| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar ve Düzce Milletvekili Ayşe Keşir ile 2 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3037) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .07.2020 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, öncelikle yeni dönemde yeni görevinizde başarılar dileyerek başlamak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Değerli Komisyon üyeleri, değerli misafirler; öncelikle hepinizi saygıyla, hürmetle, sevgiyle selamlıyorum.
Evet, yeni bir ekonomik paketi görüşmek üzere yine toplandık. Coronavirüs salgını nedeniyle tüm ülkelerde, tabii, kısıtlamalar yavaş yavaş gevşetilirken ülkemizde ekonomik sıkıntılardan kaynaklı, ekonomik krizden kaynaklı hızlı bir normalleşmeye doğru bir dönüş yaşanmıştır ve uluslararası kuruluşlar da aslında küresel ekonomilerde daralmaların yaşanacağına bu süreçte dikkat çekmişler, küçülme rakamlarını, ülkelerin daralmalarını paylaşmışlardır. Tabii, Türkiye'ye de sirayet etmiştir, etkisi olmuştur bu sürecin. Türkiye'de de salgında elbette bu süreçte ekonomik olarak kapanma ve tekrar açılma yaşamış bulunuyoruz. Ancak burada bir notu düşmek istiyorum: Covid-19 salgını başlamadan önce de Türkiye'de zaten ekonomik bir krizin içerisindeydik. Şimdi, bugün gelen pakete baktığımız zaman, daha önceki paketlere baktığımız zaman da sanki alınan önlemler ya da yaşanan sıkıntılar sadece Covid-19'a bağlıymış gibi... Gerekçe olarak bazı maddelerde salgın süreci bahane gösterilerek maddeler getirildiğini de görüyoruz.
Şimdi, nisan, mayıs, haziran aylarında birçok kişi işten ayrıldı ya da işini kapattı, iş yerini kapattı, devletten işsizlik ödeneği almaya başladılar. Bu süreçte, tabii ki bu insanlar -işsizlik ödeneği alanlar- iş aramadılar ve bu insanların da işsiz sayılması için iş araması lazımdı. Bu iş aramayanlar, artı, iş bulmaktan ümidini kesenlerle birlikte Türkiye'de TÜİK'in açıkladığı verilerle istihdamdaki, işsizlik oranlarındaki bir azalan rakamla karşılaştık. Artık toplumun hiçbir kesiminin bu rakamlara çok da inanmadığını görüyoruz ama yine baktığımız zaman, aslında TÜİK'in kendi verilerine baktığımız zaman da işin gerçeğini de bir açıdan ortaya koyduğunu da görüyoruz rakamların. Diğer Komisyon üyelerimizin de değindiği gibi -çok kısa geçeceğim ben de açıkçası- Türkiye'de iş gücünün Nisan 2018'de 32 milyonken Nisan 2020'de 29 milyona düşmüş olması, bunun yanında yıllık bazda ülke nüfusunun 1 milyon 59 bin kişi artmışken istihdam edilin kişi sayısındaki azalışın da 3 milyon 13 bin kişi olmuş olması aslında durumun ne kadar trajik olduğunu da bize gösteriyor. İş aramayanların, işten umudunu kesenlerin ne kadar fazla arttığınız görüyoruz. Genç işsizlik oranının yüzde 24,4'e yükseldiğini yani her 4 gençten 1'nin şu anda Türkiye'de işsiz olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda TÜİK rakamlarıyla işsizlik düşmüş gibi gösterilse de DİSK-AR tarafından yapılan bir hesaplamayla geniş tanımlı işsiz sayısının Nisan 2020'de 9 milyon 756 bine yükseldiği belirtiliyor. Yani şu anda Türkiye'de 10 milyon işsizimiz var, böyle bir durumdayız. Bunun, tabii, bu işsizliğin her alanda yansımalarını görüyoruz.
Küçük bir örnekle ben bu konuya devam edeceğim. Şimdi, istihdamdaki azalmanın emeklilerimizin maaşlarının ödenmesinde bile bir daralmaya ve sıkıntıya sebep olduğunu görüyoruz. Şimdi, çalışan sayısını düşüp Türkiye'de emekli sayısının giderek artması karşılama oranlarında da 1,95'ten 1,73'e bir düşüş olduğunu gösteriyor. Yani, 2002 yılında 100 emekli maaşının 204 çalışan tarafından ödendiğini düşünürsek, 2020 yılında 100 emekli maaşının 173 çalışan tarafından ödendiği görülüyor. Bu da önümüzde süreçte karşımıza başka sıkıntıların çıkacağını açıkçası bizlere gösteriyor.
Şimdi, tabii, bir şeye daha değinmek istiyorum: Uluslararası Para Fonu, üye ülkelerin bu Covid-19 sürecinde, salgında bütçeden yapılan desteklerin millî gelirlerine oranlarıyla ilgili bir kıyaslama yaptığında karşımıza şöyle bir rakam çıkıyor: Türkiye 55 ülke arasında listenin son sıralarında yer alıyor bu araştırmada. Şimdi, ekonomik önlem paketlerini bu Komisyonda görüştük ve gördük ki devlet hiçbir fedakârlıkta bulunmadı. Bugün tekrar getirilen maddelerde de gördüğümüz gibi -bunları biz daha önceki ekonomik pakette de daha nisan ayında görüşmüştük, bugün yine karşımıza geldi- devletin bir fedakârlıkta bulunmadığını, aslında bütün yükü İşsizlik Fonu üzerinden karşılamaya çalıştığını görüyoruz. Bu süreçte toplumun her kesimi zor duruma düşmüşken onlara ilaç olan uygulamalar yapılmadı. Örneğin, kamu bankaları aracılığıyla esnaf ve KOBİ'lere kredi kolaylıklar sağlanması gerekirken, birçok esnafımız, birçok KOBİ kredilere ulaşamadı bu süreçte, bu kredilerden yararlanamadı ama konut kredilerinin faizleri düşürülerek konut kredisi hacminde bir genişleme tercih edildi. Bir rakam paylaşmak istiyorum yine bu konuyla ilgili: Konut kredisi hacmi son üç yılda -bakın, üç yıl- 34 milyar 646 milyar TL artarken sadece bu yılın ilk altı ayında, 1 Ocak ve 26 Haziran arasında 32 milyar 178 milyon TL'ye ulaşarak neredeyse bu üç yılın toplamına ulaşmış durumda. Şimdi, ne faydası oldu diye sormak istiyorum ben bu yapılan hamlenin? Yani, arttı da, çok fazla oldu da ne oldu? Üretim mi arttı, istihdam mı arttı? Hayır, hiçbirisi olmadı. Her gün neredeyse dev şirketlerin iflaslarını ve konkordato ilan haberlerini görüyoruz, böyle de bir tabloyla karşı karşıyayız. En son köklü bir firma olan Yörsan firmasının da iflas ettiğini, iflas açıklamasını hep birlikte duyduk.
Şimdi, bu getirilen teklife bakacak olursak daha önce açıklanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini beklediğimiz daha geniş kapsamlı bir paket bekliyorduk Başkanım, daha kapsayıcı, daha kalıcı. Böyle bir söylenti duymuştuk ama gele gele, böyle bir mini paketle ve hiçbir şeye de ilaç olmayacağını gördüğümüz bir mini paketle karşılaşmış durumdayız. Yine, daha önceki maddelerin geldiğini görüyoruz.
Şimdi, maddelere geçmeden önce -tüm maddelere geneli üzerinde görüşmemde değinmeyeceğim ama- öncelikle şöyle bir genel olarak getirilen kanun tekliflerinin, aslında, bugüne kadar getirilenlere de baktığımız zaman şöyle bir ruhuna bakmak gerekiyor; bu tekliflerin ruhunda ne yatıyor? Yani bir önceliklendirme yaptığımızda devletin kaynakları, bütçesi nedir? Çeşitli önceliklendirmelerle harcanır topluma karşı. Şimdi, biz, burada baktığımız zaman bu kurtarma paketlerinin önceliklendirilmesinde iktidarın kendisini birinci sıraya koyduğunu görüyoruz; ondan sonra ikinci sırada beni kurtaracak olan işveren diye düşünüyor herhâlde, işveren ikinci sırada; üçüncü sıraya maalesef işçi, emekçi, çalışan kesimler geliyor. Baktığımızda aslında bu pakette bunu görüyoruz, çünkü getirilen kanun teklifindeki maddeler, özellikle 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü maddelerde getirilen teklifler işsizlik oranlarında bir artışa da sebep olmayacağı için ve de devletin bütçesine de İşsizlik Sigortası Fonu kullanılarak bu harcamalar gerçekleştirileceği için hiçbir yük getirmeyecek, rakamlarda oh ne güzel olacak. Bu arada işte işverenler mutlu olacak bir şekilde ve en son işçi ne yapsın? Garibim işçi aslında, bu sürede hem ücret alamayacak hem ücretsiz izne çıkarılacak, işinden ayrılamayacak, ayrılırsa kıdem tazminatını, ihbar tazminatını, hiçbir şeyi alamayacak. Bir anlamda çalışan işçi, emekçi bir kıskaca alınmış oluyor getirilen bu kanun teklifiyle.
Şimdi, 1 Temmuzdan önce kısa çalışma başvurusunda bulunan iş yerlerine kısa çalışmanın sona ermesi ve normal çalışmaya dönülmesi durumunda üç ay süreyle asgari ücret üzerinden prim desteği verilecek. Şimdi, burada şu var: Hem 456 lira düzeyindeki işveren SGK primi hem de 412 liralık SGK işçi payı destek kapsamına alınmış olacak. Yani, aslında, işçiden kesilen miktar da işverenin kasasına aktarılmış oluyor bu teklifle birlikte. Bunun yanında, baktığımız zaman, bir yıllık bir uzatma var torba yasada. Yani, ücretsiz izinle ilgili uygulama 16 Temmuzda sona erecekti, 29 Haziranda bir kararname yayınlanarak o süre bir ay daha uzatıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun, tamamlayın.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN - (İstanbul) - Şimdi de kanunla 1 Temmuz 2021'e kadar uzatılıyor.
Getirilen bu kanun teklifindeki bu maddelerle ilgili detaylara maddeler üzerinde değineceğim ama Sayın Başkanım, özellikle bir kanun maddesi var, onunla ilgili birkaç şeye burada da değinmek istiyorum, madde üzerinde de değineceğim. Madde 8'le 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 38'inci maddesinde bir değişiklik yapılıyor. Bu değişiklikle, kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan iş yerleri için 1/7/2020'de bitecek olan erteleme 31/12/2023 tarihine öteleniyor. Yani burada çok ciddi, üç yıllık bir öteleme var. Öncelikle, neden böyle bir üç yıllık öteleme yapıldığını sormak gerekiyor. Bunun yanında, 6331 sayılı Yasa 2012'de çıkarıldığı zaman çok ses getirmişti ve Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bu yasa getirilmişti ama görünen o ki sadece Avrupa Birliği uyum yasalarına uymak için getirilmiş, çünkü yasa bir türlü hayata geçirilemiyor. Sekiz yıldır, dokuz yıldır hayata geçirilemeyen bir yasa neden yapılmış? Yani ya yaptığın yasayı hayata geçireceksin ya da hayata geçiremeyeceğin bir yasayı yapmayacaksın. Şimdi, burada iki türlü bir sıkıntı var. Yasanın içeriği, gerçekten, tekrar üzerinde çalışılması ve düzenlenmesi gereken bir içerik. Şu anda sektöre hiçbir şekilde çözüm üretmiyor. İşveren ile iş sağlığı ve güvenliği hizmeti veren uzmanlar arasında, işveren ile devlet arasında iş sağlığı ve güvenliği hizmeti veren firmaları ve uzmanları bir tampon bölge ve bir günah keçisi hâline getiren bir yasa olduğunu görüyoruz.
Şimdi, ikinci bir önemli konu: Biliyorsunuz, oluşturulan yeni düzenlemeyle bakanlıklar birleştirildi. Yine görüyoruz ki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu yasanın gereklilikleriyle hiç ama hiç ilgilenmiyor. 2012'de çıkan bir yasa bugün, sadece, Covid-19 salgını nedeniyle eğitimlerin aksamasıyla ilgili sınavların gerçekleştirilememesinden kaynaklı olarak oluşacak uzman ve hekim açıklarını önlemek adına İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda böyle bir ötelemeyi getiriyorsa Bakanlık hiçbir şey yapmamış -burada kurumların yetkilileri var, kendilerine de buradan sorumu da şimdiden ileteyim- yatmışlar demek ki ya da Bakan Hanım ilgilenememiş iş yoğunluğundan, böyle bir çalışma yapılamamış. Sayın Başkanım, öncelikle -kayıtlara da geçmesi açısından- bu Bakanlık mutlaka bölünmek zorunda, Çalışma Bakanlığı ayrı bir bakanlık olarak bu çalışmaya başlamalı.
Bakın, daha yeni bir patlama yaşadık Sakarya'da ve insanlarımız öldü. Şimdi, bu kanun teklifi burada ne diyor: "Kamu kurumları ile 50'den az çalışanı..." Ya, kamu kurumları da sekiz yıldır bu hizmeti alamıyorlar. Şimdi, patlamaya baktığımız zaman, birinci patlamadaki malzemeleri taşıyan kamyon nerenin kamyonu? Belediyenin kamyonu. Belediye ne? Kamu kuruluşu. Ölenler kim? Askerlerimiz. Şimdi, kamu kuruluşlarında bu hizmet alınmaya başlansaydı bugün, Bakanlık bunun altyapısını hazırlamış olsaydı -ki uzman sayısı da yetersiz falan değil, başlanabilir bu arada- eğer bu eğitimleri almış olsaydı o çocuklarımız, o kamyonu kullanan kişi, belki de bu kazalar yaşanmayacaktı, o en son kaybettiğimiz 7 vatandaşımız, askerlerimiz hayatını kaybetmeyecekti, o nedenle şehit olmayacaktı. O nedenle bu kanunun ötelenmesi kesinlikle çok riskli. İşverenlerin sıkıntısı olduğunu da biliyoruz. Tamam, biz, işverenleri de tabii ki düşünmek zorundayız -madde üzerinde yine söz alıp konuşmak istiyorum- ama buna mutlaka bir düzenleme getirilmeli ve devlet nasıl şu 2'nci, 3'üncü, 4'üncü maddelerde işverenler için elini taşın altına sokuyorsa -ki sokmuyor da aslında, orada İşsizlik Fonu devreye giriyor ama- burada da elini artık taşın altına sokmak zorundadır. Bu kanunun ötelenmesi hiçbir şeyi çözmeyecek. Tekrar kanun üzerinde bir çalışma yapılmak zorundadır.
Teşekkür ediyorum.