KOMİSYON KONUŞMASI

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Tartışmaların hemen hemen sonuna geldik gibi ama gördüğümüz kadarıyla ne söylersek söyleyelim iktidar bildiğinden vazgeçmiyor, aynı yerde duruyor çünkü derdi adalet değil, adalet olmayınca da bildiğinden şaşmamasına da şaşırmamak gerekiyor herhâlde. Ama biz yine de adaletsizliği anlatmaya devam edelim.

İki adaletsizlik örneği, hatta üç adaletsizlik örneğiyle devam etmek istiyorum. Taylan Kulaçoğlu'ndan bahsetmek istiyorum. Taylan Kulaçoğlu, sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı Terörle Mücadele tarafından gözaltına alındı. Önce mahkemece serbest bırakıldı, arkasından yapılan itirazla yeniden gözaltına alınıp tutuklandı. Biz buna artık alıştık zaten. Yargıda sürekli bir serbest bırakma, arkasından bir talimatla yeniden gözaltına alınıp tutuklanma meselelerini çok duyar olduk. Zira artık her şey talimatla yürüdüğü için arada ola ki birileri bırakılırsa hemen arkasından "Hemen yakalayın." denilerek yeniden tutuklama veriliyor. Ne diyordu "tweet"inde? Tek dediği şuydu: "Bir kişi tok, milyonlar aç." dediği için Taylan Kulaçoğlu tutuklandı ve hâlen tutuklu. Davası falan da açılmış değil, ne zaman açılacağı da belli değil. Ama bu ülke artık sosyal medya paylaşımlarından dolayı tutuklanan insanlarla doldu, sözünü söylediği için, haksızlığa hayır dediği için tutuklanan insanlarla doldu. Taylan Kulaçoğlu için imza kampanyası sürüyor. Taylan Kulaçoğlu'nun bir an önce serbest bırakılması gerekiyor.

Diğer bir adaletsizlik örneği, kendi bedenlerini ölüme yatırarak göstermeye çalışan Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal avukat arkadaşlarımız, meslektaşlarımız. Bugün onlarla ilgili yasal düzenleme konuşuluyor ama onlar bu ülkede adalet olmadığı için, adil bir yargılanma olmadığı için ölüm orucundalar. Tek talepleri var "Gerçekten adil bir yargılanma istiyoruz." diyorlar. Çünkü tüm yargılama süreci hukuksuzdu. Gözaltına alınma, tutuklanma sebepleri, tümüyle mesleki faaliyetlerini yürüttükleri içindi. Gizli bir tanık -her zamanki gibi yalan söyleyen bir tanık- aracılığıyla arkadaşlarımız mesleki faaliyetleri yasa dışı faaliyetmiş gibi gösterilerek tutuklandılar. İlk duruşmada tahliye edildiler ama arkasından hızlıca yine talimatla yeniden yakalama kararları çıktı. Cezaevinden bile serbest bırakılmaları gerekirken o gün yani tahliye edildikleri gün, saatlerce bekletildiler ki belki bu arada tutuklama kararı yetişir diye, bekleme geciktiği için serbest bırakılmak zorunda kalmışlardı ama ertesi gün tutuklandılar. Ölüm orucunda çok kritik bir aşamadalar, bir an önce adil yargılanma talepleri kabul edilsin diyoruz. Ebru ve Aytaç yaşasın diyoruz. Grup Yorum üyelerini ve Mustafa'yı kaybettik. 2 kişi daha hayattan ayrılmasın, adil yargılanma talepleri kabul edilsin. Belki, belki bu sese kulak verirsiniz diye buradan bir kez daha söylemiş olalım, belki de kamuoyuna söylemiş olalım.

Şimdi, bir yasa teklifi tartıştık. Komisyon görüşme süreçleri bitiyor, arkasından Genel Kurula gelecek. Ama yani bu yasa teklifi veya birçok yasa teklifinin, önümüzdeki süreçlerde de getirmeyi düşündüğünüz yasa teklifinin aslında gerçek nedeninin iktidarın kendi beka meselesi olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü iktidar uzun bir süredir kendi bekasından endişeli, kendi iktidarını sürdürememekten endişeli. On sekiz yıldır uyguladığı politikaların kendisi artık bu halkta bıkkınlık yaratmış durumda; artık gitmenizi istiyor, artık bu ülkeye hiçbir faydanızın olmadığını bu halk da görüyor. Gerçekler gün yüzü gibi ortaya döküldükçe siz de kendinizi korumak için, kendi iktidarınızı korumak için ve iktidardan gittiğinizde yargılanacağınızı çok iyi bildiğiniz için, yargılanmaktan korunmak için, bu ülkeye olabilecek en büyük kötülükleri yapıyorsunuz, yeter ki bizim kendi bekamız yerinde kalsın diye düşünüyorsunuz. Korkularınızın çok büyük olduğunun farkındayız. En ufak bir kıvılcımdan, en ufak bir toplumsal muhalefetten korkuyorsunuz çünkü bunun büyüyebileceğinden, sizi iktidardan edebileceğinden... İlk seçimde seçimleri kaybedeceğinizin farkındasınız. O yüzden toplumsal muhalefeti susturmaya yönelik, tüm sesleri kısmaya yönelik bir yasal düzenlemeler serisi içerisinde çalışıyorsunuz. O da yetmiyor, bugün demokrasi adına çoğunluğun iktidarı gibi laflarla burada gelip barolara ilişkin yasal düzenleme yapmaya çalışırken öbür yandan çok az bir oyla büyük oranda iktidarı alabilmeyi sağlayacak oranda vekil çıkarabilecek bir yasal düzenlemeyi de bir yandan tartışıyorsunuz. Yani yüzde 20'lerle, yüzde 25'lerle bu iktidarı tekrar elimde nasıl tutabilirim diye "dar bölge" "daraltılmış bölge" "bölge barajı" "genel baraj" gibi tartışmalar yürütüyorsunuz. Siz de şunun çok iyi farkındasınız: Eriyorsunuz, gitmek üzeresiniz ve bu gidişi durduracak mekanizmalar üretiyorsunuz.

Savunmaya yönelik saldırı da bu savunmaya yönelik saldırı yasası da böyle bir yasal düzenleme. Arkasından getirmeye çalıştığınız sosyal medyaya ilişkin düzenleme de böyle bir şey. Kıdem tazminatı da işçinin, emekçinin sesini kesmeye yönelik bir çalışma. Bütün bu çalışmalar, emin olun, sizi kurtarmayacak. Çünkü halkın gücü her zaman kendisi aleyhine çalışan iktidarları yıkmaya yeterli olmuştur. Halkın mücadelesi, ezilenlerin mücadelesi, gençlerin mücadelesi, kadınların mücadelesi bir gün muhakkak başarıya ulaşır. Bundan önceki iktidarlar da kendilerinin vazgeçilmez olduğunu, sürekli iktidarda kalacağını zannediyordu ama başta Kürt sorununda dayattıkları çözümsüzlük olmak üzere, ezilenler aleyhine, yoksullar aleyhine, kadınlar aleyhine, gençler aleyhine, mülteciler aleyhine, engelliler aleyhine yürüttükleri politikalar onların gidişini hızlandırdı. Sizin süreciniz de benzerdir, zannetmeyin ki bugün güçlüsünüz, iktidardasınız ama sonsuza kadar kalacaksınız; gidişiniz çok yakındır. Halklar emin olsun ki bu ülkeye demokrasinin, özgürlüklerin, adaletin gelmesi çok uzak değil. Hep birlikte mutlu yaşayabileceğimiz bir ülkeyi muhakkak yaratacağız. AKP'nin gidişi de bu yaratma noktasının ilk adımı olacak.

"Birlikte başaracağız, birlikte başaracağız." diyorum.