KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, içinde bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının projesi Avusturyalı Mimar Holzmeister ve Türk Mimar Ziya Payzın tarafından yapılmıştır. 1938 yılında Atatürk'ün emriyle başlayan bu çalışmalar, 1963 yılında Meclisin tümüyle faaliyete geçmesiyle tamamlanmıştır. Dikkat edilmesi gereken en temel nokta, mimari açıdan baktığımızda Meclisin yüzünü Kızılay'a, Ulus'a dönüyor olmasıdır. Her ne kadar bugün Kızılay ve Ulus'tan gelen merdivenler tümüyle işlevsiz hâle getirilse de "Bu binayı çizen mimarların en temel özelliği nedir, ne düşünmüşlerdir?" diye baktığımızda, Meclisin, Türk milletinin uğrak yeri olmasını istemişlerdir. Halk ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç içe geçmesini istemişlerdir ve öylesine bir mekânsal tasarım yapılmıştır ki Meclisin aldığı kararların, milletin iradesinin yüceliğini vurgulamak için de gerek Meclis salonu gerek Tören Salonu gerekse karşılama salonlarının tamamında yüksek tavanlara dikkat çekilmiştir. Zamanla Türkiye Büyük Millet Meclisi halktan koparılmış. Şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisinde baro yasa teklifini görüşüyoruz. Halkla iç içe olması gereken Meclise, 1938'de mimarları tarafından halkla bütünleşik tasarlanan Meclise baro başkanları -içeri- giremiyorlar ve Çankaya Kapısı'nda fotoğraflar çekilip âdeta dünyaya servis ediliyor. Bu, aslında Meclis açısından, Meclis Başkanının aldığı karar açısından savrulmanın, sürüklenmenin ve geriye gidişin en temel göstergesidir.

Barolarda -seçimlerin- delege sayısı en fazla -mağdur ettiğiniz- iller: İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Adana baroları. 31 Mart ve özellikle 23 Haziran seçimlerinde galiba sizin kimyanızı bu şehirlerdeki seçim sonuçları ciddi biçimiyle bozmuş. Siz büyükşehirlerin barolarını ve barolara mensup olan avukatları cezalandırıyorsunuz. Sandık başında özellikle İstanbul'da nöbet tutan 8 bin avukata gözdağı veriyorsunuz. Hatta, İstanbul'da bazı stadyumlarda "hak, hukuk, adalet" diye bağıran büyük kulüplerin yani Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın, Galatasaray'ın taraftarlarına da gözdağı veriyorsunuz. Siz, kendinize karşı çıkan bütün toplumsal yapılanmaları elinizdeki yetkilerle cezalandırma yolunu seçiyorsunuz. Sizi eleştiren gazeteciler hapiste, televizyonlar kapatılmış, sosyal medyayı engellemek için de yasa teklifi hazırlıyorsunuz. Tekrar söylüyorum: İstanbul'daki 800 bin oy farkı gerçekten sizi derinden etkilemiş. İstanbul'un 30 ilçesinde 23 Haziran seçimlerinde 2'nci parti olmak gerçekten AK PARTİ'nin kimyasını bozmuş gözüküyor. Aslında, sizin için en ideal seçim modeli Türkiye'de spor federasyonlarında uyguladığınız modellerdir. Nasıl yapılıyor orada biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bütün ülkedeki spor kulüpleri federasyon seçimlerinde oy kullanır ama 81 ilin spor il müdürü de federasyon seçimlerinde gelir Bakanlık bürokratlarıyla birlikte oy kullanır. Yani Türkiye'deki bütün federasyon seçimlerinde kulüplerin yüzde 40, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğünün ise yüzde 60 oy hakkı vardır. O nedenle, Türkiye'de Federasyon Başkanının kim olacağı kulüplere değil, doğrudan doğruya Gençlik ve Spor Bakanının iki dudağının arasındadır.

Değerli arkadaşlar, şu soruyu lütfen kendinize sormanızı istiyorum: 1994 yerel yönetim seçimlerinde yerel yönetimleri kazanan partiniz, 2002 yılında hükûmet etmeyi kazanan partinizin bu siyasi yolculuğunda adalet, yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele, yasaklarla mücadele, inanç ve düşünce özgürlüğünü savunma noktasından bugün nereye sürüklendiğinizi kendinize sormanızı istiyorum. Şimdi, adalet, lime lime doğranmış, yolsuzluklar yaşamın bir parçası hâline gelmiş, şehirler parsel parsel satılmış, mahkemelerde baronlara arka çıkılır hâle gelmiş ve neredeyse yapanın yanına kâr edilen bir düzen sürüp gitmektedir.

Başta basın, düşünce, örgütlenme; toplantı, yürüyüş ve sendika hakkı gibi her alandaki yasaklarla yönetilen bir ülkeye dönüştüğünüzün farkında mısınız? 13,5 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığı, her 4 gençten 1'inin, üniversite mezunu gencin işsiz yaşadığı bir ülkede; gazetecilerin hapiste olduğu, televizyonların karartıldığı, Alevi inancına sahip insanların yok sayıldığı; devletin yargı, Emniyet, sağlık, Millî Eğitim gibi kimi kurumlarının da cemaat ve vakıflara birer birer terk edildiği bir dönemin içinden geçiyoruz. Şu soruyu tekrar sorun lütfen: Millî Görüş, Refah Partisi, AK PARTİ kuruluş sürecinden yola çıkan sizler, kimlerle yola çıktınız, şimdi kimlerle yol yürüyorsunuz? Yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınızla değiştiren bir siyasal anlayışa sürüklenmiş durumdasınız.

Ben burada tekrar sizlere şu hatırlatmayı yapmak istiyorum: Bu yasa teklifi, belli ki Milliyetçi Hareket Partisi ve gizli ortağınız Vatan Partisiyle yürüttüğünüz bir süreç. Bu süreçle birlikte, siz, illerde yüzde 10 avukat desteğiyle Türkiye'deki 130 bin avukatın yüzde 90'ını karşınıza alan bir anlayışla bir seçim modeliyle onları yönetmek istiyorsunuz. Bunu size akıl veren Sayın Metin Feyzioğlu da sizin yeni siyasi yol arkadaşınız, size hayırlı olsun.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Tamamlayalım Sayın Zeybek.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Metin Feyzioğlu kendini bitirdiği gibi -bu baro yasasıyla birlikte- sizi de bütün illerde avukatlar nezdinde çıkmaz bir sokağa sürüklüyor. Gelecekte sizlere şu soruyu sormak istiyorum. Bu yasaya "evet" oyu veren siz Komisyon üyeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu savunacak olan milletvekilleri, çocuklarınızın ve torunlarınızın yüzüne gerçekten nasıl bakmayı düşünüyorsunuz? Bu yasa bu Mecliste kabul edilir, edilmez -ona bir şey demiyorum- ama size şunu açıklıkla söylüyorum: İlk yapılacak olan genel seçimde -ister temmuz ister ağustos ayında- bu Parlamento 2023 yılında yeni Meclisle çalışmaya başladığında, iddia ediyorum ve ısrarla belirtiyorum ki bu madde, bu kanun teklifi bu biçimiyle yasalaşırsa iki yıl sonra çöp sepetini boylayacaktır. O Meclis bunu yeniden...

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz Sayın Zeybek.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Ben, burada şunu belirtmek istiyorum. Hangi tarihe tanıklık edeceğimizi, hangi yasanın yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bir konuyu da belirtmem gerekiyor Değerli Başkanım: Sürekli olarak burada barolarla ilgili adaletsizlikten bahsedilirken -benim de doğdum il- Bayburt iline vurgu yapılıyor. Ya, sevgili arkadaşlar, Bayburt ilinin siz iktidara geldiğiniz zaman 126 bin nüfusu vardı, bugün, 80 binin altına düştü; 2 milletvekili vardı, 1 milletvekiline düştü. Tabii ki Bayburt'ta ya da Bayburt gibi Ardahan'da, Tunceli'de yaşayan nüfus azaldığı gibi buralarda yaşayan avukatlar da büyük kentlere göç ediyor. O nedenle, örneklemeyi yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin grup yöneticilerine şu soruyu sormak istiyorum: Bu şehirleri bu makûs kadere mahkûm eden uyguladığınız yanlış ekonomik ve siyasal politikalar olduğunu belirtmek istiyorum.

Son olarak da yargının siyasallaşmasıyla ilgili bir güzel örneği de hatırlatmakta fayda var. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye Barolar Birliği Başkanı rahmetli Özdemir Özok'u Anayasa Mahkemesi üyeliğine atıyor. Sayın Özok bu mahkeme üyeliğine atanmasını "Ben Cumhuriyet Halk Partisinin üyesiyim." diyerek geri çeviriyor ve Anayasa Mahkemesi üyeliği Türkiye Barolar Birliği kontenjanından başka bir şahısla dolduruluyor.

Şimdi, Türkiye, bir siyasi partiye üye olduğu için, Cumhuriyet Halk Partisine üye olduğu için Anayasa Mahkemesi gibi en üst yargı organı üyeliğini iade etme onurunu göstermiş olan yargı mensuplarından, şimdi, militanlaşmış, üyeleşmiş, bir partinin arkabahçesine dönüşmüş bir yargıya dönüşüyor. Bunu da hatırlatmak istedim.

Teşekkür ederim.