KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, konuşalım, araya girmiyoruz, kısa kısa şöyle biraz açıklama yapalım, ondan sonra...

BAŞKAN - Arkadaşımız da bir söz istemişti, açıklasın, ondan sonra...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi, tabii, hep aynı yere dönüp dolaşıp geliyoruz çünkü orada bir aksaklık var.

BAŞKAN - İşte, onu söylüyor, eğer aksaklık varsa giderelim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sadece bunun için değil, aksaklık belli yani Cevdet Bey ne kadar kibar söylerse söylesin, aşağıda defalarca tartışıldı. O tasarının içerisinden neden çıkarıldığını düşünürseniz, kavganın neden yapıldığını düşünürseniz çok basit, burada şey yapmaya gerek yok. Biz yapacağız kardeşim derseniz o ayrı konu. Şimdi, burada Anayasa'ya aykırılığını tartıştık, dün saatlerce bunu konuştuk, şimdi geldik bunu düşünüyoruz. Arkadaşlar, her bakanlığın üniversitesi olur mu? Yolunu siz de biliyorsunuz. Değerli hocam, "affiliation", ilişkilendirme istiyorsan her ilde devlet üniversitesi de var özel üniversite de var, bunların tıp fakülteleriyle ilişkilendirirsin, bu kadar basit, başka hiçbir formüle ihtiyacınız yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - O yapıldı zaten, var.

CEVDET ERDÖL (Ankara) - Bazı üniversitelerde var.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bunun için de hiçbir şeye ihtiyacınız yok, karşılıklı bir protokolle oturursunuz. Bunun böyle oradan buradan bütün merkezden bir fakülteye, bir üniversiteye bağlamanın saçmalığı kadar bir şey yok ya. O ilde üniversite varken, hoca o ilin fakültesine gidecekken Ankara'daki bir hocanın İstanbul'daki bir üniversiteyle "affiliation" bir şeyi olduğu zaman nereye gidip gelecek? Bir Araştırma Merkezleri Kanunu kurduk, merkezîleştirmekten ziyade üniversiteler bazında kuralım, sivil toplum gelsin diyoruz. Tıbbi araştırma yapacak, siz sadece ders veren hocaları oraya bağlamış oluyorsunuz. Kadro yoksa gerekirse gelin diyorum YÖK Kanunu'nda çalışma yapalım, araştırma üniversiteleriyle ilgili ayrı bir kontenjan koyalım gerekirse yani neyse yapmanız gereken. Ama siz şimdi kalkıp biz bunu üniversiteyle ilişkilendirelim diye merkezî bir üniversite kurarsanız siz ne kadar derseniz deyin biz mütevelli heyetinde olmak istemiyoruz yani bu ne kuş ne deve yani ne de deve kuşu, böyle garip bir şey var, fil gibi bir şey. Siz ona "kuş" demeye çalışıyorsunuz. Yani, deveyle alakası var ne kuşla. Fili koymuşsun, bana deve kuşu diye anlatıyorsun. Şimdi, Cevdet Hocam, kusura bakma, burada eleştirilen, güzel anlatıyorsun, ihtiyacın çözümünü bize söylersiniz, geliriz burada mevcut kanunlarda, eğer gerekiyorsa YÖK Kanunu'nda yeniden revizyon yapılır, varsa bir sıkıntı çözülür, kadro yoksa, bir partide 40 bin tane öğretmen kadrosu veriyoruz, senin istediğin kadro olsun, 2.500 kişi ne olacak ki yani? Veriyoruz işte burada, polis kadrosu veriyoruz, öğretmen kadrosu veriyoruz. Devletin gücü var. Şimdi sen oraya kalkacaksın... Bunun savunulacak tarafı yok Hocam. 4 tane adam oturacak, 6 tane aday belirleyecek, sonra bütün yönetim kurulu yetkisini kendisine alacak, her türlü kararı orası verecek, sonra da diyeceksin ki "Ne var bunda?" "Ne var?" olur mu? Yani, bakın, söylüyorum, bu kanunun içerisinde Danıştayın 2 defa, 3 defa iptal ettiği, TÜRK EĞİTİM-SEN'in iptaliyle açılmış, dün söyledim, sözlü sınavlarla getirilen adamlar var sözlü sınav olmasına rağmen. Yarın senin oraya kimi atayacağını ben bilemem. Yani, o araştırma hastanelerinde sadece iktidara yakın olan hocalar yok ki. Şimdi, kadro belli, ne diyorsun? 59 tane hastane var, 8.900 asistan var. Şimdi, bunlar bitirdi, senin aldığının tamamı 2.450 kişi, tamamı. Kaç tanesine yardımcı doçent kadrosu vereceksin Hocam, neye göre belirleyeceksin, bana onu bir söyle bakalım. Kaç tanesine yardımcı doçent kadrosu vereceksin? Burada yazıyor, 2.450 mi? 2.450. Bunların hepsi, 8.900 asistanın 5 bin tanesi bitirdi diyelim ki senin burada yaptığın yardımcı doçent kadrosunun tamamı 10+15+15, 40, 50, 100 kişi.

SAĞLIK BAKANLIĞI MÜSTEŞARI PROF. DR. EYÜP GÜMÜŞ - Hepsi bize gelmez, üniversitelere... Yüzde 10'u geliyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hocam, bir şey söylüyorum, 100 kişi, 100, 100. Bak, bir daha toplayayım, 30, 40, 50, 70. Pardon, affedersin, 100 demişim, 70 kişi. Şimdi, bin kişinin başvurduğu yerde hangi 70'ine vereceksin, neye göre vereceksin bu kadroyu, kim verecek? ("Mütevelli heyet" sesleri) Yani, şimdi, bakın, kibar konuşuyoruz Sayın Erdöl, sen kibar konuşuyorsun diye biz de kibar konuşuyoruz, bunun siyasi şeyini konuşmaya kalkarsak lafın altında kalırsınız, bir daha söylüyorum. Yani, böyle bir şey olur mu? Örnek burada diyorum ya, sendikanı değiştir diye baskı yapıyor, senin tayinini yapmam diyor, elimizde burada örnek var, defalarca söylüyoruz. İşte, öğretmen atamasını söyledik, içinden çıkarıyoruz diyorsun, binlerce müdür ataması var. Böyle atamanın olduğu yerde kadroyu bize alalım, efendim, böyle bir şey yapalım, olmaz. Yani, bunun yolu belli, gelin, yapacaksınız, eğer gerçekten kadroysa sorun bunları o illerdeki özel ve devlet üniversiteleriyle bir program çerçevesinde ilişkilendirin. Hatta ve hatta o araştırma hastanelerini belli alanlarda uzmanlaştırın, o ildeki üniversitelerden birisini kanser araştırmalarına, birisini gen teknolojilerine, birisini diğer şeylere uzmanlaştırın ki kurduğumuz Araştırma Merkezleri Kanunu içerisinde o bölgelere yoğunlaşalım, bölgesel olarak o bölgedeki hastalıklara yoğun ilgisi olan, araştırma yapılan yerlere de bu tip görevlendirmeler yapın. Zamanımızı burada boşa harcamayalım, bunun bir aciliyeti yok. Açıkçası, bunların hepsi tartışıldı, Cevdet Bey onun için diyor, Komisyonda da tartışıldı, aşağıda akademisyen arkadaşlarımız, tıpçı akademisyenler de görüşlerini dile getirdiler, sadece normal akademisyenler değil, bu işin içerisinden gelen, sağlık bilimleriyle ilgili olan arkadaşlarımız da bunları dile getirdiler. Siz bunun ne olduğunu biliyorsunuz, bence hiç bunu zorlamayın, istediğiniz bir şey varsa sorunu getirin, hangi kanunda ne düzenlenmesi gerekiyorsa, ne kadar kadro gerekiyorsa verelim kardeşim, bunu tartışmaya gerek yok. "Biz yaptık, oldu." diyorsanız bunun da tartışılacak bir şeyi yok, siz siyaseten bir karar alıyorsunuz yani biz sistemi reforme edelim diyoruz, kenarına bir yama daha yapıyoruz, bu olmaz. Şimdi, gideni geri getirme alışkanlığı da doğru bir şey değil Sayın Başkan. Yani, dün arkadaşlar burada alındı, Sayın Bakan da dedi, "Aldatıldık." bilmem ne deyince kızdı arkadaşlara. Ben somut örnek veriyorum, hâlâ imza olayı diyorsunuz, burada söylüyoruz, "Değil." diyor, aşağıda 2 defa tescillendi, burada tescillendi. Aceleden onu mazur bir şey görüyorlar yani ne olacak diyor, hikâyeden bir gündem konusu, birimiz imzayı atarız, kaşeyi basarız gider." diyor. Şimdi, on saat tartışıyoruz. Üstüne bakıyorum, kaşe basılmış, sonra imza atılmış kardeşim yani evrakın üzerinde gözüküyor, fotokopide gözüküyor Başkanım ya, iki saat kavga ediyorsun bizimle. Ya, önce iki tane imza üst üste fotokopide; birisi silik çıkmış, üstündeki daha belirgin çıkmış, iki imza birbirine benzemiyor. Şimdi, biz bundan kıllanmayalım mı? Niye öyle diyoruz, ne var bunda? "Şekil şartı" diyorsunuz. Şimdi, sen bunu yaparsan yarın ne yapacağını ben nereden bileyim? Yani, sen derken, şüphelenmemizi, bunu maruz karşılayacaksınız ya da o işi düzgün yapacağız. O zaman, yangından mal kaçırır gibi aceleyle gelirse, kanun tasarısı olması gereken şeyler teklif olarak gelirse, arkadaşlarımız yeniden oturur, birleştirdiğimiz teklifleri bir gün içerisinde yeniden birleştirir, süreçlerden geçmeden içine yeni maddeler ekleyerek getirirlerse, bizim de ancak geldiğimizde tamamından haberimiz olursa ne dememizi bekliyorsunuz ben anlamıyorum. Yani, "Dört teklifi birleştirdik, size mailler gelecek." dendi. E, herkes seçim bölgesinde, pazartesi akşam geldik, salı günü oturduk baktık, yeni bir teklif var. Yani, şimdi ne diyelim buna, susalım mı, bunu sineye mi çekelim Başkanım? Ben anlamıyorum yani.

BAŞKAN - Eski teklif...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Defalarca getirip... Bakın, diyoruz ki: "Bu atamalar mahkeme, bu konu, üniversite meselesi daha önce görüşüldü çekildi, içerisinde koyduğunuz diğer maddeler var, sağlık bilimlerinin dışında, özelleştirmeyle ilgili. Yeşilayla, İnternet'le ilgili olanı dün söyledim. Anayasa'ya aykırı olduğu için daha önceki kanunun içinde iptal edildi, burada pazarlıkları yapıldı. Cumhurbaşkanı ile Hükûmet pazarlık etti, devam eden kanun içerisinden yeniden çıktık, daha imzası oradan kurumadan, Cumhurbaşkanlığında dururken yapılan görüşme sonucunda Bakan açıklama yaptı böyle online diplomasi gibi, ondan sonra, oradaki açıklamanın hemen arkasından sekiz yirmi küsurda buraya teklif geldi. Şimdi, dönüyorsunuz, Abdullah Gül yanlış mı yaptı o zaman? Niye aynı maddeyi buraya getirip koyuyorsunuz kardeşim? Ben bunu söylemek zorundayım. "Anayasa'ya aykırı." diyorum. 3 tane fıkrasını, maddelerini Anayasa Mahkemesi 2013 ve 2014'teki uygulamalarda çıkardı. Tarihini, sayısını söylüyorum, 2 Ekim 2014 tarihli kararında var. "Bunların hepsi aykırıdır." diyor. Şimdi, bir sürü Anayasa'ya aykırılık iddiası var ki tescillenmiş, Danıştayın bozduğu uygulamalar var, siz buraya getirip bir günde boyacı küpü gibi "Batıralım çıkaralım." diyorsunuz Sayın Bakanım, böyle bir şey olur mu? Hükûmet olarak varsa bir şey, götürün, kanun tasarısı hâline getirin, acil olanları getirelim.

Bakın, aşağıda bir gündem tartışılıyor Sayın Başkanım. Ben grup başkan vekilleriyle konuşup geldim az önce. Ya, seçime kalmış şurada belli bir süre, neyi konuşacağız, neyi acil, hangisi yetişecek, hangisi yetişmeyecek, daha bunlar yok. Çalışma takvimi belirleniyor, bir gün önerge geliyor, ertesi gün başka bir şey geliyor. Getirdik ekonomik sosyal konseyi konuşacağız diye, kaldı; bankacılık geldi, başladık, kaldı; gelir vergisi reformu geldi, kaldı; Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen, alt komisyona havale edilmiş, "Bugün hangisine çağrılacağız, yarın öbürüne mi çağrılacağız?" derken bir de baktık, başka bir torba geldi. Çorba; oradan, buradan toplanmış. E, şimdi, biz buna sesimizi çıkarmayalım mı? Yani, bu bir AKP klasiği hâline geldi. Buradan çıkarttırıyoruz, aşağıya geliyor. İlk defa 2008 yılında geldiğimizde TRT Kanunu'yla başlamıştı. Burada tartıştık, çıkardı arkadaşlarımız. Komisyonda da görüşülmedi, alt komisyonda çıkardık, bir de baktık Genel Kurulda anında korsan bir madde. E, bu nasıl mutabakat? Komisyonda çıkarıyoruz üniversiteleri, şimdi yine geliyor, Sayın Müezzinoğlu diyor ki: "Ben söz vermedim, yine çıkarırım." E, yukarıda Cumhurbaşkanına söz veriyorsunuz, İnternet'le ilgili şey çıkarılıyor, sonra tekrar geliyor, yine Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, yine getiriyoruz. Yani, kusura bakmayın, ben bunları anlamakta açıkçası zorlanıyorum. Böyle bir üniversite olmaz, böyle bir mütevelli heyeti olmaz. Bunun içerisine hele hele kalkıp da yani Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane adını bile oraya yazmak, işe ne kadar nostaljik bakıldığını, hukuksal açıdan bakılmadığını da gösterir. Ben söylüyorum Sayın Bakanım, bizim okulun adı da Mekteb-i Mülkiye-i Şahane-i Devlet-i Osmaniyye Aliyye yazıyor ama biz geldiğimizden beri Siyasal Bilgiler Fakültesi diye geçiyor. Sadece Mülkiye yazılması için bile kanun teklifi... Yani, şimdi, binayı alıyorsun, güzel de adını bile oraya yazmak zaten belli bir niyetin... Diyor ya "Gizli niyetimiz yok." Ya, şu anda bunun adında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane yazmıyor. Yani, Haydarpaşa, orada ne var, hastane var, "Marmara Üniversitesi bilmem ne fakültesi" diye yazıyor. Şimdi, ya, bu kadar aleni olarak yazmaya biz illaki buna çökeceğiz...

Sayın Başkanım, şimdi, bakın, her şey kanuna yazılmaz. Yani, buraya bunu yazmaya, bunların hiçbirine gerek yoktur. Dün Sayın Bakan açıkladı, hazinenin elinde olan yer basit bir protokolle yapılır. Dolayısıyla, burada kanuna her şeyi koymanın âlemi yoktur.

İkinci husus, geçtim üniversite kısmını, İGDAŞ'la ilgili madde koymuş. Yani, enteresan şekilde -ona da söyleyeyim, özelleştirmeden kimse var mı bilmiyorum ama- "Geri çekeceğiz, yapacağız." diyorlar, bir çekiliyor, bir geliyor, artık onlara da inanmıyoruz. Şimdi, burada İGDAŞ'ın özelleştirilmesinde uygulanacak formül, kanuna yazılır mı?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kanunla Plan ve Bütçe Komisyonunu alet ediyorlar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayır, hayır, gerekliliğini, doğruluğunu tartışmıyorum, bir şey söylüyorum. Yani, "Burada şu yöntem uygulanır." Peki, şimdi, kaç tanesi geldi? Daha önceki özeleştirmelerde... Özelleştirilmesini ayrı tartışıyoruz, o ayrı konu; özelleştirilsin mi, özelleştirilmesin mi, ayrı ama daha da önemlisi var: "Özelleştirilirken borçlarının hepsini silelim. Mahsuplaşmış olsunlar, gecikme zamlarını silelim." Kardeşim, kimden aldın, kime verdin, bununla ilgili bir etki analizi olmadan... Onun için diyoruz "Tasarı getirin." Bu borçlar ne zamandan kalma, kaç para borcu var. Benden takır takır gaz parasını alacak... Sonra BOTAŞ nereye harcadı bunu? İGDAŞ'ın yöneticileri, bu para nereye gitti, zarar nereden kaynaklanıyor, gecikme zammı nerede, neden BOTAŞ'a parasını ödeyemedi? Böyle saçma sapan şey mi olur ya? Önce bir hesabını versin bakalım. Bunun raporları var, denetim raporları var, gelecek burada bir kanun maddesiyle kaldıracağız. Ee? Kusura bakmayın, burada kılçığını ayıklayıp sonra birine satmak üzere temizlik yeri değil Meclis. Böyle bir şey olur mu?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Doğru söylüyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Borçlarını temizleyelim, birine verelim gitsin. En büyük borçlu Ankara Büyükşehir Belediyesi. Elinden EGO'yu aldınız, Ulaştırmaya verdiniz, öbürünü attık, bilmem neyi oraya verdik, metrosu gitti bilmem ne oldu, temiz temiz birine verdik. Şimdi adam da bize boyuna şey yapıyor. Sayaç bozulmuş, "Efendim, bu sayaçlar yenilensin." Kendim yaşadım geçen hafta. Niye yeniliyorsun kardeşim? Benim kartımı okutsana, para vermişim o sayaca. "Yeni sayaç kaç para?" diyorum, "700 lira..." Oh, ne güzel! Yani, böyle bir şey olur mu yani nereye gitti o paralar, bu alınan para nereye gidiyor? Bunun hesabını vermeden getirip de bana buraya "Bunun borçlarını temizleyelim, bir yere verelim..."

BAŞKAN - Sayın Günal, alacağız o bilgileri o madde geldiğinde.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Bakan burada, ona söylüyorum. Bunlar böyle kanun teklifi diye Cevdet Bey'in yazdığı buradaki şeyle ilgili, sağlık bilimlerini, tamam, söylüyor, Yeşilayı da savunuyor da Cevdet'le İGDAŞ'ın ne alakası var şimdi yani? Cevdet Bey'in burada, işte, Yeşilayda divan başkanı olmuş, sağlık işleriyle ilgileniyor sağ olsun, hasbelkader sigara kanununa, kötü şeylerle mücadele ediyor da yani şimdi Ulaştırma Bakanlığınınkini, İGDAŞ'ınkini Cevdet Bey'in kanun teklifine niye ekletiyorsunuz arkadaş? Onu söylüyoruz yani. Tamam, diğerlerini anladık.

BAŞKAN - Sadece onun değil canım, diğerleri de var yani.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, işte bir şey söylüyorum. Böyle olmaz. Bu, adam gibi eğer hakikaten bir torba olacaksa da defalarca siz daha önce de... Yine size düştü böyle şey tarafı nöbetin, yine siz geldiğinizde torbanın kötü tarafı vardı hatırlarsanız. Torbanın kalan kısmı, kömürlü kısmı var.

BAŞKAN - Sayın Günal, teşekkür ederiz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bir dakika Başkanım, bitirmedim daha yani.

BAŞKAN - Bitirirseniz iyi olacak, bir ara verelim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Daha ikinci konudayım, genelini konuşuyoruz, dur şimdi.

BAŞKAN - O zaman bir ara verelim, ondan sonra devam et, sizinle devam edelim gene.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, yok, ben tam hız kazandım, ısındım yani.

BAŞKAN - Bir on beş dakika ara verelim, sonra devam edeceksiniz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Halledeceğim, bir saniye müsaade ederseniz.

Ben toparlıyorum, birkaç konum var yani konu başlıkları itibarıyla söyleyeceğim, sonra maddelerde konuşuruz ama bunlar esasa müteallik şeyler olduğu için geneli anlamında söylememiz lazım ki olur da hani belki dinlersiniz, pek umudumuz yok ama. Yani, bu şekliyle bu kanunun burada görüşülmemesi gerekiyor. Onun için teklif sahibi arkadaşlara bunu duyurmamız lazım.

Şimdi, gelelim...

BAŞKAN - Teşekkürler.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Dur Başkanım ya.

BAŞKAN - Bir ara verelim on beş dakika.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayırdır, yoklama mı var?

BAŞKAN - Yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Tamam o zaman, ne var, sizin kimse yok zaten, 3 kişiniz var, konuşuyoruz.

BAŞKAN - Biz dinliyoruz, kalkamıyoruz, Sayın Bakan da... Bir ara vereceğiz, onun için.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yani bir ihtiyaç molası mı?

BAŞKAN - Evet.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - İyi de tam böyle güzel yerine geldim bir daha ısınamam.

BAŞKAN - Konsantre olmuşsun ama...

Teşekkür ediyoruz.