KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, şu anda barolarla ilgili bu yasayı görüşüyoruz ancak şöyle bir durum var: Yani şu an Meclis kampüsü COVID-19 açısından yüksek riskli bir bölge, Sağlık Bakanlığından yüksek riskli bir bölge ilan edilmiş durumda. Biz de bu yüksek risk altında bu çalışmayı yürütmek için uğraşıyoruz.

Peki, bunu kimin için yapıyoruz? Yani bu riske değen bir durum mu var bizim açımızdan? Yani burada işçilerin, emekçilerin, geçinemeyen vatandaşların sorunlarını çözecek bir yasa mı getiriyoruz? Ya da emeklilik için uğraşan, mitingler düzenleyen EYT'liler için mi çalışma yapıyoruz? Ya da emekli olup da emekli maaşıyla geçimini sağlayamayan, evine ekmek götürmekte, çocuklarına bakmakta zorlanan emekliler için mi bir yasa görüşmesi yapıyoruz? Bunlar için vereceğimiz cevap bellidir.

Biz, burada, AKP'nin bekası için, biraz daha iktidarda nasıl kalabilir, toplumda oluşan baskı iklimi karşısındaki bu muhalefet oluşumlarını nasıl engelleyebilir ve bunların akabinde de nasıl iktidarını sürdürebilir, bunun üzerine bir hazırlanan taslak ve sunulan yasayı görüşüyoruz.

Şunu biliyoruz: 7 Haziran 2015'ten bu tarafa aslında iktidar koltukta kalamayacağını, kendisi açısından artık iktidarın sürdürülemez olduğunu çok net bir şekilde anladı ve oradan bu tarafa da farklı bir yönetim tarzına geçti. Ülkede artık baskı, zulmün hâkim kılındığı bir totaliter rejim uygulanmaya başlandı. Öyle bir hâl oldu ki bunun devam edebilmesi için, iktidara devam edilebilmesi için artık normalleşmenin mümkün olmadığı bir sürece girildi. Yani şu anda iktidarın koltuğunda kalabilmesi için normalleşmesi mümkün değil çünkü buradan geriye dönüş kendisi açısından artık son anlamına geliyor. O anlamıyla mümkün olduğu kadar bu süreci baskı politikalarını sürdürerek devam ettirmek durumunda, bunun da farkında. Diğer taraftan da totaliter rejimlerin yapmış olduğu, aslında toplumun bütün örgütlü yapısını kontrol etmek, ele geçirmek, burayı yandaşlaştırmak politikasını uyguluyor.

Şunu biliyoruz hepimiz, birçoğumuz: Yaşadığımız yerlerde, mahallelerde okul aile birliklerinin dahi kontrol altına alındığı, yandaşlaştırıldığı bir süreci yaşadık ve bundan kaynaklı olarak da şu anda sendikalar, dernekler, vakıflar, meslek örgütleri gibi bütün kurum ve kuruluşlar yandaşlaştırılmış durumda. Dün, arkadaşlarımız çok net örnekler verdi yandaş sendikalar kurdurulup onların iktidar eliyle nasıl en büyük sendika hâline dönüştürüldüğü konusunda. Bu anlamıyla bütün bu sistem, tamamen ülkedeki bütün toplumun örgütlenme alanlarını kontrol etme açısından değerlendiriliyor.

Tabii, bir taraftan da bu totaliter rejimin basın özgürlüğünü ve basını da kontrol etmesi bunun birinci şartı. O anlamıyla, ilk önce KHK'lerle herhangi bir patrona bağlı olmayan, özgür basın dediğimiz birçok basın -çünkü patrona bağlı olan basınları nasıl kontrol altına aldığınızı çok iyi gördük- şirketleri vergilerle, vergi cezalarıyla sıkıştırıldığı zaman artık öyle bir noktaya geldi ki kendi medya organlarının, kendi yayın kuruluşlarının tamamını sizin yandaşlaştırdığınız kurumlara satmak zorunda kaldı. Peki, bunları nasıl aldılar? Tabii kamu bankalarından verilen kredi destekleriyle satın aldılar ve böylelikle de istediğiniz tarzda algı oluşturuldu, Türkiye güllük gülistanlık içerisinde, her şey çok güzel. Hatta ve hatta yandaş basını, medyayı izlediğiniz zaman, bu barolar yasasının da Türkiye'de demokratikleşmenin son adımlarından biri olduğuna falan inanırsınız çünkü bu medya, topluma algı yönetme dediğimiz... Aslında günümüzde, siyaset de biraz böyle yapılıyor artık, algıyı yönetme üzerinden varlığınızı sürdürebiliyorsunuz; şu anda da basın üzerinde bu algı yürütme operasyonu yürütülüyor. Tabii diğer taraftan da elde kalan birkaç kanal vardı; hani, özellikle bizim HDP olarak milletvekillerimizin, sözcülerimizin sesini az da olsa, ayda bir de olsa verebilen TELE 1 ve Halk TV'yi de artık bütün hıncınızla ve öfkenizle cezalandırmak peşindesiniz ve artık oralar da susturulmanın gereği olarak birtakım cezalarla ve yaptırımlarla karşı karşıya kalıyor.

Şimdi, şöyle düşünüyorsunuz: "Geriye barolar kaldı." Bu baroların HDP'li olmadığını biliyorsunuz, HDP'li olmadığını bildiğiniz için de rahatlıkla kayyum atayamıyorsunuz. Bilseydiniz ki bu barolar HDP'li, hiç düşünmeden kayyum atayarak bu sorunu çözerdiniz. Orada bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığınızı biliyoruz; o anlamıyla 80 baronun tamamının karşı çıktığı bir yasayı buraya getiriyorsunuz.

Şimdi, Kayseri Barosu Başkanıyla görüştük biz ziyaret ettiğimizde. Kendisinin bir selamı var buraya, onu iletmek isterim, kendisi "Birçoğu arkadaşımız, birlikte aynı sınıflarda okuduk; orada oturan milletvekillerinin içerisinde arkadaşlarımız var." dedi. "Biz böyle okumamıştık, bize böyle öğretmemişlerdi, biz bu yargının bağımsızlığını, basının özgürlüğünü, avukatların haklarını koruma konusunda böyle konuşmamıştık onlarla." dedi. "Onlara selam söyle." diye bize ifade ettiler ve başkaca sözler de ifade ettiler, ben onları burada söylemeyeyim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu ele geçirme mantığını yani bütün kurumları yönetme mantığını ben anlamlandıramıyorum; birçok sebebi olabilir ama bir taraftan da özellikle Diyanetin barolara bu lafı söylemesinden sonra aklıma şöyle bir şey geldi: Hani, bu arada Ayasofya'yla ilgili bu kılıç hakkı denilen mesele çokça savunuluyor, AKP'nin sözcüleri değil belki ama kimi kalemşorleri de AKP'li olmayanı, özellikle solcuları, sosyal demokratları Müslümanlıktan saymıyorlar, bunu çok fazlasıyla da kullanıyorlar. Şöyle mi düşünüyorsunuz diye bir taraftan düşünüyorum yani: "İktidarı ele geçirdik, iktidar artık bizimdir, on sekiz yıldır yürütüyoruz." Hatta iktidara geldiğinizden bu tarafa şöyle mi düşündünüz? "Dolayısıyla, bütün kurumları, bütün kuruluşları da kendi anlayışımıza göre, kendi bakış açımıza göre oluşturmamız gerekir ve buraların tamamının kontrolünün ve yapısının da bizim anlayışımıza uygun hâle gelmesi gerekir." diye mi düşünüyorsunuz ki bunu da, aslında bu dönemde, artık 2020 yılında vicdanen de kabul edemeyeceğimiz bir kılıç hakkı hukuku üzerinden mi yürütüyorsunuz diye de düşünmekten geri duramıyorum.

Şimdi, burada geçen gün ifade etmiştim ancak sabah dört buçuktaydı o konuşmam; dolayısıyla çok fazla anlamlandıramadık, ifade de edemedik, onu tekrar etmek isterim. Bu yargıyı ele geçirme meselesi 2010 referandumuyla başladı ve 2010 referandumunda iki tane önemli motivasyon vardı sizin halka yönelik ortaya sürdüğünüz, özellikle kendi tabanınıza sürdüğünüz iki önemli motivasyon vardı. Bunlardan bir tanesini bütün darbelerle ve darbecilerle hesaplaşmak diye ifade etmiştiniz. Bunu gerçekleştirmediniz yani 12 Eylülün bütün yasaları, bütün kuralları, bütün hukuksuzlukları büyük çoğunlukla devam ediyor; bunu görüyoruz. Bunun üzerine tam da bizim "sivil darbe" diye ifade ettiğimiz kendi darbelerinizi de oluşturdunuz. Diğer bir motivasyon kaynağınız, özellikle Türkiye'nin çoğunluğunu oluşturan Sünni Türk toplumuna yönelikti, "Yargıyı Alevilerden temizleyeceğiz" söylemiydi. Bunu, şimdiki Cumhurbaşkanı bizzat şöyle ifade etmişti: "Artık yargı dedelerden talimat almayacak." Cümlesi tam da bu şekildeydi. Oysa, yargı hiçbir zaman dedelerden talimat almamıştı çünkü yargı hiçbir zaman dedelerin, Alevilerin lehinde kararlar vermemişti yani bugün nasılsa o gün de öyleydi aslında; bunu siz de biliyordunuz ama toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan ve sizin de oy deponuz olan Sünni Türk toplumsal kesimini o değişikliğe ikna edebilmek için böyle bir söylem oluşturdunuz ama şöyle bir sonuca da yol açtı bu: Dedelerden talimat almayan bir yargı, o referandumla yapmış olduğunuz değişiklik ve HSYK'deki değişiklikle birlikte FETÖ'den talimat almaya başladı, neredeyse FETÖ liderinin onayı olmadan kimi kritik davalarda asla karar veremez hâle geldi; bunun sonuçlarını da hep birlikte yaşadık.

Şimdi ne oldu peki, FETÖ devre dışı bırakıldıktan sonra yargı bağımsızlaştı mı? Bunun da mümkün olmadığını hep birlikte görüyoruz ve şu anda da AKP'den, tabir yerindeyse tek adamdan talimat alan bir yargıyla karşı karşıya durumdayız. Şu anda da barolara yönelik bir hamleniz var ve bu hamleyle birlikte bunu Meclisten geçirerek -sayısal çoğunluğunuz var tabii- ele geçiremediğiniz için kendi yandaş barolarınızı oluşturarak da buradaki hâkimiyetinizi ve totaliter rejim anlayışınızı oluşturmak istiyorsunuz.

Söyleyeceklerim bunlardır.

Teşekkür ederim.