| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin, Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .07.2020 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu çalışmanın, bu kanun teklifinin dördüncü günündeyiz, dördüncü gününde çalışmaya ve eleştirilerimize... Kanundaki eksikliklerin ne olduğunu hep beraber burada gözler önüne seriyoruz ve bu mecrada tartışmaya devam ediyoruz.
Şimdi, Sayın Başkan, bu kanun çalışmasının şöyle genel sürecine baktığımız zaman, hafızada kalan iki tane önemli fotoğraf var. Bunun birincisi, tartaklanan avukatlar, güvenlik güçleri tarafından yerlerde sürüklenen avukatlar; diğeri ise, bu halkın, halkların Meclisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde, duvarların dibinde gecelerini geçirmek zorunda bırakılan baro başkanları. Bu fotoğrafın içinde başka ne var? Bu fotoğrafın içinde, maalesef, altlarından, geceyi geçirmek için temin ettikleri sandalyeleri bile alınan avukatlardan bahsediyoruz, baro temsilcilerinden bahsediyoruz. Bu ne demek değerli arkadaşlar? Bu, şu demek: Bu, mevcut olan iktidarın halka ne kadar kendini kapattığının ve hukuk kurumunu ne kadar yok saydığının başka bir fotoğrafıdır. Değerli arkadaşlar, bu, aynı zamanda ne demektir? Bu, milletin Meclisi olan bu mekânın millete kapatılması anlamına geliyor. Milletin temsilcileri var şu anda bu Meclisin dışında ve bu çalışmaları görmek istiyorlar, bu çalışmalarda yer almak istiyorlar ancak bu iktidarın yaklaşımı maalesef ayrımcı bir yaklaşımdır, maalesef bu halkın mevcut olan kurumunu halka kapatmaktan başka bir şey ifade etmiyor.
Şimdi, tabii, bu kanun teklifi, gerçek anlamda, ihtiyacı olan halkın talep ettiği bir kanun teklifi midir, hukuk kurumlarının talep etmiş oldukları bir teklif midir, değil midir, uzun bir süredir bunun tartışmasını yapıyoruz. Bakın, bu yasa, sadece, Meclisin dışında bekletilen baro başkanlarını, avukatların temsilcilerini ve hukuk kurumlarının temsilcilerini ilgilendiren bir yasa teklifi değil. Bu yasa teklifi toplumun tamamını, toplumun bütün katmanlarını ve her kesimi, bütün inançları, aidiyetleri, çocukları, kadınları ve mazlumları ilgilendirecek olan bir kanun teklifidir. Dolayısıyla bu yaklaşımın sadece baro başkanlarına, hukuk kurumlarına yönelik olmadığını da burada belirtmek istiyoruz. Bu, halkın tamamına yapılan bir uygulamadır. Bu, milletin tamamına, halkların tamamına gösterilen bir muameledir ve kesinlikle kabul edilebilecek bir muamele değildir.
Bakın, bu fotoğrafla bütün dünyaya rezil oldu bu ülke; bu fotoğrafla şu anda Türkiye'nin değil, bütün dünyanın gündemine oturmuş durumdadır. Avukatlar başka bir ülkede sığınılabilecek liman ve saygı duyulabilecek bir alanken Türkiye'de altlarındaki sandalye çekiliyor ve sokakta tartaklanan meslek grupları hâlinde.
Bakın, ben on beş yıl bu cübbeyi giydim ve bu mesleği adliye koridorlarında yürüttüm. Avukatların onca, binlerce sıkıntısı ve mesleki sorunları var. Nelerdir bu sorunlar? Değerli arkadaşlar, avukat olan meslektaşlarım biliyorlar ki adliyede çoğu zaman duruşmaya girerken saatlerce ayakta bekliyorsunuz, oturacak bir sandalye dahi bulamıyorsunuz; işte avukatların sorunlarından bir tanesi budur. Avukatların diğer bir sorunu... Bu politikalarla toplumu bu kadar güçsüzleştiren, toplumu bu kadar yoksullaştıran bir iktidarın politikaları sonucunda asgari ücretin altında dahi çalışan bir meslek grubundan bahsediyoruz değerli arkadaşlar, asgari ücretin altında. Bakın, artık emekçi bir kesimden bahsediyoruz; alın teriyle çalışmak isteyen ve bu çalışmanın bedelini dahi karşılığını dahi almayan bir meslek kuruluşundan bahsediyoruz.
Yine avukatların en çok maruz kaldığı, en çok problem yaşadığı alanlardan bir tanesi de değerli arkadaşlar, sosyal güvencelerinin çoğunun kısıtlı olmasıdır. Bakın, yıllarca çalışıyorsunuz, yirmi-yirmi beş yıl o adliye koridorlarında koşturuyorsunuz, emek, hak savunuculuğu yapıyorsunuz, emekliye ayrıldığınız zaman mevcut olan bir emeklinin, bir emekçinin alabileceği ücretin bile çok çok altında bir ücretle geçiminizi sağlamak zorunda kalıyorsunuz. Bakın, avukatlar emekli olmaktan korkuyor ve emekli olan bütün avukatlar yoksul. O nedenle, bakın, kendi yaşamını dahi sürdüremeyecek, vücut anlamında güçsüzleşen meslektaşları bile adliye koridorlarında görmek durumunda kalıyorsunuz; nedeni şu, değerli arkadaşlar: Geçinemiyor avukatlar. Dolayısıyla, nefeslerinin son anına kadar çalışmak zorunda bırakılıyorlar bu avukat meslektaşlarımız. Bunlar, bakın, dün kanun teklifini getiren arkadaşlar şöyle bir cümle sarf ettiler, dediler ki: "Bunların mesleki kaygıları yok, bunların başka dertleri var." Arkadaşlar, gerçekten çok insafsızca bir yaklaşımdır bu. Bakın, avukatların yaşamdan başka, bağımsız bir yargıdan başka bir dertleri de yok, başka bir mecraları da yok. Eğer gerçekten sizin tahayyül ettiğiniz, sizin düşündüğünüz bir meslek kuruluşu olsaydı dört gündür sandalye üzerinde sabahlamazlardı bu insanlar. Bakın, dört gündür sıcak bir çorba bile ikram etmediniz bu insanlara. Ya, gerçekten ayıp değil mi bu tablo? Yani bu tablo Türkiye'nin, Türkiye halklarının yaşayacağı bir tablo mudur ya? Düşmanınız bile evinizin önüne geldiği zaman siz bir ikramda bulunursunuz. Ya, bu toplum bu kadar mı düştü, bu toplum bu kadar mı ayrıştırmaya tabi tutuldu? Ayıp ya! Gerçekten çok ayıp! Bakın, bu insani bir tablo değil. Biz, bu kanun teklifi daha bu Komisyona gelmeden önce ne olduğunu biliyorduk, hangi kanuni düzenlemeleri getireceklerini biliyorduk ve biz bir hafta on gündür bunun tartışmalarını zaten yapıyoruz, burada da yapmaya devam ediyoruz. Ancak bakın, siz bu kanundan daha aşağı, daha ağır bir kanuni düzenleme getirseniz bile Türkiye'nin gerçeğini değiştiremezsiniz değerler arkadaşlar, Türkiye'deki yoksulluğu ortadan kaldıramazsınız, Türkiye'deki antidemokratik uygulamaları ortadan kaldıramazsınız; Türkiye'de sokakta tartaklanan, el kaldıran, itiraz eden emekçinin sokakta sürüklendiğinin önüne geçemezsiniz; bu toplumun kırdığınız bu yüreklerini tamir edemezsiniz. Bu meslektaşlarımız yarın öbür gün -hangi düzenlemeyi çıkarırsanız çıkarın- kendi bölgelerine dönecekler, kendi ailelerine gidecekler, hepsi birer aile sahibi; hepsinin binlerce, on binlerce müvekkili var; bu insanlar ne düşünecekler ya? Yani kendi bürolarında bu meseleyi anlatmayacaklar mı?
Değerli arkadaşlar, bakın, medeni bir ülkeye yakışacak bir durum değil bu. Bırakalım bu madde şunu getiriyor, bu madde bunu götürüyor; her şeyden önce, mevzuya insanca yaklaşmamız gerekiyor. Bu bölücülük değildir, nedir peki? Bir halkı bu şekilde bölersiniz, toplumları bu şekilde yok edersiniz. Toplamları bu şekilde bir arada tutamazsınız değerli arkadaşlar.
Bakın, ben bu Komisyonda geçen konuşmamda da bunu belirttim: Ben her bir Komisyon üyesinin bu manzarayı murat etmediklerini çok net bir şekilde söylemek istiyorum. Hiçbirimiz, hiçbiriniz bu manzaranın olmasını kesinlikle istemiyor, istemeyiz de çünkü hepimiz izan sahibiyiz, hepimiz her şeyden önce vicdan sahibiyiz.
Bakın, biz hep "tek adam rejimi" diyoruz, siyasal partilerin antidemokratik uygulamalarından bahsediyoruz; maalesef, bu kanun görüşmelerinin de bunu çok net bir şekilde ispatladığını belirtmek istiyorum çünkü eğer bu olmamış olsaydı, eğer biz böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmamış olsaydık -biz dört gündür hep beraber bu insanlık dışı olan meseleyi yaşıyoruz- en azından Komisyon burada bir inisiyatif alırdı, bu kanun teklifini getiren arkadaşlar bu yönde bir inisiyatif alırlardı. Çünkü Türkiye'nin bütün baroları burada. Biz beraber giderdik, arkadaşlarımızı alırdık, burada ağırlardık, kendi düşüncelerini alırdık, yine kanunu istediğiniz şekilde çıkarırdınız. Parmak sayısı zaten, parmak sayısıyla bu kanunu geçirecektiniz ama en azından bu muameleye maruz bırakmazdık. Bu, içimizi çok acıtıyor değerli arkadaşlar; bu, gerçekten, içimizi acıtan bir şey. Bu insanlar bizim düşmanlarımız değil, hiçbiri bizim düşmanımız değil; hepsi bu Millet Meclisinin sahibi olan insanlar, bu ülkenin birer ferdidir. Hani 82 milyon? 82 milyonu bu şekilde ayrıştırıyorsunuz, 82 milyonu bu şekilde gerçekten bölüyorsunuz; böyle bir şey olamaz. Biz bu yaklaşımı gerçekten kabul etmiyoruz, bu yaklaşımın doğru olmadığını düşünüyoruz.
Bakın, bu sistemle ilgili bu kanun maddesi neyi getiriyor? 18'inci madde diyor ki: "Baro genel kurullarınca ayrıca her 5 bin üye için 1'er delege seçilir." Yani buradaki getirilmek istenen düzenleme şudur: Barolar Birliğinin delegasyonunu yani Barolar Birliğinin organlarını seçecek olan avukat meslektaşların kaç kişiyi temsil edeceğini burada dile getiriyor. Yani diyor ki: "5 bin kişi sadece 1 temsilci gönderebilir."
Bakın, 31/12/2019 tarihli Türkiye'deki avukat sayısını -her ili baz alarak- resmî siteden aldım. Bakın, hep arkadaşlar itiraz ediyorlar "Ardahan Barosunu niye örnek veriyorsunuz?" Maalesef, öyle; 48 üye, 4 delegeyle... Bakın, bir de kendi ilimi söyleyeyim: Ağrı Barosunda 189 avukat mevcut o da 4 üyeyle geliyor. Bakın, Ağrı Barosu da burada, Ardahan Barosu da burada yine 133 baro üyesiyle Bingöl Barosu da burada. Bunların dertleri eğer gerçekten siyasal bir çıkar olsaydı, kendi koltuklarını kaybetmeme gibi bir dertleri olsaydı, bu insanlar burada olmazdı çünkü avantajlı gruplar yani Anadolu'daki baroların hepsi avantajlı gruplar. Peki, bu, hukuki mi, Anayasa'ya uygun mu? Asla değil.
Bakın, şöyle bir tabloyu sizinle paylaşayım: Ankara, İzmir ve İstanbul avukatları Türkiye'deki 127 bin avukatın yüzde 60'ını oluşturuyor. 3 tane il yüzde 60'ı oluşturuyor değerli arkadaşlar. Bu yüzde 60 oranı barındıran avukatlar Türkiye Barolar Birliğinde sizce yüzde kaçla temsil edilecek? Sadece yüzde 10, yüzde 10. Diğer barolara bakalım; diğer barolar nedir peki arkadaşlar? Diğer barolar bütün avukat mevcudunun yüzde 40'ını oluşturuyor, yüzde 40. Peki, bunların Türkiye Barolar Birliğinde ne kadar temsiliyetleri var? Yüzde 90. Yüzde 40'a yüzde 90! Hani bir dönem söylüyorlardı, 1 koyup 5 alma. Ya, değerli arkadaşlar, bu ne demek biliyor musunuz? Bu, gerçek anlamda yani akıl dışı bir şey, matematiğe sığmıyor, insan haklarına sığmıyor, evrensel hukuk ilkelerine sığmıyor. Yani siz, bunu ilkokul birinci sınıftaki bir çocuğa sorsanız bile, bu tabloyu önüne koysanız bile size "Bu ne demek ya?" der. Bu, kabul edilebilecek bir şey değil. Yani bu kadar mı?
Bakın, biz bunları tartışıyoruz, eleştiriyoruz, dile getiriyoruz. Yani siz diyorsunuz ki... Sayın Muş biraz önce söyledi, dedi ki: "Burada herkes düşüncesini dile getiriyor işte, olgunlaşacak yeniden." Bakın, değerli arkadaşlar, siz burada teklifin üstünde bir virgül bile değiştiremiyorsunuz, işi Genel Kurula havale edeceksiniz. Genel Kurula havale ettiğiniz zaman ne olacak? Genel Kurulda da yine hiçbir virgülüne dokunmadan bu kanun bu şekilde geçecek. Hani nerede kaldı bu; tez, antitez ve sentez? Yani nerede kaldı? Bakın, biz bilimsel ölçülerin de dışına çıkıyoruz. Siz, bir iddia ortaya atıyorsunuz; Türkiye'nin demokratikleşmesi, mesleğin sorunlarının çözülmesine ilişkin. Biz de muhalefet partileri olarak ve meslek kuruluşları olarak -hem de yüzde 100'ü- diyoruz ki: "Arkadaş, bu, doğru değil. Sayın meslektaşlarım, sayın milletvekilleri; bu, doğru değil çünkü doğrusu budur." Ya değerli arkadaşlar, Allah'tan korkun, biz dört gündür konuşuyoruz, dört gündür burada çok kıymetli meslektaşlarımız var, hukukçular var. Hiç mi doğru bir şey söylemedik? Hiç mi doğru bir şey söylemedik de siz de ya bize bir... Ya, ben iki senedir bu Millet Meclisindeyim, ben geçen gün gene söyledim.
OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Koç toparlayalım.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bitireceğim efendim.
Ben, çok haksızlık da etmek istemiyorum, geçen sefer bu, HMK'deki değişikliklerde yine avukatlara yönelik kabul etmeyeceğimiz bir mesele vardı, bir hüküm vardı. Biz tartıştık, onu geri çektiniz; ne kadar mutlu oldum, ne kadar önemli bir şey.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Cumhurbaşkanı veto eder.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Yürürlüğe girdi.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Bakın, biz bu aşamadayız. Sayın Başkan, ben bu seçim sistemiyle ilgili Anayasa'nın hepimizi bağlayan -kabul etsek de etmesek de- bir kararını okuyarak sözlerime son vermek istiyorum. Bakın, Anayasa Mahkemesinin kararı 27/10/2011 tarihli bir karar, aynen diyor ki: "Hukuk devletinin bir gereği olarak, adaletli bir hukuk düzeninin kurulabilmesi, diğer seçimler yanında kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin seçimlerinde de seçime katılacakların adil bir biçimde temsil edilmesine bağlıdır. Temsilde adaletin sağlanamadığı bir seçimin demokratik olmasından ve hukuk devleti ilkesine uygunluğundan söz edilemez." Bu, Anayasa Mahkemesinin kararı. Peki, burada ne var? Burada bu karar da yok sayılıyor ve bu şekilde çiğneniyor, Anayasa çiğneniyor, insanlık onuru çiğneniyor.
Sizden, yeniden değerlendirmek üzere bu teklifi geri çekmenizi ve alt komisyonda yeniden görüşülmesini talep ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
Sabrınız için sağ olun.