu vefat eden yurttaşların hani özellikle birisinin mezar taşının parçalarını orada gördüm, orada kırılmasındaki tek sebep üzerinde yeşil, sarı, kırmızı çiçek olmasaydı. Yine sadece "Ruhuna Fatiha... Doğum tarihi... Ölüm tarihi..." yazıyordu. Yani bugün bu ülkede kutuplaşmanın, öfkenin geldiği nokta artık bu. Ve hemen mezarlığın dışında Kürtçe "goristan" yani "mezarlık" yazdığı için, arkadaşlar, silahla taranmıştı, Kürtçe yazı, mezarlık ismi bile taranmıştı.
Sizler bazen farkında olmayabilirsiniz, sizler bazen söylediklerinizin, yaptıklarınızın yerelde ya da ilgili kurumlarda, kişilerde nasıl bir yansımayla halka karşı kullanıldığının farkında olmayabilirsiniz. Ama şunu net söyleyelim: Bugün yaptığınız ve yapmaya çalıştığınız bu yasa da yarın öbür gün tam da bu şekliyle hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya kalmanıza sebep olacak ve yine maalesef ki halk arasında nifak tohumlarının ekilmesine sebep olacak.
Şunu söylemek isterim, sadece şu örnek üzerinden aslında bu yasanın tehlikesini, bu yasanın getirebileceği sonuçları hepimiz görebiliriz: Orta zekâya sahip makul bir vatandaş, 1'den fazla baronun olduğu yerde iktidara yakın baro varken diğer baroları tercih eder mi? Etmez, mümkün değil. Peki, sizin iktidarınız ilelebet devam mı edecek? Hayır, bu da mümkün değil. Ancak arkadaşlar, yine iktidarınız döneminde getirilen ve referandumla geçirilen partili Cumhurbaşkanlığı sistemi son birkaç yıldır tüm yamalamalara rağmen, tüm düzenlemelere rağmen bir türlü rayına oturamadı. Çünkü yine dünyada örneği yoktu ve tırnak içerisinde "Türk usulü başkanlık sistemi" bir türlü dikiş tutturamadı. Şu an getirmeye çalıştığınız çoklu baro sisteminin de dünyada hiçbir örneği yok. Dünyada hiçbir örneği olmayan bu çoklu baro sistemiyle Türkiye'de iyice siyasallaşan yargının bu sefer savunma ayağının da sindirilmesi, bir nevi esir alınması anlamına gelecektir.
Bu barolarla ilgili düzenlemeye baktığımızda, 5 hukukçu yani avukat meslektaşımız olan Grup Başkan Vekilinin imzasıyla söz konusu teklif hazırlanmış ancak getirilen teklife baktığımızda hukuki bir gerekçe göremiyoruz. Doğrusu aslında bir gerekçesi var ve bu gerekçe de aslında neyin görmezden gelindiği bilgisinde saklı.
Değerli arkadaşlar, birçok arkadaşımız değindi, 2010'lu yılların başında aslında bu yasa dillendirilmişti. O dönem AKP içerisinde de birçok itiraz söz konusuydu, bu barolara karşı operasyona karşı güçlü itirazlar vardı. Ancak bugün her ne hikmetse bu kadar pandeminin kol gezdiği, bu kadar işsizliğin arttığı bir dönemde sanki yurttaşların başka ihtiyacı yokmuş gibi, sanki vatandaşların başka sorunları yokmuş gibi alelacele bu yasa geçirilmek isteniyor.
Bir yasa eğer yeterince anlaşılmıyorsa normal şartlarda gerekçesine bakılır, yasaların anlaşılabilmesi için birkaç yöntem vardır, bunlar kontrol edilir: Gerekçe, esas, yasal boyut ve anayasal boyut irdelenir ve yasanın amacı ve kamunun yararı tespit edilmeye çalışılır. Ancak yapılan düzenlemede genel gerekçede ilk dikkatimizi çeken husus: Baroların, "meslek mensubu avukatların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, gelişimini sağlamak, birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulan kamu tüzel kişisi" biçiminde tanımlanmış olmasıdır.
Ancak arkadaşlar, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76'ncı maddesinde baroların tanımında "meslek disiplini" yerine, "meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını koruma" ifadeleri yer almaktadır. Gerekçede; "düzen" yerini "disiplin" kavramına bırakmış, "saygınlık" ise yok olmuş görünüyor. Çok daha çarpıcı olanı da 76'ncı maddedeki hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunma ve koruma gibi avukatlık mesleğini diğer meslek kuruluşlarından farklı kılan temel niteliğe yer verilmemiş olmasıdır. Maddedeki tanımda "Çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren" ifadesinin gerekçede yer almamış olması da diğer çarpıcı bir nokta. Bu durumda teklifi hazırlayanlar, baroların mesleki saygınlık, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma ve korumayla çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdürmesiyle ilişkisini kurmamış görünmektedirler. Ancak, bunları öngören kanun maddeleri de değiştirilmemektedir.
Düzenlemenin amacı ise gelişen teknolojilere uyum sağlama çabası, avukat sayılarındaki aşırı artışın yol açtığı sorunların çözümü ve mesleğin daha iyi bir şekilde icrasıdır, baro ve avukatlık mesleğinin sorunları sıralamasında bunların nerede durduğu ayrı bir konu.
Bu sorunların çözümüyle çoklu baro ve Barolar Birliği Genel Kurulundaki temsil rejiminin değiştirilmesi arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu ya da kurulduğunu anlamak, en azından gerekçeden mümkün değildir.
Dediğimiz gibi, bir yasa teklifinin gerekçesinin, teklifle hangi kamu yararı amacının güdüldüğünü anlaşılabilir bir şekilde ortaya koyması gerekir. Kamu yararının amaçlanıp amaçlanmadığı konusunda ciddi kuşkular varsa gerekçelendirme özellikle önemli hâle gelir, "anayasal ilkeler", "uluslararası hukuk", millî menfaatler" olguları zorlanır, sağa sola çekilir ve kamuoyu ikna edilmeye çalışılırdı.
En azından kanun teklifini hazırlayanlar, kendi siyasal tabanlarına haklı ve meşru bir zeminde hareket edildiği duygusunu veren tutarlı bir gerekçelendirme çabasını göstermişlerdir ama söz konusu yasa teklifinde buna bile hiç gerek duyulmadığı aslında açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu teklif metninin gerekçesinde başka bir inandırma çabası var görünüyor. Baroların tanımında demokrasi, hukukun üstünlüğü, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve temel hak ve özgürlüklerin korunması kavramları devre dışı bırakılıyor ve bunlar yokmuş gibi düzenleme yapılmaya çalışılıyor.
Yine, tasarıya baktığımızda tüm bunlarla birlikte sorunların ne olduğu tayin ve tespit edilmeye çalışılıyor, güya böyle bir görüntü veriliyor. Dünyanın küresel bir köy hâline gelmiş olmasının yol açtığı hız ve ivmeye uyum sağlama sorunu bunlardan biri. Bu durum, avukatlara ve barolara 21'inci yüzyıla uyumlu, uluslararası hukuka entegre gelişimin ve değişimin mihmandarı olması sorumluluğunu yüklemektedir. Avukat sayısının yol açtığı eğitim, staj gibi sorunlar da bu sorumlulukla ilişkilendirilmiş durumda, uluslararası hukuka entegre olma sorumluluğu da çok çarpıcı. Çünkü sorumluluğun içinde uluslararası hukukun temel ilkelerinden olan ve Anayasa'da ve Avukatlık Kanunu'nda hatırlatılan, altı çizilen ilkelerin ve kuralların olup olmadığını söylemek güç. Hukukun üstünlüğü, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin tek bir ifadeye rastlanmamış olması, bu nedenle rastlantı olmamalı.
Nihayetinde teklifte siyasi irade, yani iktidar ve ortağı, ortaya koyduğu bu amaca o kadar önem veriyor ki yasalaşmanın hemen ardından bu yıl içinde baro seçimlerinin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin kanunla bir gecede son erdirilmesi ile 2017 referandumunun hemen ertesi günü HSK üyelerinin görev süresinin sona erdirilmiş olmasıyla aynı yöntemin burada da uygulandığı anlaşılmaktadır.
Teklifin maddelerine baktığımızda, zaten birçok değerlendirme yapıldı, neredeyse hiçbir tanesinde bile bir gerekçeye rastlamak mümkün değildir.
Tüm bunlarla birlikte, dediğimiz gibi arkadaşlar, gerekçe, esas, yasal boyut ve anayasal boyut irdelendiğinde bu yasanın aslında hem yasa yapma tekniğine aykırı olduğu hem de buradaki tek amacın AKP ve MHP'ye yakın barolar kurmak gayesi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Çok net bir şekilde kamu yararı olmayan bu düzenlemeyle erklerin birliği sağlanma gayesi güdülmektedir. Yargı zaten yeterince siyasallaşmış, bu şekliyle savunma da siyasallaşacak ya da iradesi teslim alınmaya çalışılacak. Dediğimiz gibi, tüm zamanların en büyük salgını hukuksuzluktur arkadaşlar. Devleti devlet yapan hukuktur. Ve şu an bu yasa teklifiyle hukuka, adalete, bağımsız yargıya son bir darbe vurulmak isteniyor. Dediğimiz gibi, ülkedeki başat sorunlar her geçen gün daha da derinleşirken, baroların, avukatların gerçek anlamda sorunları dururken bu yasa teklifi hiçbir soruna cevap olmayacaktır, aksine bahsettiğimiz üzere kutuplaşmayı, gerginliği daha da artıracak ve yargıyı komple iktidarın hizmetine sunacak. Ülkenin ekonomik durumu boyutuyla da o kadar büyük sıkıntılı bir dönemden geçiyorken dediğimiz gibi hiç de zamanı olmayan, yeri olmayan bu yasa teklifinin -ki gerçek anlamda avukatların, baroların sorununu çözme gayesi olmadığı açık- maalesef ki iktidarın halkı bilimle değil halkı sopayla eğitmek istemesiyle alakalı bir durum olduğunu açıkça görebiliyoruz.
Arkadaşlar, hepimiz şunun farkında olmalıyız: Bir yerdeki adaletsizlik her yerdeki adalet için birer tehdittir ve bu adaletsizlikler, bu hukuksuzluklar sadece bir kesimin değil ya da sadece bir zümrenin değil yarın hepimizin başına bela olacak uygulamalar doğurabilir. Tüm bu sebeplerle ve birçok arkadaşımızın sarih bir şekilde aslında dezavantajlarını, tehlikelerini anlattığı ve baroların bölünmesi durumunda yargının geleceği noktayı çok net bir şekilde anlattığı şekliyle, bu durumları kıymetli vekil arkadaşlarımızın da göz önünde bulundurarak bu yasa teklifinin geri çekilmesi ve ilgili kurumlar olan baroların, avukatların tümüyle karşı çıktığı bu durumun hiçbir şekilde muhalefet olarak, HDP olarak tarafımızca kabul edilmeyeceğini tekrarlamak isterim. Eğer gerçek anlamda ortak bir akıl, uzlaşma ve diyalog sağlanırsa gerçek anlamda baroların, avukatların sorunları çözülebilir ama bu hiçbir şekilde hiçbir sorunu çözmez.
Kısa bir sözle, tarihten bir örnekle konuşmamı bitirmek istiyorum. Tarihte her diktatörlükte bir takıntı vardır, bu takıntı da kontroldür. Eski Roma'da insanlara ekmek ve sirk verdiler, halkı eğlenceyle meşgul ettiler ama diğer diktatörlükler fikirleri ve ilmi kontrol altında tutmak için farklı stratejiler uyguladılar. Peki, bunu nasıl başarıyorlardı? Eğitimden kısarak, kültürü kısıtlayarak, bilgi edinmeyi yasaklayarak, bireylerin her söylemini yasaklayarak ve yine yargıyı, adaleti ele geçirerek. Şunu unutmamak çok önemli: Bu olay tarih boyunca kendini tekrar eden bir düzen biçimi ve bunun adı diktatörlüğe gidiştir.
Bu durumu bu şekilde kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Biz bahsettiğimiz üzere buna karşı durduğumuzu net bir şekilde ifade ediyoruz.
Teşekkürler Sayın Başkan.