KOMİSYON KONUŞMASI

BEDRİ SERTER (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada oturan herkes, ben, siz, hepimiz; işte bu kitapçık sayesinde, Anayasa sayesinde buradayız. Bu Anayasa ki sizleri de bizleri de bu çatı altına getirdi. Bu Anayasa ki tüm toplumun barışına, huzuruna, birlikteliğine hizmet etmek için oluşturulan temel bir toplum sözleşmesidir. İşte biz bugün bu Anayasa'nın temel maddelerinden birini konuşuyoruz. Hakkın, hukukun ve adaletin temel sağlayıcılarından biri olan kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşunu, baroları konuşuyoruz. Anayasa'mızın 135'inci maddesi ortadayken ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına anayasal güvence verip varlık nedenlerini ortaya koyarken biz bugün neyi konuşuyoruz? Barolarla ilgili sizi rahatsız eden nedir? Temel soru bu diye düşünmekteyim. Peki, kapıdaki baro başkanlarımızı, Türkiye'nin her yerinden gelip Ankara sokaklarını dolduran avukatlarımızı rahatsız eden acaba nedir? Hiç sordunuz mu kendinize. Şöyle ifade edeyim: Siz elinizde olan bir iktidar gücüyle Avukatlık Kanunu'nu değiştirip baroları bölmek istiyorsunuz, onlar da "Savunmayı susturamayacaksınız, bizi bölemeyeceksiniz." diyorlar. Peki, burada en önemli eksik ne? Böylesi bir kanun teklifinin esas muhataplarıyla, işin uzmanlarıyla ve her partiden hukukçu milletvekilleriyle hazırlanmamış olması, öyle değil mi sayın milletvekilleri? Siz görmek, duymak istemeseniz de demokratik seçimlerle göreve gelen baro başkanları ve yönetimleri yani Türkiye Barolar Birliğinin varlık sebebi olan barolar burada olmalılardı ama gerçek özne onlar da değil. Gerçek öznenin barolar değil; etnik, dinî ve siyasi inancına göre bölmeye ve ötekileştirmeye çalıştığınız toplum olduğunu görmek zor değil. Ama hepimiz farkındayız ve görüyoruz ki bu yolun sonunda hukuk devletine olan inanç tamamen ortadan kalkarsa "Senin baron, benim barom" anlayışı yerleşirse, adil bir şekilde hak aramanın önüne geçilirse o toplumda halkın devletine güveni kalmaz. Daha önemlisi, yurttaşların yarınına güveni kalmaz yani ekmeği için hep kaygılanır. Peki, ekmeğini tehdit eden bir unsurla karşılaşan esnaf, adil bir hukuk sistemi göremezse ne yapar? Size bu soruyu soruyorum. Peki, bir ülkede adil yargılamanın olmadığını, ayrıştırma ve ötekileştirme üzerine kurulu bir hukuksuzluk sisteminin meşru kılınmaya çalışıldığını gören yabancı yatırımcılar ne yapar? Sizi bu soruyla baş başa bırakmak istiyorum. Bu soruların cevaplarını hepimiz biliyorken biz de sizi her gün "Uçuruma gidiyoruz." diye uyarırken siz ne yapmak istiyorsunuz sayın milletvekillerim? Cumhuriyetin kurduğu hukuk sistemi ve ilkelerini yok etmeye, baroların özerkliğini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. "Hukuka siyaset karışmasın." diyen ve bağımsız bir hukuk sistemini ayakta tutmaya çalışan adalet dünyasının aydın insanlarının, yarının avukatlarının bugüne ve geleceğe dair kalan umutlarını da yok etmeye çalışıyorsunuz. Onların bağımsızlıklarının sembolü olan cübbelerine düğme mi diktirtmek istiyorsunuz? "Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir." diye bugüne kadar kendimize şiar edindiğimiz bir temel gerçeği siz yine temelinden sarsmak için mi çabalıyorsunuz? Her ne yapıyorsanız, değil tünelin sonundaki ışığı görmek, neredeyse karanlığı büyütmek için yapılıyor gibi geliyor. Boşuna "Hak, hukuk, adalet." demiyoruz. Ülkede "Senin hâkimin, benim savcım." noktasına getirdiğiniz ve "kendinize göre hukuk" kavramını yerleştirmeye çalıştığı bir ortam varken her gün resmen ayrı bir savaş cephesi açıyorsunuz. Ülke vatandaşlarının yüzde 96'sının temsil edildiği bu çatı altında iktidar gücünüzü kullanarak zorlama kanunlar yapıyorsunuz. Üstelik, esas uzlaşıyla yasaların yapılması gereken tek yer bu yüce Meclistir. Siz eşitliğin, adaletin, mülkün, vatandaşların hak ve özgürlüklerin temelini nerede sarstınız biliyor musunuz? Kuvvetler ayrılığını yok edip, parlamenter sistemi ortadan kaldırıp tek adam rejimini getirdiğiniz noktada. Güzel ülkemin bugün tek adamın ağzından çıkan kanunlara mahkûm edildiğini, Türkiye Cumhuriyeti'nin en temel kurumlarının tek adamın kendi kudretini pekiştirebilmesi için aracı hâline getirildiğini görmek inanın bana acı veriyor ama daha önemlisi, toplumun huzurunu her geçen gün yok ediyorsunuz.

Sizi biraz geçmişe götüreyim: 2002 yılında iktidara geldiğinizde, temel insan haklarını sahiplenerek koruyacağınızı, hukukun üstünlüğünü temel alacağınızı söylediniz. Aralık 2004'te "Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerini başlattık." diyerek gündüz gözüyle Ankara'nın meydanlarında havai fişekler attınız.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Serter, toparlayabilir miyiz.

BEDRİ SERTER (İzmir) - Toparlayacağım Başkanım.

Kadın-erkek eşitliğini savunuyorsunuz, bakın, kadınlarımızın sayısını her geçen gün yerle bir ettiniz. Bugünse geldiğimiz noktaya bakın, vatandaşından, avukatından, sivil toplum örgütlerinden korkan, kendini saray yönetiminin gönül kurullarına teslim eden, çoğulcu demokrasinin neredeyse son kalan zerrelerini de ortadan kaldırmak için son hız çaba sarf eden, Avrupa Birliğinin üyeliğini geçtim, temel demokratik değerlerini yok sayan, adında "kadın" geçen bakanlıktan "kadın" adını kaldıran, üzerine de döneminde kadın cinayetlerinin tavan yaptığı bir iktidar hâline geldiniz. Artık, gözünüz o kadar karardı ki bile isteye öncü olduğunuz uluslararası bir sözleşmeden, kadınların canını koruyan "Avrupa Konseyinin İstanbul Sözleşmesi'nden çekiliriz." bile diyorsunuz. Demokrasi naraları boşuna atıldı yani bugüne kadar ama en önemlisi de bugün olduğu gibi, adaletin bağımsızlığını, tarafsızlığını ve şeffaflığını ortadan kaldırılmak için toplumun gözünün içine baka baka attığınız antidemokratik adımlar. Geldiğimiz noktayı özetleyen bir tablo sunayım size isterseniz: Bağımsız bir düşünce kurulu olan Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan ve adı "2020 Ülkelerde Hukukun Üstünlüğü" olan bir rapora göre 128 ülke arasından 107'inci sıradayız. Bu da tek adamın rejiminin, adaletin ve hukukun üstünlüğünün önünde nasıl bir engel teşkil ettiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, iktidarın Türkiye'ye dayattığı acayip başkanlık sisteminin, Türkiye'yi temel insan haklarından ne kadar uzaklaştırdığının da göstergesi olduğunu düşünüyorum.

Sadece ülkemizde değil dünyada da yoksulluğu, eşitsizliği ve dolayısıyla demokrasiyi çok zedeleyeceği ortada olan bir pandemi süreci yaşadık, yaşıyoruz. Bu süreç öncesinde zaten demokrasiye dair sıralamalarda yarı otoriter sistemin yönettiği bir Türkiye'nin çoğulcu ve sivil özgürlük noktasında karnesinin zayıf olduğunu biliyorken bir de bağımsız ve tarafsız hukuk sisteminin temeli olan baroların tartışma noktası hâline gelmesi düşündürücüdür hatta bu ortamda.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Serter, tamamlayalım.

BEDRİ SERTER (İzmir) - Bitiriyorum hemen Başkanım.

Türkiye'nin küresel çapta görüntüsü buyken, siz burada, sizinle aynı şartlarda seçilmiş diğer siyasi partilerin milletvekilleriyle uzlaşmaksızın çıkarmaya çalıştığınız kanunlarla, Türkiye'nin hukuk ve güvenlik sistemini kendi amaçlarınıza göre değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bütün bunların sonunda sarayın kurmak istediği hâkimiyete karşı hatırlatmak isterim ki egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir ve çoğulculuğu, toplumsal uzlaşmayı, hak arama özgürlüğünü, temel hak ve özgürlükleri ve demokrasiden kalan son kırıntıları yok etmek isteyenlere halk gerçek bir karşılığı mutlaka seçimlerde verecektir. Unutulmasın ki adaletin bir gün herkese lazım olacağı, bugün için, bunun için hepinizi ben, sen demeden bu salondan yeniden biz olarak çıkmaya davet ediyorum.

Saygılarımla.