| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 5 Milletvekilinin İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3050) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .07.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biraz intizarda bulunacağım ben size. Daha siyasi nezaketli olmanız gerektiğini düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi hafta sonu kurultayını yapacak. Kurultaylar bizim açımızdan Türkiye'ye yeni bir perspektif sunma anlamında çok anlamlı ve çok özel anlardır. Çok başka partilere benzemeyiz. Partimizin bütün üyeleri kurultay sürecinde önemli ölçüde Türkiye'nin önündeki sorunlarına yönelik hem çözüm üretme anlamında hem de demokratik yapı içerisinde kendi yönetsel seçeneklerini oluşturmak anlamında emek verirler. Keşke bu siyasi nezaketi göstermiş olsaydınız. Çok iyi biliyorsunuz ki Cumhuriyet Halk Partisi bu hafta sonu kurultayını yapacak. Bir Perşembe günü, üstelik İç Tüzük'deki hükümleri de yok sayarak belli ölçüde, daha önce süreler açısından eleştirdiğimiz hükümleri de yok sayarak bu yasayı önümüze koydunuz. Aynı zamanda demokratik bir nezaketsizlik olduğunu düşünüyorum çünkü içinde demokrasi arayışını da barındırır bu kurultaylar. Umarım, sizler de bu demokratik olgunluğa erişirsiniz, kurultaylarınızı bizim kadar içten, bizim kadar heyecanla, bizim kadar Türkiye sorunlarını sahiplenerek yaparsınız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bu açıdan lütfen bu intizarımı da kabul edin. İkincisi...
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Öyle yapıyoruz zaten.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Özlem Hanım, duymadım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bunu bana söylemeyin, bizimkiler de çok kıymetli.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ama keşke siyasi nezaket gösterseydiniz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ama bu başka bir şey, onu söylemeniz başka bir şey.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Başka bir şey değil, başka bir şey değil, hiç başka bir şey değil.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Geldiğiniz yer doğru bir yer değil, intizarınızı anlıyorum ama doğru değil.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Anlıyorsanız sorun yok. Müsaade edin devam edeyim.
Bir başka intizarım daha var, çok fazla olmadı neredeyse bir hafta falan oldu çok fazla bir şey olmadı.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Benim de intizarım var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sizi önemsiyorum, o yüzden söylediklerinizi dinleyeceğim.
Bir başka intizarım daha var...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Ayasofya'ya gideceğiz.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ayasofya'ya gidin, bunu haftaya yapalım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Biz, Ayasofya konusuna saygı duyuyoruz. Hepinizin katılması konusundaki gerçekten içten saydığınız davranışınıza saygı duyuyoruz. Tabii ki Ayasofya'ya katılın ama siz iki ayağınızı bir pabuca sokarak geliyorsunuz, benim ona söyleyeceğim bir şey yok.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Bizim ayağımızı da sokuyorlar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İkinci intizarım, daha bir hafta falan oldu sanıyorum, belki de biraz fazla olmuştur, bu sosyal medya kaynağıyla alakalı bir komisyon kurulması gerektiğine bütün partiler -büyük bir ihtimal- görüş birliğinde oldu, hatırladığım kadarıyla; bir araya geldiler, böyle bir komisyon kurulması gerektiği konusunda anlaştılar. Herhâlde niyet buydu, niyet böyle şeyleri konuşmaktı, yani anlamak mümkün değil. Hem bu konuda anlaşıyorsunuz hem de aniden sosyal medyaya ilişkin bir bindirme yasası şeklinde yasa getiriyorsunuz. Bir sorun mu var sizin davranış biçiminiz itibarıyla? Neden bu komisyon uzmanlık komisyonuysa o komisyonda bu yasa -tali, asli her neyse- bir anlamda görüşülmüyor, o komisyon kurulmadan alelacele getiriliyor? Türkiye'nin bu kadar çok ciddi sorunları varken neden bu konu geliyor gündemimize? Üstelik, bu konuyu getirirken vallahi pabucu nereden giydirdiğinizi anlamaya çalışıyorum. Yani, şu gerekçe şurada anlatılırken kadına karşı şiddet dâhil her konuyu bu yasanın gerekçesi olarak sunmaya çalışıyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi'nden faydalanmak isteyen kadınların, 6284 sayılı Kanun'a hassasiyet gösteren kadınların aslında her türlü hakkının koruyucusunun devlet olması, takipçisinin devlet olması, etkin ve aktif olarak hak aramalarının takipçisinin olması gereken devletin güvenlik kuvvetleri, yine bu sosyal medyada boy boy fotoğraflarını gördüğüm kadınları hırpalıyor, kadınları dövüyor. Şimdi biz sizin samimiyetinize nasıl inanalım? Yani, biz bu yasayı getirirken kadını koruyacağız çocuğu koruyacağız, onu koruyacağız, bunu koruyacağız. Siz önce sokağa çıkmış olan kadının Anayasa'dan kaynaklı demokratik hakkına bir sahip çıkın, koruyun, hem de devletten koruyun, devletin güvenlik görevlilerine o kadınlar vergi ödeyip dayak yemek yerine önce iktidarınız onu bir korusun. Önce bir kadına yönelik bakış açınızı anlayalım ya. Daha 2011 yılında övüne övüne altına imza attık dediğiniz İstanbul Sözleşmesi'ni bugün ihtiyaç değil diye görmeye başladınız hatta 6284 sayılı Yasa'yı -ki bana göre eksikleri vardır, belki tamamlanması gerekir ama- az da olsa kadınları koruyan yasayı tartışmaya açıyorsunuz. Türkiye'nin açlık, yoksulluk başka güvenlik sorunları varken, Türkiye'nin uluslararası sorunları varken hatta çok millîci bakış açınızın içerisinde Ege adaları işgal altındayken geliyorsunuz, öyle ya bu tartışmayı açıyorsunuz, çok ilginç, ben anlamakta güçlük çekiyorum, anlatabilirseniz burada bize anlatın ve bu yasayı yani bu sansür yasasını, bu tekçi iktidarınızın ayaklarını sırayla ayarlamaya çalıştığınız yasalardan bir tanesini de Türkiye'de insanı, kadını, çocuğu, şunu, bunu koruyacak diye anlatmaya çalışıyorsunuz.
Az önce mevkidaşlarımız söylediler, bu ülkede suç işleniyorsa suça karşılık hem Türk Ceza Kanunu, temel kanunlarda hem de bu yasalarda aslında yaptırımlar var. Bir yıkım yasasını, bir koruma yasası olarak sunmaya çalışıyorsunuz ve süreci nasıl işletiyorsunuz biliyor musunuz? Barolarla ilgili kanunda da aynı süreci işlettiniz. 2012 yılında, 2013 yılında, 2014 yılında hayata geçiremediğiniz kanunları -bugün toplumu pandemi süreci içerisinde susturmuş vaziyettesiniz aslında- yine bir demokratik anlamda saygı sorunu olan davranış biçimiyle hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. O saygı sorununun da ne olduğunu anlatayım: Sadece parmak sayısıyla burada yasa geçiriyorsunuz. Bir önce geçirdiğiniz yasada da bunları burada konuştuk. 80 baro başkanı karşınızdaydı, barolar karşınızdaydı "Parmak sayımız yeter." dediniz, sanıyorum elli yedi saat burada konuştuk, aşağıda, Genel Kurul salonunda da bunu müzakere diye anlatmaya çalıştınız. Biz kimseyle müzakere etmedik, siz bizimle burada müzakere falan yapmadınız. Siz getirdiğiniz kanuna ilişkin aslında gerekçe bile olmayacak gerekçeleri burada altını üstüne getirerek, sayılarla oynayarak, aklımıza yönelik olarak hakaretamiz olabilecek bir anlatımla beraber anlattınız. Biz de bunun ne kadar yanlış olduğunu anlattık ama bir müzakere olmadı. Parmak sayınız itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisini de gerçekten tezyif edecek şekilde bu yasaları buralardan geçiriyorsunuz. "Biz Adalet Komisyonunda yeterince sayıya sahibiz, lazım olur Genel Kurula ineriz, lazım olur Adalet Komisyonuna çıkarız." şeklinde bir davranışla beraber bizim emeğimize ve bekraundumuza saygı sorunu yaratıyorsunuz burada, ben kendime saygısızlık olarak addediyorum bunu. Konuştuklarıma, anlatmak istediklerime, anlattıklarıma, bu Parlamentoda varlık nedenime, bu devletin parlamenter olarak bana para ödüyor olmasına sizin davranışlarınızı saygısızlık olarak kabul ediyorum. Çok iyi anlatıyorum hatta söylüyorum, çocuklarınıza anlatın bakıyım bu yasayı kabul edebilecekler mi? Şöyle bir kırk yaş kuşağına anlatın bakalım bu yasayla ilgili size "Evet, çok haklısınız." diyecekler mi?
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Evet, diyecekler.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Derler.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Z kuşağını hâlâ anlamıyorsunuz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, sorun var mı yok mu, anlatacağım.
Şimdi, bu demokratik saygısızlığın bir nedeni de şudur: Buradaki parmak sayınız kadar kitle arkanızda artık yok. Bu kadar fütursuz davranmayın. Bu kadar fütursuz davranmayın. Kendi reisinizin, Sayın Cumhurbaşkanının yapmış olduğu kamuoyu yoklamalarını ben size getirir, önünüze koyarım; itiraz etmeyin, kaynağından getirir, önünüze koyarım. Şimdi, siz aslında daha müsamahalı olmanız gerekirken burada temsiliyetiniz yüzde 50'nin çok gerisine düşmüş durumdayken çok yoğun bir temsiliyet meşruiyetiniz; şeklî anlamda var ama hâlâ halkın gönlünde varmış gibi bu dayatma...
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Yüzde 23'sünüz, niye sürekli bizi...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Seçim sonucu da belli.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, buyurun, devam edin. Ben sadece bizden bahsetmedim Hanımefendi, sizin dışınızdakilerden bahsettim. Anlatayım tekrar isterseniz.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Müdahale etmeyelim.
Sayın Aydoğan, siz Komisyona hitap edin.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Burada, barolar dâhil 2 partinin dışındaki bütün partiler karşı oldu. Siz bu demokratik olgunluğu gösteremediniz. Sokakta hâlâ o kadar olduğunuzu zannediyorsunuz, böyle bir karşılığınız yok, o yüzden daha saygın işler yapmamız gerekir. Daha saygın işler yapmayalım demiyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, devam edin, siz duraksayınca arkadaşlar müdahale ediyor.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yok, yok önemsiyorum hepsini, görüşlerini önemsiyorum. Başka türlü katılım sağlayamıyoruz, böyle katılıyorlar.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Biz de senin dediklerini önemsiyoruz da...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, bu konuları; madem öyle bir komisyon kurduk, madem bu kadar saygınız hepimiz burada, madem içimizde birbirimize bu kadar hürmetimiz var; niye buraya paldır küldür getirmek yerine önce bizlerle beraber olgunlaştırmıyorsunuz? Aceleniz neydi ya? Hem komisyon kurmak istiyorsunuz hem de paldır küldür bir yasa getiriyorsunuz. Aceleniz neydi? Ya, şunu bir ikrar etsenize; işler kötü gidiyor, işler kötü giderken dünyada da...
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Hiç ilgisi yok onun.
İSMAİL TAMER (Kayseri)- Hiç ilgisi yok.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben öyle düşünüyorum.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - "Bana göre" deyin.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Öyle diyorsan kabul ediyorum.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İşler kötü giderken -sağ ol İsmail Ağabey- dünyada da tercihler artık otoriter rejimler ve refah devleti, hukuka dayalı devlet olarak iyice ayrışmaya başladı, çok arası kalmadı. Siz daha önceki bütün demokratik iddia ve söylemlerinizi bir kenara bıraktınız, halkın söz söyleme hakkı dâhil olmak üzere tamamıyla üzerine gidilecek şekilde bir otoriter yapının hukuksal ayaklarını ayarlamaya çalışıyorsunuz. Getirdiğiniz yasalardan bunlar anlaşılıyor. Yani mesela, bir yasa teklifi getirdiniz, komisyondan da geçti, güvenlik soruşturması ve arşivle alakalı yasa. Mesela, işte, barolarla ilgili, bir meslek kuruluşuna yönelik; filin züccaciye dükkânına daldığı gibi daldığınız yasa. Bu yasa, belki bekçilerle alakalı, çok saygın bir meslek olduğunu düşünüyorum, bu ülkenin bekçiye de ihtiyacı var ama yapmış olduğunuz yasalar ve uygulamalarınız; mesela, sizin bırakın internet medyasını, yazılı ve görsel basına ne kadar müsamahalı olduğunuzu anlatacak tabloyu RTÜK Başkanı özetledi. Sizin bu tekçi devlet anlayışınızı özetledi, bu otoriter devlet anlayışını özetledi. Anayasa'daki hukuk devletini bir kenara bırakarak, hiçbir liyakati olmayan insanların aya bakar gibi Sayın Cumhurbaşkanına bakarak karar vereceklerini özetledi. "Ben, Sayın Cumhurbaşkanının bana söyleyecek olduğu her şeyi emir telakki ederim, yaparım." dedi. Aslan asker Şvayk gibi davranıyor, bir büyük bürokrat gibi, bir Anayasa'da tanımı yapılmış kurumun başındaki bürokrat gibi değil, bir emir eri gibi davranan insanları bu kurumların başına getiriyorsunuz.
Şimdi, bunu neden anlatıyorum? Burada başka bir kurum daha var, cezalar verecek bu şeyin içerisinde düzenlediğiniz. Şimdi, bu RTÜK'teki arkadaşımız ne yapıyor biliyor musunuz? Uzun zamandır bir şekilde el attığınız merkez medyayı tümüyle tahrif ederek aslında burjuva demokrasisinin hiçbir ayağını bırakmadığınız bu ülkede el attığınız ve kendinize kapı kulu yaptığınız medya kuruluşlarını artık Türk halkı reddediyor, izlemiyor, reytinglerine bakın. Gazeteleri satın alınmıyor, televizyonları da izlemiyor çünkü sizin borazanınız gibi oldu. Hatta çoğu arkadaşımız orada davet aldığı zaman televizyon programlarıyla ilgili "İktidarın gönderdiği İsa" diye bazı gazetecilerle de muhatap oluyor ve gitmiyor, gitmemekte de haklı. Böyle bir basın alanı yarattınız ve bunun karşısında da bir özgür basın ortaya çıktı. Kendi kıt kanaat kaynaklarıyla beraber, sizin bütün engellemelerinize, baskılarınıza rağmen alabildiği kadar reklamla büyük sermaye kuruluşlarının ve büyük ticari kuruluşlarının hiçbirinin kapısına yaklaşmaya korktuğu baskınız dolayısıyla ayakta kalmaya kalkan basın-yayın kuruluşları oldu. Bunlara ne yaptınız, biliyor musunuz? İşte, az önce söylediğim muhterem zat, RTÜK Başkanı, çok kıymetli bürokratınız, Sayın Cumhurbaşkanının emir eri, aslan asker Şvayk; her şeyi sayabiliriz ama RTÜK Başkanı demeye dilim varmıyor. Programlarda niyet okuyarak ceza vermeye kalktı, "Siz aslında bunu dediniz ama 'Aklınızdan bu geçiyordu.'" diye bu kurumlara ceza verdi. Böyle zayıf, böyle liyakatsiz ellerle beraber özgür basın-yayın organlarına katliam uyguluyorsunuz. Öyle bir yere getirdiniz ki artık bunları kapatmak istiyorsunuz ve tahmin ediyorum yakın tarihte belki bir iki tanesini de kapatacaksınız. Yani bu şeref size ait olacak. Türkiye'de görsel basın-yayın organını tümüyle kapatma şerefi sizin demokrasi bilincinize ve bakış açınıza layık olacak. Niye? Sizi eleştiriyorlar. Niye? Tahammülsüzsünüz. Niye? Demokratlık diye bir kırıntınız da kalmadı. Niye? Hiç kimseyi kendi dışınızda muktedirliğe layık görmüyorsunuz. Niye? Her şeyi malınız gibi sayıyorsunuz. Niye? Parti devleti oldunuz. Devleti ve partiyi ayıramıyorsunuz. Niye? Devletin başındaki Sayın Cumhurbaşkanı ile devleti artık ayıramıyorsunuz. Yani, Anayasa'nın şematik yanı ile oradaki görev yapanları artık ayıramaz hâle geldiniz. Kişi-organ şeklinde devlet yönetiyorsunuz ve bu yasayı da biraz ondan dolayı getireceksiniz. Niye? E, canım bir uyanık kuşak çıktı, Sayın Cumhurbaşkanıyla danışmanlarının aklı ermedi çok fazla, internet ortamında bir yayın yapmaya kalktılar, zannettiler ki o şakşakçı gazeteciler gibi yani uçağına aldığı, bir şekilde akredite edilmiş, nasıl akredite edildiği belli olmayan gazeteciler gibi çocuklar da ona uygun sorular soracaklar, sormadılar. Bloke ettiler Sayın Cumhurbaşkanını siyaseten. Yani farklı bir zekâyı ortaya koydular, biz anladık ki bu kuşak sizi takmıyor ve bu kuşak çok zeki; sizin bu kuşağın zekâsıyla da uğraşacak durumunuz yok hatta belki de yaş itibarıyla bizlerin de yok. Başka bir dünya gelişiyor, başka bir şeyler oluyor, onu algılamak yerine yasaklarla geliyorsunuz. İşte, sorun burada. İşte, dışınızdaki hiçbir şeye yaşam hakkı tanımıyorsunuz ama yaşam hakkı tanımadığınız bu gruplar sizi siyaseten yaşatmazlar sandıkta; yapmayın. Bu ülkeye kötülük yapıyorsunuz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Onun için 18 yaşa seçim hakkı getirdik.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İyi yaptınız, teşekkür ediyoruz, destekledik. Siz de konuşursunuz, ben kendimi de eleştirdim o konuyla ilgili.
OTURUM BAŞKANI GÜLAY SAMANCI - Evet, karşılıklı konuşmadan arkadaşlar.
Buyurun, devam edin.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sizin iyi yaptığınız şeylere "İyi yaptınız." diyorum ben ama siz iyiyi de kötüyü tartarak gidiyorsunuz. İyi yaptığınız bir şey var diye üstüne bir dünya kötü şey yapmak zorunda değilsiniz.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Bir tane iyi yaptığınız bir şeyi anlatın.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yani günahlarınızı ve sevaplarınızı birbiriyle mahsuplaştırmaya kalkmayın, zararlı çıkarsınız abi yani o işte çok zararlı çıkarsınız. Şimdi, ben suçlama yapmak istemiyorum, ne olursunuz beni anlayın. Madem bu komisyonlar ihtisas komisyonuysa, madem Özlem Hanım'ın açılış konuşmasında söylediği gibi biz burada etraflıca bu konuları tartışacaksak, siyasetçi kimliğimizi de, hukukçu kimliğimizi de, parlamenter kimliğimizi de konuşturacağız, sizlere de tavsiye ederim. Laf atmak yerine söz alın ve konuşun. Sizden de faydalanalım. Bu yasayı savunurken ne durumda olacağınızı merak ediyorum. Bırakın sadece Özlem Hanım değil, sizler de savunun.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Onun bir ölçüsü yok. İnternet gibi interaktif...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Şimdi... Benim için sorun yok, devam edebilirsin Sayın Özkaya. Size saygım sonsuz, hiç merak etmeyin.
Şimdi, bu otoriter devlet tercihini kullanıyorsunuz ama maliyetinin ne olacağını bilmiyorsunuz. Maliyetini ben size söyleyeyim: Bu "yabancı" dediğiniz ve "Biz kendi yargımız kanalıyla her şeyi çözeceğiz." dediğiniz yerde, paçanızda lekeler var, çok büyük lekeler var. Size bir çağrı yaptık, pandemi döneminde dedik ki: Bu, dövize endeksli sözleşme yaptığınız firmalar var ya, onlarla bir oturun konuşun, bir yıl boyunca paralarını almasınlar ya da Türk lirasına endeksleyerek ödemeler yapalım, bu Türk halkının sırtından götürdüklerinin karşısında biraz hoşgörü göstersinler. Beceremediniz. Niye, biliyor musunuz? Hani burada diyorsunuz ya "Twitter gelecek, Google gelecek, Yahoo gelecek, Türk yargısının karşısına çıkacak..." falan filan. 2014'te de Sayın Cumhurbaşkanı bunları söylüyordu: "Millî yargının önüne çıkacak." Sizin, bu şehir hastaneleriyle alakalı yaptığınız anlaşmanın altında Londra'daki tahkim kuruluşlarının da yargılama hakkı var. Niye, biliyor musunuz? Çok açık -tutanaklara geçmiş- diyor ki orada: "Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu bir yerde Türk yargısının bağımsız ve tarafsız davranabileceğine güvenimiz yoktur. Biz, o yüzden, bu ülkeye para sokamayız bu koşullarda." Bunu kabul ettiniz, boynunuz kıldan ince oldu. Bu koşullarda yerli ve millîyi unuttunuz; gittiniz, Londra'nın tahkim kuruluşlarına bu hakkı verdiniz, bizim de iki ayağımızı bir pabuca soktunuz. Niye, biliyor musunuz? Yakında biz sizi göndeririz, biz sandıkla sizi göndeririz. Bunların tamamını devletleştireceğiz çünkü bir başka felsefeyle bakıyoruz biz olaya. Sizin "liberal" dediğiniz saldırganlığın karşısında, biz kamunun hakkını koruyacak bir sosyal devlet ilkesi olarak baktığımız için bu tarumar ettiğiniz işlerle nasıl uğraşacağımızın hesabını yapıyoruz şimdi. O tahkim kuruluşları ayağımıza bağ olacak, o zaman mahcup olacaksınız. O yüzden, buralara çıkıp da "Yok, onu yargı karşısına, bunu bilmem neye çıkarmak için yasa çıkaralım..." falan; bunları söylemeyin, bunlara kimse inanmıyor.
Ayrıca, ben size söyleyeyim: Bu uğraşmaya kalktığınız kuruluşlar var ya, bunların marka değerleri var, bunlar bayağı büyük çaplılar bu işlerde. O marka değerlerini de işte böyle saldırgan totaliter devletlere yönelik olarak duruşlarından alıyorlar. Orada o imkânlardan faydalananların, devletin özel alanlarına giremeyeceği kadar kendilerini garanti altına almadıkları zaman dünyadaki marka değerlerini kaybedecek olduklarından dolayı... Sizin bu yol yürüyüşünüz şudur: Bu, sosyal medya ağlarıyla, sosyal medya hizmet sağlayıcılarıyla Türkiye'nin yolunun ayrılmasıdır. Türkiye'yi üçüncü dünya ülkeleri hâline getirme isteğinizdir. Şu anda o kurumların dünyadaki yetkilileri "Türkiye bu tarz yasalarla bizim karşımıza gelirse biz Türkiye'den çekiliriz." diyorlar. Siz tabii şunu söyleyeceksiniz: "Canım, çekilirlerse çekilsinler." Böyle diyeceksiniz biliyorum çünkü bir kaygınız yok; Türkiye'nin dünya liginde yeri olsun, Türkiye'nin parasının değeri olsun, Türkiye'nin ticari anlamda dünyayla ilişkileri iyi olsun, Türkiye hukuk devleti sayılsın, hukukuna güvenilsin, parası değerlensin, bu ülkeye yatırım yapılsın diye bir kaygınız yok. İşte aramızdaki fark bu, biliyor musunuz, biz milliyetçiyiz bu anlamda; farkımız bu.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Vay be!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Biz bu ülkeye yatırım yapılmasını istiyoruz. Bu ülke güzide bir ülkedir.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Her şeyi kamulaştıracaksınız...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Devletleştirmekten bahsettiniz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sizin kadar hukuka saldırarak bu ülkenin her türlü istihdam alanının tarumar edilmesine göz yumamıyoruz, vicdanımızı yaralıyorsunuz. Bu yaptığınızın sonucu o olacaktır. Zaten şu anda kimse buraya yatırım yapmıyor. Sizin yanınızda, yörenizde, size ait felsefeyi taşıdığını iddia eden iş adamları bile bu ülkeden paralarını götürdüler; sizinle usulen yan yanalar, paraları başkalarıyla yan yana, bunu biliyorsunuz. Bunu bilmenize rağmen, hâlâ, bu ülkeye, bu tekçi iktidarınızın, sadece bir kişiye endeksli iktidarınızın yasalarını dayatarak bu ülkenin sizi eleştirebilecek mekanizmalarını yok edebileceğinizi zannediyorsunuz. Doğru yolda değilsiniz. Bu ülkeye bu kadar kötülük yapmayın artık, yapmayın. Çok büyük kötülükler yaptınız son dönemde. İyi şeyler yaptığınız dönemler var, onlar için yeri geldiğinde teşekkür ediyoruz.
Bakın, bu İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili teşekkür etmek gerekir, doğru şeydi. Önce Türkiye'nin imzaladığı, hayata soktuğu, devamında 6284 sayılı Yasa'yı hayata soktuğu işler doğru şeylerdi; kadın dünyasında ve erkek dünyasında karşılığı olan şeylerdi. Teşekkür etmek lazım. Sanıyorum, Sayın Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde bu çalışma yapıldı, 2011 yılında. Şimdi siz buradan bir teşekkürü hak etmişken bununla cebelleşiyorsunuz, ben sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Derdiniz ne? Burada birçok başlık var, kadını koruma yönünde birçok başlık var: Psikolojik şiddete karşı var, cinsel şiddete karşı var, etkin sürdürülebilir yargılama meselesi var, şu var, bu var... Sizin, o, dilinize pelesenk ettiğiniz aile birliğini bozacak hiçbir şey yok. Tahrif ediyorsunuz, yalan konuşuyorsunuz demeyeceğim, ahlakım müsait değil bu kelimeleri kullanmaya ama yanıltıyorsunuz kamuoyunu, üzerine de bu tip "zırh" diye getirmeye çalıştığınız sansür yasalarını bize dayatıyorsunuz. Hepimiz bu konuları anlayacak olgunluktayız, hatta biliyorum ki siz de bunu anlayabilecek olgunluktasınız ama bir gemiye bindiniz, ne inebiliyorsunuz ne dönebiliyorsunuz. Hatta bir soru soracağım: Bu yasa teklifi bir günde mi hazırlandı? Yok, sanmıyorum. Ayıptır, bir günde hazırlanmamıştır. Peki, ne hakkınız var ya, bize bir gün içerisinde gelip bu yasa teklifiyle ilgili burada, Komisyonda konuşma zorunluluğu koyuyorsunuz? Ya bir günde hazırladığınızı ikrar edin, sizinle eşitler arası ilişkide burada konuşuyor olalım ya da bize niye bir günde burada konuşmamızın zorunlu kılındığını doğru düzgün izah edin. Böyle bir saygısızlık olur mu ya? Biz silahları eşitleyip burada bunu tartışacağız, belki olgunca size destek olacağız. Siz, bir günde hazırlamadığınız yasayı, bu Parlamento üyelerine "Bir gün içerisinde her yönüyle özümseyin, gelin, her türlü çalışmayı yapın, tartışalım..." Bu Meclisi artık figüran hâline getirmekten vazgeçin, doğru şeyler değil bunlar. Ben ızdırap çekiyorum. Ben, demokrasinin mabedi olarak seçilmişlerin olduğu yeri görüyorum. Bu ülkenin başka hiçbir seçeneğinin olmadığını düşünüyorum. Ama son dönemde getirdiğiniz bütün yasalarla beraber sanki bu Meclisi yok saymaya yönelik yollar yürüyorsunuz. Siz kendinize nasıl yediriyorsunuz arkadaşlar ya? Siz kendinize nasıl yediriyorsunuz? Birileri bir yasa hazırlıyor, size gönderiyor ve bir gün içerisinde hazır olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Değilsiniz, değilsiniz kardeşim. Parmak sayısı itibarıyla çıkarıp gideceksiniz buradan. Ben bunu söylemek istemiyorum, hazır kabul ediyorum sizi ama bakın, siz hazır değilseniz bilin ki karşınızdaki insanlara da hazırlanacak fırsatı vermediniz ve demokrasinin ayağına sıkıyorsunuz burada, fikir özgürlüğünün ayağına sıkıyorsunuz, özgür tartışma ortamının ayağına sıkıyorsunuz. Bu yaptığınız dayatma yasalarla beraber bu ülkenin geleceğiyle oynuyorsunuz. Olacak şey değil. Ha, ne yapıyorsunuz başka? Bu Anayasa'da birçok özgürlük var teminat altına alınmış. Mesela, bu yasa teklifinin bazı yerlerinde idari kurumlara ceza yetkisi verdiniz. Burada mevkidaşlarımız söylediler, dediler ki: "Ya, bu ceza yetkilerini veriyorsanız Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'yla entegre olacak işler yapmanız gerekir. Böyle 'Mahalleden buldum, getirdim, bir yasa yaptım.' usulüyle yasa yapamazsınız. Anayasa Mahkemesine ya da başka yerlere takılır gelir." Şimdi bunu böyle yaptığınız zaman ortaya şöyle bir şey çıkıyor: Yaptığınız iş Anayasa'nın 9'uncu maddesine aykırı. 9'uncu madde diyor ki: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır." Kurum başkanlarına neredeyse bu yetkiyi kullandırıyorsunuz burada, alelacele bu işleri yapıyorsunuz. Olmaz kardeşim, bu kanuna biraz saygı duyun, Anayasa'ya da saygı duyun. Biz de beğenmiyoruz, değiştirmek istiyoruz. İnşallah, siz muhalefette, biz iktidarda olduğumuzda bize destek verirsiniz birlikte değiştiririz. Anayasa'nın 11'inci maddesine aykırı. "Anayasa'nın bağlayıcılığı" diye bir şey bırakmadınız bu ülkede. Majestelerinin yargısını oluşturdunuz, gönderdiğiniz her şeyin artık oralardan sizin yaptığınız şekilde çıkacağını düşünerek müthiş bir şekilde tarumar ediyorsunuz demokratik hayatımızı ve "hukuk devleti" ilkesini. "Al buradan ver oraya; orası sizi ağırlasın, siz onları ağırlayın." şeklinde bir devlet yapısı oluşturdunuz. İşte o yüzden neredeyse 100 milyarlarca dolar kamu bankaları tarafından piyasaya sürülerek doları 6,85'te tutuyorsunuz. Uğraşmayın, uğraşmayın. O fonladığınız piyasalarla şu anda 6,85'te tuttuğunuz doların karşılığında kamu bankalarının elindeki aşağı yukarı bütün dövizi erittiniz. Olmayacak, bunları yaparsınız, ne yaparsanız yapın tutamayacaksınız. Bu ülkeye zarar veriyorsunuz bu anlamda. Bu ülkeyi hukuksuz bir ülke olarak tarif ediyorsunuz. Getirdiğiniz bu yasa teklifiyle beraber bizi Çin mi, Kuzey Kore mi, Rusya mı ya da İran mı yapmak istiyorsunuz, hangi lige taşımak istiyorsunuz; bunun bir cevabını olması lazım. Açıkça, size, bu servis sağlayıcı alan sahipleri, bu sosyal medya alan sahipleri dediler ki: "Bu teklifi getirirseniz Türkiye'den çekileceğiz." Çekilmeyi göze aldınız. Çoluk çocuğumuzun globalleşmiş olan dünyayla entegrasyonunu, yok olmasını göze aldınız, bu teklifi dayatıyorsunuz. Neden korkuyorsunuz? Neden korkuyorsunuz, biliyor musunuz? Her yeri kapattınız, artık muhalifleriniz buralarda filizleniyor. Bundan önce 7 bin civarında trolünüz iptal edildi. O troller iptal edilene kadar buralara hiçbir şey söylemiyordunuz. Ortaya çıktı ki sizin parti olarak ilişkili bulunduğunuz alanlardan, ismen vermek istemiyorum, bu troller orada oluşturulmuş. 7 bin trol hesabınız bu sosyal medya sağlayıcıları tarafından iptal edildi, şimdi, kalktınız geldiniz burada temiz sosyal medyadan bahsedip bir faşizan yasayı önümüze koyuyorsunuz. Yani, Anayasa'daki düşünce özgürlüğünü, düşüncenin açıklanması özgürlüğünü, haber alma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik olan bir yasayı trolleriniz elinizden alındıktan sonra tartışmaya başladınız. Ya, bu troller varken de konuşsaydık ya bunları. Siz bunların sahibi değil miydiniz? Bunlar, sizin için hepimize saldırmıyor muydu? Mesela, bizim İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu'nun sosyal medya hesabını bloke edenler kimlerdi? O bloke edilmeler sırasında niye sesiniz çıkmadı? Niye yasaları getirirken eşitlik ilkesine uygun ve objektif olarak düşünüp söyleyemiyorsunuz bazı şeyleri? Ben de kendimin canı yanmış hissediyorum hanımefendilere burada yapılmış hakaretlerden. Ama burada yapılan hakaretlerde bile eşit davranmıyor Türk yargısı, birilerine hakaret ediyor, ağır hakaret ediyor hanımefendilere; Türk yargısı, sizin o bağımsız ve tarafsız yargınız diyor ki "Bu bir eleştiri hakkını kullanmaktır." Bir başkasına hakaret edildiğinde -ki orada doğru olduğunu düşünüyorum- jet hızıyla beraber göz altına alıyor ve tutukluyor. Bu kadar bu halkı tasnif etmeyin, bu kadar kamplaştırmayın, bu kadar hukuku tarumar etmeyin. Bakın, hepimizin gözü önünde oluyor bunlar, bu halk bunları yaşıyor. Ağzını açan insanlar hakaretten yargılanıyor, 100 binlere varmış Cumhurbaşkanına hakaret dosyaları var. "Ben açım." diyen bir adamı bile terör örgütü üyesi diye yargılattırıyorsunuz ya. Sosyal medyayı kullanırken "Açım." diyen insanı bile terör örgütü üyesi diye yargılattırıyorsunuz bu ülkede. "Bağımsız ve tarafsız" dediğiniz yargı bu mudur? Böyle bir yargının eline siz, bizim özgürlüklerimizi nasıl teslim edeceksiniz, nasıl teslim etmeyi düşünüyorsunuz? Kapı kapı gezen sizin yargı politikaları, hukuk politikaları kurulunuzun baskı yaptığı, çeşitli akçeli ilişki içerisinde olduğu iddia edildiği bir olayda bir sulh ceza hâkimi kendini kurtarmak için kapı kapı geziyor, derdini zor anlatıyor, siz hâlâ o kurumun içerisinde o zatı tutuyorsunuz ve bize bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsetmeye çalışıyorsunuz. Laçka oldu yargı laçka, yazık ediyorsunuz bu ülkenin vatansever hâkim ve savcılarına. 500 bin liralık bir rüşvet olayı döküldü Serik'te ortaya. Sizin bakanlarınız oradaydı, her iki partinin milletvekilleri oradaydı, partisinin genel merkezine... Yüreğinden öpüyorum o AK PARTİ'li Serik Belediye Başkanının, yiğit adammış, vatansever adammış, en az kendim kadar saygı duyuyorum kendisine. Diyor ki: " Kardeşim burada bir rüşvet vakası var, buna el atın." gıkınız çıkmıyor, o ihbar bile kabul edilmiyor, cumhuriyet savcıları bloke oluyor, hareket edemiyor. Siz hangi yargıdan bahsediyorsunuz ya? Burada yapacağınız idari yaptırımları hangi yargı denetleyecek, kime ne anlatıyorsunuz? İçinizde hukukçu arkadaşlarım var, çıksın desinler ki bu rüşvet olayı soruşturulamazdı. Ya, açık milletvekillerinin önünde, bakanların önünde, kamu görevlileri var, hiç kimse bir şey yapmasa onların ihbar ve üzerine gitme yükümlülükleri var Ceza Kanunu'na var göre. Biri ihbarda bulunuyor, siz gıkınızı çıkarmıyorsunuz ve bize "bağımsız ve tarafsız" bir yargıdan bahsetmeye çalışıyorsunuz. Otoriterlik had safhaya varmış, yargıyı teslim almış, yargının teslim alındığı yerde de "Biz burada idari makamlarca birtakım içerikten çıkarmalar, işte, engellemeler, falanlar, filanlar yapacağız, yargı da bunu denetleyecek." Hayır, öyle yapmayacaksınız. Siz muhaliflerinize saldırmaya doyamıyorsunuz, kanun hükmünde kararnamelerle saldırdınız. 2018 yılında yeni çıkardığınız yasa sırasında bunları bu Komisyonda konuştuk. Bu Komisyon üyeleri çok iyi hatırlarlar, dedik ki: "Siz, OHAL'i devam ettiriyorsunuz, bu insanların suçsuz olması hâlinde bile suçlu gibi bunlara davranılmasına neden olacak bir hukuk düzeni yaşatıyorsunuz." Evet...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Aydoğan.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Daha bir şey konuşmadım Başkanım.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Efendim?
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Hafta sonuna hazırlık Başkanım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Daha bir şey konuşmadım. Siz benim yerimde olsanız beş saat konuşursunuz. Tabii ki toparlayacağım bir süre sonra Sevgili Başkanım, sizi üzmem.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ediyoruz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi, yaşayan ölüye çevirdiniz bu insanları, Türkiye'nin beyin takımı hakkında henüz soruşturma açılmamış olanlar bile işine dönemedi. Soruşturma açılmış beraat etmiş olanlar yani sizin de içinize sinmeyecek derecede insanlar görevlerine dönemediler ya mağdurlar. Sizin hukuk düzeniniz bu mu?
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - İçine sinmese dönerlerdi.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sizin hukuk düzeniniz bu mu, masumları süründürmek mi? Yeter ya, yeter! Bu ülkede birçok insanın ekmeğiyle oynuyorsunuz, geleceğiyle oynuyorsunuz, çoluk çocuğuyla oynuyorsunuz. Sizin hukuk nerenizde? Daha yakın tarihte, şimdi Kuleli Askerî Lisesinin öğrencilerini tek tek çağırıp, çocukları dört yıl, beş yıl önceki olaylarla ilgili bir şekilde "Ya pişmanlık yasasından yararlanın ya bilmem ne..." diye sorgulamaya çalışıyorsunuz. Bağımsız ve tarafsız hukukunuz bu mu ya? Bank Asyanın finansörünü uçağınızda gezdiriyorsunuz, ajansın yönetim kuruluna koyuyorsunuz, gariban insanları "bağımsız ve tarafsız" dediğiniz yargıda... Yargıçlar da korkuyor. Böyle bir fişlemeyle, böyle bir isnatla birisi karşısına geldiği zaman FETÖ'cü, terör örgütü, PKK, YPG, her neyse, diyor ki: "Ben ne yapacağım kardeşim ya? Doğru davransam çoluk çoğumla beraber ekmeğimden işimden olacağım. Yanlış davransam vicdanım el vermiyor." Sizin de vicdanınız yok mu? Niye bu işle hiç ilgilenmiyorsunuz? Niye ilgilenmiyorsunuz? Araştırma önergeleri getiriyoruz, onu getiriyoruz, bunu getiriyoruz. Ya, Allah için ya, Allah için suspussunuz. Hoşunuza gidiyorsa bu yargı, yargıya güvenilirlik yüzde 25'te şu anda. Bu yasayı asla güvenilir bir yargınız olmadığı sürece bizim kabul etme imkânımız yok, bunu buraya şerh ediyoruz. Bu zulüm yasasını, bu muhaliflerinizi yok etme yasasını, bu azınlığa düştüğünüz bir iktidarla beraber otorite arayışına yönelik yasalarınızı bize burada noter gibi onaylattıramazsınız, kabul etmemiz mümkün değildir. Çoğunluğu sağladığımız anda da değiştiririz bu yasaları, açıkladık barolarla ilgili, bunlarla ilgili de açıklıyoruz.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Kurultaya çok faydası olmaz Sayın Turan.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Kurultayda geleceğimiz yere geliriz merak etme sen.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Göreceğiz ama faydası olmayacak.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Şimdi... Sağlık olsun. Bize Cumhuriyet Halk Partisinin üyeliği bile yeterince onurdur, başka da bir bekleyişimiz yok. Size de bu onurluluğu bir an önce tatmanızı tavsiye ederim, ölümlü dünya Cumhuriyet Halk Partisi saflarında tatmanızı tavsiye ederim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Biz yerimizden çok memnunuz çok şükür.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Evet, Allah yerinizde önemli kılsın.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Komşuyu davet ediyoruz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bakın, ben size bir hikâye anlatayım. Sizin bu zulmünüzden sonra Cumhuriyet Halk Partisine 40 bin civarında zulme uğrayan insanın dosyası geldi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine. Bir gün kendi partimin asansöründen inerken gerçekten mütedeyyin olacağına hemfikir olabileceğim duruşu itibarıyla, görüntüsü itibarıyla bir hanımefendi, benim Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi olduğumu bilmiyor, o tarihte milletvekili değilim Yüksek Disiplin Kurulu üyesiyim asansörde, beni tanımıyor, diyor ki: "Bir gün Cumhuriyet Halk Partisinin kapısına yolumun düşeceğini hiç düşünmezdim, mağdur olacağımı ve buraya geleceğimi hiç düşünmezdim." Cumhuriyet Halk Partisi kimsesizlerin kimsesidir, çekinmeyin, korkmayın, size de faydası olur.
Şimdi, bununla ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kimse yerinden zıplamasın, FETÖ ilişkinizi yok sayma imkânınız yok. Siz kendinize göre bir milat ayarladınız, 2013'ten öncesi ve sonrası. Bütün hâkimlere ve savcılara suç işletiyorsunuz şu anda, görevi ihmal suçu işletiyorsunuz, onlara diyorsunuz ki "2014'ten sonra reise biat edenler ve ondan önce işte olanlar, ayırın bunları öncesini soruşturmayın." Sayın Özkaya bizim yasalarımızda zaman aşımı mefhumu yok mu?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Zaman aşımına uğramamış bir olayı soruşturmayan savcı görevini ihmal etmiyor mu?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Ceza Genel Kurulunda açık.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Evet, peki Ceza Genel Kurulu da sizin gibi düşünmüş zaten.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Yok, hayır.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İşte onun için diyorum, işte onun için diyorum ki burada hukuka güven falan olmaz. Böyle düşünen bir hukuk olur mu kardeşim? Zaman aşımı diye bir kavram var yasalarda, reis dedi ki, Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki "2014 milattır." milat orası oldu. Bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanı, işte 'Kanunsuz suç ve ceza olmaz' ibaresini de kaldıralım, bir gün konuşsun ceza verelim, bir gün konuşsun affedelim..."
Şimdi, bakın, Sayın Özkaya, burada polemiğe girmeyelim ya. Ne olursunuz ben sizin hukuk bilginize hürmet ediyorum.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Estağfurullah.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Buna itiraz ederseniz üzülürüm.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Örgüt yöneticiliği kuruculuğu açısından zaman aşımı süresi geçerlidir, üyelikle ilgili...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, bana sorarsanız daha net bir şey söyleyeceğim ben size: Bana göre zaman aşımı da yoktur, kalkışan bir örgüt insanlığa karşı suç işliyordur, zaman aşımı olmaz.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Tamam.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bu arkadaşların da siz her ne kadar 2013 öncesi ve sonrası deseniz de bir tarihte böyle bir şeyle karşılaşma ihtimali vardır, benim hukukçu kimliğim bunu diyor. Kalkışma insanlığa karşı suçtur, aynen işkence gibidir, aynen kötü muamele gibidir. O yüzden orada hiç tartışmayalım, o yüzden "2013 öncesi ve sonrası" Sayın Cumhurbaşkanımızın hukuk bilgisiyle, öyle söyleniyor olabilir ama sizlerin öyle düşüneceğini zannetmiyorum. O zaman -İbrahim Hoca burada, diğer hocalarımız var ceza hukukundan- diplomalarınızı götürüp teslim etmeniz gerekir.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan, son cümlelerinizi alalım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, bana niye bu kadar tahammülsüzsünüz?
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yemek arası vereceğim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben biliyorum, beni çok seviyorsunuz. Üç beş dakika daha konuşup bitireceğim.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Konuşacak olan diğer arkadaşlarımız da var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sizin müsamahanıza sığınıyorum Sevgili Başkanım.
Evet, şimdi, bu yasayla beraber aslında bir dijital hafızayı yok etmek istiyorsunuz. Dokunulduğunda geçmişinde bu kara lekeler çıkacak olan arkadaşlarımız çok heyecanlılar. Ya, bırakın, utanmayın geçmişinizden. Niye utanıyorsunuz? Bırakın yazılsın, o arama motoruna yazılsın, arama motorunda çıkan "Sayın Fetullah Gülen" diyenler -değil mi- "Hocam, sizi çok özledik, gelin. Hocam, neredesiniz?" diye gözyaşı dökenler, "Hocam, ayağının türabı olayım." diyenler, fotoğraflarıyla beraber Pensilvanya'da poz verenler... Ne varsa halkımız bilsin; niye çekiniyorsunuz ya? Ha, şöyle: "Biz yargılanmadık ki, bunlar bize karşı niye kullanılıyor? Kaldıralım bunları." Geleceğimiz nokta budur.
Bakın, şimdi, bir yasa daha geçirdiniz bu arada, orada da uyardım ben sizi; Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda böyle özellikli insanlar yarattınız. Anayasa'da duruşmaların aleniliğinin istisnası olabilecek, sadece çocuklarla ilgili, çocukların korunmasıyla ilgili bir madde vardı, onun ötesinde hiç kimsenin duruşmasının kapalı yapılamayacağı hükmü vardı -çok iyi hukukçu olduğunuzu biliyorum ama emir büyük yerden geliyor demek ki direnemiyorsunuz- ama geçirdiniz; bir zümre talepte bulunacak, mahkeme onunla ilgili menfaat görecek ve yargılamayı kapalı yapacak. Hep korkuyorsunuz, her şeyden korkuyorsunuz, bütün kirliliklerden korkuyorsunuz. Bütün bu Parlamento bunlardan aridir. Başka kirli insanları niye düşünmek zorunda kalıyorsunuz? Çok namuslu insanları mağdur ettiğiniz bir rejiminiz var. Özür dilediğiniz yargılamalar var, kumpas davaları var. Yine sizin iktidarınızda oldu; özür dilediniz hatta Sayın Cumhurbaşkanı... Bu polemiklere girmek için söylemiyorum; ben saygı duyuyorum, her özre saygı duyuyorum, her istiğfara saygı duyuyorum ama her istiğfardan sonra yeni bir despotluk yaratmayı hatta daha önceki ustaların çırağı gibi bu yolları devam ettirmeyi doğru bulmuyorum, onu anlatmaya çalışıyorum.
Şimdi, bu getirdiğiniz yasa da 2013-2014'lü yıllarda tartışılıyordu, "Twitter"a meydan okuyordu Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanken, Anayasa Mahkemesine de hatta meydan okumuştu, "Kararınızı tanımıyorum." demişti. Değil mi? Şimdi tanıyor musunuz? Şimdi Anayasa Mahkemesinin lehinize verdiği kararlara hiç çıkıp "Sizi tanımıyorum." diyor musunuz? Ya da bizim ağzımızdan "Anayasa Mahkemesini tanımıyoruz." diye bir ifade duyuyor musunuz? Aramızdaki fark bu. Biz demokrasiye gerekli olan hiçbir kurumu yıpratmamaya çalışıyoruz, kurumsal değil, bunların sizin o kurumlara dadanmanız, tasallutunuz olduğunu söylüyoruz. O kurumlar dirayet gösteremiyorlar karşınızda. Bizden duymazsınız "Anayasa Mahkemesine saygı duymuyoruz." diye ama Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine de saygı duymadı, Yargıtaya da saygı duymadı, hatta bu ülkenin daha önceki HSYK dönemindeki mahkemelerine de saygı duymadı.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Sizin vesayetinize saygı duymadığındandır.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Fark etmez, vesayet kimden gelirse gelsin ben karşıyım, ben özgürlükçü birisiyim. Şimdi hukukçu kimliğimizle konuşacağız burada. Vesayetin bir yerden başka bir yere el değiştirmesinin bu ülkeye yararı olmaz, azı ya da çoğu olmaz. Hukuka vesayetin gölgesi bile düşüyor ise bu memleketin dağdaki çobanı bile faturasını öder kardeşim, dağdaki çobanı; o çobanın ayağındaki ayakkabı 21'inci yüzyıla yakışmaz hâle gelir, yırtık olur, üzerindeki elbise yamalı olur. Bu ülkenin millî geliri zarar görür, bu ülkenin sanayisi zarar görür, bu ülkenin finansı zarar görür; bu ülkeye hiçbir şey, hiçbir yatırım gelmez. Bize bu kötülükleri yapmayın. Bize bu kötülükleri yapmayın.
Bu yasayı geçirirseniz Türkiye'yi daha önce geçirdiğiniz yasalarla beraber başka bir lige taşırsınız. Taşıma iradeniz olabilir, siz hayatı sadece saraydan görüyor olabilirsiniz, biz hayatı dünyanın tamamından görüyoruz. Bakın, yarın istiğfar etmeye kalktığınız zaman çok geç olur. Bu ülkeye şu anda 100 milyarlarca dolar zararınız var yaptığınız bu yasalar dolayısıyla; tek tek, rakam rakam çıkarır önünüze koyarım. Sizin vatanseverliğiniz vardır, eminim. Bu vatana bu kadar zarar vererek nasıl rahat oluyorsunuz ya? Sonra da çıkıyorsunuz, kimseye millîliği bırakmıyorsunuz, kimseye yerliliği bırakmıyorsunuz. Cebinde bir kuruşu kalmamış, sokakta yalnız kalmış insan figürüne çevirdiniz bu ülkeyi. Merkez Bankasının rezervlerine bakıyor musunuz? Bu ülkede son yıllarda yatırım yapılıp yapılmadığına bakıyor musunuz? 10 milyonu geçmiş işsizi olan bir ülke olduğumuzun farkında mısınız? Sosyal devletin sınıfta kaldığının farkında mısınız? Yerel yönetimlerin aç ve susuz kalmış insanlara yardım yaparak hayatlarını idame ettirdiğinin farkında mısınız? Burada fildişi kulede oturarak yasa yapamayız. Benim vicdanım bunu kabul etmiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum.