| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .07.2020 |
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Sayın Başkan, kıymetli Komisyon üyeleri, milletvekili arkadaşlarım ve Komisyona katılan kıymetli bürokrat arkadaşlar; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Baro başkanları teklif görüşülmeye başlarken Meclise geldiğinde bir baro başkanımız -kendisini tanımıyorum, ismini de bilmiyorum- Meclise girmek istediğinde "Ben buraya ne eyleme geldim, ne direnmeye geldim. Ben hukuk fakültesi 1'inci sınıftan itibaren aynı sırada yan yana oturduğumuz, yurtta aynı ranzada altlı üstlü yattığımız, aynı yemekhanede yemek yediğimiz, etütte birlikte çalıştığımız, bitirdikten sonra beraber staj yapıp meslekte beraber çalıştığımız sınıf arkadaşlarımı, kardeşlerimi görmeye geldim ama maalesef o kardeşlerim beni içeri dahi almıyorlar. Bunu böylece Komisyonda iletip benim de selamlarımı söylerseniz çok mutlu olurum." dedi. O selam üzerimde kalmasın.
Değerli dostlar, siz bu teklifle baroların arasına siyaseti sokmayı, ayrıştırmayı düşünüyorsunuz ama bu düşünceniz kesinlikle yanlış. Söz konusu avukat ve avukatlık olduğunda avukatlar arasında siyaset olmaz, avukatlar birbirlerine "Şu, şu partiden; bu, bu partiden." diye bir ayrım ya da ayrımcı gözle bakmaz. Hatta Anadolu'dan gelen Amasya Barosu avukatıyım ve Amasya Barosunda da iki dönem Yönetim Kurulu üyeliği yaptım, milletvekili olmak için Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldım. Anadolu'da baro yönetiminde herhangi bir siyasi parti görüşü hâkim değildir, mesela ben baro yönetimindeyken bizim yönetimimizde AK PARTİ'li arkadaş da vardı, Cumhuriyet Halk Parti'li arkadaş da vardı, MHP'li arkadaş da vardı. Hâlen, bugün, mesela Amasya Barosunda yine AK PARTİ'li kadın kolları il başkanlarımız, kardeşimiz var, Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkan Yardımcısı kardeşimiz var, İYİ PARTİ'nin kurucu ilçe başkanı var. Yani bu avukatlar eğer kendi mesleki örgütlenmesi söz konusuysa siyaseti bir tarafa bırakırlar çünkü bizler için önemli olan mesleki dayanışmadır, bizler için önemli olan meslektaş dayanışmasıdır; siyaseti ne olursa olsun bizden bir gün önce mesleğe başlayan bir avukat varsa o bizim için üstattır.
Ayrıca, bu teklife ne olursa olsun her görüşten tüm avukatlar karşı arkadaşlar. Mesela, Amasya'da mesleğe birlikte başladığımız Yönetim Kurulunda da birlikte iki dönem çalıştığımız Milliyetçi Hareket Partisinde üye, partide de çok aktif olan bir arkadaşım -aynı zamanda da 2014 yılında da belediye başkan aday adayı olan Milliyetçi Hareket Partisinden bir kardeşim- sosyal medyada -çok kısa şey yapacağım- "Barolar, kuruluş ve yapıları Anayasa'nın 135'inci maddesinde belirlenmiş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır. AK PARTİ, çoklu baro düzenlemesiyle yapıyı bozup kendine bağlı ya da yakın barolar hedefleyerek siyasi bir hamle yapmaktadır. Bu değişiklik teklifine tüm barolar karşı çıkıyor, bireysel olarak da iş referanduma gitse avukatların yüzde 90'ından fazlası çoklu baroya 'hayır' diyecektir." diye uzun bir yazı yazmış, hepsiyle vaktinizi almak istemiyorum. Evet, avukatlar açısından durum budur. Bir referandum yapsanız avukatlar arasında ya da bir görüş alsanız avukatların tamamına yakını bu teklife "Hayır." diyecektir. Ve asıl önemli sorun da bu teklifin altında AK PARTİ'li avukat arkadaşlarımızın da imzası olmasıdır. Bu durum, Meclis arşivlerine, Türkiye Cumhuriyeti tarihine de geçecektir. Kendileri ömür boyu bu utancı taşıyacaktır.
Aslında kanun teklifinin ismi "Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılması Kanunu" ama kanun teklifi maddelerine baktığımızda, ki ben 13'üncü maddede konuşuyorum, o maddeye de baktığımızda disiplin soruşturmasıyla ilgili bir şey ama kanun teklifinde avukatların sorunlarıyla ilgili ya da o sorunların çözümüne dair hiçbir teklif yok. Şimdi, o yüzden ben aslında biraz avukat sorunlarına değinmek istiyorum.
Türkiye'de avukat olabilmek için bir hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra, altı ayı adliyede altı ayı da en az beş yıl kıdeme sahip bir avukat yanında toplam bir yıllık staj programını tamamlayarak baroya kaydolmak gerekiyor. Mesleki sorunlarımız ilk defa hukuk fakültelerinde başlıyor. Türkiye'de kimi devlet üniversitesi kimi ise vakıf üniversitesine bağlı olan 133 hukuk fakültesi var. Bu hukuk fakültelerinin toplam öğrenci kontenjanı ise 80 bin civarında, inanılmaz bir sayı, değil mi? Kendi okul yıllarınızı hatırlayın sevgili meslektaşlarım. Türkiye'de Aralık 2019 verilerine göre 127.691 avukat var ve bu sayıya her yıl binlerce yeni avukat ekleniyor.
Avukatların mesleklerini iyi bir şekilde icra edebilmeleri için her şeyden önce hukuk fakültelerinin kontenjanlarının düşürülmesi gerekiyor ama bu teklifte böyle bir şey yok. Birçok fakültenin akademisyen kadrosu ve fiziki koşulları oldukça yetersiz. Fakültelerde iyi bir eğitim verilebilmesi için gerekirse bazı fakültelerin birleştirilmesi hatta gerekiyorsa bazılarının kapatılması gerekiyor ama bu teklifte buna dair de hiçbir şey yok. Misal, staj başlıyor avukatlıkta, staj yaparken hiçbir güvenceniz yok; ücret almıyorsunuz veya çok düşük bir ücretle âdeta genç avukatlar gibi çalıştırılıyorsunuz. Stajyerler Türkiye Barolar Birliğinden kredi alabiliyorlar ama daha sonra bu krediyi faiziyle birlikte geri ödemek zorundalar. Bizim zamanımızda yoktu ama şimdi stajyerlerin zorunlu sağlık sigortası var ancak bunların primleri de düzenli olarak ödenemiyor. Stajyerlerin cebinde -tabiri caizse- yol parası dahi yok. Hâkim ve savcı adayları devletten bugün itibarıyla 6 bin liranın üzerinde maaş alırken, sigortaları mevcutken stajyer avukatların devletten herhangi bir ücret almamalarının, sigortalarının olmamasının haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kanuna göre avukatlar bir kamu hizmeti icra ediyorlar. O hâlde, avukatların da eğitimleri süresince sigortalanmaları ve belli bir miktar ücret almaları gerekiyor. Bu arada, avukat adaylarının staja başlayabilmeleri için baroya bir ücret ödemeleri gerekiyor. Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, baroları 1, 2, 3, 4 diye numaralandırıp ayrıştırmak değil, staja başlama ücreti de dâhil bu sorunlarla ilgili bir şey yapmak olmalı. Stajını bitirip avukatlık yapmaya hak kazanan birinin mesleğe başlayabilmek için bir baroya kaydolması ve avukatlık ruhsatı alması gerekiyor. Bunun için de hem baroya hem de Türkiye Barolar Birliğine hatırı sayılır bir ücret ödemesi gerekiyor. Çoğu yeni meslektaş bu ücreti ödemekte çok büyük zorluklar çekiyor çünkü avukatlar genelde bu toplumda emekçi, gariban, yoksul ailelerden gelen insanlar.
Avukatların ekonomik sorunlarının daha büyükleri ise serbest avukat olarak mesleğe atıldıkları aşamada başlıyor. Serbest avukatlık yapabilmek için bir avukatın bir iş adresinin ve maliye kaydının olması gerekiyor. Zira, genç bir avukat tek kuruş para kazanmasa dahi ofis giderlerini, BAĞ-KUR primlerini, muhasebeci giderini ve her türlü vergiyi ödemek zorunda. Bu tür giderler ayda en az 2.500-3 bin TL'lik bir gider demek. İstanbul, Ankara, İzmir gibi hayatın daha pahalı olduğu şehirlerde giderler çok daha yüksek. Bir kamu hizmeti icra ettiği varsayılan avukata tamamen bir esnaf muamelesi yapılıyor. Para kazansa da kazanmasa da sigorta primlerini ve vergileri ödemesi bekleniyor. Bu nedenle birçok avukat resmî olarak mesleğe dahi başlayamıyor. Adli yardım hizmeti ile CMK görevlendirmeleri almak için baronun listesine kaydolabiliyor avukatlar. Ancak, aşırı bir hızla artmış olan avukat sayısı nedeniyle bazı şehirlerde bir avukat bir yıl içinde ancak bir adli yardım dosyası, 15-20 tane de CMK dosyası alabiliyor. Her iki görevlendirme karşılığında alınan ücret ise oldukça düşük hatta gülünç seviyede. Üstelik ödemeler, vergiler ve baroya katkı kesintileri yapıldıktan ve uzun aylar geçtikten sonra yapılıyor. Adli yardım ve CMK hizmetlerini veren bir avukat aslında bir kamu hizmeti veriyor ve bunun için bir miktar ücret alıyor ancak bu ücretlerin makul bir düzeye çıkarılması ayrıca, bu hizmetleri veren avukatlara vergi ve BAĞ-KUR prim ödemelerinde indirim yapılması gerekiyor. Bazı avukatlar mesleğe yeni başladıklarında yaşayabilecekleri ekonomik zorluklara çare olarak bir başka avukatın yanında çalışmayı deniyorlar. Genç işçi avukatlar, İstanbul gibi şehirlerde belki 3 bin- 4 bin lira civarında bir ücretle çalışabiliyor. Her türlü işleri âdeta adliyede, koridorlarda koşturan bir emekçi edasıyla yaparken küçük şehirlerde yeni avukatlar başka bir avukatın yanında asgari ücretin altında dahi bir ücretle çalışabiliyorlar. Amasya'da 1.600 liraya çalışan avukatlar var. Siz baroların çoklulaştırılmasını bırakın arkadaşlar, 1.600 liraya çalışan o avukatın sorununu çözün. Eğer bunu yapamıyorsanız buralarda oturmayalım, hiç birimiz oturmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Tuncer.
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Tamam Sayın Başkan.
Bir ülkede ve ülkemizde devletin sorumluluğunda yaşanan bazı meselelerle baş etmek için sonunda vatandaşın yada sivil toplumun bir şeyler yapması gerekebiliyor. İşte, avukatlarla ilgili durum da böyle. Kaybedecek zaman ve kaybedecek nitelikli avukatımız yok. Bu nedenle bir an önce bu Avukatlık Kanunu Teklifi'ni çekmenizi, Meclisi normal gündemine çevirmenizi talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.