| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin, Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .07.2020 |
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.
Değerli arkadaşlar, tekrar merhaba.
Evet, filozofun deyimiyle aynı nehirde iki defa yıkanılmaz. Bu, eşyanın da tabiatına aykırı. Yalnız, AKP iktidarı başta olmak üzere bunun çokça zorlandığını görüyoruz. Fakat her zorlandığında da hem nehrin kirlendiğine hem de siyasetin kirlendiğine tanık oluyoruz. Elbette bütün iktidarlar, yaptıkları bütün icraatları bir dizi kutsal metne dayandırırlar, fakat bir dizi de halk için, halk yararına, insan yararına da bir ambalaja büründürürler. Yani dolayısıyla bütün iktidarların yaptığı her türlü icraat halk düşmanı bir karaktere, niteliğe sahip olsa da bunun propagandası halkın işine, ekmeğine, aşına, geleceğine katkı sağladığı üzerine inşa edilir. Dolayısıyla AKP döneminin değerlendirilmesi de bu açıdan yapıldığında esas olarak bir fırsatçılık tanımlaması yapmak çok yerinde olur. Evet, bu dönem tümüyle bir fırsatçılık dönemi.
Şimdi, hukuk ve adalet meselesi tartışılıyor fakat bu tartışmalarda öneriyi getiren grupların temel argümanı ise şu: "Hukukta zaten bir dizi problem var, dolayısıyla biz de bunu kendi meşrebimizce düzeltmeye çalışıyoruz." diyorlar. Fakat itiraz edenlerin de şöyle bir argümanının olduğu ön kabulü yapılıyor: Sanki her şey çok mükemmeldi ve AKP mükemmel olan bir şeye müdahale ediyor gibi bir propaganda geliştiriliyor, oysa bu ikisi de yanlış. Bizim itirazımız bu temelde değil yani buradaki hiçbir arkadaş şöyle bir tanımlama yapmadı: Hukuk sistemimizin çok mükemmel olduğuna dair bir propaganda, bir eleştiri geliştirmedi. Kaldı ki biz hukukun en yakın zaman itibarıyla cumhuriyet tarihi boyunca -özellikle dediğim gibi soğuk savaş dönemi baz alınırsa eğer- Amerika'nın yönettiği soğuk savaş döneminin antikomünist yeşil kuşak projesi üzerinden milliyetçi sağın da, bütün sağ tandanslı siyasetin de dizayn edildiği bir dönemdir bütün bu dönem ve bütün bu döneme esas karakterini vuran şey de antikomünizmdir yani soldur. Dolayısıyla, antikomünizm üzerinden, muhafazakârlık üzerinden geliştirilen halk düşmanı siyaset kuşkusuz hâlen devam ediyor fakat "AKP'yle birlikte dönemin yeni niteliği nedir?" diye sorarsak bunun, kuşkusuz neoliberal politikaların yani serbestliğin, kârın uğruna her türlü icraatın meşru hâle getirildiği, tümüyle kamusal alanın ticarileştirildiği bir dönemden bahsediyoruz. Tüm dünyada neoliberalizmin sonuçları özellikle bu pandemi döneminde ortaya çıktı zaten. Aslında AKP de bunun biricik temsilcisi olarak bu dönem ortaya çıktı ve bu konuda yürüyor. Dolayısıyla, fırsatçılık açısından tekrar baktığımızda evet, AKP'nin, var olan problemlerin eleştirisi üzerinden aslında kendi ajandasını hayata geçirmeye çalışan bir siyaseti olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi, bugün barolarla ilgili en dikkat çekici şey, barolarla ilgili yapılan bir düzenlemede baroların fikrinin alınmamış olmasıdır. Her ne kadar "Aldık." dense de en nihayetinde 78 baronun fikrinin alınmamış olması, eylemlerine polisin saldırısı, gaz sıkması ve Meclisin kapısında bekletiliyor olmaları başlı başına bir problemdir. Evet, bu problem yeni bir problem değil, örneğin diyelim ki AKP ekoloji açısından da baktığımızda insanların köylerine, tarım alanlarına yaptıkları enerji yatırımları, maden yatırımları söz konusu olduğunda, insanların buna itirazı geliştiğinde hemen onların kapısına polisi, jandarmayı diken bir iktidardır. Yine, bu projeler söz konusu olduğunda en temel eleştirilerden bir tanesi ekoloji örgütlerinin, meslek örgütlerinin fikrinin alınmamış olmasıdır ve "saray" dediğimiz sistem aslında hepsinin, tümüyle şirketlerin CEO'suna dönüşmüş bir modeldir. Dolayısıyla bütün kararların da aslında bu söz konusu şirketlerin yönetim masalarında alınmış olduğunu net olarak çok sayıda örnekte gördük. Şimdi, burada da bu fırsatçılığın yeni bir düzeyiyle karşı karşıyayız. Şimdi, bu yasa neden çıkıyor? Burada kuşkusuz, gerçekten ders niteliğinde tartışmalar yapıldı yani hukuk anlamında, ders niteliğinde, kitaplaştırılabilecek düzeyde sunumlar yapıldı ve herkes de bu yasanın burada değişmeyeceğini biliyor çünkü bunun defalarca örneklerini gördük. Peki, ne yapılmaya çalışılıyor? Yapılmaya çalışılan şu: AKP saray iktidarının yaptığı şey, faşizmin koruması altında, faşizmin kontrolü altında bir politik İslamcı iktidarın inşa edilmesidir.
OTURUM BAŞKANI GÜLAY SAMANCI - Murat Bey, toparlayabilirsek...
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Dolayısıyla çoklu baro aslında çoklu hukukun da bir ön hazırlığıdır. Bunu şuraya vardırabiliriz, çoklu hukuk şudur: Biz, kamuoyunda yapılan tartışmalarda, sarayın kimi temsilcilerinin yaptığı açıklamalarda, kimi trollerin yaptığı açıklamalara baktığımızda aslında bu politik İslamcı faşist siyasetin bir biçimde örgütlenmeye çalışıldığını biliyoruz. Yarın diyelim ki şöyle şeylerle karşı karşıya kalabiliriz, "Biz şeri bir hukuk istiyoruz. Dolayısıyla isteyen şeri hukukla yargılanabilir, isteyen demokratik, laik, bağımsız bir hukukla yargılanabilir, herkes özgürdür." de diyebilir AKP; bunu da bir özgürlük alanı olarak bize sunabilir. Dolayısıyla AKP açısından "Şunu asla yapamaz, artık bu kadarı da olmaz." deme aşamasını çoktan geçtiğimizi söyleyebiliriz. Tabii ki, burada son nokta olarak şunu söyleyeyim: Evet, bu yasanın çıkması ya da diyelim ki önümüzdeki hafta gelecek olan sosyal medya kanunu ve benzeri kanunların gelip geçmesi elbette çok yaralayıcı ve toplumsal alanda zarar verici projeler ve kararlar olacaklar. Fakat bunun karşısında şunu görmek lazım ki ya da AKP'lilerin de kendi cam fanuslarından çıkıp görmeleri gereken şey şudur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI GÜLAY SAMANCI - Toparlayın lütfen.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Bunun karşısında bir direniş var yani AKP varsa, faşizm varsa, bunun karşısında direniş var. Faşizme karşı bir mücadelenin olduğunu görmek lazım. Yani bütün bu sürecin temel karakteri, diz çökmeyenlerin, boyun eğmeyenlerin bu coğrafyada var olduğu ve var olacağıdır.
O anlamda, biz, tekrar tekrar tabii ki bu düzenlemenin halka ve ülkeye katkısının olmadığını biliyoruz ve AKP'nin de bu düzenlemelerle, bu politikalarla, bu siyasetle bir suç işlediğinin altını tekrar tekrar çiziyoruz.
Teşekkür ederim.