KOMİSYON KONUŞMASI

HABİP EKSİK (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Yani dünya, ülke bir pandemiyle uğraşırken bu süreçte böyle bir kanun teklifinin gelmesi, gerçekten, herhâlde Aziz Nesin'in fıkra kitabına konu olacak düzeyde bir durum. Çünkü bu kanun teklifinin, hiçbir şekilde, insanların bu salgın sürecinde bu corona hastalığıyla, Covid-19 hastalığıyla mücadelesinde bir katkısı olmayacaktır, yoksulluğun azaltılmasına yönelik bir katkısı olmayacaktır, işsizliğin giderilmesine bir katkısı olmayacaktır, demokrasi sorununun giderilmesine bir katkısı olmayacaktır, yapılan hukuksuzlukların, adaletsizliklerin giderilmesine yönelik bir katkısı olmayacaktır. Avukatların sorunlarını, ihtiyaçlarını giderecek bir kanun teklifi değildir, bir çare olmayacaktır. Doğalında insan, bu kanun teklifini değerlendirirken şunu düşünüyor: Pandemi sürecinde bu kadar insanın bu kadar tehlike altındayken alelacele Türkiye Barolar Birliğinin seçim sistemini değiştirmeye çalışması ve birçok soruna yol açacak çoklu baro sistemini getirmeye çalışması konusunda insanı büyük şüphelere sevk ediyor.

Evet, birçok hukukçu arkadaşım konuştu; bu barolar birliğiyle ilgili, seçim sistemiyle ilgili, çoklu baro sistemiyle ilgili zaten gerekli tespitleri ileri sürdüler ve mutfakta yani Komisyonda aslında, bu teklifin yanlışlarıyla ilgili uyarılarda bulundular. Nitekim, Barolar Birliğinin seçim sistemi ve Barolar Birliğinin yönetim tarzının belirlenmesiyle ilgili, çoklu baro sisteminin getirilmesiyle ilgili ilk danışılması gereken, ilk fikirleri alınması gereken baroların kapıda bekletilmesinin de ayrıca bir utanç olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, şunu özellikle sormak istiyorum; tek adam rejimini kurumsallaştırmak için Türkiye'deki bütün demokrasi alanlarını yok etmek için ve ülkede insanların nefes alacağı bütün alanları kurutmak için sonuna kadar mücadele mi edeceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Ses duyuluyor aslında.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ses duyuluyor ama kayıtlara girmesi açısından önemli.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tekrardan bütün hazırunu saygıyla selamlıyorum. Herhâlde süreme ekleme yapacaksınızdır.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Kalan süreyi kullanacaksınız.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Gerçekten, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz'da Türkiye'de gerçekleştirilen siyasi darbe neticesinde ülkemin bütün demokratik alanlarında nefretle, kinle yaklaşım durumu söz konusu. Açıkçası şunu sormak isteriz: Bugün Türkiye halklarına, coğrafyamızdaki insanlara bu kanun teklifi ne getirecektir, iktidar bununla halkın hangi sorununu çözecektir? Hiçbirini. Yapacağı tek şey -ben size söyleyeyim- kendi bekasını devam ettirmek için küçücük ortaklarını tatmin etmek, memnun etmek, tekrar başkanlığa getirmek için hamle gerçekleştirmektir ve bunu yaparken de Türkiye'nin barolarının hemen hemen yüzde 98'ini karşısına almıştır; bu da tarihe bir utanç olarak geçmiştir.

Şimdi, şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Çoklu baro sistemi ya da Barolar Birliğinin yönetim sisteminin yani delege sisteminin değiştirilmesi konusu gerçekten -burada hukukçu arkadaşlarım da anlattığında- bu kadar antidemokratik, bu kadar hukuka aykırı -Anayasa'ya aykırı bir kere- bir teklifin burada muhalefet partilerince ortaya atılmasına rağmen, göz önüne çıkarılmasına rağmen, maalesef, iktidar partisinin savunmasını hayretle karşılıyorum. Çünkü bu teklif bir kere başından beri, şunu söylemekte fayda vardır, Anayasa'ya aykırıdır. Meslek odalarının birliklerinin kuruluşu zaten kanunla düzenlenmiştir yani Tabipler Birliğinin kurulması kanunladır, Diş Hekimleri Birliği yine öyle, Eczacılar Birliği yine öyle kanunla düzenlenir ama asıl meşruiyetlerini Anayasa'nın zannedersem 135'inci maddesinden alırlar. Doğal olarak şunu özellikle söyleyeyim, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarının bu şekilde iktidarın arka bahçesi hâline dönüştürülmek istenmesini, gerçekten, Türkiye'de demokrasiyi yok etmenin bir adımı olarak görmekteyim ve bunun da bir an önce iktidar partisinin Komisyon üyelerince fark edilip ve vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bakın, değerli milletvekilleri, şunu özellikle belirtelim: Avukatların birçok sorunu var; kira sorunları var, hele ki bu pandemi sürecinde, yanlarında çalıştırdıkları arkadaşlarla ilgili ücretlerini ödeyememe, sigortalarını ödeyememe, elektriklerini, su faturalarını ödeyememe durumları söz konusuyken burada bu teklifin tartışılması, avukatların ihtiyaçlarının düşünülmemesi, fikirlerinin alınmaması zaten bu teklifteki ana düşünceyi ortaya koymaktadır. AKP iktidarının demokrasinin bütün alanlarını var gücüyle yok etme anlayışıdır.

Bakın arkadaşlar, baroların Anayasa'nın üstünlüğünü yani Anayasa'yı savunma konusunda ve hukukun üstünlüğünü savunma konusunda aslında kanuni olarak bir görevleri vardır. Kanundan doğan haklarını kullanmaktadır ama bugün baktığımızda maalesef iktidarın bu kanun teklifini getirirken aslında temel duygusunun sırf baroların kanundan, Anayasa'dan, hukuktan gelen bu görevlerini yerine getirirken ki iktidara muhalif olmaları nedeniyle kinle, nefretle bu teklifi getirip barolar birliğini ve baroları arkabahçesi yapma anlayışından kaynaklanmaktadır.

Bakın arkadaşlar, burada şunu net bir şekilde görüyoruz: Çoklu baro sisteminin hiçbir savunulacak tarafı yoktur. Bugün çoklu baroyu getirirken sizler şunu iddia ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "İstanbul gibi metropol şehirlerinin, 3 büyük şehrin nüfus yoğunluğundan dolayı, orada yoğunlaşan avukat sayısından dolayı bir ihtiyaç hasıl olmuş ve bunun için de çoklu baroya ihtiyaç vardır." Ve dönüp delege seçim sisteminin de değiştirilmesi gerektiğini ve bunun da gerekçesini Anadolu'daki küçük baroların söz hakkı elde etmesi olarak sunuyorsunuz. Oysaki bunun temelindeki sorunlara inmeniz gerekir. Bugün bölgede insanların İstanbul'a göç etmesi, Anadolu'dan İstanbul gibi, İzmir gibi, Ankara gibi illere göç etmesinin sorunlarına inmemiz gerekir. Bugün nüfusun çoğalmasından dolayı, artan nüfusun çoğalmasına bağlı olarak avukat sayısının büyükşehirlerde, metropollerde yoğunlaşması aslında bu şekilde bir çözümle değil, tam tersi, nüfusun orada nasıl azaltılacağıyla ilgili, Anadolu'daki illerden gerçekleşecek göçlerin nasıl engelleneceğiyle ilgili önlemler alınması gerekir. Yani açıkça şunu belirtmek istiyorum: İktidar palyatif bir çözümle aslı sebebi değil, sonucu tedavi etmeye çalışan, sadece orada kendince sonucu kendi lehine dönüştürmeye çalışan bir anlayış içinde. Bakın, yoksulluğu Anadolu illerinde giderirseniz, açlığı giderirseniz, bugün yüzde 15'lere varan -ki resmî rakamlar, resmî olmayan rakamlara göre çok çok daha fazla- işsizliği giderirseniz benim seçim bölgem Iğdır gibi illerde ekonomik alanları oluşturup işsizliği gideren politikalar yürütürseniz, yine savaş politikalarınızdan vazgeçip insanların o bölgelerden kaçmasına sebep olmazsanız, eğitimi düzgün bir şekilde verip sağlık alanlarında herkesin eşit bir şekilde yararlanmasını sağlarsanız o zaman da insanlar İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e göç etmez; doğalında avukatlar o şekilde sayısal artmaz ki bu bile, bu bakış açısı bile yanlıştır ama yine de şunu belirtmekte fayda var: Sorunun temeli sizin politikalarınızın yanlışlığından kaynaklanmaktadır.

Bakın, size şunu söyleyeyim: Bugün bölgede insanların göç etmesinin temel sebeplerinden bir tanesi tarım ve hayvancılığın bitirilmesidir. Bugün tarımı ve hayvancılığı bu şekilde yok ederseniz insanlar İstanbul'a göç eder, İstanbul'un nüfusu arttığı zaman da avukatlar İstanbul Barosuna kaydolmak için doğal olarak üniversiteden çıktıkları gibi o bölgeye giderler. Bu sorunu bu şekilde değil, aslında devletin bütün politikalarını, iktidarın bütün politikalarını revize ederek anayasal sistemi herkesin yararlanacağı, herkesin kendini eşit bir şekilde hissedeceği bir şekle dönüştürürseniz o zaman işte bu sorunlar da ortaya çıkmaz.

Bakın, savaş politikaları dedim. Son yıllarda İstanbul'a, yani son yirmi yılda İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e göç eden insan sayısına bakarsanız neredeyse mevcut, oradaki nüfusun üçte 1'i kadardır. O açıdan, bu tür sorunları bu şekilde, temsilde adalet sorununu bu şekilde çözmeye çalışmak yerine bölgenin, Anadolu'nun illerinin nüfus göçünü vermesini engelleyecek tarzda yapmanız lazım ve ona yönelik kalıcı, doğru politikalar yürütmeniz lazım; kayyum politikalarıyla o insanların iradelerini gasbederek değil, yayla yasaklarıyla o insanların geçim sağlayamamayla karşı karşıya bırakılmasını değil, orada gerçek anlamda herkesin kendini eşit, adil bir şekilde gördüğü bir anayasal düzeni tesis ederek küçük sömürge valiliklerinden vazgeçerek sağlayabilirsiniz diye düşünüyorum.

Bakın, temsilde adalet dedik. Bugün benim seçim bölgem Iğdır'da 2 milletvekili çıkmaktadır nüfusu 200 bine yakın olduğu için doğalında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsiliyeti 2 milletvekiliyle olmaktadır ama İstanbul'a baktığınız zaman tabii ki ona göre çok daha fazla olması, Ankara'nın çok daha fazla olması, İzmir'in çok daha farklı, fazla olması gayet doğal, gayet normaldir. Ama bugün siz 47 bin avukatın bulunduğu İstanbul'daki baroların delege sayısını düşürerek temsilde adaleti aslında tabiri caizse yok etmiş olursunuz, orada o avukatların gerçek anlamda kendi barolarında, kendi odalarında, kendi birliklerinde temsil edilmelerinin önüne set kurmuş olursunuz.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Eksik.

HABİP EKSİK (Iğdır) - On beş dakika olduğunu zannediyordum ama.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Eksik süreyi tamamladınız, eksik süreyi tamamladınız. Eksik süre vardı...

HABİP EKSİK (Iğdır) - Soyadımın Eksik olmasıyla ilgili espri yapmaya çalışıyorsunuz ama şunu özellikle belirteyim Sayın Başkan: Soyadımın Eksik olması bu iktidarın daha önce Anadolu'da Kürt bölgelerinde yaptığı zulümle alakalıdır, hukuksuzlukla alakalıdır. O konuda da sizi menediyorum, açıkça söyleyeyim.

Şunu özellikle belirtmekte fayda var: Bakın, bugün hepimizin kendini eşit bir şekilde hissettiği bir sistemi var etmemiz lazım. Bugün demokrasiyi var etmemiz lazım, adaleti, barışı var etmemiz lazım yoksa yargının bir kolu olan savunmanın yani avukatların da baroların da arkabahçe yapılmasını, bu şekilde kabul etmemiz mümkün değildir. Bugün insanların açlık sorunu vardır, yoksulluk sorunu vardır. Burada bunu tartıştığınız zaman gerçekten toplumdan kopuk bir siyaset yapmış olursunuz. İnsanların yaşam hakkı, sağlık hakkı tehlikedeyken sizlerin burada Barolar Birliğini, hukukçuları, avukatları kendi bahçenize dönüştürmeye çalışmanız toplumun nazarında kabul görmez, görmeyecektir. Ve o açıdan da şunu söylüyorum: Gelin, bu şekilde işte bütün demokratik kurulları, bütün meslek odalarının kendilerini geliştirmek için disiplin kurullarını oluşturmak için oluşturdukları birlikleri, baroları gasbetmek yerine, onların önünü açalım, onların demokratik bir tarz alması için daha da yardımcı olalım ve ülkenin ana sorunlarına eğilelim. En önemlisi ülkenin bugün savaş politikalarından, antidemokratik politikalardan vazgeçmesi, barışçıl, demokratik bir düzenin var edilmesi için beraber, birlikte bu komisyonlarda evet, pandemi dönemlerinde risk alalım, çalışalım ama bu şekilde kanun teklifleri için değil, halkımız için insanlarımız için faydalı olacak kanun teklifleri üzerine çalışma yürütelim diyorum.

OTURUM BAŞKANI YILMIZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, son cümlemi söyleyeceğim.

Değerli iktidarın Komisyon üyeleri, milletvekilleri, muhalefetin kıymetli üyeleri ve vekilleri; bu ülkenin çocukları, bu ülkenin insanları, gençleri, aş, iş, ekmek bekliyor. Sizin sistemi gasbetmenizin emin olun, ne size ne de başkasına ne de o insanlara hiçbir faydası olmayacaktır. Gelin, birlikte bu sorunları çözecek bir irade ortaya koyalım. Bu şekilde demokrasiyi gasbeden eninde sonunda kaybedecektir ve o açıdan da bir an önce bu teklifin geri çekilmesi önerisinde bulunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.