| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 28 .01.2015 |
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tam da Yeşilay kısmına geçecektim. Artık İGDAŞ'ı söylemiş olalım. Sizin tavrınıza göre ilgili maddede devamını getiririz deyip o dosyayı kapatıyorum.
Şimdi, bu Yeşilay meselesi benim kafamı karıştırıyor. Yani geçen gün işin havalesiyle ilgili şeyi söylerken baktım, evet, biz kanun çıkarmışız geçen sene mayıs ayında vakfın kuruluşuna ilişkin. Burada da 18 Ocakta vakfın senedi yayımlanmış. Yani Allah'ın işi herhâlde, 19-20'sinde de teklifler gelmiş, yeniden gelmesi. Bu kadar vakıfların kuruluşu -Sayın Bakanım, bilgilendirme yapmış olayım- mahkeme kararının Vakıflar Genel Müdürlüğü kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasıyla tekemmül etmiş, tüzel kişiliği kazanmış oluyoruz. Hani söyleyeceklerimi baştan söyleyeyim ki "Niye Mehmet Günal böyle söylüyor?" demeyin. Yani kanun çıkalı bir seneyi geçmiş. Şu anda vakfın kuruluşu tekemmül etmiş -Yeşilay Vakfından bahsediyorum- ve ertesi gün de... Benim bu jet şeylere bir türlü aklım ermiyor, havaleler aynı gün tak tak geliyor. Tamam, arkadaşlara sordum "Yönetim kurulu üyeleri niye yok?" diye. Mütevelli heyeti yeni belirleniyor. İşte oradaki kurucular gene Kızılayda olduğu gibi dernek yönetimi var. Dernekte genel kurulda yapılan arkadaşlar seçilmiş. Muhtemelen vakfın mütevelli heyetinde de kurucular onlar olduğu için, vakfeden Yeşilay cemiyeti olduğu için... Sayın Erdöl burayı iyi biliyor. Deminkinde İGDAŞ'ın onunla alakası yok dedik ama Yeşilayın tamamen derneği de biliyor, vakfı da biliyor, âdeta mesulü gibi çünkü divan başkanlığı yapmış benim söylediğim genel kurulda. Dolayısıyla, bu söyleyeceklerime vâkıf olacaktır. Açıkçası...
Ben şunu merak ederim: Dernekler Kanunu değişti -arkadaşlarımız varsa vakıflardan veya emniyetten- bir dernek de aynı zamanda iştirak yapabiliyor, kendisi ticari işletme kurabiliyor. Yani dernek varken yapamadığınız neyi vakıfla yapacağız da... Yani bu kanun çıkarken de konuşmuştuk ama hâlâ meraktayım. Dernek aracılığıyla yapamadığınız ne var ki vakıfla yapacaksınız? Derneğe de kamu yararı statüsü verirseniz o da onlardan faydalanabiliyor, birtakım haklardan. Gerçekten garip geldi.
Şimdi, derneğin genel kurulunda yaşananlara bakıyoruz, doğal olarak, bakarken, tabii, o ara gözümüzden kaçanlar olabiliyor, onun için dedim. Bazı üyeler diyor ki: "Toplamda 4.500 üyesi olan bir kuruma senelerdir bir anda iki ilden 15 bin kişi üye yapıldı." Şimdi, bunlar ciddi ithamlar. Yani Sayın Erdöl'ün divan başkanlığı yaptığı genel kurulda konuşulmuş. Açıkçası, orada bir şey varmış yani her teşkilatın üye sayısına göre delege belirleme yöntemi var. Hani siyasi partilerde olduğu gibi, "Sen ben, bizim oğlanı delege yazalım. Üyeleri boş ver, seçim yapmalım." hikâyesi gibi. Ya, daha net söylüyorum: Yeşilayı ak aya mı çeviriyorsunuz? Yani her şeyi partileştirirken bari bunlar kalsın ya. Sayın Bakanım siz başındasınız, sizi ilgilendiren bir konu aynı zamanda. Yani aile, sosyal politikalar, yani zararlılığı... Mücadele edelim, ona itirazım yok. Ya, bir kurum kurma ihtiyacı o kuruma bizim adamlar gelmediği zaman olmayacak mı? Ben ne söylediğimi biliyorum. Kendi bölgemde derneğin şube genel kurullarında kimlerin seçildiğini ve nasıl baskı yapıldığını da biliyorum da onun için söylüyorum. Sizinkisini ayrı tutuyorum Sayın Erdöl, yeni seçimlerden bahsediyorum. Kimin seçildiğini partinin gençlik kollarından, kadın kollarından baskıyla gidip özellikle orada operasyon yapıldığını bilerek söylüyorum. Bakın, iddia var demiyorum, şüphe var demiyorum, biliyorum.
CEVDET ERDÖL (Ankara) - İşin içindesiniz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Biliyorum, takip ediyorum, geliyor şikâyetler ve irdeliyorum. Hakikaten o arkadaşlar seçilmiş.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - "İşin içindesin." diye laf atıyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - İçindeyim, içindeyim, dışında değilim, içindeyim. Bizatihi yapılanların tamamını takip ettiğim için konuşuyorum. Mehmet Günal söylerken, hani öyle ezbere söylemez. Bir şeyi bilmiyorsa o zaman soru işareti vardır, iddia vardır.
CEVDET ERDÖL (Ankara) - Çıkar kitabı hemen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kitaptakiler bitti, yenisini yazıyoruz şimdi. Siz sağ olun, Allah razı olsun, yeni kitaba konu çıkardınız yine.
Şimdi, değerli arkadaşlar, "Bütçesi 20 bin lira olan bir il teşkilatı bir delege seçebiliyor." diyor. Bilmiyorum, Yeşilayın sorumlusu varsa. Ama "Bir anda Diyarbakır ve Adana'dan 15 bin tane üye neye göre geliyor, ne oluyor?" diye sormuşlar, ben de soruyorum.
CEVDET ERDÖL (Ankara) - Yanlış bilgi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayır, hayır, işte "soruyorum" diyorum, bak, orasını soruyorum. Kendi bildiğime "biliyorum" diyorum. Bildiğimi söylüyorum, bunları soruyorum, delege seçimi nedir, ne değildir.
Burada yönetimde -demin, baştan söyledim bir kısmını ama Hocam- şimdi, biz açıkçası "Rüşvetle hırsızlığı karıştırmayın." deyip ikide bir dinî konuları karıştırarak ekonomik konularda fetva verip iktidarın elini rahatlatan hocanın oğlu da oraya gelirse, Sayın Cumhurbaşkanının kızı gelirse, Emine Hanım sürekli açılışlarına gelirse, "Sümeyye Hanım da artık danışmanlığı bıraktı, bu tip hayır işlerine gireceğiz." derse o zaman kafamızda soru işaretleri oluyor. Onun için diyorum "Orayı da 'ak ay' mı yapacaksınız?" diye. Gerçi aya karşı da şeyler varmış ama, Sayın Davutoğlu karıştırıyor, bir şeyler diyor, arkasını söylemiyor, birileri hilali çıkarmak istemiş falan filan diye.
Gerçekten, bu şekliyle geldiği zaman kafamızın karışmasından daha doğal bir şey yok Sayın Hocam. Yani gizli ajanda mı o? Ya, gizli değilse o zaman niye bu kadar baskı yapıyorsunuz? Yani, güzel, hoş bir şey de, o derneğin zaten geçmişten bugüne yöneticileri yok mu, eski duayenleri yok mu, Cevdet Erdöl'ün divan başkanlığı yapmasına ne ihtiyaçları var? Yani, tamam, kanunda görüşmüş, konuşmuş ama daha birçok hayır işleri yapabilir, o da hayır işi. Şimdi, bu sefer duruyoruz, oraya onu yaparsa, buraya bunu getirirse, kanun teklifinin altında Cevdet Erdöl'ün imzası olursa arkadaşımız da olsa bir soru işareti kafamıza geliyor, acaba kim ona telkinde bulundu diye düşünüyoruz, yani bunun yapmamız da... Eğer bunu sorgulamazsak o zaman Allah yarın bize hesap sorar, "Sana o aklı verdim, aklına bu soru geldiği zaman niye Erdöl'e sormadın, niye Sayın Bakana sormadın?" diye bize ahirette hesap soracak. Onun için, burada eğer bunlar yanlışsa, peki, o zaman niye yani vakfa niye böyle bir şey yok? "Delegelerin listesini vermeden yapıldı bir sürü." diyor. Yani ben orada değilim.
Ben diyorum ki: Burada vakıf kurup yeniden bunlarla ne yapacaksınız? Bir. İkincisi: O genel kurulda Yeşilayın mal varlıklarını satmak için delegelerden yetki alındı mı, alınmadı mı? Nesi var, ne kadar malı var ki... Şunu demiş Başkan: "Ya, bizim daha önceden bir sürü merkezî yerlerde şeyimiz var, şimdi değerlendiremiyoruz, onu satıp daha çok işimize yarayan yerde alacağız." Yani biz sizin şehir rantları konusunda ne kadar gelişmiş projeler hazırladığınızı, ne kadar uzman olduğunuzu biliyoruz, emsal artışlarıyla neler geldiğini biliyoruz. Yani bizatihi burada kendim dile getirdim ya, Bakan kabul ettiği için söylüyorum. "Evet, ben 3 dedim; 2,5'muş. Özür dilerim; 2,5 emsal vermişsin." diye eski Çevre Bakanımız kendisi söyledi.
Dolayısıyla, şimdi, burada, bunlar nerededir? Yarın tekrar bunlara imar planı yapılınca emsaller gelecek yerde midir, yoksa hakikaten "Kenarda kalmış, metruk bir bina da bunu verelim, para kazanalım." mı? Peki, elinizdeki şeyi çıkarırken yeniden kamudan kendinize kırk dokuz yıllığına arazi tahsisi istiyorsunuz. Satıyorsanız o zaman oradan alın. Yani buna mı ihtiyaç var? Zaten size kasrı tahsis etmişler. Güzel, yani ondan yana bir sorun yok da şimdi elinizdekini satmak nereden çıktı, ben onu anlamıyorum. Yani genel kuruldan yetki alıp bu sefer... Ama aynı anda da tezat var, burada diyor ki bir taraftan da: "Bize kırk dokuz yıllığına yeni yerler verin." Onu sen sat o zaman. Kime satacaksın, nasıl satacaksın, belli değil. Genel merkez bir yetki almış, normalde genel kurulda satış yetkisi olduğu için, şimdi bu arkadaşlar oturacak, kafasına göre satacak.
Demin ne dedik mütevelli heyetiyle ilgili? Eleştirdik. İlkeler önemli, önemli olan orayı kimin kontrol ettiği veya ne olduğu değil ki, ilke bazında buna bakmamız lazım. Yarın iktidar bize geçtiğinde bizim de öyle yapmamamız lazım, onun için söylüyoruz. Oh, ne güzel, burada söyledim ben torba tartışılırken müsteşarımız içerdeydi, Sayın Başkan da şahit, "Vallahi, ben öyle düşünsem, lokum gibi, hepinizi atarım, AKP'nin getirdiği bütün bürokratları atarım, iki sene de başlatmam. Sonrasında bana dava açacak da yok eğer o kanunu öyle kabul edersek." dedim. Ama bu bir kere memurun iş güvencesine aykırı, Anayasa'ya aykırı, uluslararası sözleşmelere aykırı. Yoksa ne güzel, ben haziranda iktidar oldum mu geleyim, hepsini atayım, hiç kimse de mahkemeye başvuramasın. Mahkeme yanlışlıkla karar verse bile iki sene de başlatmayayım, iki sene başlatmazsam da hiç kimse benim hakkımda karar veremesin. Ama dedim ki: Biz ilkeliyiz. Bu, memur güvencesi açısından yanlış bir şey. Şimdi de onu söylüyoruz. Burada iktidarın işine yarayabilir, yarın biz iktidar olacağız, evet ama o zaman da sizin uyarmanız gerekiyor "Arkadaşlar, yanlış oluyor." demeniz lazım.
CEVDET ERDÖL (Ankara) - Altı ay...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayır, şeyi söylüyorum, biz ilkeleri savunuyoruz. Burada falan filan geldi diye söylemiyoruz ama bu soru işaretleri eğer burada varsa bu tezattır. Yani "Bir taraftan malımızı satalım, öbür taraftan bize yeni bina verin." Bir taraftan, şimdi, başka bir tezat, senede baktım, yeni iştigal alanları olarak "İnternet alışkanlığı, oyun, bilgisayar, neyse, artı fuhuş" falan demiş. Şimdi, orada da kafama tezat geliyor. Bir taraftan zinayı suç olmaktan çıkarıyorsunuz, öbür taraftan fuhuşla mücadeleyi Yeşilayın şeyine koyuyoruz. Tamam, yani, zaten Emniyet ediyor, eğitimlerimiz, kültürlerimiz ama tezat geliyor bu sefer ya da öbürkünü yapmamamız lazım. Yani bunları yaparken bir tutarlılık içerisinde yapmamız lazım. "15 milyon verelim." demişsiniz. Şimdi, kamu yararına vakıflar var, dernekler var, bunlara verilen şey var, 15 milyonu dernek harcayamıyordu, vakıf nasıl mı harcayacak, derneğin gelirleri neydi, bunun için bir proje mi olacak, kim nasıl harcayacak, hiçbir şey yok, bir vakfa veriyoruz. Veya neye göre vereceğiz, önceki verdiğimiz ne kadardı? Alakasız, miktara baktım.
Şimdi, bunun bir şeyi olması lazım. Yani, onun için diyoruz ki: Bunları teklif olarak getirmeyin, bunlar bir süreçten geçsin, Maliye ne diyor, öbür derneklerle baktığımız zaman yapılan yardımlar nedir, bunların bir maliyeti var. Açıkçası ben bunları tam olarak algılayamıyorum. Böyle aceleyle gelince de iyi niyet kısmını sorgulamak mecburiyetinde kalıyoruz. Bir de kişilerin iyi niyetine bırakırsak olmaz, kuralları doğru koymamız lazım yani ve sorgulanabilir, denetlenebilir olması lazım. Gerçi öyle deyince de Başbakan bile fırça yedi Cumhurbaşkanından ama. Yani "Şeffaf olalım." deyince, biliyorsunuz, bir taraftan biz onu söylüyoruz, şeffaflık paketi açıkladı Sayın Davutoğlu, Sayın Erdoğan da dedi ki: "Şimdi sırası mı, seçim geliyor." Yani daha enteresan bir şey söyledi, en çok dikkatimi çeken de o olmuştu, yeri gelmişken söyleyeyim. "Böyle paketler açıklarsan yarın ilçe başkanlığı, il başkanlığı yapacak adam bulamazsın." Ne için diyor? Mal bildirimiyle ilgili diyor. Şimdi, tersinden bakıyorum, itiraf gibi geliyor, arkadaşlar kızacak ama. Niye bulamasın ya? İl başkanı, ilçe başkanı da verir, haksız bir artış yoksa Siyasi Partiler Kanunu'nda ona göre bir düzenleme yapılır, nasıl milletvekilleri, devlet memurları veriyorsa onlar da göreve geldiğinde verir, her sene yaparlar, normal kanuna tabi olurlar. Şimdi, bunu söylediği zaman bizim kafamızda soru işareti oluşmasın mı? Niye böyle dedi Sayın Erdoğan, niye kızdı diye düşüneceğiz doğal olarak. Herkes mal beyanını verecek, incelenecek, eğer gelirleriyle farklılık varsa, ailesinden bir şey kalmamışsa bunların sorgulanması gerekiyor. Dolayısıyla bu şekliyle geldiği zaman bizim kafamızda sorun oluşuyor.
Başka bir sorun alanı kayıp kaçak. Şimdi, bunu da getirmişiz, buraya koymuşuz. Yani o kadar enteresan maddeler var ki. Beni Antalya'da iki aydır sürekli olarak yerel basın arayıp duruyor. Yani önce faturaları kesmemişler, sonra gelmiş, bu sefer acayip faturalar geliyor. Şimdi, bakıyoruz, "Kayıp kaçak oranlarında bölgeler arası farklı bir şey yapalım." deniliyor, ülkenin bir bölgesinde millet "Biz kayıp kaçağı ödemeyeceğiz, elektrik ödemeyeceğiz." diye gösteri yapıyor. Hani kamu düzeni sağlanacak ya. Neyse artık, yani oraya girersek çıkamayız. Ama şimdi bir taraftan müzakereler yapılırken kalkıp böyle bir teklifin içerisine farklı bölgelerde farklı tarife hesaplaması getirelim... Özeti şu: Hedefler vermişsiniz o şirkete ihaleyi yaparken, Sayın Cumhurbaşkanına da yakın olan bir şirketin yetkilisi diyor ki: "Ben bunlardan tahsil edemiyorum, kapatacağım kardeşim, iptal edeceğim." Peki de yani siz aldığınızda orada kayıp kaçak oranı belli değil miydi? Belliydi. Bu hedefleri yakalayamadık, şimdi ne yapacağız? Diyelim ki "Yüzde 70'i yüzde 60'a indireceğiz." dedik, o illerde yüzde 70 kalsın. Peki, aradaki yüzde 10'u kim ödeyecek ya da yüzde 20'yi? Gene biz garibanlara gelecek. Ya, o şirketi koruyacağız diye ortalama vatandaşın yükünü niye arttırıyorsun? Varsa kendin ver, şirkete kıyak geçeceksen de. Vatandaşın sırtından faturayı toplayacağız... O bölgedekine eğer sübvansiyon yapacaksan, söz verdiysen kendin devlet kaynaklarından ver veya şirket o zarara katlansın. Kâr ederken iyi de zarar ederken kötü mü? Kapanan şirketlerin sayılarına bakmıyor musunuz? Açılan da var, kapanan da var; serbest piyasada zarar eden de olur, kâr eden de olur. Bunu yaparken analizini yapacak, gelir akışlarına bakacak, müşteri potansiyeline bakacak, ona göre de tahsilat oranını arttırabilirse arttıracak, arttıramıyorsa yasal olarak onunla mücadele edecek. Ha, şunu diyorsa o ayrı, işte müzakere dediğimiz o: "Ya, orada devlet bir şey yapamıyor, parayı da ödemiyor. Ben hacizle yapamıyorum, oraya girmek biraz sıkıyor." derse başka bir konu, o zaman da devlet kendisi onu bedelini ödemek zorunda. Buraya bu maddenin konulmasını ben anlamadım. Yani özelleştirmeyi alan şirketlerin bunun hesabını yapması, kaybını kendinin karşılaması lazım. Devlet karşılayacaksa da bizim sırtımızdan elini çeksin.
Yani, şimdi, bunların hepsi böyle gelirse... Yine, İnternet suçlarını söyledim, bakın, "Anayasa Mahkemesi iptal etti." dedim değerli arkadaşlar. Yani Abdullah Gül'le yapılan pazarlık, işte Komisyon Başkanımız Bakan oldu, açıklama yaptı, geri çekildi diyorum. O zaman niye çekmiştik, sonra niye geldi? Tekrar, bir daha konuldu, yine Anayasa Mahkemesi iptal etti. Buradan dolaştırıp yeniden "İllaki biz bunu koyacağız." Tamam, işte yani, akladınız, bir şey kalmadı, Yüce Divan da şimdilik ötelendi. Seçim de geliyor, yani hâlâ İnternet'te neyi yasaklayacaksınız, ben anlamadım.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Maddeyi okudunuz mu?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Okudum. Bakana, Başbakana acil millî güvenlik... Başbakanın, bakanın talebi durumunda hâkim yetkisi olmadan TİB'e...
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Yani millî güvenlik az bir şey mi?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, millî güvenlikle ilgili şeyler az bir şey olur mu? Sayın Ünüvar, lütfen, karıştırmayın şimdi. Ben, bak, siyasi kısmına fazla girmiyorum. Yani millî güvenlikle ne alakası var? Bakanın elinde mi millî güvenlik? Devletin kurumları, hâkim vermiyor mu millî güvenlik olduğu zaman?
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Tamam, hâkimin kararını istiyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani şimdi, yolsuzluğun üstünü kapatmak millî güvenlik mi?
NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Ne alakası var ya!
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Baya, işte, yani, hepsi 17-25'i ters çevirmek için. Bütün kanunlar, bir buçuk senedir bu kanunlar, aralıktan beri buraya çıkıyor, aralıktan beri bunun için çıkıyor hepsi.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını sen dün okudun burada kendin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kardeşim, bakana ve Başbakana diyorsun ki... "Bakanın ve Başbakanın talebiyle mahkeme kararını beklemeksizin kapatabilir." diyor maddede. Ben yanlış anlıyorsam bilmiyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Bilmiyorsanız maddeyi bir daha okuyun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Maddeyi kim işletecek? TİB'e kim talimat verecek? Bir taraftan da "TİB'in arşivini kapatalım, eskileri gömelim." diye talimat veriyorsunuz. Şimdi, kıllanmayalım mı yani bundan? Kusura bakmayın.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Her şeyden kıllanıyorsun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - O zaman, yani işte, bir taraftan orayı kapatıyorsun, bir taraftan geliyorsun, buraya yetki veriyorsun. TİB'in kimi nasıl dinlediğini, ne yaptığını, dinleme "tape"lerini ne yaptığını bilmiyoruz, sonra da millî güvenlik. Ya, ne alakası var millî güvenlik... Aha, bakanın konuştuğunu şeyden dinleyip aleni olarak yaydılar, ne yaptınız? Hani, ne oldu? Yani onun üzerinden bir sürü cadı operasyonu yapıyorlar. Neyse, 5 tane adam var, kimin sızdırdığı belli. Ondan sonra kalkıp dışarıda şey arıyorsun. Yani kusura bakmayın, millî güvenlik güzel de millî güvenlikle ilgili şey zaten orada yayınlandığı zaman, nöbetçi hâkime gittiğiniz zaman anında kararını verir. Bunun iki saat düşünülecek bir şeyi yok. Bunların da mahkemeleri var, uluslararası düzenleme var. Sadece bizde değil ki bu gibi konular, herkesin millî güvenliği önemli. Eğer savcılık aracılığıyla gidip belli bir şey... İletişimle ilgili savcıya gidip oradan çıkartmıyorsanız, mahkeme kararı dediğiniz şey öyle siz götürdüğünüz zaman devletin bir şeyi varsa, anında, iki dakikada hâkim size imzalar, verir. Ama bu sizin kendi güvenliğinizle ilgili olursa, o zaman kusura bakmayın yani. Adam onu yapıncaya kadar, yirmi dört saat karar verecek, kırk sekiz saat. Kırk sekiz saat sonra zaten o iş biter. Adamın sitesini kapatıyorsun, sadece haberi kaldırmıyorsun, bir sürü şeyler söylüyorsun. Onun için bunların hepsi Anayasa'ya aykırı düzenlemelerdir. Birbiriyle zaten alakasızdır. Biz size onun için dedik, en azından ayıklayacağınızı ayıklayın. Alt Komisyonda bakalım, çıkarılırsa çıkarılsın diye söyledik. Maalesef şu anda böyle bir niyet gözükmüyor.
Bunlar yeniden dönecektir. Siz "O arada ne yaparsak yapalım." diyorsanız, onu bilemiyoruz ama bu şekliyle bu kanunun bu maddelerinin çıkması gerekir. Daha doğrusu, bu teklifi geri çekin. Sayın Bakana söylüyorum, Sayın Erdöl de Adalet ve Kalkınma Partisinin bir mensubu olarak, teklif sahiplerinin başındaki arkadaşımız olarak bunun gerekli olanlarına, acil olanlarına bakın. Bakanlar Kurulundan bize tasarı olarak gelsin. Biz de aynen Sayın Erdöl'ün dediği gibi hayırlı işlerde hemen çıkarırız. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu; hatırlarsan binlerce sayfayı sadece oylayarak geçirdiğimize de bu Meclis ve arkadaşlarımız şahit oldular. Ama hayır bildiğimiz şeyin içinde şer olunca o zaman irdelemek zorundayız ve bunun yanlış olduğunu, geri çekilmesi gerektiğini söylemek zorundayız. Dinlemiyorsanız, dayatma yapıyorsanız o zaman da millete bunların yanlışlığını anlatmak durumdayız diyorum.
Şimdilik teşekkür ederim Sayın Başkan.