| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .07.2020 |
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, ben, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesiyim ve bir insan hakkı savunucusu olarak kendimi tarif ediyorum ve bunun pratiğini de yaşamaya çalışıyorum. Şimdi, şu pandemi döneminde, gerçekten salgının yoğun olduğu bir dönemde şu koşullarda çalışmak aslında insana zulümdür. Bazı arkadaşlarımız diyebilir ki: "Ya, Komisyon üyesi değilsin, ne işin var, git buyur." ama benim bir sorumluluğum var, sorumlu olduğum bir kitle var. Ben, burada durmak, onların hakkını savunmak ve bir yanlışa itiraz etmek gibi bir görevim var, o yüzden buradayım. Hani, "canı pahasına" derler ya, evet, canı pahasına burada durmak zorunda bırakıldık inanın. Yani sizler adına da bizler adına da bu böyle. Birbirimizden farklı değiliz, farklı düşünüyoruz, elbette farklı şeyleri savunuyoruz ama hani bugün canı pahasına savunmak zorunda olduğumuz şey neydi de bu zulmü bize yapıyorsunuz, bugün getirdiniz anlayabilmiş değiliz. Hani, baro ne zaman kuruldu? İlk baro 1878'de kurulmuş İstanbul'da, yüz yılı geçmiş. Barolar Birliği 1969'da kurulmuş, elli yılı geçmiş, AK PARTİ on sekiz yıldır iktidar. Bugün niye, ne oldu da bunu dayatıyorsunuz, getiriyorsunuz ve geçirmeye çalışıyorsunuz? Aslında, ilk gün Sayın Can bir şey söyledi dedi ki: "Ankara Barosu da Diyanete karşı açıklama yapmasaydı." İlk gün, tutanaklarda vardır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Kesinlikle öyle demedim.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Öyle dediniz Sayın Can.
Şimdi, bakın, bunun üzerinden bu kanunu getirmeye çalışıyorsanız ve sebebi buysa gerçekten çok vahim. Bunun bir öç almayla, evet sizin gibi düşünmüyoruz ama "Vay, Ankara Barosu nasıl bu açıklamayı yapar."ın üzerinden gelen böyle alelacele bir kanun teklifi olduğunu düşünüyorum. Bu teklife de burada bulunan arkadaşlarımın gerçekten ciddi, samimiyetle özellikle avukatlık mesleğinden gelen arkadaşlarımın sahip çıktıklarını, vicdanen de sahip çıktıklarını, hangi partiden olursa olsun düşünmüyorum, samimiyetle söylüyorum bunu. Şimdi, biz diyoruz ya "Saraydan geliyor, saraydan geliyor." Siz buna kızıyorsunuz "Orası milletin yeri." diyorsunuz, ben de diyorum, evet saraydan geliyor ve oranın milletin yeri olmadığını düşünüyorum. Girişleri kapalı, kaldırımına yaklaşamıyorsunuz; nerede milletin yeriymiş, göremedik! Orası bize göre saray ama şöyle, demek istediğimiz şu: Siz milletten oy isterken -özellikle referandum öncesi- "Bu yasaları Meclis yapacak, güçlü Meclis olacak." derken aslında saraydan siparişle, o Hukuk Politikaları Kurulundan gelen şeyler üzerinden değişiklikler getiriyorsunuz. Ben şunu da biliyorum: İç ilişkilerinizde buna itiraz eden -aslında gerçekten hem yeri hem zamanı- aklıselim, avukatlığın yararına, mesleğin yararına bir şey olmadığını savunan milletvekili arkadaşlarımız var AK PARTİ'den ama buna rağmen, hani Sayın Erdoğan'ın da bir kararsızlık yaşadığını ama işte, belirli bir kesim tarafından da -bugün Sezgin Vekilim de söyledi- getirilmek istendiğini ve hepimizin de şu salgın döneminde çaresizce burada bu zulmü çekmek zorunda bırakıldığımızı ben düşünüyorum.
Şimdi, geldiğimiz noktada, bu Avukatlık Yasası'yla ilgili teklifin kime faydası var, ona bir bakalım; gerçekten, neyi değiştirecek arkadaşlar, bu neyi değiştirecek? Mesela, ben 2002'de, sizin iktidara geldiğiniz yıl mesleğe başladım, ilk geldiğimde bir ortağımla, gider ortağımla konuşuyordum -öğrencilik ev arkadaşım- diyordu ki bana: "Ya, bizim çevremize bak, hani bize gelen müvekkil çevresi hep alt ekonomik gelirli sınıflardan; işte kapıcı, biletçi, bekçi, çöpçü ve mesela bir senet gelirdi, icraya koyardınız, 100 liralık senet, aynı emeği harcardınız ya da milyon dolarlık senet gelir, icraya koyarlardı -ki bizim hiç olmadı, o zaman ekonomik ve siyasi çevresi güçlü olan kişilere gelirdi- onlar zaten daha az emek ve daha garantili tahsilatlar yapıp kazançlarına kazançlar eklerlerdi. Bu, bir örnek. Şimdi, bugün ne değişti mesela? Meslek sorunları artarak devam ediyor. Yokta, yine yok. Hukuk fakülteleri artmış durumda, avukatların sayısı artmış durumda, ekonomik piyasa daha da daralırken ekonomik çevresi iyi olan, iktidarla arası iyi olan avukatların durumu zaten bir eli yağda bir eli balda; zaten daha büyük işleri onlara götürüyorlar. Hâkim, yargıçları sizler belirlediniz, sizler belirlediniz, iktidar belirledi, bizzat iktidar belirledi arkadaşlar; 100 küsur hâkim, savcı AK PARTİ teşkilatındaki avukatlardan alındı. Yani hukukun tamamen siyasallaştığı bir dönemde acaba iktidara yakın arkadaşların ne eksikleri vardı da "Yeni bir baro kuralım, mevcut baroları bitirelim." ihtiyacı duydular bilemiyoruz. Ben Sayın Can'ın o ilk günkü açıklamasının bunun asıl sebebi olduğunu düşünüyorum ama. Şimdi, şu dönemde hani bir şey getirir, bir soruna bir çözüm getirelim.
Burada ne var? Mesela, 2 bin sayısını belirlemişsiniz ya, neye göre belirlediniz bu 2 bin sayısını? 2 bin kişi toplanıp baro kurabilirken 5 bin kişiye temsiliyet verebiliyorsunuz. Bakın, baro kurma hakkını 2 bin kişiye veriyorsunuz ama temsiliyette 5 bine 1 temsiliyet veriyorsunuz; 300 den 5 bine. Yani, bunun bir arası bile yok, hiçbir şey yok; izahı da yok, mantığı da yok, matematiği de yok.
Başka bir şey: Aslında o kadar net ki hani o 2 bini nereden hesap ediyorsunuz? 3 şehri zaten kapsıyor; Ankara, İstanbul, İzmir. "Ya bunları alamıyoruz, yerine atama yapsak acaba? Hani direkt atasak baro başkanını, onu da yapamıyoruz. Ne yapalım? Bir: Mevcudu itibarsız hâle getirelim ve kendi barolarımızı yaratalım." Kendi barolarınızı yaratıyorsunuz, sanki hiç iktidarınız bitmeyecekmiş gibi davranıyorsunuz. Oysaki kanun yapma tekniğinde bir öngörü olması lazım, çok uzunca süreler öngörülmesi lazım. Sadece kendi iktidarınızın devamlılığını öngörerek bugün yasalar yapıyorsunuz.
Şimdi, az önce bir FETÖ tartışması vardı, oraya geleceğim. Bakın, ben, kim FETÖ'cü, kim değil, kim beraber yürüdü, kim onun gibi düşünüyordu, kim kandırıldı bilebilecek durumda değilim, haddime de değil ama şu var, şu tartışma çok önemli: FETÖ de bu yasanın benzerini getirmek istedi, demek istediğimiz o. Ne dedi? Mesela "Evet, baroları kapatalım." dedi. Şimdi Sayın Başkan, AK PARTİ Grup Başkan Vekili az önce dedi ki: "Onlar baroları kapatıyordu, biz baroları kapatmıyoruz ki." dedi. Hayır, siz, baroları kapatıyorsunuz işte. Niye? Birkaç ay sonra genel kurula götürmeye çalışıyorsunuz mevcutları. Ee, bu kapatmak değil midir? Diyor ki o zaman "FETÖ baroları kapatacaktı, sonra da yeniden kurulacaktı." O zaman birkaç ay sonra baroları neden genel kurula gitmek zorunda bırakıyorsunuz, neden çoklu baroyu getiriyorsunuz? Diyoruz ki: Biz kimseye FETÖ'cü diyemeyiz, bilemeyiz; ne kadar irtibatlandınız, hangi seviyede ilişkiniz vardı ben bilmem, siz bilirsiniz amma velakin o dönem...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Lütfen o zaman ortaya bu ifadeyi kullanmayın, ne olur dikkat edin. Lütfen, istirham ediyorum, doğru bir...
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Benim nasıl ifade kullanacağıma siz müdahale etmeyin. Benden sonra cevap verebilirsiniz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - FETÖ gibi bir terör örgütünden bahsediyorsunuz; uygun olmuyor, ne olur rica ediyorum.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, karşılıklı olmasın.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Arkadaşlar, bakın, tartışmak için söylemiyorum, muğlak ifadeler değil.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - O zaman yapmayın.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ben bunu samimiyetle söylüyorum, gerçekten bilmem.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Samimiyetle söylüyorsanız daha vahim bir durum var.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Az önce sizin ifadeleriniz şuydu, dediniz ki: "Şununla iltisaklı, bununla iltisaklı." Kendi cephenizi nereden kuruyorsunuz biliyor musunuz? "İşte, şu, şu, şu karşımızdaydı; biz doğru yapıyoruz." Sizin doğruyu yapma fikriniz sadece karşınızdakine bakıyorsa ben biraz sonra şuraya geçerim, şaşırır kalırsınız. Bana bakmayın, bir fikriniz, iradeniz olsun, idealiniz olsun ki... Benim üzerimden savunma kuruyorsunuz, siz söylüyorsunuz, siz örtüştürüyorsunuz şimdi de bana diyorsunuz ki "Örtüştürmeyin." Bunu yapmayın arkadaşlar.
Şimdi, geldiğimiz noktada mesela, şimdi bu kamu tüzel kişiliği denir, hani üniter devlet diyoruz, bir tane vali olur, bir tane kaymakam olur, çoklu olmaz; baro da böyle bir şey, neden çoğaltıyorsunuz her şeyi tekleştirirken? Uygun değil, gerçekten uygun değil. Mesela, bir disiplin soruşturması -pratikte meslekten gelen arkadaşlar bilir- yapan baronun 2 bin üyesi varsa, kendi üyesini ihraç ederse 1999'a düştüğünde baro olma vasfını kaybedecek. Bu durumda disiplin soruşturmaları sağlıklı yürür mü bir düşünün? Başka bir şey: İki farklı baronun üyesi olan avukatlar karşılıklı birbirini şikâyet ettiğinde bu disiplin soruşturmasını kim yürütecek, neye göre yürütecek bir düşünün?
Şimdi, ben biliyorum, başından beri biz şunu diyoruz: Bu iş saraydan geldi, Politika Kurulundan geldi, sizin de içinizde kendi çelişkileriniz var ve gerçekten güçlüce, vicdanlıca savunamadığınızı düşünüyorum; bunun üzerinden devam ediyor tartışma. Ama her koşulda şu günlerde buraya getirilmesi iradesinin gerçekten buradaki vekil arkadaşlarımıza ait olmadığına, yarın mesleğe döndüğünde de bugünkü çıkardığı kanunlarla, yasalarla kendilerinin de bizzat sıkıntıya düşeceğine adım gibi eminim.
Şimdi, niye bunu yapıyorsunuz? Ben şunun kanaatindeyim: Tek elde topladınız, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tek elde topladınız çünkü bağımsız bir yargı olmadığı gibi yargının üç saç ayağını oluşturan sacayaklarından savunmaya gücünüz yetmiyor, sözünüz geçmiyor. Barolar yani savunma durduğu yer itibarıyla itiraz eden, karşı çıkan, savunan kişilerdir; meslek itibarıyla da bir ifade etme özgürlüğünün peşindedirler, müvekkillerini savunurlar, insan haklarını savunurlar yani barolar, duruşu itibarıyla da zaten mevcut baskıcı iktidarın karşısında duran toplumun dinamik unsurlarındandır.
Şimdi, bakın medyayı bitirdiniz, yüzde 94'ünü iktidara bağladınız, bir havuz medyası oluşturdunuz; sosyal medyayı kapatma gibi girişimleriniz var, şarteli elinizde; gazetecileri, aydınları ciddi anlamda iktidarın sopası hâline gelmiş, kafasına kafasına iniyor kendi gibi düşünmeyenlerin. Ne kaldı toplumun dinamiklerinden? Barolar kaldı.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamamlayalım Sayın Hakverdi.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Baroya bir atama yapamıyorsunuz. Ya bu kadar eziyet ettirmeyin bize, diyelim ki: "Cumhurbaşkanı Erdoğan baro başkanını seçer." Kapatalım dükkânı gidelim, en son geleceğiniz nokta da bu. Şöyle söylüyorum: Hukuku işinize geldiği gibi değiştiriyorsunuz, işinize geldiği gibi uyguluyorsunuz, "Temsilde demokrasi" diyorsunuz; bu yaptığınız şuna benziyor: Mesela 100 bine 3 vekil vermek bir şehirde, 1 milyonu da 1 vekille temsil ettirmek; yaptığınız bu. Hak mı, hukuk mu, vicdan mı, bunu mu düşünüyorsunuz? Ben sadece şunu düşünüyorum: İktidar devamlılığını nasıl sağlar? İktidar nasıl devam ederse etsin de hukukun önemi yok. Hukuk diye puttan helvalar yapmışsınız, acıktıkça da yiyorsunuz.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Hadi oradan!
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - "Hadi oradan"ı iade ediyorum.
Komisyonu saygıyla selamlıyorum.