| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar ve Düzce Milletvekili Ayşe Keşir ile 2 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3037) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .07.2020 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında benim geneli üzerindeki konuşmamda, tabii, AK PARTİ'li milletvekillerimiz de olsaydı iyi olurdu. Efendim, ben şunu söylemek istiyorum: Bakın, biliyorsunuz, bir zamandan beri yaşadığımız bu corona virüsü henüz daha tıp dünyası tarafından yeteri kadar anlaşılmış bir virüs değil. Ne yapıyor, ne ediyor, nasıl gelişiyor? Ve her geçen gün yeni birtakım araştırmalar yapılıyor ve birtakım önerilerde bulunuluyor fakat sıkıntı hâlâ devam ediyor. Şimdi bunu niçin söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Benzer bir durum, ekonomik krizle de ilgili diyebilirim yani bugün dünyada aşağı yukarı 2008 krizinden ders almış bütün ülkeler benzer politikalar uyguluyorlar ve umuluyor ki bu politikaların sonuçları, 2008 krizinde alınan sonuçlara uygun olacaktır diye düşünüyorlar fakat öyle olmayabilir, öyle olmama ihtimalinin çok kuvvetli olduğu bir dönem yaşıyoruz, öyle söyleyeyim size. Biraz açayım bunu, ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım. Şimdi, 2008 krizi olduğunda biliyorsunuz, Merkez Bankası para politikaları genişlemeci politikalar olarak uygulandı ve gerçekten özellikle Amerika üzerinden veya Batı dünyası üzerinden gidersek Merkez Bankası faizleri düşürdü, likiditeyi artırdı piyasalarda ve böylelikle bir anlamda düşen talebi canlandırma gibi bir etki yarattı fakat bunun sonunda beklenen konulardan bir tanesi, tabii, bu parasal genişlemenin enflasyona olumsuz etki edeceği yani enflasyonun artacağı şeklindeydi fakat o dönemde böyle bir şey olmadı ve gerçekten de biraz Keynesyen sayılabilecek bu politika anlayışı genel kabul görmüş oldu yani ekonomik krizde genişleyici para politikalarıyla, efendim, faizlerin düşmesi ve sonunda piyasalarda likiditenin artırılmasıyla krizle baş edilebileceği kanaati genel olarak kabul edilmiş oldu. Şimdi, benzer bir şeyi bu krizde de yaşıyoruz ve diyebilirim ki bütün dünya ülkelerinde merkez bankaları, benzer bir şekilde genişleyici para politikaları uyguluyorlar. Bizdeki biçimi de öyle yani Merkez Bankası ikinci piyasadan tahvil alıyor, piyasaya likidite veriyor ve böylelikle faizler zaten düşmüş durumda yani enflasyonla ilişkilendirdiğimizde negatif faizlerin olduğunu da görüyoruz, vesaire vesaire...
Şimdi, buraya da yansıyan bir mesele var. Parasal genişlemeyi sağlamak, iş dünyasına çeşitli destekler vermek ve böylelikle üretimin artacağını beklemek acaba doğru mu, acaba gerçekçi mi? Bakın, ben size söyleyeyim, ben onun gerçekçi olmadığı kanaatindeyim. Bunun sebeplerini de bir iki cümleyle anlatmaya çalışayım size. Mesela, borsada BIST 100 endeksi 120 bine mi, 119 bine mi ne çıkmıştı, Sayın Bakan "İşte, Türkiye'ye güvenin bir işaretidir bu yükseliş, takdire değer bir durumdur." dedi veya geçenlerde, iki üç gün önce konut piyasasıyla ilgili olarak benzer bir şey söyledi, "Görüyor musunuz? 190 bin konut satıldı." dedi. Dolayısıyla da işlerin iyiye gittiğine dair olumlu mesajlar verdi Sayın Bakan. Fakat arkadaşlar, esasında bunlar spekülasyon saikiyle yapılan işlemler hâline dönüşmüş durumda yani bugün borsada, zaten negatif faizlerin olduğu bir ülkede paranın borsaya gitmesiyle mal ve hizmetler piyasasındaki enflasyon belki düşük gelebilir size. Yüzde 12,6'ydı yanılmıyorsam son endeks değeri fakat bu, aslında varlık fiyatlarının enflasyonu olarak görülmeli yani bir anlamda varlık fiyatları, ürün fiyatları şişiyor, değerleri artıyor ki bu, esasında, Türkiye'ye baktığımızda, varlıklı kesimlerin bundan yararlandığı anlamına geliyor. Başka biçimde söyleyecek olursam, varlıklı kesimler, negatif faizlerin olduğu bir yerde spekülasyon faiziyle para kazanıyor ve böylelikle ülkedeki gelir dağılımı ciddi bir sıkıntıya girecek gibi gözüküyor. Mesela -bilmiyorum izliyor musunuz ama- yine bir iki gün önce Makarna Üreticileri ve Sanayicileri Derneğinin Başkanı şöyle bir şey söyledi: "Buğdayda inanılmaz bir spekülasyon var." dedi ve bunun başka ürünlere de sirayet edeceğini söyledi.
Yani arkadaşlar, kısaca söylemek istediğim şey şu: Biz, iş dünyasını desteklemeye karar verdiğimizde, o destekler, bizim amaçladığımız gibi üretimi artırmaktan çok, belki de spekülasyon saikiyle para kazanmaya yönelik olan bir davranışı tetikliyor olabilir ki Türkiye'de olan da budur. Onun için ben, Bakanın açıkladığı bu artışları yani bu borsadaki artışı veya konut satışlarındaki artışı alkışlanacak bir olay değil, aksine işlerin daha da tehlikeye girdiğini gösteren olaylar olarak okumak gerektiğini düşünüyorum.
Burada da, mesela şöyle söyleyeyim size: Hatırlayacaksınız, parasal genişlemenin ilk günlerinde, mart ayının ortalarından sonra yanılmıyorsam, iş dünyası, daha doğrusu özel bankalar, Merkez Bankasının genişleme politikası sonucunda bir rezerv elde ettiler fakat bu rezervi beklendiği gibi üretime kaydırmadılar yani üretime yönelik krediler olarak dağıtmadılar. Ne yaptılar? Hazineye borç verdiler yani olan buydu. Nitekim, bunu gözleyen Merkez Bankası, bu sefer aktif rasyosu denilen bir rasyoyla bir anlamda bankaları zorladı çünkü özel bankalar, devlet bankaları gibi kredi vermek istemiyorlardı. Dolayısıyla da böyle bir baskı kurdular ve kredilerin bir anlamda üretim kesimine geçmesine yönelik bir etki üretmeye çalıştılar. Yine de baktığınızda, rakam yanlış olabilir ama yanılmıyorsam 200 milyon civarında da ceza kestiler bankalara, aktif rasyosunun kurallarına uymayanlara da ceza kestiler.
Şimdi, niçin bunları söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Evet, verelim peki, ya işsizlik sigortasından bu paraların verilmesi gibi veya sigortaların devlet tarafından ödenmesi gibi arkadaşlarımın itiraz ettiği sigorta primlerinin politikaları... Doğrusunu isterseniz bunları yapalım ama bunların bir denetim mekanizmasıyla yapılması gerektiği çok açık. Çünkü verdiğimiz bu imkânların nereye gideceğini bilmiyoruz ve görebildiğimiz kadarıyla yani şu mart ayından, martın ortalarından itibaren olanlara baktığımızda, benim anladığım kadarıyla bir üretimi tetikleyeceği, üretimi artıracağı düşünülen parasal genişlemenin beklendiği gibi sonuçlar vermediğini de en azından enflasyon oranından görüyoruz. Dolayısıyla da önümüzdeki dönemde 2008 krizinin sonuçlarından giderek, elde edilmiş olan deneyimden giderek uygulanan ekonomi politikaları, bugünün Türkiyesinde, dünyasında da diyebiliriz tabii, beklenen etkiyi yaratmıyor çünkü farklı koşullardayız, o günün dünyasında belki enflasyona sebep olmadı ama varlık fiyatları enflasyonuna neden oldu ve Türkiye'de de olan bu.
Dolayısıyla, özetle, bu politikaların bir denetim mekanizmasıyla yürütülmesi gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Tabii, bunu sadece sizlerin dikkatine getirmiş oldum.
Teşekkür ederim.