KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

Herkese selamlar, merhabalar.

Evet, "Çok para günahsız olmaz." demişler. Şimdi, AKP iktidara geldiğinde büyük bir ekonomik kriz koşullarında geldi. Aynı zamanda da hem ekonomik büyüme, kalkınma, askerî vesayetle hesaplaşma, bütün güç odaklarıyla hesaplaşma ve demokratik, özgürlükçü imkânların da genişletilmesi vaatleriyle geldi. Dolayısıyla toplumda da büyük bir özlem olduğundan hareketle iktidara geldi. Fakat iktidara gelmesiyle birlikte bir taraftan kendi ekonomik büyüme modelini devreye sokarken bir taraftan da aslında ajandasını uygulamaya çalıştı; dolayısıyla AKP döneminde zenginler büyüdü, Türkiye'de zenginler büyüdü, yoksullar büyüdü, binalar büyüdü, insanlar küçüldü. Evet, AKP döneminde belki de en tipik olan yanlardan bir tanesi budur. Büyüyen binalar, süper projeler, küçülen insanlar, küçülen demokratik haklar. Evet, yani koşullar böyle olunca AKP'nin attığı her adım doğal olarak işgal ettiği pozisyondan çok daha fazla tartışma yaratıyor çünkü AKP'nin son dönemi, özellikle son üç beş yılda ortaya koyduğu bütün politikalar, bu suç ittifakının sürgit devamı üzerine kurulu, bütün alınan kararlar, bütün kararnameler ve bütün yasalar bunun üzerine kurulu.

Şimdi, dolayısıyla bu süreç aynı zamanda siyasal olarak da bir cemaatler koalisyonu biçiminde gelişti. Yani AKP, evet, yüzde 1'lik sermayenin iktidarıdır çünkü yüzde 1'lik sermayenin iktidarı sarayda somutlanıyor, onun dışındaki yüzde 99'sa açlık ve yoksullukla yan yana. Ama bu siyaset, bir cemaatler koalisyonu biçiminde gelişiyor. Aynı zamanda bu koalisyon, bütün antidemokratik hangi kurum ve kuruluş varsa, hangi derin organizasyon varsa bu kuruluşun içerisinde. Şimdi, dolayısıyla böylesi bir koalisyon, böylesi bir suç örgütü koalisyonu ancak böylesi yasalarla ayakta kalabilir. Bakın, AKP, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve bunların çerçevesinin genişletilmesi talebiyle geldi, buna herhâlde kimsenin bir itirazı olmaz. Fakat bugün bakın, herkesi terörist yaparak yani 6,5 milyon HDP oyu var, bunu en basit hesapla ikiye çarpsanız 15 milyona yakın rakam eder, hepsi terörist; Aleviler, devletin Alevisi olmayanlar terörist; AKP'ye, koalisyona oy vermeyenler, "hayır" diyenler, itiraz edenler, sosyal medyada "tweet" atanlar dahi terörist. Şimdi, dolayısıyla genişletme diye gelen AKP'nin geldiği nokta burası yani yasakları genişletmeyle malul bir AKP pratiği var.

Şimdi, bakın, bu koşullarda tabii ki böylesi bir iktidar şiddet ve zordan başka bir araçla ayakta kalamaz. Yani çünkü bir kez freni patladığında bisikletin pedalı misali, pedalı sürekli çevirmesi gerekir ki düşmesin. O yüzden bu koşullar altında yani biz tabii, genel bir siyasal analiz yapma derdinde değiliz ama yapmadan da elbette olmuyor. Son en yakın açısından baktığımızda bu baro meselesi yani hem Anayasa'ya aykırılığı zaten defaatle ortaya kondu. Fakat AKP bloku yani bu öneriyi getiren arkadaşlarımız buna neden ihtiyaç olduğunu hâlâ üç gündür ortaya koyabilmiş değiller. Ve hâlâ tartışmaların içerisindeki kimi atılan laflar arasından çekip aldıklarımıza baktığımızda bunun rövanşist bir yasa olduğunu, rövanşist bir düzenleme olduğunu görüyoruz. Şimdi, deniyor ki: "İstanbul, İzmir, Ankara Baroları çok kalabalık." Peki, bu kalabalığın sebebi ne? E, siz bu ülkeyi inşaat ekonomisine boğdunuz, tarımı bitirdiniz, hayvancılığı bitirdiniz; Kanal İstanbul gibi İstanbul'a bir İstanbul daha ekliyorsunuz. Yani derdiniz İstanbul'un nüfusunu azaltmak değil, İzmir'in nüfusunu azaltmak değil, tam tersine, yeni rant alanları açarak Anadolu'nun kentlerini, köylerini boşaltıp İstanbul'a yığmaya devam ediyorsunuz. Doğal olarak, siz burada bile meselenin esasından uzaktasınız. Dolayısıyla, gerçek bu ise mesele neye dönüşüyor? Barolar üzerinden yeni bir hegemonya alanı kurmaya çalışıyorsunuz. Evet, bunun bir boyutu bir hegemonya alanıdır ama bir boyutu da iktidarın, şu veya bu düzeyde, şu veya bu biçimde kendisine "hayır" diyen hangi odak varsa onu tümüyle tasfiye etmesidir.

Az önce burada hatibimiz konuşurken "kayyum" kelimesi geçince AKP'li sıralardan hemen bir refleks geldi. Evet, işte gerçek bu, gerçeğimiz bizim kayyum. İşte, AKP saray iktidarı bir kayyum iktidarıdır, kayyumdur; barolara da kayyum atıyor, belediyelere de kayyum atıyor, şimdi sosyal medyaya da kayyum atıyor. Yani kayyum iktidarı, sanmayın ki Kürt halkına, HDP belediyelerine yönelik bir siyasi projedir.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Çepni.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Evet, esası budur ama esas olarak tüm halkların, tüm kurum ve kuruluşların üzerine, tüm demokrasi güçlerinin üzerine atanmış bir kayyumdur. Şimdi, ben şöyle bitireceğim...

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Son cümleyi alayım.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Başkanım, bir dakika...

Şöyle bitireceğim: Bakın, bugün avukatlar ve avukatların sorunları burada tartışıldı. Bakın, bugün, 2020 senesinde Türkiye'de avukatlar hâlâ adil yargılanma talebiyle ölüm orucundalar. Bakın, Ebru Timtik yüz seksen dört gündür, Aytaç Ünsal yüz elli üç gündür açlık grevinde, ölüm orucunda bugün; herkes sağır ve dilsiz. Yani işte, hukukun temel sorunu budur. Peki, bu insanlar niye açlık grevindeler, niye ölüm orucundalar? Çünkü yargılanma süreçlerinde tümüyle düzmece ve göstermelik bir yargılama gerçekleştirildi; sahte delillerle, sahte ifadelerle arkadaşlarımız onlarca, yüzlerce yıl ceza aldılar. Talepleri kimseden bir lütuf değil, hukuki, adil bir yargılanma talep ediyorlar. İşte siz, böylesi koşullarda... Yani avukatlara dönük çok sayıda operasyon var, çok sayıda. Terörize ediliyor avukatlık kurumu çünkü hak savunusu, özgürlükleri savunma söz konusu olduğunda avukatlar terörize edilerek tasfiye edilmeye çalışılıyor.

Dolayısıyla, buradan tekrar şu çağrıyı yaparak bitiriyorum: Bakın, adil yargılanma talebi en insani taleptir. Burada hukuki bir tartışma yapacaksak, hukuka dair bir düzenleme yapacaksak, buna buyurun buradan başlayalım. Bakın, öncesinde, Mustafa Koçak yine adil yargılanma talebiyle hayatını kaybetti; görmediniz, duymadınız. Bu arkadaşlarımız, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal da yine ölüm orucunun çok kritik aşamasındalar. Buyurun buradan başlayalım, yaraları buradan saralım. Yani sarayın bekasının tahkimini buradan ancak tartışırsak yaparız. Yani sarayın tahkimi, demokrasiye karşı geliştirilen bu siyasetle ancak yok olur. Halklarımızın bu konudaki talebi, bizim bu konudaki talebimiz tam olarak budur.