| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlık Bakan Yardımcısı Emine Alp Meşe'nin, Türkiye'de Covid-19 pandemisi sürecinde gelinen nokta ve Bakanlığın çalışmaları hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .07.2020 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle size ve yeni seçilen Komisyon üyelerine başarılar diliyorum ve Bakan Yardımcısının sunumu için kendilerine teşekkür ediyorum.
Daha önce burada Sayın Bakan sunum yaptığında bir harita göstermişti bize ve Türkiye'nin dışındaki her yerde corona salgını vardı, bir tek Türkiye'de yoktu ve ben ona demiştim ki: "Bu gerçek olamayacak kadar mükemmel bir harita." Evet, mart ayında yapılan bu sunumdaki görüntü şuydu: Türkiye corona salgınına en son maruz kalan ülke olmuştu yani Türkiye, dünyada aylar öncesinden yaşanan bu pandeminin etkilerini, sonuçlarını, çözüm önerilerini epeyce deneyim kazanılmış bir şekilde ele alabilecek ve burada daha iyi bir mücadele yürütebilecek durumdaydı. "Hani bu sürecin böyle geliştiğini görüyor muyuz?" diye baktığımız zaman, evet, yapılan bazı araştırmalar da var; Türkiye ilk 40 ülke arasında 36'ncı sırada görünüyor. Bu anlamıyla belli bir düzeyde yol aldığını görüyoruz çünkü dünyada çok vahim boyutlarda ölümlerin yaşandığı ülkeler var; ve bunlar -tırnak içerisinde- kapitalist merkezler, gelişmiş ülkeler olarak anılan ülkeler. Fakat o ülkelere baktığımız zaman, o ülkelerin en temel sorununun, özellikle sağlığın paralılaşması olduğunu görüyoruz ve sağlık ne kadar ticarileştiyse halk sağlığının da o kadar tehdit edildiğini görüyoruz. Türkiye'de de herhâlde alınan en önemli olumlu karar, özel hastaneler dâhil olmak üzere bütün hastanelerin pandemiyle mücadelede parasız hizmet sunmasıdır. Bu, önümüzdeki dönem açısından da kalıcı ve sürekli olmalıdır diye düşünüyorum fakat tabii ki bu olumlu tarafını vurguladıktan sonra şunu söylemem gerekiyor: Eğer bir sorunda, bir pandemide, özellikle insan yaşamını tehdit eden bir konuda çözüm önerileri geliştirmek bizim elimizdeyken 1 kişi bile hayatını kaybediyorsa bu cinayettir. O yüzden her gün Sağlık Bakanının çıkması ve 4 başlıktan oluşan bir şeyi sosyal medyada bizimle paylaşması bir rapor olarak ele alınamayacak düzeyde, son derece az bilgiyle, kamuoyunu hemen hemen hiç bilgilendirmeden, sadece bir PR çalışması gibi bir çalışmadır diye düşünüyorum.
Nitekim, Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere, alanla ilgili olan sivil toplum örgütleri pek çok taleplerini bu anlamda dile getiriyorlar yani "Daha şeffaf bir süreç yönetiminin paylaşılması gerektiğini" söylüyorlar ve eleştirilerini gerçekleştiriyorlar. Fakat bu eleştirilere biz rağbet gösterilmediğini görüyoruz yani tekrar eden bir durum var bu, şudur: Bakın, ölümler şimdiye kadar 5.500'ü aştı, bunlar bize verilen veriler. Hepimizin kafasında şu soru var: Acaba gerçek veriler ne kadar? Çünkü biliyorsunuz dünyada da bu böyle, birçok ülke açıkladığı verileri daha sonra revize etti ve birçok olgunun, vakanın işlenmediğini, tıbbi kayıtlara başka isimlerle geçtiği için Covid olarak işaretlenmediğini biz biliyoruz ve onlar revize edip düzelttiler, biz de hâlâ böyle bir çalışma yok, biz her şeyi mükemmel yapıyoruz anlaşılan (!) Bu konuda bir çalışma olacak mı yani bizim verilerimiz güncellenecek mi, revize edilecek mi? Bir, bunu sormak istiyorum.
İkincisi, şimdi, yani "azaldığı, salgının ilk tepkilerinden daha az bir evrede olduğumuz" söyleniyor şu anda ama öyle de görünmüyor. Özellikle, bir salgın eğer İstanbul'daysa, İzmir'deyse, Ankara'daysa -herhangi bir şey, başka felaketler için de bu oluyor- çok önemli oluyor ama o, eğer Diyarbakır'daysa, Mardin'deyse, Şırnak'taysa, Antep'teyse, Urfa'daysa daha böyle çevrede kalıyor ve daha önemsiz kalıyor. Oysa biz şu anda biliyoruz ki bu saydığım ve Siirt gibi başka iller de var, buralarda salgın arttı, yaygınlaştı hatta bunu sadece rakamlar olarak değil aslında şöyle de düşünmek lazım: O kentlerin pandemiyle mücadelesine buradaki artışla ne kadar çözüm üretilebiliyor yani işte, diyelim ki yeterince ventilatör var mı, yeterince yoğun bakım hizmeti var mı, karşılayabiliyor mu diye baktığımızda Siirt'ten başka illere sevkiyatlar yapıldığını görüyoruz ve hastaların buralarda tedavi edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu konuda elinizde, bizimle paylaşacağınız daha şeffaf bir veri var mı? Yani bu illerde, bahsi geçen illerde son durum nedir? Buradaki pandemiyle mücadele için ek önlemleriniz neler olacaktır? Yani bir an önce bu önlemler alınacak mı? Çünkü bu giderek yükselen bir değer olarak görülüyor.
Öte taraftan, sağlıkçıların ölümlerine biz rastlıyoruz, bu bizi çok üzüyor, bu sayılar çok yüksek Türkiye'de ve hayatını kaybeden sağlık emekçileriyle ilgili olarak burada biraz önce belirtildi, ben de altını çizmek istiyorum. Bir genelge çıktı, sadece sağlık emekçileriyle ilgili değil, aynı zamanda çalışırken hastalanan ve ölen, Covid'e yakalanan ve ölenlerle ilgili olarak bir genelge çıktı ve bu genelge 6131 sayılı İş Güvenliği Kanunu'na aykırı. Kanunlara aykırı bir genelge nasıl çıkabilir Sayın Bakan Yardımcısı, bu nasıl olabilir? Yani bu bana şunu hatırlattı: Bir gecede Cumhurbaşkanı KHK'yle yüz binin üzerinde insanı işinden, mesleğinden çıkardı, daha sonra başvuracak hiçbir yer bırakmadı bu insanlara. İnsanlar Avrupa Birliğine gidip AİHM'e başvurmak istediğinde de ona burada daha sonra bir kurul gösterildi, yani bu işi yapabilecek, çözebilecek kapasitesi olmayan, KHK'yle ilgili bir kurul gösterildi ve hukuki süreçler tıkandı. Şimdi de bu genelge, yani çalışırken hastalanan, ölen insanlarımızın haklarını korumak isteyen avukatları, sendikaları, aileleri açısından baktığımız zaman onların önünü tıkayacak bir genelge ve kanuna aykırı olarak çıkmıştır. Bu genelgenin kaldırılması için bir şey yapacak mısınız? Bir an önce kaldırılması gerekiyor çünkü hem kanuna aykırı hem de bakın, işte, Doktor İbrahim Örnek Covid'e yakalanıyor ve yaşamını yitiriyor, arkasında çocuklarını bırakıyor ve meslek hastalığı sayılmıyor bu durum ama tamamen mesleğini yaptığı için bugün aramızda değil, koruyamadık bu hekimi.
Yine bir sağlık emekçimiz, yani bununla ilgili sizden somut ve iyi bir cevap almayı umuyorum, Prof. Dr. Kayıhan Pala, sorguladığı için sorgulanıyor. Yani Bakanlığın açıklamalarını bilimsel olarak, bir halk sağlığı uzmanı olarak sorguladığı için ve kamuoyuna bu anlamda açıklama yaptığı için hakkında soruşturma açılıyor. Yani soruşturarak biz pandemiyle mücadele edemeyiz, bilim insanlarının özgür bir şekilde sorgulaması lazım ki Türkiye halklarının geleceği de güvence altında olsun. Ama o güvenceyi görmüyoruz, düşüneni, sorgulayanı, araştıranı hele hele bu kadar kıymetli insanların yaptığı çalışmaları bu şekilde korkutarak sindirmeye çalışmayı asla doğru bulmuyorum. Bu konuda bir adım atmanızı sizden rica ediyorum ve "Var mı böyle bir çalışmanız?" diye sormak istiyorum çünkü davaların, soruşturmaların bu sorunları çözmeyeceğini düşünüyorum, kendisi Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı öğretim üyesidir.
Yine, futbolculara test yapılıyor, niye sağlıkçılara yapılmıyor? Siz de bir sağlıkçısınız, neden yapılmıyor, bunu açıklayabilir misiniz? Gerçekten yani futbolcular da test olsun, sağlıkçılar da test olsun, biz herkesin teste erişmesini ve daha sonra da yakalanan vakaların izolasyonla ortadan kaldırılmasını, topluma yayılmamasını savunuyoruz ama sağlıkçılara -sağlıkçılara derken de sadece hekimleri kastetmiyorum, o hastanelerde çalışan en ufak işi yapan herkesi kastediyorum- nitekim, görüyoruz ki yine bu dönemde sağlıkçılar ekonomik olarak da bir nebze olsun desteklenirken orada temizlik işlerini yapan ya da diğer bakım hizmetlerini yapan insanların herhangi bir katkı alamadıklarını görüyoruz, bunların eşitlenmesi ve daha da iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Biz de çok uzatmamaya çalışarak -çünkü arkadaşların da söz hakları var- Türkiye'de COVİD-19'lu sağlık çalışanı sayısı kaçtır, bu konuda sizde net bilgi var mıdır, bunu öğrenmek istiyoruz çünkü bu bilgiler bugüne kadar açıklanmadı; uzun bir süredir açıklanmadı.
Yine "PCR pozitif" sağlık çalışanı sayısı kaçtır? Bu konuda sizden bilgi alabilir miyiz. Bildiğim kadarıyla 29 Nisandan bu yana bir bilgi açıklanmadı.
Son olarak da -artık sona geliyorum- 225 sıra sayılı İşsizlik Sigortası Kanun Teklifi -Sayın Başkan, bunu da size söylemek istiyorum- yani böyle bir kanun teklifi geliyor ve bu Komisyonun görevi olması gerekirken... Ki orada iş sağlığı ve güvenliği için çok önemli olan bir maddenin de tekrar uzatılması teklif ediliyor, bu maddeler sürekli olarak uzatılıyor zaten. Yani ben bu 6331 sayılı Kanun'un fiilî olarak çok fazla uygulanmadığını da biliyorum ama en azından kanundan kalkmaması gerekiyor. Bu konuda bu Komisyonun daha fazla rol ve görev üstlenmesi, kendi rolünü üstlenmesi gerektiğini savunuyorum ve size hatırlatıyorum.
Hıfzıssıhha kurulu diye bir kurul var. İnanın, ben bu kurulun ne iş yaptığını, ne kadar aktif olduğunu bu dönemde öğrendim. Şöyle aktif oluyor: Ne zaman HDP MYK'sinde bir kampanya başlasa o ilin hıfzıssıhha kurulu toplanıyor ve bir yasak karar çıkarıyor. Yani artık bu kurulları biz MYK toplantılarımıza davet edeceğiz. Yani böyle bir şey olabilir mi? Yani bir kurul, hıfzıssıhha, bilim kurulu olması gereken bir kurul, sağlıkla ilgili görevli olması gereken bir kurul politik olarak böylesine araçsallaştırılabilir mi? Bir milletvekili olarak benim yapmak istediğim çalışmalarda önüme bir tane kâğıtla geliyorlar, diyorlar ki: "Hıfzıssıhha kurulu sizin toplanmanızı yasakladı." E, bakıyoruz, aynı kentte AKP'nin stant açtığını, toplantılar, gösteriler yaptığını görüyoruz ama HDP'ye gelince o kurul birdenbire -polisin elinde, kolluğun elinde- karşımıza geliyor. Bu kurulların da bilimsel olarak çalışmasını, kendilerinin böyle politik, araçsal bir mekanizmaya dönüştürülmemesini diliyorum, talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.