KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Aslında, arkadaşların sabahleyin genel değerlendirmeyi yaparken de bu yasanın getiriliş şekli konusundaki uyarıları maalesef hep dikkate alınmıyor. Burada tekrar aynı bir tercihle karşı karşıyayız. Tercih derken de aslında Türkiye'de var olan sorunlara nasıl çözüm bulacağımız konusunda, mevcut durumda daha iyiye nasıl gidebileceğimiz bağlamında gerek sizlerin çok kullandığı -iktidarın- istişarenin sıfır olduğu, hiç kimseye danışılmadığı ve bir diğer uygulamayı da yasadaki, kanun teklifindeki maddeleri incelediğimizde de her ne kadar pandemi denilmişse bile pandemi aslında bunu maskelemek için, örtmek için bir kılıf gibi durmuş. Neden? Mesela iş yeri hekimleriyle ilgili düzenlemede pandemi bahane gösterilmiş, üç yıl ertelenmiş, 2023'ün sonuna kadar. Kısa ödenekle ilgili aralık ayına kadar, başka bir madde haziran ayına kadar, önümüzdeki yılın haziranına. Yani genel gerekçe pandemi ve bu pandemi ne zaman bitecek? Meçhul, zaten dünya tartışıyor bunu. Burada bunu ne kadar keyfiyetle, kurumların kendi başlarına hazırladığını gösteriyor ve eğer gerekçe var ise o gerekçeye bir kılıf bulmaya gerek yok, bununla ilgili genel düzenlemeyi yapmak lazım. Neden? Çünkü buradaki bir kısım maddelere de baktığımızda, daha önce yapılan düzenlemelerin tekrar uzatılması, tekrar işte ekler getirilmesi, kelimeler getirilmesi, bu da yasanın daha önceki süreçte ne kadar sağlıklı şekilde hazırlanmadığının göstergesidir. Meclise, işte gerek pandemi süreci gerek kapatmaya yakın, bayrama yakın bir süreçte, alelacele, böyle önemli konuların hiç tartışılmadan getirilmesi gerçekten insanı düşündürmekte.

Bir diğeri, tekrar sizin iktidarın ilk dönemlerde, Hükûmet olduğu dönemlerde, 59'uncu Hükûmette, 4 Nisan 2004'te, buna benzer sorunlara, işçilerle, işverenlerle ve kamuyla ilgili sorunlara yönelik çözüm olarak "Üçlü Danışma Kurulu" diye bir danışma kurulu oluşturulmuş, Resmî Gazete'de yayımlanmış. Buradaki amaç, hem ilgili Bakanlığın, Çalışma Bakanlığının İş Kanunu'yla ilgili yapılacak düzenlemelerde kendisinin de orada olması hem işveren temsilcilerinin, konfederasyonlarının orada olması, kamu ve işçi sendikalarından, konfederasyonlardan temsilcilerin orada olması. Ama, bakıyoruz, bu, yani yasada olan Üçlü Danışma Kurulu zaten kullanılmıyor, danışılmıyor. Burada belki arkadaşlar, gelen arkadaşlar birkaç cümle söyleyecekler ama böyle önemli bir konuda gerek Türkiye'deki bölgeler arasındaki farklılığa baktığımızda, örneğin Batman'da, Siirt'te, Mardin'de nasıldır, İstanbul'da, Kocaeli'de nasıldır, Denizli'de nasıldır, bunların farkı irdelenmeden; işçiler ne düşünüyor, yatırımcı ne düşünüyor, sendikalar ne düşünüyor, bunların hiçbir görüşü alınmadan kendi kendimize öteleme yapıyoruz, erteleme yapıyoruz ve -arkadaşlarımızın değindiği gibi sabah, bizlerin de gerek Genel Kurulda gerek burada- aslında tercih işverenden, patrondan yana. İşçiden yana olmuş olsa onlar konuşur, kendileriyle ilgili düzenlemeleri getirmiş olurdu. Hele hele birkaç kez bunun uzatılması tümüyle işçiyi daha da güvencesiz, daha da sıkıntılı bir sürece sokmakta. Bir taraftan "Üçlü Danışma Kurulu" dediğinde -ben gerekçesine de baktım- ilk çıkartıldığında "çalışma barışı" denilmiş, şu anda çalışma barışı yok edilmiş, tümüyle patronun iki dudağı arasına hapsedilmiş bir işçi söz konusu. "İlişkilerin geliştirilmesi" denilmiş; ilişkilerin değil geliştirilmesi, iktidara muhalefet eden sivil toplum örgütleri, sendikalar, hatta işveren bir itiraz çıkarttığında neredeyse öcü gibi gösterilecek her türlü tehditle karşı karşıya kalmış. Çalışma hayatına ilişkin mevzuatta herhangi bir şey yok. Yani, sonuçta Hükûmet, işveren, işçi ve kamuda bu işin sözcülüğünü yapanlar birbirinden uzak olmuş ve yasa teklifi baskıyla veya tercihle sermayeden yana olmuş. Ne oluyor? Şu kıdem tazminatı belli bir süreç için çok tartışılıyordu bugünlerde, gelmedi ama biraz sanki nefes almak için işverenlere, patronlara sonbahara kadar veya önümüzdeki yıla kadar "Sizi düşünüyoruz, bir rahatlama için bu geçişi sağlıyoruz." gibi bir süreç geldi.

Kısa çalışma ödeneğiyle ilgili gerek Türkiye'nin birçok yerinde, işte bu dört yüz elli gün ile altmış gün konusundaki çalışma şartlarıyla ilgili aslında tabana yayılmayan bir şey söz konusu yani Türkiye'de maalesef istatistikler, veriler de sağlıklı tutulmadığı için... Ama bire bir görüşmelerde, gerek ticaret ve sanayi odalarıyla gerek organize sanayi bölgesi yöneticileriyle görüştüğümüzde tabana yayılmadığı konusunda çok şikâyetler var ve bu en çok da iş arayan insanlar açısından, hele hele işe yeni girmiş insanlar açısından büyük bir sorun teşkil etmekte.

Bir diğeri işten çıkarma yasağı ve ücretsiz izin konusu. Tümüyle, bu, haziranın sonuna, önümüzdeki yılın temmuz ayının başına erteleniyor, fesih hakkı yok oluyor, bir taraftan da işçilerin kendileriyle ilgili, gelecekleriyle bütün hakları da engellenmiş oluyor ve patron kendisine bağlı tutmuş oluyor. Yani "işten çıkartma yasağı" deniliyor fakat patron istediği zaman, ücretsiz izinle çıkartıp veya kısa çalışma ödeneğiyle uzaklaştırdığında istediği zaman getirebilecek onu, getirdiğinde de aslında işçiler için veya işsizler için toplanan para tekrar patronun cebine girecek.

İşsizlik sigortası: Bununla ilgili birçok kez biz dile getirdik, aslında artık bunun, bence, bir kanun teklifi getirip ismini değiştirmemiz lazım. Yani "işsizlik sigortası" diyor. Çünkü bir kanunda kimin yarar görüp görmediğine, oranlara bakmak lazım. Gerçek oranlara baktığımızda eğer gerçekten Türkiye'de işsizlik sigortasında işsizler çok büyük bir pastadan daha az alıyorsa, bu pastadan daha farklı kesimler bir pay alıyorsa bunu ismini değiştirelim yani ismini maskelemeye gerek yok, ona bir kılıf uydurmaya gerek yok, İşsizlik Fonu demeyelim, işverene destek sağlamak, işverene fon bulmak gibi bir isme dönüştürelim çünkü son yıllarda, baktığımızda, birçok düzenlemede, ismi işsizlik olduğu hâlde, tekrar yumuşatılarak, esnetilerek çeşitli kavramlarla işverene kapı açılmakta, fon verilmekte, destek olunmakta. Burada da baktığımızda, getirilen birçok düzenlemede, gerek ücretsiz izinde gerekse kısa çalışma ödeneğinde aslında işverenin tam istediği olmuş oluyor, işçi daha da sıkıntıya düşmüş oluyor. İşçiler tümüyle bu süreçte mağdur olduğu gibi -iş arayanlar, zaten ona hiç girmeyeceğim; arkadaşlarımızın birçoğu değindi, muhalefette olan arkadaşlarımızın, bu TÜİK'in açıkladığı rakamlar ve Türkiye'deki istihdam ve işsizlik sorunuyla ilgili- fakat istihdam artmadığı gibi bu İşsizlik Fonu'ndan verilen paraların en büyük gerekçesi de hep şu oluyor: İstihdama yönelik, desteklemek için, istihdamı arttırmak için. Yani kılıf da bu oluyor. Nedense -TÜİK unutmuş herhâlde, belki de bir dahaki açıklamalarında bunu düzeltir, düzeltmeye çalışır, ona bir kılıf bulur- istihdam hiç artmıyor, azalıyor ve para, bir çalışmaya göre, bugüne kadar İşsizlik Fonu'ndan 63 milyar para istihdama yönelik olarak İşsizlik Fonu'ndan oraya aktarılmış ve gelen sayı 3 milyon tekrar azalma.

Bir diğeri, yani işçiyi korumak dışında, aynı bahaneyle, birçok sıfır maliyet gibi gösterilen şeyler aslında tümüyle patrona desteğe dönüşmüş ve oradan birçok şey patronlara -deyim yerindeyse- kıyak şekline dönüştürülmüş yani şöyle söyleyeyim: Daha az işçi çalıştıracaklar, istediği zaman çıkartacaklar, istediği zaman geri çağıracak, geri çağırdığında primi, istediği zaman hiçbir destek almadan tekrar para almış olacak, çalışmadığı süre boyunca da prim almış olacak. Yani insan okudukça bu yasa teklifini ve bu düzenlemeyi "Daha ne olsun insana?" diyecek yani bu kadar kıyaktan sonra.

Tek taraflı bu ücretsiz izinler konusunda -az önce de dile getirdim- yani kabaca şu oluyor: Patronun dilediği kadar işçiyi dilediği kadar süreyle ücretsiz izne çıkartabileceği bir düzenlemeye biz neden olmuş oluyoruz. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım, bir an önce hazırlıkları, daha çok işçi temsilcileriyle, bu zor dönemde, önümüzdeki döneme ilişkin sağlıklı bir düzenleme yapmak lazım ve hele hele bu sağlıklı düzenlemeyi sağlık bahanesiyle, pandemi bahanesiyle alelacele çıkartmak tümüyle Türkiye kamuoyuna, Türkiye'deki dezavantajlı kesimlere de ciddi bir haksızlık olur.

Teklifin 8'inci maddesi geldiğinde uzun uzun ben orada konuşmak istiyorum çünkü zamanında ben iş yeri hekimliği de yaptım yani bu iş yeri hekimliği konusunda -Sayın Genel Müdür de burada- ilk, teklif çıktığında, tekrar bu yapılan düzenleme ileri bir tarihe ertelenmişti yani mevzuat getirildiğinde. Baktığımızda, Türkiye'deki bütün istatistik kurumları... Artık her kentte işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları oluştu, kriz masaları gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun, tamamlayın Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Artık Türkiye'de zaten "iş kazası" deyimi yerine "iş cinayetleri" deniliyor ve öyle bir sürece geldi ki bunun giderek hep ertelenmesi, karşıda, bu işe mükellef olan kişilere ciddi bir rahatlama getirdi, esneme "Nasıl olacak çıkmayacak, nasıl olsa ertelenecek." Yani bu konuda işverenler tekrar büyük bir baskı yapmaktadır. Şimdi, sorun işçi sayısına, çalışan sayısına baktığında değil, gerçekten bu konuda uzun uzun çalışmak lazım ve burada epey emek harcayan kurumlar var yani sendikalar var, meslek örgütleri var, daha önce sertifika programında çalışanlar var ve bu konuda çalışan özel kurumlar bile çok büyük bir mağduriyet yaşadılar. Bakın, Türkiye'de otellerde yangın çıktı, insanlar yaşamını yitirdi; koca otelde çalışan sayısı 6. Yurtta, öğrenci yurdunda yangın çıktı, insanlar yaşamını yitirdi, çocuklar yaşamını yitirdi; çalışan sayısı az. Bizim bir an önce okullarla ilgili, alışveriş merkezleriyle ilgili, büyük restoranlar... Sorun, çalışan sayısı dışında, oradan hizmet alan insanların sayısına da bakmak lazım. Bununla ilgili Sayın Genel Müdür, çok ciddi bir çalışma yürütmek lazım ve katkı vermek lazım çünkü çalışan sayısına baktığımızda az olabilir çalışan sayısı fakat oraya giren, çıkan, hizmet alan sayısı çok fazla olduğunda, gerçekten, kaza değil cinayet olabiliyor; hepimizin sorumluluğu var burada. Bununla ilgili bir düzenleme yapmak lazım, bunun geri çekilmesi lazım, hele hele yani pandemiyi gerekçe gösterip 2023'ün sonuna ötelemek, deyim yerindeyse -yani buna hiçbir kılıfa gerek yok- tümüyle esnafların, işverenin bu konuda baskılarını gündeme almak. Bir teklif sekiz yıl içerisinde 5 kez uzatılıyorsa ciddi bir problem vardır, bu problem üzerinde düşünmek lazım. Sadece kamunun, bürokratların değil işin bütün taraflarının yer alması lazım.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.