KOMİSYON KONUŞMASI

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ TÜRK GRUBU ÜYESİ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; öncelikle çok teşekkür ediyorum bu denli önemli, yürek yaralayıcı konuyla ilgili beni davet ettiğiniz için. Sözlerime başlamadan önce sizlere de yeni dönem için hayırlı olsun diyorum, Başkanımızı, Alt Komisyon Başkanlarımızı kutluyorum, hayırlı hizmetlere vesile olsun diyorum.

Şimdi Başkanım bir küçük özet verdi zaten, konumuz bugün Avrupa'da kayıp, mülteci ve göçmen çocuklar, benim raporumun başlığı da bu. Ben 2015 yılında, 1 Kasımda milletvekili olarak seçildim, eş zamanlı olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Heyetine de seçildim. Başkanımız da şu anda burada, kendisi de Konseyde bir milletvekili, Ahmet Yıldız; hem diplomatımız hem Başkanımız. Dolayısıyla 18 kişilik heyetimizle Avrupa Konseyinde göreve başladık.

Bu arada birazcık aslında Konseyle ilgili de bilgi vermek istiyorum, bir küçük çerçeveyi çizeyim çünkü konuyla bağlantılı. Avrupa Konseyi 1949 yılında, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, İkinci Dünya Savaşı'nın acılarından da yola çıkarak 12 kurucu devletin oluşturduğu bir birliktelik. Orada bir parlamenter faaliyet yapılıyor gerçek anlamda, bir parlamenter sistem, asamble var benim de içinde bulunduğum; 47 ülkenin 324 asıl, 324 yedek üyesinin olduğu, parlamenterlerin oluşturduğu asamblesi. Bir Bakanlar Komitesi var, 47 ülkenin Dışişleri Bakanlarından oluşan ve bir de -hepimiz biliyoruz- yargı organı var, bu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bizim de bir yargıcımız var orada bizi temsil eden.

Dolayısıyla burada göreve başladım. İlk iki yıl zaten raportör olamıyorsunuz, sadece mekanizmaları ve süreci izliyorsunuz. Bu süre içinde de diğer, tabii, başlamış raporların devamı, yeni raportörlükler vesaire, biraz mekanizmayı izleme ve anlama fırsatım oldu. Son derece teknik bir çalışma sistemine sahip. Açıkçası benim için ve diğer arkadaşlarım için de bir okul niteliği de gördü.

Süreçte başka raporlar bağlamında birtakım uzmanların dinlenmesi sırasında ki bu daha çok EUROPOL, Kızılhaç, INTERPOL en üst düzey yetkilileri bu kayıp çocuklar meselesini gündeme getiriyorlardı, uzmanlar geliyordu ve her seferinde "Kaç çocuk?" diye sorduğumda "Bu soruyu bana sormayın." aldığım cevap bu şekildeydi. Ve çok büyük hayretle izledim ki o güne kadar bu başlıkta herhangi bir rapor açılmamıştı. Zaten kural o ki herhangi bir başlık açılmış, bir rapor hazırlanmışsa aynı başlıkta bir ikinci rapor hazırlanamıyor.

Neyse, sistemi öğrendik, bunun için bir karar önerisi hazırlamak gerekiyordu. Karar önerisinde ben ne yapmak istiyorum, nereden yola çıktım ve bu rapor başlığını açtırmakla amacım ne? Buna da en az 20 milletvekilinin imzasını almam gerekiyordu. Neyse, bu karar önerisini hazırladım, Genel Kurulda da dolanarak değişik ülkelerden, değişik parti gruplarından milletvekillerine ne yapmak istediğimi anlattım ve aslında benim de beklemediğim biçimde birçok milletvekili heyecanla karşıladı. Hatta hiç unutmuyorum, Lortlar Kamarasından yaşlı bir İngiliz milletvekili "Büyük bir heyecanla bu raporun hazırlanmasını bekliyorum. Ben kendi parlamentoma bu önemli konu için bir gündem oluşturmasını önerdim ama kabul görmedi. Madam Yaşar, heyecanla bekliyorum bu raporun hazırlanmasını." dedi. Bunları da duyunca, tabii, konunun önemi, ehemmiyeti daha çok zihnimde belirdi.

Ve raportör olmam konusunda, işte, başlığı açtırıp ilk imzacısı da ben olduğum için her hâlükârda raportörü de ben olacağım diye düşünüyordum ama süreç biraz öyle işlemedi. Bu karar önerisi geçtikten sonra Paris'teki bir toplantıda bir İtalyan hanım da aday olmak istediğini söyledi "Ben de bu konularla ilgileniyorum." dedi. Bir de ikna etmeniz gerekiyor yani ilginizi ispat etmeniz lazım. Nitekim benim de, antrparantez söylemeliyim, göçe olan ilgim ilk defa parlamenter olmakla başlamadı hem bir avukat olarak hem 28 Şubat sürecinde MAZLUMDER İstanbul Şubede şube avukatlığı yaptım ve o zaman, göç bu kadar dramatik hâl almamışken bile mülteci hakları birimini kurmuş ve çalışıyorduk, daha sonra da uluslararası toplantılarda, ulusal toplantılarda yasa dışı göç, insan ticareti, çocuk ticareti, hepsiyle ilgili birtakım bildiriler sundum yani çalışmam hep sürdü bir avukat olarak da. Dolayısıyla bu hanım söz aldı ve "Ben de aday olmak istiyorum." dedi. Hukuken bu mümkün tüzük gereği. Sandık kuruldu, oylama yapıldı; 7 oy o aldı, 7 oy ben. Ama içeride 4 İtalyan milletvekili var, 3 Yunanlı var. Sonradan fark ediyorum ki en çok da onlar bir Türk milletvekilinin bu raporun raportörü olmasını istemiyorlarmış. Tabii, en başında böyle bir bilgiye sahip değilim. Ardından oylar 7'ye 7 olunca tekrar bir daha oylama yapıldı, komite başkanı benim lehime oy kullandı ve ben 7'ye 8 çekişmeli bir oylamayla bu yaralı konunun raportörü seçildim.

Raportör seçildikten sonra çalışmaya başladık hemen. Aslında şu var: Bu konuda bana ilham veren, benim en başında bu fikrimi pekiştiren şuydu: The Guardian gazetesinde bir röportaj yayınlandı. EUROPOL'ün yetkilisi "Avrupa'ya geldikten sonra en az 11 refakatsiz çocuk mülteci kayboldu." diyordu. Nerede oldukları, ne yaptıkları ve kiminle birlikte olduklarını bilmiyoruz ama birileri biliyor. Gerekli hassasiyeti gösterseydik bunu bilebilirdik ve engel olabilirdik. Bu açıkçası hem benim ilham kaynağım hem de çıkış noktam oldu yani bir konuyu bilmemek tamam, bilmiyorsanız bilmiyorsunuz ama bilip de engel olabilecekseniz ve bunu yapmıyorsanız bu benim için bir çaba gerektiriyor ve bir şey yapmamız gerektiğine kanaat getirdim. Ben ve başka milletvekilleri de soruyorlar. "Kaç çocuk?" Bunu bana sormayın. "Kime soracağız?" Kime sorulacağı da belli değil.

Dolayısıyla isterseniz önce bu karar önerimi size bir okumak istiyorum. Yani karar önerisinde ben ne yapmak istediğimi komite üyelerine izah ettim. Bir küçük özet, bir saati bulmayacak sunumum, bilmiyorum vaktim ne kadar ama? Şöyle başladık: En savunmasız göçmen ve sığınmacı grubu kuşkusuz çocuklar. Bununla beraber, hayatı tehdit eden yolculukları Avrupa'ya girdikten sonra bitmiyor. Birçok tehlikeli yolculuk sırasında birçoğu korumadan, sorumlu kişilerden de ayrı düşüyorlar. Ayrıca kaçakçıların, insan tacirlerinin ağına düşüyorlar. Sonuç olarak, Avrupa'da her yıl rekor sayıda mülteci ve göçmen çocuk kayboluyor. EUROPOL 2016 yılında Avrupa Birliğinde 10 bin göçmen çocuğun kaybolduğunu açıkladığında bu durumun ciddiyetine dikkat çekti. Almanya Federal Polis Ajansı, 1 Temmuz 2016'da, yetkilileri, 867'si 13 yaşından küçük olmak üzere 8.991 çocuğun izini kaybettirdiğini bildirdi. Ayrıca refakatsiz göçmen çocukların yüzde 50'sinin Avrupa'daki bazı kabul merkezlerine yerleştirildikten sonraki 48 saat içinde kaybolduğu da rapor edildi. Avrupa'nın bu krize yeterli bir tepki vermekten çok uzak olduğu açık. Avrupa Konseyi üye devletleri bu endişe verici eğilimi tersine çevirmek için ellerinden geleni yapmalılar. Kötü kabul merkezi koşulları, koruma için yavaş ve karmaşık prosedürler, ulusal ve sınır ötesi düzeyde koordinasyon eksikliği bu olgunun altında yatan nedenlerdir. Dahası kendilerini yalnız ve bilmedikleri bir yerde bulan mülteci çocuklar kolayca insan tüccarı ve kaçakçılarının ağına düşmektedirler. Parlamenter Asamble Avrupa'daki mülteci ve göçmen çocukların bu rekor sayılarda neden kaybolduğunu derinlemesine incelemelidir. Meclis bu çocukların kaybolmasını engellemek için mevcut düzenlemelerin nasıl geliştirilebileceğini araştırmalıdır. Meclis ayrıca, kayıp, mülteci ve göçmen çocukların çoğunun neden izlerinin sürülemediğini ve bulunamadığını eleştirel olarak analiz etmelidir. Son olarak Meclis, geliştirilen iyi uygulamaları vurgulamalı ve üye devletler arasında deneyim paylaşımını da teşvik etmelidir. 20 imza -ki 20'nin çok üzerinde imza topladık biz- önerimiz buydu, karar önergemiz buydu. Bundan sonra işe giriştik, çalışmaya başladık. Bunlar bana, tabii, bu arada hem bununla ilgili teorik çalışma yapıyordum ama bir taraftan da dünyadaki büyük mülteci kamplarını ziyaretlerim sırasında da bu konunun ne kadar yaralı bir konu olduğunu, kabul koşullarının, o geçici gönderme merkezlerinin, barınma merkezlerinin ne kadar kötü koşullara sahip olduğunu da bir taraftan görme fırsatı verdi. Bizdekilerin de muadillerinin çok üzerinde iyi uygulama örneği teşkil ettiğine dair bundan size birkaç örnek sunmak istedim.

Bütün bu çalışmalar neticesinde konunun ilgili uzmanları, bilim adamları, Avrupa genelinde bu konuyu çalışan sivil toplum örgütlerinin üst düzey yetkilileri, herkes sunum yaptı, 30 Ocak 2020 tarihinde. Ama bu arada tabii Genel Kurulda sunmayalım bu raporu diye de bir çaba oldu. İlla Gürcistan'daki daimi komiteye yönlendirildik, nedeni belli değil. Son dakika, son birkaç ay var raporun bilgi akışının kapanmasına, benim "supervisor"ım değiştirildi haber vermeden, nedenini bende bilmiyorum hâlâ. Ama bütün bu çocukların dramı gündeme gelsin diye bunların hiçbirini çok büyük konu yapmadan raporda ilerlemeyi sürdürdük.

Neticede bir perşembe günü... Cuma gününe yönlendiriyorlardı. Cuma günü de yarım gün olduğu için Konsey Genel Kurulunda az insan oluyor, herkes evine gitmek için uçağa yetişiyor. Perşembe gününe aldırttık. Perşembe günü Konsey Genel Kurulunda beklenmeyen bir kalabalık vardı. İçeride 102 kişiden 98'i bu rapora oy kullandı ve lehe oy kullandı ve 20'ye yakın milletvekili Genel Kurul gündeminde konuşma yaptılar, destek verdiler. Bunu neden söylüyorum? Bu parlamenter destek çok kıymetliydi çünkü çözüme katkı sağlamak kadar, çözüm önerisi kadar farkındalığa katkı sağlamak da değerli. Yani verilen sayılar korkunç. İlk defa bu raporla dünya genelinde günde bir çocuğun kaybolduğu, her iki dakikada bir Avrupa'da kayıtlı göçmen ya da mülteci çocuğun kaybolduğu zabıt altına alınmış oldu. Eski bir milletvekilimiz, aynı zamanda bir köşe yazarı, bu konuyu gündeme getirirken ben ona raporu gönderdim, bana tekrar döndü "Sayıları toplayıp çıkardınız mı Serap Hanım." dedi. Sayıları toplayıp çıkarmak dehşete düşüren bir şey, her iki dakikada bir göçmen mülteci çocuğun -kayıtlı göçmen ya da mülteci çocuğun- kaybolması. Toplayın, çıkarın bu verilen rakamlar, medyada gezen rakamlar sadece "iceberg"in görünen yüzü, nitekim bu da rapora bu hâliyle girdi. Dolayısıyla bana kalırsa sayılardan çok konunun vahametine odaklanmalıyız. Bana göre başına gelecekleri düşündüğümüz zaman bir çocuğun da başına gelse bu zaten dünyayı ayağa kaldırmalı. Kaldı ki geçen hafta gündeme geldi bu Wayfair, PizzaGate bunlar raporda konuşulmadı çünkü kimsenin aklına gelmedi böyle şeyler. Bir bölümü bile doğru olsa -bir bölümü belki doğru değil- bu kirli zihinlerin, o muhayyilenin çocuklarla ilgili hesabının bitmediğini gösteriyor.

Bence parlamenterler olarak bizim bir vazifemiz, birincil görevimiz bu çocukların korunması. Çocukların korunmayı istemesi veya çocuklar adına bizlerin onların korunmasını istememiz bir hak, bunu isteyebiliriz ama devletlerin de koruma yükümlülüğü var. Raporu tartışırken gördük ki kimse ne hakkının farkında ne de devleteler yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Dolayısıyla raporu böylece çalışmaya başladık. Bence rapor bütünüyle çok kıymetli. Toplamda 17 sayfa ama dipnotlarıyla beraber yüzlerce sayfalık bir müktesebata sahip. Daha önce de bir takım çalışmalar yapılmış bu konuda ama derli toplu yani bütün tarafların görüş bildirdiği ve bu kadar güçlü bir mekanizma olan Avrupa Konseyi bünyesinde karar hâline gelip, oylanıp, 98 milletvekilinin olumlu oyunu almış bir metin olduğu için de şu anda artık kimse "Böyle bir sorun yok." diyemez. Böyle bir sorun var. Artık, bu sorunun çözümüne nasıl katkı sağlayabiliriz diye kafa yormak gerekir. Buraya davetiniz de o nedenle çok değerli. Şu anda Türkiye dünyanın vicdanı olmuş durumda. Yani Suriye savaşından sonra büyük göç akımıyla beraber de dünyanın en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkesiyiz. En çok çocuk mülteci de gene bizim ülkemizde. Dolayısıyla bu Meclisten belki daha yüksek bir ses çıkarsa farkındalık artabilir, devletler yükümlülüklerini daha iyi ve ivedilikle yerine getirirler, çocuklara bir faydamız olur diye düşünüyorum.

Rapor bağlamında, öncelikle ne yaptık? Avrupa Parlamento Araştırma ve Belge Merkezi (ECPRD) aracılığıyla -ki bu merkezin 54 üyesi var kayıtlı yani Avrupa konseyinden daha geniş bir kitleye hitap ediyor- bir anket formu gönderdik, ulusal parlamentolara. Birinci soru: Ülkenizde kaç mülteci ve göçmen çocuk kaybolmuştur? İkinci soru: Bir mülteci ve göçmen çocuk ortadan kaybolursa kim bunu polise bildirmek durumundadır yani bu makam kimdir? Yetkili makam -konaklama merkezi, okul, işveren, veli, ev sahibi, aile- kimdir? Üçüncüsü de: Mülteci ve göçmen çocuklar ülkenizde nasıl kayıt altına alınmakta ve tanımlanmaktadır? Çoğu ülkeden cevap geldi ve rakamlar da bildirdiler. Yalnız bunların hiçbirinin bir formu, bir yeknesak, eş güdümlü ve uyumlu bir formu yoktu. Her birinin rakam bildirdiği periyot farklı veyahut uygulamaları çok farklı. Avrupa Birliği diyorsunuz, Avrupa Birliğinde yeknesak bir uygulama yok. Kayıt sistemleri, vesayet sistemleri uyumlu değil. Avrupa genelinde aslında çok önemli eş güdümlü kayıt sistemleri var. Schengen Bilgi Sistemi böyle bir şey ama bu çocuklar bu sisteme de dâhil edilmiyorlar. EUROPOL'ün sarı bülteni ve siyah bülteni var. Sarı bültenler kayıp çocukların kaydı için, siyah bültenler ölüm kaydı için. Bu çocuklar bu bültenlere de dâhil edilmiyor. Dolayısıyla, sistemsel olarak da çok büyük eksiklikler var ama aynı zamanda, uygulama eksikliği de var. Dolayısıyla, her birisini önce tespit ettik, sonra da bir tavsiye kararıyla Bakanlar Komitesine tavsiyeyle bildirdik.

Burada, şöyle bir tanım yaptık: "Bir çocuğun nerede olduğu ebeveynleri veya vasileri, okul yetkilileri veya işverenleri ile çocuğu kaydetmek veya denetlemek için yetkili olan kamu makamları tarafından bilinmediği durumda çocuk 'kayıp' sayılır."

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Şimdi, araya girebilir miyim?

Burada vasiden kasıt, ebeveyni olmaksızın giriş yapan mülteci çocuklara ilgili devlet tarafından tayin edilen kişi demek.

Buyurun, devam edin.

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ TÜRK GRUBU ÜYESİ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Evet.

Ve bu çocukların kahir ekseriyeti de yetim; ebeveyniyle ya bir şekilde ayrı düşmüş yahut da kaybetmiş, ölmüş anne babası. Ülkeler kendi ülke çocuklarına uyguladıkları vesayet sistemlerini bu çocuklara uygulamıyorlar, "göçmen" ve "mülteci" diye ayırt ediyorlar; oysa ki bunlar önce "çocuk" sonra "göçmen" ve "mülteci." Sınırdan girdiği anda senin kendi ülkenin çocuklarından ayrı bir hukuki prosedür uygulaman beklenen bir şey değil. Aynı zamanda da bu ülkelerin hepsi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin hem imzacısı hem tarafı; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre de bunu yapmaması gerekir ülkelerin ama hem yükümlülüklerini yerine getirmiyorlar hem de yapmamaları gereken her şey yapılıyor.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2014-2018 yılları arasında dünya çapında her gün kayıtlı bir göçmen çocuğun ölü ya da kayıp olarak bildirildiği rapor edildi. Yani, aslında her kuruluş birtakım tespitler yapmış, çalışmalar yapılmış ama derli toplu bir çalışma yok. Bir de, genel anlamda yapılan çalışmaları yerine getirmediğiniz zaman bir müeyyidesi yok. Oysa ki Konsey bünyesinde böyle bir rapor kayda girdiği takdirde bu, Konseyin artık yasası; 2324 sayılı Karar hâline geldi. Yani, diyelim ki bu konuda yükümlülüğünü yerine getirmeyen bir ülkeye karşı taraflardan birisi sözleşme gereği başvuruda bulunduğunda bana göre İnsan Hakları Mahkemesi bu raporu mutlaka referans alacak. Raporda da tespitler yaptık; ayrımlar yaptık daha doğrusu, durumu bir görelim, bir röntgenini çekelim diye, yaş kategorilerini ele aldık. Dünyadaki bütün metinlere göre 18 yaş altı "çocuk" kabul ediliyor ama 17 yaşındaki bir çocuğun ihtiyaçları ile 3 yaşındaki bir çocuğun ihtiyaçları... Her 2'si de "çocuk" kabul ediliyor ama korunma yöntemleri, kendini koruma yetisi, birçok konu aynı olmadığı için dolayısıyla yaş kategorilerini ele aldık.

Refakatli ve refakatsiz ayrımı yaptık; bu çok kıymetli çünkü yetişkinler, ebeveynleri yanlarındaysa eğer kaybolma riskleri daha düşük. Burada -gerçi daha sonra da bahsedeceğim ama- iyi uygulama örneklerini de verdik. Bu refakatsiz çocuklarla ilgili, aile bağlarının yeniden tesisi konusunda Kızılayımızın, Kızılhaç Örgütüyle beraber sürdürdüğü bir proje var, Aile Bağlarının Yeniden Tesisi projesi ve şu anda, çocuklar ile aileleri buluşturan, bilinen en sistemli, en etkili yöntem olarak kayda girdi, nitekim rapora da girdi.

İstemli ve istemsiz ortadan kaybolmayı ele aldık. Önce bazen de aileler çocukları gönderiyor "Yaşamını kurtarsın, o orada tutununca biz de peşinden gidebiliriz." diye ama çocuk istemli biçimde bu suç örgütlerinin, insan tacirlerinin eline düştüğü vakit, tabii, bir müddet sonra istemsiz hâle geliyor çünkü çocuğa işte uyuşturucu satıcılığından cinsel sömürüye kadar, insan ticareti veya iş-emek sömürüsü... Küçücük bir çocuğun onların istediği parayı kazanıp da vermesi için de illegal birtakım işlere bulaşması gerekiyor, böyle olunca da istemli bir kaçış istemsiz hâle gelmiş oluyor. Bunun için aslında birtakım öneriler de getirdik Avrupa genelinde çağrı hatları daha kolay kullanılabilir, çocukların daha kolay erişimine açık biçimde yapılsın, sivil toplum örgütleri bu konuda desteklensin diye.

Kayıtlı ve belgesiz çocuk ayrımı çok önemli. Sınır geçişlerinde nitekim Avrupa genelinde de yeknesak bir uygulamaları yok; herkesin kendi bir kayıt sistemi var, bir kısmı da hiç kayıtlı bile değil. Kayıtsız çocuğun, tabii, başına gelebilecekler iyice korkunç; öyle bir çocuğun dünya yüzünde yaşadığından kimsenin haberi yok; yani, o, Wayfair de olur, PizzaGate de olur, işte, fuhşa da bulaşır, alınır satılır da, her şey olabilir. Kayıtlı çocuğun, bu anlamda, tabii ki takibi daha kolay olacağı için ülkeleri kayıt sistemlerini güncellemeye davet ettik. Nitekim güncel teknoloji de kullanılarak parmak izi, retina okuması, bunların hepsi bu koca koca ülkelerin bildiği ama bu çocuklar için uygulamadıkları yöntemler. Dolayısıyla, bu da kayda girmiş oldu.

Avrupa'da bir ülkede, kayıt altına alınmadan önce çok sayıda göçmen can vermekte veya kaybolmakta. Demin de söylediğim gibi, kayıt altına almanın bir nebze de olsa caydırıcı bir tarafı var; takibi yapılabildiği için çocukların o dehlizlerle kaybolmasına, yok olup gitmesine engel olunabilir.

Çocuklar da dâhil olmak üzere vefat eden kişilerin kimliklerinin belirlenmesi iki önemli amaca hizmet etmektedir: Vefat etmiş kişilerin ailelerinin bilgilendirilmesi ki bu, bir ailenin en tabii hakkı. Ve kayıp çok acı bir şey; yani, öldüyse mezarını bilmek, öldüğünü bilmek bile bazen belki rahatlatıcı olabilir aileler için. Bir de, ikinci bir şey daha: Benzer vakaların gelecekte tekrar yaşanmasını önlemek için halkın bu kişilerin de yaşamış olduğu ölümcül riskler hakkında bilgilendirilmesi anlamına geliyor. Belki caydırıcı olabilir. Bazı çocuklar veya aileler de bu risklerden haberdar değiller; bu konuda ailelerin, kamuoyunun bilgilendirilmesi değerli bir şey.

Kayıp mülteci ve göçmenlerin bulundukları durum küresel boyuttadır. Mülteci ve göçmen çocuklar genellikle bir ülkeden diğerine geçerken kayboluyor; bu nedenle, Avrupa dışındaki ülkelerle iş birliği yapma, deneyim ve bilgi alışverişi yararlı ve gereklidir. Göçmen ve mülteci çocukların kaybolmasını engelleyecek, başarılı stratejilerin oluşturulması için polis dâhil ulusal ve bölgesel yetkililer arasında hukuki yardım ve sınır aşan bir iş birliği yaşamsal önem taşımaktadır. Bakanlar Komitesi, devletlere kayıp mülteci ve göçmen çocuklar ve kimliği tespit edilemeyen ölü çocuklarla ilgili karşılıklı yardım ve bilgi alışverişi sağlamak için örneğin biraz önce söylediğim sarı ve siyah bültenlere dâhil etmek, Schengen Bilgi Sistemi gibi eş güdümlü bilgi sistemine çocukları dâhil etmek, bunlar... Yani, şunu söylemek istiyorum, aslında raporun sonunda şunu gördük: Belki bazı yapılacaklar zor olabilir ama kolaylar da yapılmamış. Belki buradan bir ses verip bir farkındalık oluşturursak kolaydan zora bu çocuklara ilgilendiğimiz ve bir şey yapmak isteğimiz yayılır ve yapılması gerekenler kolaydan zora yapılır diye ümit ediyorum.

Uluslararası kamuoyu kayıp mülteci ve göçmen çocukların durumundan büyük ölçüde haberdar değil. Uluslararası, ulusal ve bölgesel medya göçmen ve mülteci çocukların kaybolması sorununun boyutları ve önemi hakkında bilinç yaratmaya, kayıpların bulunmasına ve bulunduklarında korunmalarına yardımcı olmaya teşvik edilmelidir. Ulusal çapta, Avrupa çapında daha etkili olması için Avrupa Konseyinin faaliyetlerinin parlamenter boyutu da güçlendirilmelidir.

Konunun önemi ve aciliyeti göz önüne alındığında -bunun altını çizmek istiyorum, konu hem çok önemli hem de çok acil; rakamlardan da bunu çıkarabiliriz, başlarına gelme ihtimali olan senaryolardan da- Avrupa'daki kayıp göçmen ve mülteci çocuklar konusu bir parlamenter kampanyaya dönüştürülebilir. Mesela burada neden yapmayalım? Yani, bunu ben şimdi, öyle, kendiliğimden söylüyorum; sonuçta buradan vereceğimiz bir sesin başka yerden nasıl duyulacağını biz bugün bilmiyoruz ama bence yararı olacağını düşünüyorum, o yüzden de bu davetiniz çok değerli, tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Çocuklar, yine, göçmen ve sığınmacıların en zayıf grubu. Yolculukları sırasında karşılaştıkları şiddet, cinsel istismar, insan ticareti, sömürü gibi birçok tehlikeye karşı özel korumaya ihtiyaç duyarlar. Daha güvenli bir bölgeye ulaşmak için insan kaçakçılarından faydalanıyorlar. Bakanlar Komitesi, devletleri insan kaçakçılığı veya cinsel sömürü bağlamında, mülteci ve göçmen çocukların kaybolmasının önlenmesine ilişkin ulusal önleme deneyimlerini paylaşmaya davet etmelidir. Bu çocukların önce çocuk, sonra göçmen ve mülteci oldukları bilinciyle, statülerine bakılmaksızın tüm mülteci ve göçmen çocuklara hak ettikleri koruma ve bakım en üst düzeyde sağlanmalıdır.

Avrupa Konseyine üye tüm devletler Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin tarafıdır. Demin söyledim ama bir daha söylemek istiyorum: Bu nedenle çocukları korumak devletler için bir yükümlülüktür. Devletler her şeyden önce çocukların yüksek yararını gözetmeli ve dolayısıyla esenlikleri için gereken tüm koruma ve bakımı sağlamalıdır. Bunlar, rapordan sizin için seçtiğim birtakım pasajlar.

Suç faaliyetleri, standardın altında kabul koşulları... Ki Yunanistan'ın ve İtalya'nın neden o kadar çok istediklerini şimdi daha iyi anlıyorum çünkü başka bir rapor bağlamında oralara da seyahatler yapıldı; felaket, korkunç. Belki de bu raporu açtırıp sonrasında da hiçbir şey yapmadan yeniden kapatılması... Benim anladığım kadarıyla, arkasında ciddi bir sermaye, büyük bir marketing, büyük bir pazar olduğunu düşünüyorum. Suç faaliyetleri, standardın altında kabul koşulları, gözaltına alınma korkusu, hemen iade edilme ya da geri gönderilme ve iyi bir vasinin yokluğu gibi sebepler hedeflerine refakatsiz olarak ulaşmaya çalışan çocukların tek başlarına ya da küçük gruplar hâlinde kaybolmalarına ortam yaratmaktadır. Çocuklar hiçbir şeklide gözaltına alınmamalıdır. Nitekim bu rapordan sonra da iki rapor daha geçti. Aslında bu raporun her bir maddesinden birçok... Mesela, vesayet sistemiyle ilgili bir rapor daha hazırlandı; çocukların gözaltına alınmamalarıyla ilgili konsey bünyesinde bir parlamenter kampanya yapıldı, bu da önemli çünkü gözaltında da başına ne geleceğini biz bilmiyoruz.

Üye devletlerin ulusal meclisleri ve hükûmetleri, mülteci ve göçmen çocukların ortadan kaybolmasını önlemek amacıyla, çocuğun yüksek yararı için gerekli olan her şeyi yapmalı; çocukların yaşamlarına, fiziksel ve zihinsel bütünlüklerine yönelik riskleri azaltmalıdır. Mülteci ve göçmen çocukların kaybolmalarını önlemek için polis ve adli makamlar arasındaki uluslararası iş birliği -INTERPOL, Schengen Bilgi Sistemi, Europol, Eurojust- karşılıklı hukuki destek yoluyla güçlendirilmelidir. Kaybolan mülteci ve göçmen çocuklar INTERPOL'ün sarı bültenlerine dâhil edilmeli ve Schengen Bilgi Sistemi'ne de bildirilmelidir. Okullar, kabul merkezleri ile mülteci ve göçmen çocukların barınmasından ve ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu olanlar bir çocuk kaybolunca çocuk koruma kurumlarını ve polisi derhâl bilgilendirmelidir. Aslında bu bilincin yerleşmesi de ayrı bir iş; onların eğitimi, onlar için bütçe ayrılması, bu da ayrıca bir iş.

Belgesiz göçmen çocuklar yasalar tarafından da korunmadığı için son derece savunmasız durumdadırlar. Mülteci ve göçmen çocukların kimliklerinin belirlenmesi ve kayıt altına alınması, kimlik dokümanlarına sahip olsunlar ya da olmasınlar, kaybolmalarını kaydetme ve aramayı başlatma kapasitesini temin etmek için gerekli bir koşuldur. Çocuklar yetkililerle ilk temaslarında etkin ve uygun bir yöntemle kayıt altına alınmalıdır; burada da çocuğun yüksek yararı, küçük-büyük olması... Lisan bilmiyor birçoğu. Bunların hepsi raporda yine ele alındı ama özet geçtiğim için size başlık başlık vereceğim. Ülkeler bu çocukların kayıt ve vesayet sistemini uyumlu hâle getirmelidir. Belgesiz göçmen çocuklara ilişkin kayıt ve kimlik verileri toplandıktan sonra bunlar INTERPOL, Schengen Bilgi Sistemi, Frontex ve ikili anlaşmalar gibi ağlar aracılığıyla paylaşılmalıdır.

Çocuklar -bahsettim aslında yani bunu geçebilirim de- bilinçli olarak da bazen okullardan, barınma merkezlerinden kaçabiliyorlar. Bu çocukların şartları iyileştirilirse eğer bilinçli olarak kaçış en aza indirilir.

Kabul tesislerini korunaklı ve açık yapmak çok önemli.

Temel sağlık ve güvenlik standartlarını karşılamak için gerekli kaynaklar bulunmalı; uzman personel, genellikle derin bir travma geçirmiş, özel ihtiyaçları olan çocuk mültecilerin ve göçmenlerin bakımı konusunda yeterli eğitimi almış olmalıdır.

Burada bir ayrım yaptık, kız çocuk ve erkek çocuk ayırımı, bu da önemli çünkü cinsel istismara karşı kız çocuklarının daha korunaksız olduğunu varsayarak, bunların, barınma merkezlerinde ayrı yerlerde barındırılması ve eğitimli personel tarafından bakılıp gözetilmesi gerektiğini söyledik.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Serap Hanım, şimdi, araya giriyorum. Yoklama nedeniyle ilk toplantı yeter sayısı bulunamadı, ara verdi.

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ TÜRK GRUBU ÜYESİ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Peki.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Yani, ya biz de ara vereceğiz, devam edeceğiz..

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ TÜRK GRUBU ÜYESİ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Yok, bitti zaten.

BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Bitti.

AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ TÜRK GRUBU ÜYESİ SERAP YAŞAR (İstanbul) - Sadece şunu söylemek istiyorum: Mülteci ve göçmen çocuklar aile birleşimi hakkına sahipler. Buna çok fazla itiraz eden oldu Komisyonda "Bu mültecilerin de çok fazla akrabaları var, hangi birini alacağız..." Çünkü bizim önerimiz oydu ki anne babası yanında değilse geniş ailesiyle -halası, dayısı, onların yanında- daha güvende olabilir. İtiraz edildi ama oy birliğiyle, bizim istediğimiz biçimde geçti. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde de bu hüküm var; nitekim, devletler buna uymak zorunda.

Kızılayın, Aile Bağlarının Yeniden Tesisi Projesi'yle ilgili bir örnek uygulama da yaptık ramazanda. Bir Afgan çocuğu ailesiyle bir araya getirdik; nitekim, sistemin somut olayda da nasıl işlediğini, nasıl güzel işlediğini gözlerimizle gördük; bu da Kızılayımızın, işte, Kızılhaç yetkilileriyle beraber yüz akı bir projesi; hem gurur duyduk hem de mutlu olduk. Elif Naz Nazari ramazanda ailesiyle bu proje uygulanarak bir araya geldi.

Söylemek istediklerim bu kadardı. Ben çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

Katkılarınızı bekliyorum süreçte de.