| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .07.2020 |
ŞEVİN COŞKUN (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
15'inci maddeyle getirilmek istenen çoklu baro sistemiyle birlikte temsil esası yok sayılmaktadır. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi üye sayısı oldukça yüksek olan kentlerdeki barolar daha az delegeyle temsil edilecek, temsiliyet oranı 20 kat azalacaktır. Örneğin, 160 civarı üyesi olan Muş Barosu ile 60 bin üyesi olan İstanbul Barosu arasındaki temsiliyet neredeyse eşitlenecektir. Bu durumun kendisi Anayasa'ya doğrudan aykırıdır. Barolar Birliği, başkan ve yönetimini belirleyen genel kurul üye yapısında büyük illerin etkileri tamamen azaltılacak, küçük illerin etkisi ise artacaktır. Zaten buradan anlaşılıyor ki tek adam rejimi tahakküm altına aldığı yargı ve yürütmenin yanında bir türlü söz geçiremediği, yapılan hukuk dışı düzenlemelere, aykırılıklara, usulsüzlüklere ses çıkaran baroları yani savunmayı da bölerek yargının bütün erklerini tasfiye etmek istemektedir.
Yetki mekanizmalarının tamamını tek elde toplayan Cumhurbaşkanının barolara yönelik yapmaya çalıştığı bölme yöntemini çoklu temsiliyet ve demokrasiyle açıklamaya çalışsa da aslında herkesin bildiği gibi mesele baroların tek adam rejimini rahatsız etmesidir. Halbuki, mesele, avukatların ve baroların sorunlarına demokratik ve pratik bir çözüm getirmekse baro seçimlerinden önce yapılması gereken birçok şey vardır. Bunlar, avukatların gerek mevzuatta gerekse pratikte karşılaştığı problemlerdir. Örneğin: Uzayan duruşmalar, avukatların dosyalara erişiminin engellenmesi, cezaevlerindeki müvekkil görüşlerinde kamerayla izlenilmesi, duruşmalarda adil yargılanma ve silahların eşitliğine aykırı olarak sözlerinin kesilmesi, taleplerinin dinlenmemesi, avukatların duruşma salonlarından çıkarılması, sırf avukatlık yaptıkları için hukuksuzca yargılanmaları, tutuklanmaları, emniyette kolluk güçleriyle yaşadıkları birçok problem, yargının en önemli erkinden biri olmalarına rağmen iktidar tarafından itibarsızlaştırılmaları, yıllarca hukuk fakültesinde okuyan avukatların ruhsatlarının verilmemesi gibi daha çok sayılacak onlarca sorun ve problemleri vardır. Ancak, iktidar bu sorunlara çözüm üretmek yerine var olan sorunları daha da genişletecek yeni düzenlemeleri dayatıyor. Getirilmek istenen düzenleme Anayasa'ya rağmen getirilmektedir. Çünkü Anayasa'ya göre barolar, sadece bir meslek örgütü değil aynı zamanda kamu tüzel kişilikleridir. Kamu tüzel kişilikleri Anayasa'ya göre bölünemez. Birden fazla baronun kurulması, birden fazla Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulması gibidir. Dolayısıyla baroların kamu tüzel kişiliği, baroların tarafsız ve bağımsız olma özelliklerini korur. Bunu bozarak baroların her birinin âdeta bir siyasi partiye dönüşmesine sebebiyet verecektir.
Avukatların mesleki dayanışmasını zedeleyen, birbirlerini âdeta bir rakip gibi görmelerine sebep olan bu düzenlemenin herhangi bir yararı yoktur. Yargılamanın her bir aşamasında avukata yapılan muamelenin bağlı bulunduğu baronunu siyasi eğilimine göre değişeceği açıktır. Avukatın bağlı bulunduğu baroya göre hâkimin vereceği kararların tarafsızlığı tartışmaya açık hâle gelecektir. İktidara yakın olan baronun hâkim üzerinde baskı kurup kurmayacağına kim nasıl karar verebilir? Ya da kararı verecek hâkimlerin sevmediği, hoşlanmadığı fikirlere yakın baroların avukatlarına karşı sergileyecekleri subjektif tavırların hesabını kim verecek?
Barolar kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, kötü muamele ve işkence, dezavantajlı grupların yaşadıkları hak ihlalleri gibi birçok konuya ilişkin etkin mücadele yürütmektedirler. Getirilecek olan düzenlemeyle baroların birliği, bütünlüğü bozulacak, barolar siyasileşecek ve insanların barolara yaklaşımı kısıtlanacaktır. Mevcut siyasi koşullarda, özellikle son on yıl içerisinde artan kadına yönelik şiddet, istismar, kötü muamele ve işkence vakaları artmışken bu düzenleme var olanı düzeltmekten ziyade, kötü koşulları tırmandıracaktır. Çözüme kavuşma imkânı olan vakaların dahi barolara gelişi engellenecektir. Fiziksel, sosyal, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet mağdurlarına yönelik baroların sağladığı hukuki destek ne yazık ki sekteye uğrayacak. Mağdurların adalete erişiminde büyük engeller doğacaktır. Mevcut koşullarda, şiddet mağduru çoğu kadın baroların adli yardım bürolarından hukuki destek almakta, baroların kadına yönelik şiddet konusunda geliştirdikleri ortak duyarlılık sayesinde bir parça güvence altına alınmaktadırlar. Getirilmek istenen düzenleme kadınların barolara olan güvenini sarsacak, kadına yönelik şiddet konusunda her baronun tavrı değişkenlik gösterecektir. Bu da hâlihazırda çözüme ulaştırılmamış bir sorunu daha da büyütecektir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin ihtiyacı olan, baro sisteminde yapılacak bir değişiklik değil, iktidarın güdümünde olan yargının bağımsızlığa kavuşması ve yargıda iddia makamı ve savunma makamının tamamen eşitlenmesidir.
Teşekkür ediyorum.