KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Başbakan yardımcılarım, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; ben de Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, RTÜK ve Tanıtma Fonu bütçeleri üzerinde kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Halkın haber alma hakkını hayata geçiren, vatandaşları doğru, tam ve zamanında bilgilendirme yükümlüğü bulunan ve bu yönüyle önemli bir kamu hizmeti sunan basın bugün demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biri hâline gelmiştir. Fiilen "dördüncü kuvvet" olarak demokratik hukuk devletinin gereklerine hizmet etmeye başlamıştır. Bunun içindir ki basın özgürlüğünün varlığı ve önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmakta ve gözetilmektedir.

Ülkemizde de mazisi ve mücadelesi kadim olan basın özgürlüğü Anayasa'mızın "Basın Hürriyeti" başlıklı 28'inci maddesindeki "Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." hükmü ile anayasal güvence altına alınmış, bu çerçevede basın özgürlüğünün tesisine hizmet etmek üzere mekanizmalar oluşturulmuştur. Bugün burada bütçesini görüştüğümüz Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün kamuoyunun zamanında ve doğru bilgilerle aydınlatılmasını sağlamak, basının güçlendirilmesi için gerekli faaliyetlerde bulunmak gibi görevleri bulunduğunu, yine, Kurumun güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunan referans kurum olma vizyonu taşıdığını da görmekteyiz.

Basın özgürlüğüne ilişkin bu cümleler ne kadar güzelse, gerçekler o kadar hazin ve endişe vericidir. Evet, maalesef bugün ülkemiz basın özgürlüğü açısından son derece sıkıntılı bir yer hâline gelmiş, gazetecilik mesleğinin ilke ve kuralları ortadan kalkmıştır.

Gazetecilerin mevcut antidemokratik kanunlar ve uygulamalar dolayısıyla yargının tahakkümü altında bulunması sorununa bir de basının iktidar gücü ve onun üzerindeki etkileri artık çekilmez hâle gelmiştir. İktidar kendisine bir medya düzeni yaratmıştır. Bu yeni medya düzeninin de temel özelliği Hükûmet yandaşlığı olup Hükûmete karşı eleştiri ve analizlere kapılar kapanmıştır; hele muhalefete tamamen kapılar kapanmıştır. Hükûmetin istediği çizgide yer almayan medya grupları başta vergi incelemeleri olmak üzere pek çok teftişle yola getirilmeye çalışılmakta, farklı sesler, muhalif görüşler tasfiye edilmektedir. Bunun içindir ki pek çok gazeteci mesleğini yitirmekte, mesleğini yitirmeyi göze almayanlar ise meslek ilkelerini yitirmektedir.

Hükûmetin eleştirilemediği, pek çok gerçeğin iktidara zarar verebilir endişesiyle sümen altı edildiği, kendisiyle ilgili birçok hususun dış basından öğrenildiği bir ülkede basın özgürlüğü için söylenecek tek şey ruhuna El Fatiha'dır. Oysa objektif, özgür ve bağımsız bir medya ülke için olduğu kadar, hükûmetler için de elzemdir. Hükûmetler medyanın kendisine tuttuğu bu aynadan, çekilen fotoğraftan istifade ederek ülkeyi daha iyi yönetme şansını elde edebilir.

Ne yazık ki Türkiye'de gazeteciliğin ön koşulu olan özgürlük ve bağımsızlık olmadığı için gazetecilerimizin günlük hayatlarına dair can yakan sorunlarını yeterince konuşamamaktayız. Bakınız, burada günlerce, gece gündüz demeden Plan ve Bütçe Komisyonunu takip eden basın emekçileri tıpkı pek çok meslektaşları gibi yetersiz özlük hakları ve güvenceden yoksun şekilde, çok zor şartlar altında mesleklerini sürdürmektedir. Özetle, ülkemizde medyanın itibarı da medya çalışanlarının hak ve özgürlükleri de her geçen gün azalmaktadır.

Peki, basının hâli buyken, ülkede basın bu siyasal, ekonomik ve toplumsal koşulların altında ezilirken Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz nerededir, ne iş yapmaktadır? Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne bu bütçe, bu kamu kaynakları basın özgürlüğünün içinde bulunduğu duruma izleyici olması için mi verilmektedir?

Genel Müdürlüğün o iddialı "Güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunan referans kurum olma" vizyonundan vazgeçtim, görevlerini yapsın yeter! Unutulmamalıdır ki bu halkın vergileri bunun için tahsis edilmektedir. Şu anda bizi takip eden basın mensuplarının kaçında acaba sarı basın kartı vardır? Eminim ki basın kartı artık gazeteciliğe değil, gazetecilik yapmayan kişilere verilmektedir. Yoksa bu halkın vergileri Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne basın özgürlüğünün katlinin figüranı olması için, iktidarın ajansını finanse etmek için verilmemektedir.

Evet, tahmin edeceğiniz gibi Anadolu Ajansından söz etmekteyim. İzlediği yayın politikasıyla artık namıdiğer Hükûmet ajansı. Hemen söyleyeyim, Anadolu Ajansı Türk Ticaret Kanunu'na tabi bir anonim şirket olmakla birlikte, parasını Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün bütçesinden almaktadır. Nisan 1920'de kamuoyunun iç ve dış en doğru haber ile aydınlatılması ihtiyacı göz önüne alınarak kurulmuş olan Anadolu Ajansının bugün geldiği nokta, aslında basının içinde bulunduğu tabloya somut bir örnektir. Elbette devletin haber ajansı olabilir ama burada bir kural vardır, o da ajansın objektif ve bağımsız olmasıdır. Böylelikle halkı tam, doğru ve zamanında bilgilendirerek misyonunu gerçekleştirecektir. Bu sağlanamazsa Türkiye'deki gibi olur yani devletin ajansı Hükûmetin ajansına hâline gelir, doksan dört yıllık Anadolu Ajansı olur AKP Ajansı. İşin komik yanı, ajans safını o kadar belli ediyor, işini o kadar özensiz yapıyor ki herkes anladı artık neye, kime hizmet etiğini. Anadolu Ajansı gibi bir markaysanız ve ülke genelinde bir geçmişiniz ve saygınlığınız varsa yandaşlığı da biraz daha rafine, biraz daha kaliteli yapmanız beklenirdi doğrusu.

Anadolu Ajansı Plan ve Bütçe Komisyonunun bütün görüşmelerini takip ediyor ama ben Anadolu Ajansının muhalefetin yapıcı eleştirilerini bir gün Ajansına konu ettiğine tanık olmadım. Bugün burada bu yaptığımız eleştirileri yarın hiçbir basın ve yayın organında bulamazsınız çünkü Anadolu Ajansı sadece Hükûmetin bakanlarının verdiği konuşmaları bültenlerine alır ama muhalefetin seslerine kulaklarını tıkar. Buradan söylüyorum, eğer yarın burada konuşanları Anadolu Ajansında görürsek Sayın Başbakan Yardımcımı da kutlayacağım.

Kamu kaynağı kullanmasına rağmen gerek kendisi gerekse de iştirak ve ortaklıkları Sayıştay denetiminden muaf olan Anadolu Ajansına ilişkin AKP iktidarına önerim "Gelin, bu şirketin sermayesini siz verin, tablo tamamlansın. Böylelikle fiilen sizin kendi ajansınız olmuş olur."

Gelelim Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna. RTÜK 1994 yılında radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin olarak kurulan bir regülasyon kurumudur. Radyo ve televizyon yayınlarının sınırlarını tespit eden ve bu yayınları denetleyen kuruma diğer regülasyon kurumları gibi özerk bir yapı öngörülmüştür. Zira böylesi bir alanda düzenleme ve denetleme yetkisi bulunan bir kurumun bağımsız olmaması ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü hiçe saymak anlamına gelecektir, tıpkı bugün olduğu gibi.

Evet, bugün görülmektedir ki RTÜK'ün bağımsızlığından ve tarafsızlığından eser kalmamış, yeni Türkiye iklimi RTÜK'ü de fazlasıyla etkisi altına almıştır. Çifte standartlar, yıldırmalar, kayırmalar RTÜK uygulamalarının üst başlığı hâline gelmiştir. İktidar medyasına kedi, iktidarı eleştiren medyaya ise aslan kesilen RTÜK'ün bu durumu aşikârdır. Zira RTÜK bu konuda biraz şanssız çünkü RTÜK üyeleri siyasi parti gruplarının gösterdiği adaylar arasından seçildiği için kurumun hukuksuzlukları hemen dışarıya yansımakta, diğer pek çok kamu kurumunda da yaşanan iktidar yandaşlığı zihniyeti pek gizlenememektedir.

Nitekim RTÜK'ün anlattığım yapıda olduğuna ilişkin pek çok örnek basına yansımakta, iktidar yandaşlığı uğruna hukukun ve kanunların nasıl farklı çalıştırıldığına ilişkin olaylar gözler önüne serilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayaydın, iki dakika ek süre veriyorum.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Uzmanlara ana muhalefet partisi liderinin grup konuşmasını yayınlayan televizyonlar için rapor düzenleme talimatı verilmesinden seçimlerde TRT'nin izlediği taraflı ve gayriadil yayınlarının görülmemesine ve nihayetinde RTÜK'ün CHP'li üyesine gözdağı gibi bir saldırıya kadar bir dizi örnek vermek mümkündür. Belki bu yaptıklarıyla ödül bile alabilirler ama doğru değildir, bu ne hukukidir ne de vicdanidir. Yeri gelmişken bu saldırıyı kınıyor, herkesi hukuka, demokrasiye ve aklıselime davet ediyorum.

Süre kısıtı nedeniyle örnekleri detaylandıramayacağım ancak RTÜK'ten de bağımsız, tarafsız ve basın özgürlüğünü gözeten bir yönetim beklendiğinin altını çizmek istiyor. RTÜK bir taraf değil, bağımsız adil ve objektif bir regülasyon kurumudur ve öyle hareket etmelidir. Aksi uygulamalar kuruma da ülkeye de iktidara da zarar vermektedir.

Ayrıca, RTÜK bütçesinde geçen yıl bir önceki yıla göre %182'lik astronomik artış yapılarak Kuruma 457 milyon TL tahsis edildiğinde ben de bunun sebebi nedir, hangi projeler, hangi hedefler için diye sormuştum. Bu yıl ilk 8 aylık 130 milyon TL gerçekleşmeyi ve 248 milyon TL'lik 2015 bütçesini görünce bu durumun sebebi öngörüsüz, şişkin bir bütçe hazırlanmış olması mı yoksa düşünülen projelerin gerçekleştirilememesi midir, merak ediyorum.

Sözlerime son verirken Tanıtma Fonu Sekreterliği hakkında bir iki hususu da ifade etmek istiyorum. Tanıtma Fonu, 3230 sayılı Kanun kapsamında ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde Başbakanın emrinde kurulan bir fondur. Fonun kuruluş amaçlarına baktığımızda ülkemizi yurt içinde ve dışında çeşitli yönleriyle tanıtmakla görevli kuruluşların kaynaklarını artırmak, Türk kültür varlığının yayılmasını sağlamak, devlet arşiv hizmetlerini müessir hâle getirmek, milletlerarası kamuoyunu ülkemizin menfaatleri istikametinde yönlendirmeye çalışmak amaçlarını görmekteyiz. Her ne kadar Tanıtma Fonu Sekreterliğine tahsis edilen bütçe küçük ve azalıyor olsa da takdir edersiniz ki bu amaçların her biri için çalışan çok daha güçlü yapıya ve olanaklara sahip kurumlarımız var Kültür Bakanlığı, Dışişleri bakanlığı gibi. Bunlar da bu katkıyı sağlayabilirler.

Ben 2015 yılı kurumlarımızın bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.