KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Umarım verimli bir çalışma günü olur.

Dün son derece tartışmaların olduğu yoğun bir gün yaşadık. Aslında, geçen haftadan bu yana pek verimli çalışma yaptığımızı söyleyemeyiz. Geçtiğimiz hafta Sayın Erdöl'ün 3 teklifi vardı, bir de Sayın Kerim Özkul Bey'in teklifi vardı 12 maddeden oluşan, bunlar birleştirildi ancak bir Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla bunlar geri çekildi. Bugün bakıyoruz, bu hafta önümüze gelen, geçtiğimiz hafta birleştirilen tekliflerden aslında çok farklı değil. Birkaç madde geri çekilmiş, bazı yeni maddeler ilave edilmiş. Dün de bütün gün burada yine Anayasa'ya aykırılık tartışması yapıldı bazı maddelere ilişkin.

Şimdi, bu "torba yasa" olarak tabir ettiğimiz bu düzenlemenin, bu torba yasa teklifinin en sıkıntılı, en tartışmaya açık maddelerinden bir tanesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi konusu. Dün de burada son derece yoğun tartışmalara sahne olan bir düzenleme. Konuya ilişkin özellikle bu konuda bilgi sahibi arkadaşlarımız açıklamalar yaptılar, Sayın Bakan buna karşın bazı açıklamalarda bulundu. Bu konunun iki ayrı tartışma konusu var, iki ayrı tartışma bacağı var. Bir tanesi, bunun Anayasa'ya aykırılık içerdiği yönünde muhalefetin iddiası. Ki, bu konuda Kanunlar ve Kararların da dün tasarıyla ilgili görüşünde, Anayasa'ya aykırılık görüşünde gerçekten, hukukçu olmamama rağmen, Anayasa'ya aykırılık içerdiği konusunda benim de ikna olabileceğim bazı tespitler var. Aslında, Kanunlar ve Kararlar bunu çok açık şekilde ifade edemiyor ama bakın çok anlamlı bir yanıt veriyor bize, diyor ki: "Teklifin 4'üncü maddesiyle 2809 sayılı Kanun'a eklenen ek 158'inci maddeyle kurulması öngörülen Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesinin diğer devlet üniversitelerinden farklı bir teşkilatlanmaya ve rektör seçim süreçlerine sahip olmasının Anayasa'nın 130 ve 132'nci maddeler ışığında değerlendirilmesi uygun olacaktır." Anayasa 130 ve 132 burada açık. Burada öğretim üyesi arkadaşlarımız var, akademisyen arkadaşlarımız var. Ben de gerçekten değerlendirdiğim zaman, Kanunlar ve Kararlar şunu söylüyor, diyor ki: Bu, aslında bize göre, açıkça ifade etmesek de Anayasa 130'a aykırılık teşkil ediyor.

Sayın Başkan, dinliyor musunuz beni? İstiyorsanız konuşmayalım.

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Siz de dinleyin. Dün en fazla savunmayı siz yaptınız. En fazla savunmayı bu konuda siz yaptınız, değil mi?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Seçer, kulağımız sizde.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Oradan konuşma, geç oraya, oradan konuş.

BAŞKAN - Başkanlık Divanının görüşlerini belirttim ben yoksa savunma falan yapmam biliyorsunuz.

Sayın Seçer, buyurun.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, buna rağmen, burada Komisyonun mesaisi alınıyor. Şimdi, bu, meselenin bir bacağı. Yani muhalefetin bu 4'üncü maddeye, Sağlık Bilimleri Üniversitesi konusuna muhalefet etmesinin temel sebeplerinden bir tanesi bu Sayın Erdöl. İkincisi de üniversiteyle ilgili teknik bir tartışma. Acaba, tematik birtakım üniversiteler oluşturulması Türkiye'deki mevcut YÖK mevzuatına göre ya da Türkiye'nin eğitim sistemine göre, sosyoekonomik gerçeklerine göre, hülasa Türkiye'nin gerçeklerine göre doğru bir düzenleme mi? Yani sağlık konusunda bir üniversite kuruluyor ve bu, mevcut YÖK Yasası'nın dışında bir teşkilatlanmayla yapılıyor yani bir mütevelli heyeti söz konusu. Burada gayet açık, kanunda bunun YÖK mevzuatı dışında bir mütevelli heyeti oluşturularak düzenleneceği açık ve burada siyaset devreye giriyor, siyasi irade devreye giriyor, müsteşar devreye giriyor. Acaba, üniversitelerde üniversite yönetiminde biz özerklik mi isteriz, bağımsız üniversiteler mi isteriz, siyasi birtakım mülahazalardan uzak bir üniversite mi isteriz yoksa her gelen hükûmet kendi dünya görüşüne göre üniversitelerin yönetimini belirlesin mi, bunu mu isteriz? Herhâlde hepimiz diyeceğiz ki: "Olur mu canım! Üniversiteler özerk eğitim kurumlarıdır. Siyasetin bunun üzerinde bir vesayetinin olmasının, bir izinin, bir gölgesinin olmasını doğru bulmayız." Ama, şimdi bakıyorum, burada maalesef o ikinci dediğimiz, endişe duyduğumuz yani siyasi iktidarın izinin, gölgesinin olduğu bir yapılanma bu yapılan düzenlemede karşımıza çıkıyor. Bu, tartışmanın ikinci önemli konusu.

Şimdi bir de anlayamadığım şu var: Geçtiğimiz düzenlemede -Sayın Erdöl, siz bu teklifi hazırladınız- oradan bugüne yani geçtiğimiz haftadan, geçtiğimiz tekliften bugüne, bugünkü teklife bazı farklar olmuş. Örneğin, Sağlık Bilimleri Üniversitesinin 3 birimden oluşması daha önce öngörülürken yeni maddeyle birim sayısı 6'ya çıkıyor, değil mi? Şimdi bakıyorum, daha önceki teklifte üniversite Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü olmak üzere 3 birimden oluşuyordu, şimdi bu değişmiş, 6 birime çıkmış.

Yine bir değişiklik olmuş geçen haftadan bu yana. Üniversitenin mütevelli heyeti Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, Rektör, Sağlık Bakanının seçeceği 2 üye ile Yükseköğretim Kurlu tarafından seçilen "profesör" unvanına sahip bir üye olmak üzere toplam 5 üyeden oluşacak. Daha önceki teklifte mütevelli heyetinde Sağlık Bakanının da bulunması öngörülüyordu.

Doğru mu Sayın Erdöl? Şimdi, geçen haftadan bu yana, Allah aşkına, garip bir değişiklik değil mi bu?

Sayın Badak, garip bir değişiklik değil mi?

SADIK BADAK (Antalya) - Bakacağız.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Değil mi?

Yani üç günde, geçtiğimiz perşembe bu konu görüşüldü...

BAŞKAN - Buradaki müzakereleri nasıl unutuyorsunuz?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Efendim?

BAŞKAN - Buradaki müzakereler sonucunda yapılan bir değişiklik niye garip olsun?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Hayır, yani birdenbire niye bu kadar... Şimdi bu aslında çok böyle normal karşılanacak bir değişiklik değil.

BAŞKAN - Önemli bir değişiklik.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Önemli bir değişiklik, onu söylüyorum.

Birdenbire bunun ortaya çıkması yani geçtiğimiz haftadan bu haftaya böyle bir değişiklik olması garip, onu soruyorum.

Bu konu, geçtiğimiz yıl kasım ayında Genel Kurulda görüşülen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığının kurulmasıyla ilgili yapılan düzenlemede görüşülüyor, bir şekilde dün de burada tartışıldı Sayın Erdöl. Grupların mutabakatı sonucu Genel Kuruldan geri çekiliyor. Yani ben şunu anlamıştım: Demek ki bu teklifi getiren sayın milletvekili... Sanıyorum ama oradaki Hükûmet tasarısıydı, 26 Kasımda Resmî Gazete'de yayımlanan. Hükûmet dedi ki: "Herhâlde biz burada yanlış yaptık. Muhalefet de doğru bir şekilde bunu bize anlattı, biz de ikna olduk ve biz bunu çekiyoruz." Ben böyle anladım ama dün Sayın Bakanın açıklamaları da bence manidar, diyor ki: "Hayır, bir an önce o kanunun yasalaşması gerekiyordu. Dolayısıyla, o süreci hızlandırma adına biz bunu çektik." Burada bir çelişki görüyorum.

Tasarının 8'inci maddesinde bizim geçtiğimiz haziran ayında burada günlerce tartıştığımız bir torba yasa düzenlemesi vardı yine. Orada o gün taşınmazların üstünde teleferik, benzeri ulaşım yatırımlarıyla ilgili bunların kamulaştırma bedelinin ödenmemesine ilişkin bir düzenleme yapılmıştı, bugünkü önümüzdeki teklifte bu daha da genişletiliyor. Yer altından geçen tüneller de aynı kapsam içerisine alınıyor bu düzenlemeyle. Yani eğer ki bir taşınmazın altından tabii ki bunların gerekli can ve mal güvenliği bakımından önlemlerinin alınması kaydıyla kamulaştırma bedelinin ödenmemesi konusunda bir düzenleme yapılıyor. Tabii, 8'inci madde burada tartışıldığında bazı bilgiler alacağız. Bunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu belirten bazı açıkçası makaleler okudum ve bu konuda bazı iddialar var, yetkililerden bu konuda bilgiler alacağız.

9'uncu madde: Bu maddeyle Kızılaya KDV istisnası getiriliyor. Şimdi, bu konu ilk değerlendirmeyle yani makuldür, bu nihayetinde kamu yararına faaliyet gösteren bir kurumdur. Dolayısıyla, vergi istisnası gayet makuldür gibi gelebilir ancak bu bence, tabii ki Maliyenin görüşü de burada önemli, Maliyeye de ilave iş yükü getireceğini düşünüyorum. Yani çok da gerekli bir düzenleme olarak görmüyorum Maliyeye yükleyeceği ilave yükler açısından. Yine bu madde tartışmaya açıldığında gerekli bilgileri sanıyorum kurumlardan alacağız.

Madde 10: Bu madde çok açık.

Sayın Berber, okudunuz mu bu trampa yoluyla kamulaştırmayla ilgili değerleri? Bu çok açık, birine ilişkin yani bir isim var burada. Herhâlde bir arazi var, çok değerli bir arazi, kupon arazi, ona ilişkin bir düzenleme yapıyorsunuz, adrese teslim. Torba yasaların özelliği bu.

Uğur Kardeşim, böyle bana garip garip bakma. Gerçekten inanmadığım hiçbir konuyu Komisyonda iddialı, ateşli bir şekilde savunmadım, sen gayet iyi bilirsin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biliyorum, o ciddiyeti görüyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, burada yine birine bir kıyak var. Telefonlar çalışıyor, milletvekillerine telefonlar geliyor bu konuyla ilgili, diyor ki: "Bize yardımcı olun." Şimdi, bizim grup başkan vekili açıklamış, bu konuda basın toplantısı yapmış yani boş konuşmuyoruz, havadan konuşmuyoruz. 800 dekarlık bir MİT arazisi varmış İstanbul'da. Oralar birilerine verilecek trampa yoluyla, onun elinde başka araziler var. Dolayısıyla, onunla ilgili, Sayın Demiröz, siz bilirsiniz, mesleğiniz icabı bu konuları bilirsiniz İstanbul'da nelerin döndüğünü.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Gene kamuda kalacak ama sorun olmaz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen adresi de biliyorsun, bak, bak, bak!

VAHAP SEÇER (Mersin) - Düzenlemenin en akçeli meselesi bu herhâlde.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Maslak ile Sultanbeyli değişikliği.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Biliyorsun sen.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Biliyor, biliyor, gülüyor, gülüyor.

Bu maddeler oldukça biz bu torba yasayı seçime kadar bitiremeyiz Sayın Berber. Sayın Komisyon Başkanım, bu sıkıntılı maddeleri bir an önce ayıklayın, işte 4'üncü madde, 10'uncu madde. Gerçekten, toplumun beklediği, ivedilikle yasalaşması gereken düzenlemeler konusunda bir sıkıntı yok, onu hemen bugün bitirelim, çıksın, gitsin ama bu konular vaktimizi alır, mesaimizi alır, benden uyarması Sayın Berber

İGDAŞ özelleştirilmesi var. Tabii, tartışmaya açık bir konu. Ben kendi fikrimi söylüyorum: Tabii ki özelleştirilebilir, tartışılabilir, daha verimli olacaksa, toplum açısından hizmete ulaşma, daha ucuz elde etme gibi birtakım avantajlar sağlayacaksak olabilir ama burada yine de soru işareti olan bazı detayda düzenlemeler var. Misal, birim hizmet ve amortisman bedelleri dolara endeksleniyor. Bu, tüketiciye ne gibi ek yükler getirecek bunları tartışmamız lazım.

BAŞKAN - Madde geldiğinde tabii, konuşacağız onları.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Yani şimdiki mevcut halinden sonraki hâline göre ne değişiklikler olacak bunları konuşmamız lazım ama tabii ki tartışmaya açık bir konu. Benim açımdan bir beis yok, İGDAŞ'ın özelleştirilmesi.

Şimdi, yine Sayın Erdöl'ün teklifleri içerisinde yer alan 12'nci madde, 13'üncü madde, 15'inci madde, bunlar, Türkiye Kızılay Derneği, Türkiye Kızılay Cemiyeti ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Türkiye Yeşilay Vakfını ilgilendiren konular. Dün de çok kısa bir değerlendirme yapmıştım ve bazı sorular yöneltmiştim. Niçin üç ayrı tüzel kişilik Yeşilay? Yani, Yeşilay Derneği, Yeşilay Cemiyeti, Yeşilay Vakfı. Bunların iştigal konuları, amaçları farklı mı? Yani, nedir, niçin bu kadar fazla tüzel kişilik? Ve aslında amaç tek amaç, yani çatı tek çatı aslında. Yeşilay'ın amacı belli. E, niçin böyle üst üste birtakım tüzel kişilikler oluşturuyorsunuz?

Dün şeyi de sordum: Bu Vakfın yönetiminde kimler vardır? Bunlara bir açıklama getirilmedi.

Şimdi, tabii ki insani açıdan bakmak lazım bu tip kuruluşlara. Burada Kızılay'ın, Yeşilay'ın sadece Türk toplumuna değil, Türkiye'ye değil, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlara değil hem bölgeye hem dünyaya sağladığı katkılara bir lafım yok ama şimdi Sayın Erdöl, devriiktidarlarınız süresi boyunca özellikle vakıflar kanalıyla, dernekler kanalıyla birçok böyle sıkıntılı konular tartışılıyor. Mesela bir TÜRGEV Vakfı var. 99 milyon dolar mıydı?

İZZET ÇETİN (Ankara) - 99 milyon 999 bin 999

VAHAP SEÇER (Mersin) - 99 milyon TL mi? Dolar değil mi? Bu paranın, misal, hesabı verilememişti. 99 milyon dolar.

İZZET ÇETİN (Ankara) - 100 milyon dolardan 10 dolar eksik.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, sen sendikacı olarak 99 bin yıl çalışsan o parayı bir araya getiremezsin, değil mi? Ama bir anda 99 milyon doları TÜRGEV'e birileri, bir hayırsever, insani bir saatine geliyor, duyguların pik yaptığı bir dönemde 99 milyon doları TÜRGEV'e bağışlayabiliyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sevda Tepesi'nin sevdalısıydı rahmetli.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Daha önce bir yasa çıkmış 28/03/2013'te. Aslında Sayın Erdöl, burada, Türkiye Yeşilay Cemiyetine, hatta herhangi bir denetime tabi olmaksızın da harcama yetkisi de veriyor, değil mi? Yani, "5018 sayılı Kanun'un 29'uncu maddesi hükmüne tabi olarak yardım yapmak üzere Sağlık Bakanlığı bütçesinden gerekli ödenek öngörülür." ve 2013'te de 13 milyona yakın bir para da buradan aktarılmış. Şimdi, cemiyete bu yasa hükmünde bir bağış yapılabiliyor ya da Sağlık Bakanlığı bütçesinden para aktarılabiliyor. Şimdi yeni bir yasa çıkarıyoruz, Vakfa da bu yasadan yılda 15 milyon TL para ayrılacak. Şimdi bu yardımlar mükerrer oluyor. Yani, bir tarafta Cemiyet, bir tarafta Vakıf... Yanlış mı acaba benim buradan gördüklerim? Herhâlde cevaplayacaksınız bunları, değil mi? Yani ilave bir imkân mı? Cemiyete, tamam onu, çıkartmıştık o yasayı, "O bütçeden alalım, 15 milyon da Vakfa alalım." Ben öyle anlıyorum. Şimdi böyle bir düzenleme yapıyoruz.

Ayrıca, dün yine sordum Sayın Erdöl: Mevcut meri kanunlara göre aslında kamuya ait taşınmazlardan bu tip dernekler, vakıflar faydalanabiliyor, yani bedel ödüyor ama çok yüksek miktarda olmayabilir, sembolik birtakım rakamlarla bunlar ödenebilir. Şimdi, burada bir ayrıcalık tanıyoruz Kızılay Derneğine, Yeşilay Cemiyetine, Yeşilay Vakfına. Neler yapıyoruz? Diyoruz ki: "Kamu kuruluşlarına ait taşınmazlar kırk dokuz yıllığına bu dernek ve vakıflar lehine bedelsiz irtifak hakkı tesis edebiliriz." diyoruz bu düzenlemeyle. Ayrıca, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler, üzerinde ise bunlar adına bedelsiz kullanma izni verilebiliyor bu düzenlemeyle. Bunlardan hasılat payı da alınmıyor.

Yine madde 13'te "Daha önce adı geçen dernek, cemiyet, bedelli olarak tesis edilen irtifak hakları ve kullanma izinleri ya da kiralanma işlemleri bir ay içerisinde müracaat edilsin başvurulsun, kırk dokuz yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkına ve kullanma iznine dönüştürelim." Bu madde 13'te yapacağımız düzenlemelerle bunları gerçekleştiriyoruz.

Şimdi, Sarayburnu'nda Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün bir taşınmazı var şu anda orada, Yeşilay'ın genel merkez faaliyetinin yapıldığı bir hizmet binasında. Demek ki oraya da sembolik bir rakam ödeniyordur herhâlde, bir para ödeniyor. Mevcut, siz dün bana işaret ettiniz, "Hayır, mevcut yasalarla bunu yapamayız." diye. Demek ki olabiliyor. Şimdi, bakın ama, başka vakıflar da var. Mesela Lösemili Çocuklar Vakfı var. Sizin bu konuda hassasiyetinizi biliyorum, sizi de takdirle karşılıyorum, bu çalışmaları da. Bu ayrı bir şey, ayrı bir şey ama Lösemili Çocuklar Vakfı var, ona niye aynı ayrıcalığı tanımıyoruz? Türk Eğitim Vakfı var, TEMA var, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var. Bunlar da kamu yararına çalışıyor, çok da hayırlı işler yapıyor, çok da iyi işler yapıyor, toplum yararına faaliyet gösteriyor. Niye bu ayrıcalığı onlara tanımıyoruz da illaki Kızılay'a, Yeşilay'a? Acaba, şöyle bir soru aklıma geliyor: Sayın Cumhurbaşkanının çocukları, bildiğim kadarıyla, burada, Yeşilay Vakfında faaliyet gösteriyor. Yaptığı iş açısından da takdire şayan, bir lafımız yok. Eğer orada kalıyorsa. Yani benim çocuğum, benim kardeşim Yeşilay Vakfında, efendim, Kızılay Derneğinde bu tip faaliyetlerde bulunuyorsa benim hoşuma gider, bravo derim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ben takdir etmem şahsen.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Ama bir dakika, bir lafım bitsin Sayın Akçay.

Bu, hizmette kalıyorsa güzel, zamanını ayırıyorsa güzel ama işin içine akçe giriyorsa, işin içine böyle kafa karıştırıcı işler giriyorsa, bu da yakışık almıyor. Bir devlet büyüğünün çocuklarının bu tip işlerle uğraşması, bizim bunları burada tartışıyor olmamız, onları burada tartışmaya açıyor olmamız doğru değil.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Başka bir işleri var mı bu çocukların? Başka bir işleri var mı bu vakıf işlerinden? Mesleklerini söylesinler.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kamu mallarını yağmalamak.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Çöreklenmişler kamu kaynaklarının başına...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen... Söz sırası geldiğinde konuşursunuz, yapmayın ya!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Çetin, bakın, Sayın Seçer ne güzel konuşuyor. (Karşılıklı konuşmalar)

BAŞKAN - Arkadaşlar, burada kimse burada olmayan ve kendileri hakkında bilgi veremeyecek insanlarla ilgili ithamda...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kızılay Vakfının yönetiminden bahsediyor.

BAŞKAN - Ama ithamda bulunuyorsunuz. Yani, lütfen... (Karşılıklı konuşmalar)

İZZET ÇETİN (Ankara) - Vakfın yönetimindekilerin varlığını da yazabilirlerdi, niye yazmadılar?

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Çetin, lütfen ya...

BAŞKAN - Sayın Seçer, tamamlar mısınız lütfen.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, 14'üncü maddede yine Kızılay'a ait iktisadi işletmeler var. Bunların geçmişe dönük vergi borçları var, bunların ferileri var, birtakım şeyler var. "Bu alacaklarla ilgili davalardan vazgeçilecek." diyor, yani "Eski borçlar silinecek." diyor. Bu da tabii ki maliyenin değerlendirmesi gereken bir konu, niçin bu ayrıcalığı yapacağız, bu doğru mudur? Bunları da madde geldiğinde herhâlde hep beraber konuşacağız, tartışacağız.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Toparlayalım.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, 17'nci madde var Sayın Başkan, yani bir yılda 4'üncü kez sanıyorum geliyor. Biz bu konuyu tartışmaktan bıktık. Şimdi, İnternet suçları tabii ki özellikle biz siyasiler açısından da çok önem arz ediyor. Özellikle son zamanlarda bu alanda inanılmaz gelişmeler var. Bu alana ilişkin Meclisin çok özel bir çalışma yapması lazım. Yani İnternet suçlarına ilişkin, bilişim suçlarına ilişkin, siber suçlara ilişkin çok özel çalışmalar yapması lazım. Burada siz günü kurtarmaya çalışıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? 17-25 Aralık sürecinden sonra tabii ki İnternet yoluyla birçok konular kamuoyunun önüne saçıldı. Bunları nasıl önleyeceğiz? Geçen yıldan beri başladınız, önce bir yasa çıkardınız, dediniz ki: "Ya, biz bunu TİB'e verelim, dört saat içerisinde bu erişimleri engellesin, ondan sonra gitsin, ilgili mahkemeye müracaat etsin yirmi dört saat içerisinde, daha sonra mahkeme kırk sekiz saat içerisinde bu konuda bir karar versin." Biz dedik ki: Bu yanlış. Mahkeme kararı olmaksızın TİB'in resen böyle bir karar alması, İnternet'te erişimi engellemesi doğru bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla bu Anayasa'ya aykırıdır. Nihayetinde, o dönemin Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: "Ya bunu yanlış yapmışsınız ama ben geçici olarak, daha doğrusu, bunu onaylıyorum ama bunu düzeltmeniz şartıyla onaylıyorum." Sonra geldi, bir düzenleme daha oldu, yetmedi, bir düzenleme daha oldu. Düzenlemeler daha pozitif anlamda iyiye gideceğine kötüye gitti. En son düzenleme de, yani bundan önceki, ekim ayında Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen düzenlemede mahkemeyi falan ortadan kaldırdınız, TİB'e tekrar "Dört saat içerisinde erişimi engelle yetkisi." verdiniz. Şimdi tekrar önümüze geldi. Ta başa döndük, bu sefer TİB'e bakan, başbakan emir verecek, aynı sözümün başında anlattığım sıralamayla gidecek, erişimi engelleyecek, içeriği kaldıracak, sonra mahkemeye müracaat edecek, mahkeme kırk sekiz saat içerisinde bunun kararını verecek, eğer karar vermezse TİB'in aldığı bu karar yok sayılacak vesaire, vesaire...

Şimdi, bunu kökünden çözmemiz lazım Sayın Berber. Gerçekten bu doğru bir şey. Yani, bu yaklaşım doğru değil. Yazık, Plan Bütçeye de yazık. Bizlerin sağlığına yazık, mesaisine yazık. Arkadaş, bizi, sayenizde, her konuda uzmanlık sahibi yaptınız. O kadar konuları tartışıyoruz ki... Bu bir anlamda bizim müktesebatımız açısından iyi. Yani elektronik uzmanı olduk, sağlık uzmanı olduk, tarım uzmanı olduk, aklınıza ne gelirse her konuda uzman olduk. Ya yapalım, düzenlemeleri yapalım da aklı başında düzenlemeler yapalım.

Şimdi yine bunu getirdiniz, bakın, ben size söylüyorum, bunun yürürlük tarihini uzatın, mart sonunda da Anayasa Mahkemesinde, biliyoruz, birtakım değişiklikler olacak, hiç olmazsa ona denk getirin. İşte, sizin sevdiğiniz isimler oraya gelir, tekrar Anayasa Mahkemesinden dönmesin. Ama hemen bu kanun çıktı, Anayasa Mahkemesine biz götüreceğiz, bu tartışmasız, tekrar döner, uyarıyorum. Bir daha buraya gelir. Seçime yetişir, yetişmez, onu bilemiyorum. Bunu tekrar sırası geldiğinde tartışacağız.

21'inci madde var, şu hedef, kayıp, kaçak oranı meselesi. Burada da ben uzmanların görüşünü almak isterim tabii ki o madde tartışılırken. Tamamen geçtiğimiz hafta Diyarbakır'daki Dicle Elektrik Dağıtım Şirketi ile Diyarbakır Belediyesi arasındaki anlaşmazlık sonucu ortaya çıkan bir düzenleme. Yani konjonktürel bir talep diye, ihtiyaç diye ben görüyorum ama burada da tabii ki bazı değerlendirmeler yapmak lazım. Maç başlamış, şu anda kural değiştiriyoruz.

Sayın Çetin, dün siz söylediniz.

Yani daha önce siz bu ihaleye açıyorsunuz, belli koşulları var, o koşullara göre şirketler geliyor, bunun ihalesini alıyor. Ama belli bir süre geçiyor. Bu hedef, kayıp, kaçak meselesini hepiniz biliyorsunuz. Eğer ihaleyi alan şirket iyi çalışırsa, işini iyi yaparsa bunu aşağı çeker o performansı kendi cebine girer. Ama iyi çalışmazsa, "Nasıl olsa ihaleyi aldım, daha sonra adamını buluruz, iktidara bir şeyler, birilerini göndeririz, bir kanuni düzenleme yaptırma imkânı buluruz iktidara, bu işi kurtarırız." anlayışı içerisinde olan şirketler işini iyi yapmıyorlar. Zarar kime geliyor? Şimdi bu yapacağımız düzenlemeyle bu zarar kime geliyor? Hazineye geliyor. Hazine kim? Benim vatandaşımın ödediği vergilerle oluşan bir yapı. Bu düzenleme de bence doğru bir düzenleme değil. Yine maddeler görüşülürken tekrar söz alacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum.